2/213. İnsanlar (hak din üzerinde ittifak etmiş) bir tek ümmetti (topluluktu). (Fakat sonradan bir kısmı îmanda sebât etmek, bir kısmı da hak dinden ayrılıp küfretmek suretiyle ihtilâfa düştüler.) Bunun üzerine (yüce) Allah, (onlara) peygamberleri, mübeşşirler (îman edenlere sevabı ve cenneti müjdeleyiciler) ve münzirler (hak dini inkâr edenlere, âhirette uğrayacakları sonsuz azâbı haber vericiler) olarak gönderdi. Onlarla (peygamberlerle) beraber, insanların (din konusunda) anlaşmazlığa düştüklerinde aralarında hüküm vermek için hak(kı açıklayan) Kitap(lar) indirdi. Ancak (kendilerine Kitap verilenler,) beyyineler (açık aklî deliller) geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık ve hırstan dolayı o (Kitap veya din hakkı)nda anlaşmazlığa düştü(ler). Bunun üzerine Allah, îman edenleri, üzerinde ihtilâfa düştükleri hak(din) konusunda (irâdelerini Peygamberinin tebliğ ettiği din yönünde kullandıklarından dolayı) onları kendi izniyle (irâdesiyle) hidâyete eriştirdi. (Yüce) Allah, kimi dilerse (kim Peygamberine ve onun tebliğ ettiği dine uyma yönünde irâde beyân ederse), onu sırât-ı müstakîme (İslâm dininin gösterdiği yola, hak yola) hidâyet eder (iletir).

(Allahü teâlâ insanlarda doğru ve yanlışı birbirinden ayıracak akıl gücü ile nefis ve şeytanın bütün kötülüklerine karşı koyabilecek bir irâde gücü yaratmıştır. Ayrıca onlara gönderdiği peygamberler vâsıtasıyla hak ile bâtılı ve helâl ile harâmı da açıklamıştır.

İnsanlar eğer irâdelerini küfür ve harâm yönünde kullanırlarsa, kâfirler grubunu meydana getirirler. Bu kişiler, serbest irâdeleriyle îman ve helâlleri bir tarafa bırakarak küfür ve harâmlardan oluşan bir dünya hayatıdoğru ve güzel bulurlar. Yüce Allah da onların bu yöndeki fiillerini yaratır. Dolayısıyla Allah’ın, kâfirlere küfür ve harâmı tercih etmeleri konusunda, bir cebirde/zorlamada bulunduğu söylenemez. Bk. H. Bağdâdî.)

 

Meâl-i Şerîf (Ehl-i Sünnet Alimleri: Beydâvî, Celâleyn, Nesefî, Semerkandî...)

 

213 ﴿