15. HICR SÛRESİ 

Rahmân (ve) rahîm (olan) Allah’ın ismiyle.

15/1. Elif Lâm Râ. Bunlar (âyetler), Kitab’ın (Kur’an’ın) ve apaçık (hakkı bâtıldan ayıran) Kur'ân'ın âyetleridir.

15/2. O kâfirler ki: (Ölüm ânında veya Müslümanların cennet’e girdiklerini gördüklerinde) "Keşke Müslüman olsaydık." diye temennide bulunacaklar.

15/3. (Resûlüm,) bırak onları (kâfirleri,) yesinler (içsinler), eğlensinler, (iman ve tâatten uzak) emelleri onları oyalayadursun. İleride (Kıyamet’te azabı gördüklerinde yanıldıklarını, çok pişman olduklarını anlayacak ve) bilecekler.

15/4. Biz hiçbir memleketi helâk etmedik ki, onun mutlaka (Levh-ı Mahfûz’da) bilinen bir yazısı/kaderi olmasın. (Gönderdiğimiz peygamberleri inkâr eden, yalanlayan, küfür ve isyana devam eden her topluluğun akıbetiyle ilgili bir yazımız/takdirimiz vardır.)

15/5. Hiçbir (âsi) toplum, ecelini (takdir edilen helâk süresini) geçemez ve ondan geri de kalamaz.

15/6. (Kâfirler) dediler ki: "Ey kendisine Zikir (Kur'ân) indiril(diğini söyley)en kişi! Sen mutlaka bir delisin!"

15/7. (Kâfirler, Hazret-i Peygamber’e:) "Eğer (peygamber isen ve Kur’an’ın da Allah katından olduğu konusunda) doğru söyleyenlerden isen, bize melekleri getirmeli değil miydin?” (dediler.)

15/8. (Resûlüm, o kâfirlere söyle:) Biz, melekleri ancak hak ile (vahiy, azap ve ruhları kabzetmek için) indiririz. (Eğer Melekler, azap etmek üzere indirilirse,) o zaman onlara (kâfirlere tevbe etmek için) mühlet verilmez (o anda helâk olunurlar).

15/9. Şüphesiz o Zikr'i (Kur'ân'ı) kesinlikle biz indirdik, (o) biz(im vahyimizdir)! Onun koruyucusu da elbette biziz.

15/10. (Resûlüm,) yemin olsun, senden önceki toplulukların fırkalarına (kollarına, cemâatlarına) da peygamber gönderdik.

15/11. Onlara (geçmiş kavimlere), hiçbir peygamber gelmezdi ki, onunla alay etmesinler (kendilerine gelen her peygamberle alay ederlerdi).

15/12. Biz (şânı yüce Allah,) böylece (peygamberlerimi yalanlayan o evvelki ümmetlerdeki kâfirler gibi, senin ümmetinde İslam’ı reddedenlerde) onu (küfrü, dalâleti, alayı) Mücrim (dine karşı suç işleyen)lerin kalplerine sokarız (kalplerinde yaratırız. Çünkü o kâfirler, iradelerini küfür ve hakkı tekzip yönünde kullanmışlardır. Yüce Allah da onların bu yönelişlerini, iradelerini bu şekilde kullanmalarını yaratır. Aslında küfrü, istihzayı kendileri seçmişler, Allahü teâlâ da onu yaratmıştır. Elbette bu durumda - küfrü kalplerinden çıkarmadıkları müddetçe - onlar, iman etmezler.)

15/13. Önceki milletlerin (küfürlerinden dolayı helâk edildiklerine dair Allah’ın) sünneti (ezelî takdiri, kanunu) geçtiği (bildirildiği ve sâbit olduğu) hâlde, onlar, (bundan ibret almıyor ve) hâlâ ona (Kur'ân'a) iman etmiyorlar.

15/14 Eğer (o kâfirlerin) üzerlerine gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar, (yine iman etmezler).

