30. RÛM SÛRESİ

Rahmân (ve) rahîm (olan) Allah’ın ismiyle.

30/1. Elif Lâm Mîm.

30/2. Rumlar mağlup oldu.

(Rumlar, Doğu Romalı Hristiyanlardı. Ehl-i kitap olmayıp bilâkis putlara tapan İranlılar/Farslar/Persler, bir savaşta Rumlar’a gâlip geldi. Mekke kâfirleri de buna sevinerek Müslümanlara: “İranlılar, Ehl-i kitap olan Rumlar'ı yendiği gibi biz de sizi yeneceğiz.” dediler “Celâleyn ve Beydâvî”.)

30/3. (Rumlar/Bizans, Farslılarla Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın yerde (Cezîre'de iki ordu karşılaşmış ve Rumlar yenilmişlerdi). Hâlbuki onlar (Rumlar), mağlubiyetlerinin ardından gâlip geleceklerdir. (Allahü teâla, bu âyet ile Peygamber aleyhisselâm’ı “gayb”e ait bir konuda bilgilendirmiş olmaktadır. Bu sûredeki 3, 4 ve 5. âyetler, “Peygamber, gaybı bilmez” diyenlere karşı bir delil olarak gösterilmektedir.)

30/4. (Rumlar/Bizans,) birkaç (3-9) yıl içerisinde (gâlip geleceklerdir). Emir (irâde ve hüküm), önünde de sonunda da Allah'ındır. O gün (Rumların gâlip geldikleri gün), mü'minler (de) sevinecekler. (Nitekim âyette beyan buyrulduğu şekilde Romalıların zafere erdikleri gün, Müslümanlar da Bedir'de müşriklere karşı zafer kazanarak sevinmişlerdir. Bütün bunlar, Allahü teâlâ’nın takdir, irade ve yaratmasıyla olmuştur.)

(Hâdise şöyle olmuştur: Hazret-i Ebû Bekir, Mekkeli müşriklere: Allah gözünüzü aydın etmesin, yemin ederim ki, Rumlar, birkaç yıl içerisinde - fî bıd'ı sinîyne – Farslar’ı yenecektir, dedi. Übey b. Half ona: Yalan söyledin, bir süre belirt, seninle bahis tutuşalım, dedi. O da “on genç deve”ye bahse girdi. Süreyi de üç yıl olarak belirlediler. Ebû Bekir radıyallahü anh, bunu Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'e haber verdi. O da: “Bıd', üç ilâ on yıl arasıdır, ödülü artır, süreyi uzat”, buyurdu. Onlar da “yüz deve” koydular ve dokuz yıla çıkardılar. Übey, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem onu yaraladığı için Uhud dönüşünde öldü. Rumlar da Hudeybiye seferi sırasında Farslar’ı yendiler. Hazret-i Ebû Bekir de ödülü Übey'in mirasçılarından aldı. Onu Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'e getirdi, o da: “Onu sadaka ver”, buyurdu. Hanefiler, bunu “dâr-ı harp”te bozuk akitlerin câiz olacağına delil getirdiler. Âyet, peygamberliğin delillerindendir, çünkü “gâip”ten haber vermektedir “Beydâvî”.)

30/5. (Zafer kazanması takdir edilen bir ordu,) Allah'ın yardımı ile(dir). (Yüce) Allah, dilediğine yardım eder. O, azîz (yenilmeyen mutlak gâlib)dir, rahîm (çok merhametli)dir.

30/6. (Bu onlara zafer konusunda) Allah’ın bir va’didir. Allah, va’dinden dönmez. Fakat insanların çoğu (kâfirler, yüce Allah’ın Mü’minlere zafer va’dini) bilmezler (ve anlayamazlar).

30/7. Onlar (insanların çoğu) dünya hayatının ancak zâhirini (dış görünüşünü: Geçimleriyle ilgili ticareti, ziraati, inşaat yapmayı, ağaç dikmeyi ve buna benzer işleri) bilirler. Ahiret konusunda (onun mükâfat ve azabından) ise onlar, tamamen gâfildirler (ona îman etmezler “Semerkandî” veya onu hiç akıllarına getirmezler).

