13/31. (Zamanın kâfirleri şöyle demişlerdi: “Eğer peygambersen, Mekke'nin etrafını çevreleyen dağları bizlerden uzaklaştır, yerlerini bizim için nehirlere ve kaynak sularına çevir ki, ağaç dikip zirâat yapalım. Ayrıca bizim için ölmüş atalarımızı dirilt de senin peygamber olduğuna dâir bizimle konuşsunlar.” demeleri üzerine bu âyet nâzil olmuştur “Celâleyn”. Kur’ân ile bunların yapılmasını talep etmişlerdi.)

Bir Kur’ân ki, eğer onunla dağlar yürütülse veya onunla yeryüzü parçalansa yahut onunla ölüler (diriltilip) konuşturulsa (o kâfirler, yine Kur’ân’a îman etmezler “En’âm,111”.) Fakat bütün emir (işler,) yalnız Allah'a âittir. (O’nun dilemesi, kudreti ve yaratmasına bağlıdır. Çünkü Allah, onların istedikleri mu'cizeleri onlara göstermeye elbette kâdirdir. Sahâbe-i kiram’dan bazısı, Müşriklerin îman etmelerini ümit ederek, Hazret-i Peygamber’den ileri sürülen mu’cizelerin izharını arzu edince, âyetin şu kısmı nâzil oldu “Celâleyn”:) Îman edenler, hâlâ bilmediler mi ki, Allah dileseydi (hiçbir mu’cizeye gerek kalmadan) bütün insanları hidayete erdirirdi. (Hepsi îman ederlerdi. Fakat onlara iradelerini serbest kullanmaları yönünde yetki vermiştir. Kâfirlerin, iradelerini küfür yönünde kullanacaklarını yüce Allah, ezelî ilmi ile bilmektedir. İnsanlar, iradelerini serbestçe kullanabildikleri için de sorumlu olmaktadırlar.) Allah’ın va’di (ölüm veya Kıyamet) gelinceye kadar, o kâfirlere, kendi yaptıkları (işledikleri küfür) yüzünden ya ansızın başlarına büyük bir musîbet (belâ) gelmeye devam edecek veya (o musîbet,) yurdlarının yakınına inecektir. Allah, va’dinden (sözünden) asla dönmez.

 

Meâl-i Şerîf (Ehl-i Sünnet Alimleri: Beydâvî, Celâleyn, Nesefî, Semerkandî...)

 

31 ﴿