15/15. (Eğer o kâfirlerin üzerlerine gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar, yine de: “Muhakkak gözlerimiz bağlandı. Hayır (bu olamaz). Şüphesiz biz, büyülenmiş bir topluluğa çevrildik.” derlerdi.

15/16. Yemin olsun, biz gökte burçlar yarattık ve onu (gökyüzünü), seyredenler için (yıldızlarla) süsledik.

(Bu buçlar, şunlardır: 1) Koç, 2) Boğa, 3) İkizler, 4) Yengeç, 5) Aslan, 6) Başak, 7) Terazi, 8) Akrep, 9) Yay, 10) Oğlak, 11) Kova ve 12) Balık (Furkan, 61. âyete bakınız).

15/17. Onu (sema’yı/gökyüzünü) taşlanmış (rahmetten kovulmuş, mel’ûn) her şeytandan (şihâp/ateş toplarıyla) koruduk (Sâffât,7-10).

15/18. Ancak kulak hırsızlığı eden (şeytan) olursa, onu da apaçık (parlak) bir ateş parçası peşine düşer (yok eder Sâffât,10).

15/19. Yeri de yaydık (Nâziât,30), ona sabit dağlar yerleştirdik (Ra’d,3) ve orada (varlıkların kendileri, sıfat ve miktarları hikmete uygun) ölçülmüş (takdir edilmiş olarak) her şeyi bitirdik.

15/20. Orada (yeryüzünde) hem sizin için, hem de rızıkları size âit olmayan (rızıklarını sizin vermediğiniz çeşitli türde canlı)lar için geçimlikler (hayatlarını devam ettirecek gıdalar) var ettik. (Sizin ve onların rızıklarını yaratan ve veren biziz.)

15/21. Hiçbir şey (canlı) yoktur ki, (onun hayatını devam ettirmesi için ihtiyaç duyduğu rızık) hazineleri(nin anahtarları “En’âm,59”) yanımızda olmasın. (Bununla kastedilen de gökten indirilen yağmurdur. Çünkü herşey onun sayesinde bitip yeşerir. Yağmur, her şeyin “hazinesi”dir. Bu durumda rızkın anahtarları, semada bulunmaktadır “Kurtubî”.) Biz onu, ancak belli bir ölçüyle (kendi irademize, dileğimize ve yaratılanların ona duydukları ihtiyaca göre) indiririz (Şûra,27).

15/22. Biz aşılayıcı rüzgârlar gönderdik. (Rüzgârların “aşılayıcı” olarak nitelendirilmesi, bulutları taşımaları dolayısıyladır. Ayrıca rüzgârlar, dişi bitkileri, erkek bitkilerle açılamaktadırlar. Bu şöyle gerçekleşir: Bitkilerin erkek organında üretilen polenler, çeşitli sebeplerle – bunlardan biri rüzgârdır - dişi organın tepecik bölümüne taşınır. Oradan da polenler, yumurtalığa iner ve döllenme meydana gelir. Buna “tozlaşma” denir “Biyoloji Bilimi”.) Gökten de su/yağmur indirdik. Böylece onunla su ihtiyacınızı karşıladık. (Biz onu göllerde, pınarlarda, yeraltı kaynaklarında biriktirmeseydik) siz onu (çıkaramaz ve) depolayamazdınız (Yüce Allah’ın hazineleri, ki, biri yağmurdur, onu yağdırmak, sizin elinizde değildir “Celâleyn”).

15/23. Hiç şüphesiz biz (ilkbaharda yağmurla yeri/yeryüzünü) diriltir, biz (sonbaharda onu) öldürürüz ve biz (her şeye gerçek) varisleriz (tek mâlik ve tek vâris biziz. Herşeyi yok eden Rabbin, tebâreke ve teâlâ bâkî kalır “Rahman,27”).