30/8. Onlar (insanlarının çoğu), kendi nefisleri (beden yapıları) hakkında hiç düşünmediler mi? (Her şeye kâdir olan) Allah, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ile (boş, anlamsız ve bâtıl olarak değil, çeşitli hikmetlere binâen) ve (Kıyamet’e kadar) belli bir süre için (yoktan) yaratmıştır. Şüphesiz insanların çoğu, Rablerine kavuşacaklarını (öldükten sonra dirilmeyi ve hesaba çekilmeyi) inkâr ediyorlar.

30/9. Onlar (insanların çoğu), yeryüzünde gezip bakmadılar mı ki, kendilerinden önceki (kavim)lerin akıbeti nice oldu? Onlar (Âd ve Semûd kavmi) kuvvetçe kendilerinden daha güçlü idiler. (Sular, madenler çıkarmak, ekin ekmek, ağaç dikmek için) toprağı (kazmış) alt-üst etmişler ve onu, bunların (Mekke kâfirlerinin) imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri onlara açık deliller getirmişti. Allah (suçsuz yere helâk ederek) onlara zulmedecek değildi, ancak onlar, (peygamberlerini yalanlamak suretiyle) kendilerine zulmediyorlardı.

30/10. Sonra kötülük edenlerin (Allah’a şirk koşanların) sonu (Ahiret’teki azapları) çok kötü oldu. (Çünkü) Allah'ın âyetlerini yalanlamışlardı ve onlarla alay ediyorlardı.

30/11. (Yüce) Allah, ilkin mahlûkâtını (yoktan) yaratır. (Mahlûkatın ölümünden) sonra onu (o yaratmayı) tekrarlar (onları yeniden diriltir). Sonra hepiniz muhakkak (hesap vermek üzere) O'na (yüce Allah’ın huzuruna) döndürüleceksiniz.

30/12. O Saat (Kıyamet kopmaya) başladığı gün, mücrimler (müşrikler), (kendilerine göre öldükten sonra dirilme yoktur iddia ve delillerinin batıl olduğunu anladıklarında ümitsizlik içinde) susacaklardır.

30/13. Onların (kâfirlerin), (Allah'a koştukları) ortaklarından kendileri için (yardımcı ve) şefaatçılar da olmadı (olmayacaktır). Bu durumda onlar, ortak koştukları (insan, gök cismi ve eşyaları)nı da inkâr ederler.

30/14. O Saat (Kıyamet kopmaya) başladığı gün, işte o gün (Mü'minlerle kâfirler) birbirinden ayrılacaklardır.

30/15. Îman edip salih ameller işleyenlere gelince, işte onlar, bir bahçede (cennette nimetler içinde) sevinirler (ve yüzleri güler).

30/16. Fakat (Muhammed aleyhisselâm’ı ve Kur’ân) âyetlerimizi inkâr eden ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar, (cehennemde) azap içinde bulunacaklardır.

30/17. Öyle ise akşama girdiğinizde (akşam ve yatsı namazını), sabaha erdiğinizde (sabah namazını) (kılarak), Allah'ı tesbih edin.

30/18. Göklerde ve yerde hamd, O'na (Allah’a) mahsustur. Gündüzün sonunda (ikindi namazını) ve öğle vaktine erdiğinizde (öğle namazını) (kılarak), Allah'ı tesbih edin.

30/19. (Kâdir-i mutlak Allah), ölüden diriyi (yumurtadan tavuğu; nutfeden/spermden insanı; kâfirden Mü’mini “Semerkandî”) çıkarır (- kâfir, îman etmediği için “ölü” durumundadır - ), diriden de ölüyü (tavuktan yumurtayı; Mü’minden kâfiri) çıkarır. Ölümünden (kuruduktan) sonra yeryüzünü (bitki ile) diriltir. Siz de (mezarlarınızdan) işte böyle çıkarılacaksınız.

30/20. O'nun (yüce Allah’ın varlığının ve kudretinin) delillerinden biri, sizi (aslınız olan Hazret-i Âdem’i) topraktan yaratmasıdır. Sonra siz, (her tarafa) yayılan bir beşer (insanlar) oldunuz.

30/21. O'nun (yüce Allah’ın varlığının ve kudretinin) delillerinden biri de, kendilerine ısınmanız (kaynaşarak huzur bulmanız) için sizlerden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koymasıdır. Şüphesiz bunda düşünen bir topluluk için elbette ibretler vardır.

