2/228. Boşanmış kadınlar, kendi başlarına (talâk vaktinden itibaren evlenmeden) üç kurû’ (üç âdet veya üç temizlik süresi) beklerler (hâmile olup olmadıklarına bakarlar). Eğer Allah’a ve âhiret gününe kesin îman ediyorlarsa, Allah’ın kendi rahimlerinde yarattığını (çocuğu veya âdet görmeyi) gizlemeleri kendilerine helâl olmaz. Kocaları bu arada (iddet müddetinde/ric’î talâkta) barışmak isterlerse, onları geri almaya (nikâhlarında tutmaya) daha çok hak sâhibidirler. Kadınların erkekler üzerinde (mehirlerinin tam olarak verilmesi, nafakalarının gereği gibi karşılanması, onlarla güzel ve insanî ilişkiler kurulması, kendilerine zarar verilmemesi hakları) olduğu gibi, erkeklerin de kadınlar üzerinde (dinin emir ve yasakları konusunda onlara iyilikle doğruyu söylemeleri ve onları iyilikle kötülüklerden sakındırmaları gibi) ma’rûfa uygun olarak (dinî ahkâm ve toplum gelenekleri çerçevesinde) (hakları) vardır. (Eşlerden hiçbiri diğerine altından kalkamayacağı ve yapamayacağı bir şeyi teklif edemez ve isteyemez. Haklardaki bu benzerlik, tarafların iş, görev ve sorumluluklarının aynı olması açısından değil, eşlerin cinsellikte birbirinden yararlanmaları ve karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı aile yuvasının sadakatte ortak olmaları yönündendir.) Ancak erkekler onlardan (kadınlardan) üstün bir dereceye (mehir ve nafaka vermek gibi sorumluluklara) sâhiptirler. (Yüce) Allah, azîz (bu hükümlere muhâlefet edenlerden intikam almaya kâdir)dir (ve) hakîm (hüküm ve fiillerinde îsabetli ve bunlara abes, akılsızlık, yanlışlık ve bâtıllık gibi şeyler ârız olmayan hikmet sâhibi)dir.

 

Meâl-i Şerîf (Ehl-i Sünnet Alimleri: Beydâvî, Celâleyn, Nesefî, Semerkandî...)

 

228 ﴿