15/24. Yemin olsun biz (şânı yüce Allah), sizden önce gelip geçenleri de biliriz, geri kalanları da biliriz. (Bütün kavimlerin iyi ve kötü yönlerini; İslam’da tâatte öne çıkanları ve geri kalanları; namazda ön safa geçenleri ve geride duranları, hepsinin gizli ve açık hâllerini biliriz “Beydâvî ve Semerkendî”.)

15/25. (Resûlüm, Kıyamet günü) şüphesiz senin Rabbin, onları (önce yaşayanları da sonra gelenleri de hepsini kabirlerinden) diriltip (mahşerde) bir araya getirecektir. Şüphesiz O, hakîmdir (hüküm ve hikmet sahibidir), alîmdir (herşeyi hakkıyla bilendir).

15/26. Yemin olsun, biz insanı (Hazret-i Âdem’i) kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara bir balçıktan yarattık.

15/27. Cân’nı/cinleri (“Rahmân,15” ve İblîs’i) de (Hazret-i Âdem’den) daha önce dumansız/zehirli ateşten yaratmıştık. (Cân, cinlerin babasıdır, İblis ise şeytanların babasıdır. Bu durumda şeytanlar, İblis’in çocuklarıdır, ölmezler, ancak İblis’le beraber ölürler. Cinler ise, ölürler, onların Mü’minleri ve kâfirleri vardır “Zâdü’l-Mesîr”. İblis, isyan etmeden önce meleklerin arasında bulunuyordu. Aslında cin tâifesindendir ve zürriyetinin olduğu, âyetle sâbittir “Kehf,50”. Meleklerin ise, zürriyeti yoktur “Celâleyn”.)

15/28. Hatırla o vakti ki, Rabbin meleklere: "Ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş kara balçıktan bir beşer/insan yaratacağım (demişti).

15/29. Onu (yaratacağım o insanı) tesviye ettiğim (şekillendirdiğim) ve ona ruhumdan üflediğim (can verdiğim) zaman, onun için (ona ibadet için değil, saygı için) hemen (onu kıble edinerek) secdeye kapanın." (demişti. Semerkandî, Bakara,34).

15/30. Bunun üzerine (yüce Allah, Âdem’e secde emrini verince,) bütün melekler, (ona ibadet için değil, saygı için) hemen toplu hâlde secde ettiler.

15/31. Ancak İblis, (saygı için) secde edenlerle beraber olmaktan kaçındı (secde etmedi).

15/32. (Yüce) Allah "Ey İblis! Neden (saygı için) secde edenlerle beraber olmadın?” dedi.

15/33. İblis dedi ki: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın bir beşer için secde etmem (şânıma yakışmaz)." (Âdem’ı değersiz bir çamurdan, beni ise ateşten yarattın. Ben ondan hayırlıyım “A’raf,12; Sâd,76” şeklinde bir mantık ileri sürdü.)

15/34 (Yüce) Allah: "Öyleyse çık oradan (semâdan veya cennet’ten yahut Meleklerin içinden), çünkü sen (hayır ve bereketlerden) kovuldun/taşlandın (ve lânete uğradın “Nisâ,117-118” dedi).

15/35. (Ey İblis!) Şüphesiz din (mükâfat ve ceza) gününe kadar lânet senin üzerinedir (Sâd,78)." dedi.

15/36. İblis: "Rabbim! Öyle ise onların (insanların) (kabirlerinden) tekrar dirilecekleri güne kadar bana mühlet ver (ecelimi ertele)." dedi.

15/37. O (Allah) da: “Şüphesiz sen (birinci nefha’ya/ilk sûr’un üfülüşüne kadar “Beydâvî”) süre verilenlerdensin.” dedi.

15/38. (Ey İblis, sana verilen süre) bilinen bir vaktin gününe kadar(dır, ki, o da birinci nefha’dır “Semerkandî”). 