30/22. O'nun (yüce Allah’ın varlığının ve kudretinin) delillerinden biri de, göklerin ve yerin yaratılması, (Arapça, Acemce gibi) dillerinizin ve (beyaz, siyah, esmer, sarışın gibi) renklerinizin farklı olmasıdır. Şüphesiz bunda âlimler (düşünen ve araştırma yapan akıl sahipleri) için elbette ibretler vardır.

30/23. O'nun (yüce Allah’ın varlığının ve kudretinin) delillerinden biri de, geceleyin (dinlenip) uyumanız ve gündüzün O'nun lütfundan (çalışıp rızkınızı, nasibinizi) aramanızdır. Şüphesiz bunda işiten (öğüt alan) bir topluluk için elbette ibretler vardır.

30/24. O'nun (yüce Allah’ın varlığının ve kudretinin) delillerinden biri de, (sesiyle) korku ve (yağmurla) ümit vermek için şimşeği size göstermesi, gökten yağmur indirip onunla yeryüzünü ölümünden (kuruduktan) sonra (bitkiyle) diriltmesidir. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir topluluk için elbette ibretler vardır.

30/25. O'nun (yüce Allah’ın varlığının ve kudretinin) delillerinden biri de, O’nun emriyle göğün (direksiz) ve yerin (kendi sistemi içinde) durması (kalması)dır. Sonra (Kıyamette) sizi yerden (İsrâfîl aleyhisselâm’ın Sûr’u ile) bir tek da’vetle çağırdığı zaman, bir de bakarsınız ki, (dirilmiş olarak kabirlerinizden) çıkıyorsunuz.

30/26. Göklerde ve yerde ne varsa (melek, insan ve cinlerden ne varsa, yaratılış, mülkiyet ve tasarruf olarak, ancak) O'nundur (Mutlak kudret sahibi Allah’ındır). Hepsi O'na itâat etici (boyun eğici)dir. (Hepsi O’nun koyduğu kanun, sistem, kabiliyet ve özelliklere göre hayatlarını sürdürürler.)

30/27. (Yüce) Allah, ilkin mahlûkâtını (yoktan) yaratır. (Mahlûkatın ölümünden) sonra onu (o yaratmayı) tekrarlar (onları yeniden diriltir). Bu, O'na (ilk “yoktan yaratma”ya göre) çok kolaydır. (Bu “çok kolaydır” ifadesi, mecazîdir. “Yed”, “vech” kelimeleri gibidir. Hitap, insanın kavrayışına ve özelliklerine uygun, fakat aynısı değildir. Onun için “yed”’in “el” olduğu bilinir, fakat Allah için aynısı kullanılmaz. Allahü teâlâ için zorluk kolaylık söz konusu değildir. Bunlar, insanın sıfatlarıdır. O, mutlak kudret sahibidir. Bir şeyi dilediğinde ona “ol” dedi mi, o, hemen olur “Yâsîn,82”.) Göklerde ve yerde en yüce ve eşsiz sıfatlar, O'nundur. O, azizdir (yenilmeyen gâliptir), hakîmdir (hüküm ve hikmet sahibidir).

30/28. (Yüce Allah,) size kendinizden bir örnek getirdi: Ellerinizin altında bulunanlardan (kölelerinizden), size verdiğimiz (mal ve benzeri) rızıklarda sizinle eşit (haklara sahip) ve birbirinizden korktuğunuz gibi onlardan korktuğunuz ortaklarınız var mı (ki, tutup kendi mülkümüzde, saltanatımızda bize ortaklar atfediyorsunuz, kendi kullarımızı, yaratıklarımızı bize eş koşuyorsunuz)? İşte biz, aklını kullanan bir toplum için âyetleri böyle açıklıyoruz.

30/29. Fakat, (şirk koşarak kendilerine) zulmedenler, bilgisizce nefislerinin arzularına uydular. (Bu şekilde iradelerini küfür yolunda kullandıkları için) Allah'ın saptırdığı kimseleri, kim hidayete erdirebilir? Onların (düştükleri azaptan kurtaracak) hiçbir yardımcıları yoktur.

