24/40. Yahut (o kâfirlerin küfür inanç ve kötü amelleri) engin/derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. (Burada kâfirin kalbindeki küfür, zulmete/karanlığa; 35. âyette Mü’minin kalbindeki iman da “ışık veren kandil”e benzetilmiştir.) (Bir deniz ki,) onu bir dalga örter, onu da üstünden (başka) bir dalga örter. Onun üstünde de bulut(lar vardır. Kalbi göğüs, göğüsü de beden örter). (Bunlar, dalga, gece ve bulut zulmeti “Mâturîdî” veya küfür, câhillik ve kötülük zulmeti “Semerkandî” yahut câhillik, karışıklık ve şüphe zulmeti “Begavî”) birbiri üstüne yığılmış zulmetler/karanlıklar(dır. Kâfirin itikadı, ameli ve sözü zulmettir. İslam nazarında hiçbiri geçerli değildir). (Bu karanlıklar içinde olan kimse,) elini çıkarsa, neredeyse onu bile göremez. (Çünkü kalbindeki küfür, “hakk”ı, imanı ve hidayeti görmesine mânidir.) Allah, kime nûr vermemişse (kul iradesini kullanıp “iman”a yönelmemişse, Allah hidayeti yaratmaz. Bu durumda), artık onun nûru olmaz (o hidayeti bulamaz. İmanı olmadığı için salih amel işlemesi de mümkün olmaz).

 

Meâl-i Şerîf (Ehl-i Sünnet Alimleri: Beydâvî, Celâleyn, Nesefî, Semerkandî...)

 

40 ﴿