15/39 (İblis) dedi ki: "Rabbim, beni azdırmana (rahmetinden uzaklaştırmana) karşılık, yemin olsun ki, ben de yer yüzünde onlara (günâhları) süsleyeceğim ve onların hepsini azdıracağım (senin yolundan çıkaracağım: Hidayetten dalâlete, imandan küfre sevkedeceğim).”

15/40. (İblis, devam ederek dedi ki:) Ancak onlardan (dinine tam bağlı, ibadetlerini yapan ve haramlardan uzak duran) ihlâslı kulların dışında, (diğerlerini sırat-ı müstakîm’den ayıracağım).

15/41. (Allahü teâlâ:) "İşte bu (peygamberlerimin tebliğ ettiği din), bana ulaştıran (ve râzı olduğum) müstakîm bir yoldur.” buyurdu.

15/42. (Ey İblis!) Benim (ihlâslı Mü’min) kullarıma karşı senin bir gücün yoktur (Nahl,99). Ancak (tekinlerinle yoldan çıkarıp da) sana uyan azgınlar (kâfirler ve İslam karşıtları) müstesna (Nahl,100). 

15/43. Şüphesiz cehennem, elbette (kâfirler ile şeytana tâbi olup da Kur’an’ı, peygamberi tenkit eden ve İslam’ı değiştirmeye kalkanların “Feth,15; Nisâ,115”) hepsinin buluşma yeridir.

15/44. (Cehennem ehli çok kalabalık olduğu için) onun yedi kapısı vardır. Her kapı için onlardan (cehennemliklerden) ayrılmış bir grup/tabaka vardır. (Herkes kendi kapısından içeri girer ve tabakasına ulaşır.)

(Şeytan’a ve nefsine uyma durumlarına göre, oraya girerler. Cehennem’in kapı ve tabakalarının isimleri şunlardır: 1) Cehennem/Günahkâr Mü’minler için “Müslim, İman 84; 2) Lezâ/Yahudiler için “Meâric,15-16”; 3) Hutame/Hristiyanlar için “Hümeze,4-7; 4) Sa’îr/Sâbiîler için “Azâb,64; 5) Sakar/Mecusîler için “Müddessir,28-29”; 6) Cahîm/Müşrikler için “İnfitâr,14; 7) Hâviye/Münafıklar için “Nisâ,95; Kâri’a,9-11”. Bk. Semerkandî ve Beydâvî.)

15/45. Şüphesiz Müttakîler (küfürden kendilerini koruyan, namaz başta olmak üzere farzları yapan ve haramlardan uzak duran Mü’minler), cennet (içinde bahçe)lerde (Nebe’,32) ve pınar (baş)larındadırlar (bk. Mü’min,73).

15/46. Onlara (takvâ sâhibi Mü’minlere:), "Oraya (cennet’e) selâmetle/korkusuzca (ve) emniyetle/güven içinde girin." denilir.

15/47. Biz, onların (cennete girenlerin) kalplerindeki (hased, buğz ve) kini söküp attık. Onlar kardeşler olarak (sevgi ve bağlılık içinde) divanlar/tahtlar üzerinde, karşılıklı otururlar (kıskançlıkları olmadığı için birbirlerine sırt çevirmezler).

15/48. Onlara (cennetliklere) orada hiçbir yorgunluk (zahmet ve bitkinlik) dokunmaz. Onlar oradan (cennetten) çıkarılacak da değildirler.

15/49. (Resûlüm,) kullarıma haber ver: (Mü’min kullarıma karşı) şüphesiz ben gafûrum (tevbe edenlerin günahlarını bağışlayanım), rahîmim (Mü’minlere çok merhamet edenim. Sakın rahmetimden ümitlerini kesmesinler “Zümer,53”).

15/50. Fakat şüphesiz benim (kâfirlere, tevbe ve istiğfarda bulunmayan âsilere karşı) azabım da çok elîm (şiddetli)dir.