30/30. (Ey Resûlüm!) O halde sen, bir hanif (Allah’ı birleyen) olarak yüzünü (başka tarafa değil, doğrudan, ihlâsla) “din”e: “Allah'ın fıtratı”na çevir. (Çünkü) Allah, insanları onun üzerine (o fıtratta var olan özelliklere göre) yaratmıştır. (Allahü teâlâ her insanı hakkı bulma ve kabul etme özelliği ile bezemiştir. Dıştan bir müdahale olmazsa, her kişi kolayca hakkı bulur “Beydâvî”). (İlk insandan beri) Allah'ın yaratmasında (insanı donattığı özelliklerde) hiçbir değişiklik yoktur. (Kimse de insanda var olan bu özellikleri değiştiremez.) İşte bu, dosdoğru (müstakîm olan) din, (İslam’dır, tevhîd)dir. (İnsanlar, Allah’ın birliğini ve peygamberlerin tebliğini anlayabilecek kapasitede yaratılmışlardır.) Fakat insanların çoğu (düşünmediklerinden bunun ne kadar doğru olduğunu) bilmezler.

(Hadis-i Şerif’te buyrulmuştur: Her doğan çocuk, fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahûdi, Hristiyan veya Mecûsi yapar “Buharî, Tefsir/Rûm, 2”.

Dikkat edin! Ademoğlu değişik tabiat ve inançlarda yaratılmıştır.

Onlardan kimi, mü’min olarak doğar, mü’min olarak yaşar ve mü’min olarak ölür.

Bir kısmı ise kâfir doğar, kâfir yaşar ve kâfir olarak ölür.

Bir kısmı ise mü’min doğar, mü’min olarak yaşar ve kâfir olarak ölür.

Yine bir kısmı kâfir doğar, kâfir yaşar ve mü’min olarak ölür.

Dikkat edin! İnsanlardan kimileri geç gazaplanıp öfkeden çabucak döner, kimileri ise çabucak gazaplanıp çabucak öfkesinden döner; hepsi birbirine karşı bir ibrettir.

Dikkat edin! Onlardan kimileri de çabucak gazaba gelip gazabının dinmesi gecikir.

Dikkat edin! Bunlar içerisinde en hayırlı olanı, geç gazaplanıp çabucak öfkesini yenendir.

Dikkat edin! Bunlar içerisinde en şerli olan, çabucak gazaplanan ve öfkesini geç yenen kimsedir.

Dikkatli olun! İnsanlar arasında kimileri de vardır ki, vermesi de istemesi de güzeldir.

Yine bu insanlardan bir kısmı da vardır ki, istemesi güzel, ödemesi kötüdür.

Yine bazıları da ödemesi güzel, istemesi kötüdür. Bunların hepsi birer ibrettir.

Dikkat edin! Onlar arasında istemesi de vermesi de kötü olanlar vardır.

Gözünüzü açın, onların en iyileri, istemesi de vermesi de güzel olandır.

Onların en kötüleri ise, istemesi de vermesi de kötü olandır.

Uyanık olun! Gazap insanın kalbindeki bir kor parçası gibidir.

Bu halde insanı görmez misiniz, gözleri kızarır, boyun damarları şişer. Her kim böyle bir durumla karşı karşıya kalırsa, sırt üstü toprağa yatsın “Tirmizî, Fiten 26”.

Karanlık gecelerin parçaları gibi olan karışıklıklar gelmeden önce hayırlı amellere koşun.

O günler gelince, kişi, mü’min olarak sabahlayıp kâfir olarak akşamlar. Kimisi de mü’min olarak akşamlayıp kâfir olarak sabaha çıkar. O gün insanlar, dinlerini dünyalık karşılığında satacaklardır Tirmizî, Fiten 30; Ebû Dâvûd, Fiten 1.)

30/31. (Emrettiğini yaparak ve haram kıldığından uzaklaşarak) hepiniz O'na (yüce Allah'a) yönelin. (İtâatı terkederek azaba düşmekten) O’ndan korkun ve (beş vakit) namazı (dosdoğru ve emredildiği şekilde) kılın. (Herhangi bir putu veya kişiyi ilâh derecesine çıkararak) Müşriklerden olmayın.

30/32. (O Müşrikler ki,) onlar, (taptıkları şeylerde ihtilafa düşerek) dinlerini (batıl inançlarını) darmadağın ettiler ve fırka fırka oldular. Onlardan her fırka (grup), yanında olanla (kendilerini saptıran önderleriyle birlikte inançlarının doğru olduğunu sanarak) sevinmektedir.

