2/284. Göklerde ve yerde (yeryüzünde) olanların hepsi Allah’ın (mülkü ve yaratığı)dır. İçinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi (âhirette) onunla hesaba çeker (kalplerinizden geçirdiklerinizi size bildirir). Sonra dilediğini mağfiret eder (af eder), dilediğine azap eder. Allah, her şeye kâdirdir. (O’nun sizi hesaba çekip cezalandırması, her şeye kâdir olduğunun delillerindendir.)

(Bu âyet-i kerîme ile ilgili İslâm âlimleri şu açıklamayı yapmışlardır:

Ahbârın -hâdise ve kıssaların- neshedilmesi caiz değildir. Nesih, ancak emir ve nehiylerde caizdir. Dolayısıyla bu âyet, mensûh değildir.

İnsan, kalbine iyice yerleştirip  gerçekleştirmeye azmettiği şeylerden sorumludur; hoşlanmadığı, fakat içinden de bir türlü söküp atamadığı şeylerden sorumlu değildir. Bk. Râzi.

Hadis-i Şerifte buyrulmuştur:

“Şüphesiz Allah, ümmetimin içinden geçirdiklerini işlemedikleri veya konuşmadıkları müddetçe affetmiştir. Bk. Buhârî, Itk, 6 (2569); Ebû Dâvûd, Talâk,15 (2211). Tirmizî, 1183; İbn Mâce, 2044; Ahmed, Müsned; 2/255.

Cumhûr, bu hadis-i şerifte geçen kötü ve günah olan şeyleri “insanın içinden geçirmesi”, hata ve yanılma sonucu olduğundan, af edilir. Yoksa azmedip kesin karar verdikleri hususlar bunun dışındadır, demiştir. Nitekim, İmâm Mansûr Mâturîdî ve Şemsu’l-eimme el-Hulvânî de bu te’vîli benimsemişlerdir.

Ancak bir âyet-i kerîme’de şöyle buyrulmuştur:

“Mü’minler arasında hayasızlığın yayılmasını arzu edenlere, işte onlara, dünya ve âhirette çok acıklı bir azap vardır. Allah her şeyi bilir, siz bilmezsiniz.” Bk. Nûr, 19.

Nitekim, Hazret-i Âişe “radıyallahu anhe”den nakledilmiştir ki: “Kul, herhangi bir masiyete niyet eder de, onu işlemezse, bundan dolayı o kimse dünyada başına gelebilecek bir gam, keder ve sıkıntı ile cezalandırılır.” Bk. Nesefî ve Râzî.

İbn Abbâs “radıyallahu anh”dan da şöyle nakledilmiştir:

“Allahü teâlâ, Kıyâmet günü, bütün mahlûkâtı biraraya toplar ve onlara kalplerinden geçirdiklerini haber verir. Mü’minlere haber verir ve sonra onları affeder.

Günahkârlara da, kalplerinden geçirdikleri küfür ve günahları haber verir. Onları muâheze eder.” Bk. Râzî ve Kurtubî.

Bu âyet-i kerîme nâzil olunca, Hazret-i Ebû Bekir, Hazret-i Ömer, Abdurrahmân ibn Avf, Muâz “radıyallahu anhüm” ve bazı mü’minler, Hazret-i Peygamber “aleyhisselâm”a gelerek, “Ya Resûlallah! Biz, güç yetiremiyeceğimiz amellerle mükellef tutulduk. Çünkü, hiç şüphe yok ki içimizden birisi, kalbinde yer almasını istemediği şeyleri hatırından geçirebilir. Üstelik o kimse dünyadadır...” dediler.

Bunun üzerine Hazret-i Peygamber:

“Belki de sizler İsrâil oğullarının, “İşittik, ama isyan ettik(Nîsa, 46) dedikleri gibi demek istiyorsunuz. Sizler, “İşittik ve itâat ettik(Bakara, 285) deyiniz.” buyurdu. Bu cevap, onlara çok ağır geldi. Onlar, bu konuda bir yıl beklediler. İşte bunun üzerine Allahü teâlâ: “Allah, hiç bir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez…(Bakara, 286) âyetini indirdi. Bk. Râzî.)

 

Meâl-i Şerîf (Ehl-i Sünnet Alimleri: Beydâvî, Celâleyn, Nesefî, Semerkandî...)

 

284 ﴿