15/51. Onlara İbrahim'in (melek) misafirlerinden de haber ver (Hûd,69).

(O melekler, Hazret-i Cebrâil, Mîkâil ve İsrâfil aleyhimü’s-selâm’dı “Ebu’s-Su’ûd Efendi”. 10 veya 12 adet oldukları da bildirilmiştir “Celâleyn”. Hazret-i İbrahim’e bir çocuğunun/İshâk’ın olacağı müjdesini vermeye ve Lût kavmini helâk etmeye geldiklerini söylemişlerdir “Begavî”.)

15/52. Hani (melek) misafirler (Peygamberim) İbrahim'in yanına (hânesine) girmiş ve "Selâm" demişler (vermişler)di. O da (misafirlerine yemek hazırlamıştı. Fakat yemek yemediklerini görünce, Hazret-i İbrahim,) "gerçekten biz sizden korkuyoruz." demişti.

15/53. Onlar (misafir melekler:) "Korkma, biz (yemeyiz ve içmeyiz. Rabbinin melekleriyiz.) sana çok bilgili bir oğul (İshak’ı) müjdeliyoruz." dediler.

15/54. (Peygamberim) İbrahim (bu haber karşısında hayretler içinde kalmış ve şaşırmıştı): "Bana yaşlılık çökmüş (ve zevcem de çok ihtiyar) iken, beni mi müjdeliyorsunuz? (Taaccüp ediyorum,) beni ne ile müjdeliyorsunuz?" dedi. (Çünkü zevcesi Hazret-i Sâre, 98, İbrâhim aleyhisselâm da 99 yaşında idi “Semerkandî, Hûd,72”. Onun için Hazret-i İbrahim ve zevcesi, bu habere birlikte şaşırmışlardı “Hûd,72-73”.)

15/55. (Misafir melekler: Ya İbrahim!) "Biz sana hak ile (yüce Allah’ın emriyle) müjdeledik. Sakın ümitsizlerden olma!" dediler. (İbrahim aleyhisselâm, “âdet” itibariyle şaşmıştı, yoksa “kudret” itibariyle değildi. Çünkü Allahü teâlâ’nın, bir şeyi yaratmayı dilediğinde, onu, sebeplere bağlı olarak da, bağlı olmadan da yarattığına ve yaratacağına imanı tamdı “Beydâvî”.)

15/56. (Peygamberim İbrahim,) dedi ki: "Sapkın (kâfir olan)lardan başka Rabbinin rahmetinden, kim ümit keser?" (Ben asla Rabbimin rahmetinden ümidimi kesmem.)

15/57. (Peygamberim İbrahim devam etti:) "Ey (gönderilen melek) elçiler! (Başka) göreviniz (var mı? O,) nedir? (Onu öğrenebilir miyim?" dedi.

15/58. (Melekler) şöyle dediler: "Şüphesiz biz Mücrim (dine karşı suç işleyen kâfir) bir kavme (onları helâk etmeye) gönderildik. (O, Lût kavmidir.)

15/59. Ancak (Peygamberim) Lût’un ailesi (ona tâbi olan Mü’minler) hâriç (onlar, suçlu değildirler). Biz, onların hepsini kurtaracağız.

15/60. Ancak (Lût'un) karısı hâriç. Onun (hâinlik ettiği ve kâfirlerin tarafında yer aldığı için) geri kalan (helâk edilecek olan)lardan olmasını takdir ettik (hükmettik).

15/61. (Melek) elçiler, Lût âilesine geldiler.

15/62. (Peygamberim Lût, misafirlerine:) "Gerçekten siz(i daha önce görmüş değilim. Burada) tanınmayan kimselersiniz." dedi. (Lût aleyhisselâm, onların gelişinden tedirgin oldu ve korktu. Çünkü gelenlerin melek olduklarını ilk önce anlayamadı.)

15/63. (Melekler) dediler ki: "Hayır (biz seni üzmek için gelmedik. Fakat) biz sana (kavminin) şüphe etmekte olduğu şeyi (helâk azabını) getirdik (onu bildirmeye geldik)."

15/64. "Biz, sana (yüce Allah’ın bildirdiği) hakkı (kavmine inecek azap haberini) getirdik. Şüphesiz biz, hakikaten doğru söyleyenleriz."

15/65. (Ey Lût!) "Hemen gecenin bir bölümünde aile fertlerini (al ve) yola çıkar, sen de arkalarından git. Sizden hiç kimse dönüp ardına bakmasın (ki, onlara inen azabı görmesin). Emrolunduğunuz yere (Şam’a veya Mısır’a) gidin."

15/66. Ona (Peygamberim Lût’a) şu hükmümüzü vahyettik (bildirdik): "Sabaha çıkarken onların kökü kesilmiş (hepsi helâk olmuş) olacaktır."

15/67. (Lût kavmi, Sodom ve Gomore şehirlerinde normal evlilikle meşru âile yuvası kuracakları yerde, erkek erkeğe cinsel ilişki kuruyorlardı. Bu gayri ahlâki ilişki, bütün toplumu sarsmıştı. Hazret-i Lût, çok nasihat etti, dinlemediler. Lût aleyhisselâm da kavminden kurtulmak için dua etti ve duası kabul oldu “Şuara,169-170”. Sonunda hepsi helâk oldu “A’râf,83-84”.

Helâk, gelecek âyetlerle şöyle bildirilir:

Melekler, yakışıklı genç erkekler şeklinde Hazret-i Lût’un evine misafir olmuşlardı. Bunu duyan sapık Sodom) şehir halkı (çirkin fiili işlemek için) sevinerek geldiler (ve evi kuşattılar. Misafirlerin kendilerine teslim edilmesini istediler).

15/68. (Peygamberim Lût onlara) dedi ki: "Şüphesiz bunlar, benim misafirlerimdir. Sakın beni utandırmayın."

15/69. "(Hazret-i Lût, yalvardı: Ne olur, yapmayın,) Allah'tan korkun ve (misafirlerim karşısında) beni rezil etmeyin." dedi (Hûd,78).

15/70. Onlar (sapık kavmi Hazret-i Lût’a): "Biz seni âlemlerden (başkalarının işine karışmaktan) men etmemiş miydik?" dediler.

15/71. (Peygamberim Lût:) "İşte kızlarım (kavmimin kadınları. Çünkü her kavmin peygamberi, onların babaları yerindedir “Beydâvî”). Eğer (düşündüğünüzü) yapacaksanız (nikâhlanıp onlarla evlenebilirsiniz)" dedi (Hûd,78).

15/72. (Resûlüm veya Melekler, Lût'a:) "Ömrüne yemin olsun ki, onlar (ahlâksızlık ve hayasızlıktan) gözleri dönmüş hâlde, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlar (Bu durumda seni asla dinlemezler.)" dediler.

15/73. Nihayet güneşin doğuşu sırasında, o korkunç ses, onları yakalayıverdi.

15/74. Hemen o şehrin altını üstüne getirdik. Üzerlerine de (ateşte) pişirilmiş balçıktan taşlar yağdırdık.

15/75. Şüphesiz bunda (anlatılanlarda) ferasetli (düşünüp hakkı görebilen) kimseler için ibretler (Allah’ın vahdaniyetini/birliğini gösteren deliller) vardır.

15/76. O (şehrin harabe kalıntıları, işlek) bir yol üzerinde (hâlâ) durmaktadır. (Mekke-Şam yolu üzerinde, izleri silinmeden varlığını korumaktadır. İslam’a inanmayanlar, hâlâ onlara bakıp ibret almıyorlar mı “Celâleyn”?)

15/77. Şüphesiz bunda (Lût kavminin helâk edilişinde) Mü'minler için bir(çok) ibret(ler) vardır.

15/78. (Hazret-i Şu'ayb’ın peygamber olarak gönderildiği) "Eyke" halkı da şüphesiz zâlim (kâfir) kimselerdi.

15/79. Onlar (Peygamberlerini inkâr eden Eyke halkın)dan da (helâk etmek suretiyle) intikam aldık. İkisi de (Lût kavminin yaşadığı Sodom ile Şu'ayb kavminin yaşadığı Eyke şehirleri) açık (işlek) bir yol üzerindedir. (Bu harabe şehirlerden kalan kalıntılar, ibretlik olarak durmaktadır.)

15/80. Yemin olsun, Hıcr halkı (Sâlih aleyhisselâm’ın Semûd kavmi) de peygamberleri yalanlamıştı. (Hıcr, Medine-Şam arasında bir bölgedir. Bir peygamberi yalanlayan, hepsini yalanlamış olur.)

15/81. Biz, onlara (indirilen kitaptan) âyetlerimizi (veya dişi deve ve su içmesi gibi mu’cize olarak deliller) vermiştik de onlardan yüz çevirmişlerdi (Şuarâ,155-158).

15/82. Onlar (Semûdlular), dağlardan güvenli (kale gibi) evler yontuyor (yapıyor)lardı (Şuarâ,149).

15/83. Onları (Semûdluları) da (bir gün) sabaha çıkarlarken, o korkunç uğultulu ses yakalayıverdi (Hûd,67; A’râf,78).

15/84. Kazanmakta oldukları şeyler (dağlardaki emniyetli kale gibi evleri, malları ve diğer kazançları) kendilerine bir fayda vermedi.

15/85. Biz, gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları, ancak hak ile (hikmete uygun olarak) yarattık. Kıyamet günü mutlaka gelecektir. (Resûlüm,) şimdi sen (o kâfirlere karşı) güzel (bir şekilde) muamele et. (Bazı Müfessirlere göre, bu âyetin hükmü, kılıç/kıtal âyeti “Tevbe,5; Nisâ,91” ile neshedilmiştir “Beydâvî ve Kurtubî”.)

15/86. (Resûlüm,) şüphesiz senin Rabbin, evet O, hallâk (her şeyi yaratan)dır, alîm (her şeyin gizlisini ve açığını bilen)dir.

15/87. (Resûlüm,) yemin olsun, biz sana “es-Seb’u’l-Mesânî” tekrarlanan yedi’yi (Fâtiha’yı) ve Kur'ân-ı Azîm'i (Yüce Kur’an’ı) verdik.

(1. es-Seb’u’l-Mesânî, Fâtiha-i Şerife’dir “Buhârî, Tefsir 1”.

2. Bazı âlimler, bunun, “yedi uzun sûre” – Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ, Mâide, En’âm, A’râf ve Yûnus - olduğunu söylemişlerdir. Ancak yedinci sûrenin Tevbe veya Enfâl olduğunu nakledenler de vardır “Zâdü’l-Mesîr; Taberî”.

3. s-Seb’u’l-Mesânî’ye başka manalar da verilmiştir “Beydâvî”.)

15/88. (Resûlüm,) kâfirlerden bir kısmını (mal, makam, rutbe, yetki gibi) faydalandırdığımız şeylere sakın gözün takılı kalmasın. (Bunlar onlara, hayır için değil, imtihan ve günahlarını artırmak için veriliyor “Âl-i İmrân,178”.) (Eğer) onlara (azap gelirse,) üzülme. (Çünkü sen tebliğ görevini hakkıyla yapmaktasın “Arâf,68”.)  Mü'minlere (karşı şefkat ve merhamet) kanadını indir (Tevbe,128).

15/89. (Resûlüm,) de ki: "Şüphesiz ben, apaçık bir nezîrim (Allah’a ve resûlüne iman etmeyenlerin, Ahiret’te sonsuz azap göreceklerini haber vermekteyim)."

15/90. Nitekim biz (kendi kitaplarını) kısımlara ayıran (Yahudi ve Hristiyan)lara (azabı) indirdiğimiz gibi, (Kurân’a inanmayanları da cezalandırdık.)

15/91. Onlar ki, Kur'ân'ı kısım kısım ayırdılar (parça parça ettiler.)

(Bunların çoğu, Bedir savaşında öldürülmüşlerdir. “Tevrat ve İncil’e uyan kısımları haktır, diğer kısımları bâtıldır.” dediler. Kimi, Kur’an’a şiirdir; kimi, sihirdir; kimi, öncekilerin masallarıdır diyerek onu bölümlere ayırdılar ve halkı İslam’dan uzaklaştırmaya çalıştılar. Bunlar, 12 kişi idiler. Yahudi ve Hristiyanlar da kendi kitaplarının bir kısmına iman etmiş, diğerlerini inkâr etmişlerdi. “Celâleyn, Beydâvî, Mâturîdî ve diğerleri.)

15/92. Rabbin hakkı için, onların (Kur’an’ı parça parça edip ona hakaret edenlerin, “hükmü geçmiştir” diyenlerin ve alaya alanların) hepsine (Kıyamet günü) mutlaka (yapmakta oldukları küfür ve isyanlarının hesabını) soracağız. 

15/93. (Rabbin hakkı için, onların Kur’an’ı parça parça edip ona hakaret edenlerin, “hükmü geçmiştir” diyenlerin ve alaya alanların hepsine Kıyamet günü mutlaka) yapmakta oldukları (küfür ve isyanları)nın (hesabı sorulacak ve cezaları verilecektir.) 

15/94. (Resûlüm, sen) emrolunduğun şeyi (Allah’ın “bir”liğini ve putlara tapmanın felâketini) açıkça söyle (onları iman ve İslâm’a ta’vet et). Müşriklerden yüz çevir (onların hakaret ve alaylarına sabret). (Bu âyet, cihad emrinden önce inmiştir “Celâleyn”.)

15/95. (Resûlüm, seninle, Kur’an ile ve İslam’ın emirleriyle) alay eden (kâfir)lere karşı biz sana yeteriz. (Onların herbirini bir âfetle helâk etmek suretiyle haklarından geliriz. Onlar, Velid b Muğîre, el-As b. Vâil, Adiyy b. Kays, Esved b.el-Muttalib ve Esved b Abdi Yağus'dur “Celâleyn”.)

15/96. Onlar ki, (Resûlüm,) Allah ile beraber başka ilâh edindiler. Onlar, yakında (azapla karşılaşında “hakk”ı görecek, kimin doğru yolda olduğunu anlayacak ve) bileceklerdir.

15/97. (Resûlüm,) yemin olsun, onların (kâfirlerin) söyledikleri şeyler (sana ve Kur’an’a yaptıkları iftira ve hakaretler)den dolayı göğsünün daraldığını (çok üzüldüğünü) biliyoruz.

15/98. O hâlde, Rabbini hamd ile tesbih et (“Sübhânellâhi ve bi-hamdihî/ Allah'ı hamd eder olduğum hâlde, O’nu bütün noksanlıklardan tenzih ede­rim, uzak tutarım.” de) ve secde edenlerden (namaz kılanlardan) ol. (Allah'ın en sevdiği kelâm, “Sübhânellâhi ve bi-hamdihî”dir “Müslim, Dua, Zikir, Tevbe 22”.)

15/99. Sana yakîn (ölüm “Buhârî, Tefsir 15”) gelinceye kadar Rabbine ibâdet et.

 

 

Meâl-i Şerîf (Ehl-i Sünnet Alimleri: Beydâvî, Celâleyn, Nesefî, Semerkandî...)

 

0 ﴿