30/33. İnsanlara bir zarar (şiddet, kıtlık, sıkıntı, hastalık gibi bir musibet) dokunduğu zaman, Rablerine yönelerek O'na dua ederler. Sonra (Allah,) onlara kendinden bir rahmet (yağmur, bolluk, nimet) tattırınca da, bir bakarsın ki, içlerinden bir grup, (nankörlük ederek sıhhat ve âfiyet veren) Rablerine ortak koşuyorlar.

30/34. (O kâfirler,) kendilerine verdiğimiz (nimetler)i inkâr etsinler bakalım! (Onlara şöyle deriz:) Hele (şimdilik) faydalanın (ve sefa sürün), fakat yakında (Kıyamet’te ne kadar yanlış hareket ettiğinizi görecek ve) bileceksiniz.

30/35. Yoksa biz (şanı yüce Allah), kendilerine (o küfredenlere) bir delil (Peygamberle bir kitap, vahıy) mi indirdik de o (kitap), Allah'a ortak koşmaları konusunda (emir veriyor veya isabetli olduklarını) söylüyor?

30/36. İnsanlara bir rahmet (yağmur, sıhhat, genişlik verdiğimiz ve bir nimet) tattırdığımız zaman ona sevinirler (ve onunla şımarırlar). Eğer kendi işledikleri şeyler (günahlar) sebebiyle başlarına bir kötülük (belâ ve azap) gelirse, bir de bakarsın ki, (rahmet ve kurtuluşa kavuşma bakımından) ümitsizliğe düşerler.

30/37. Görmediler (bilmediler) mi ki, (imtihan için) şüphesiz Allah, dilediği kimsenin rızkını genişletir ve (dilediği kimsenin rızkını da) daraltır. Bunda îman eden (ve îman edecek) bir toplum için elbette (kudret ve hikmetinin sonsuzluğuna dair bir çok) ibretler vardır.

30/38. Öyle ise akrabaya, yoksula ve yolcuya (sıla-i rahimde bulunmak, iyilik yapmak, sadaka vermek suretiyle) hakkını ver. Bu, Allah'ın rızasını kazanmak isteyenler için en hayırlısıdır. İşte onlar, felâha (kurtuluşa) erenlerin ta kendileridir.

30/39. İnsanların, mallarında artış olsun diye faizle (mal, para veya fazlalık isteyerek bağışta bulunma gibi) ne verirseniz, Allah katında artmaz (ve bunda sevap da yoktur). (Fakat) Allah'ın rızasını dileyerek verdiğiniz zekât (ve/veya “sadaka”ya gelince), işte o(nu veren) kimseler, (sevap ve mallarını) kat kat artıranlardır.

30/40. (Mutlak kudret sahibi) Allah, sizi yaratan, sonra size rızık veren, sonra sizi öldürecek ve sonra da sizi (kabirlerinizden) diriltecek olandır. (Ey Allah’tan başkasına tapanlar!) Allah'a eş koştuğunuz (o putlar)dan, bunlardan birini yapabilen var mı? O (Allah,), onların (kâfirlerin) şirk koştuklarından (ve bütün noksanlıklardan) menezzehtir (uzaktır) ve yüce(ler yücesi)dir.

30/41. İnsanların kendi işledikleri (günahlar: Kötülükler, katliamlar, zulümler, cinsel ve itikâdî sapıklıklar, yeryüzünün toprak, su, hava gibi ekolojik dengesini bozmaları ile bitki ve hayvan DNA’sını tahrip etmeleri) sebebiyle karada ve denizde (tsunami, deprem, sel, yangın, ekonomik daralma, pandemi/genel salgın ve çeşitli hastalıklar gibi dünyada) fesat (bozulma, karışıklık ve çaresizlik) ortaya çıkmıştır. (Bu fesada yol açanların bilim ve teknoloji yanında akıllarını doğru kullanmaları ve tevbe ederek Allah’a) dönmeleri (O’nu “tek bir ilâh” olarak tanımaları) için (yüce Allah,) yaptıklarının bir kısmını (daha dünyada ceza olarak) onlara tattıracaktır. (Ancak asıl ceza, Ahiret’te verilecektir.)

30/42. (Resûlüm, İslam’a inanmayan o kişilere) de ki: "Yeryüzünde dolaşın da (Peygamberlerini yalanlayan ve isyan eden) önceki (millet)lerin sonları, nasıl (helâk) oldu, bir bakın”. Onların çoğu, Allah'a şirk koşan kimselerdi.

30/43. (Hiç kimsenin) geri çeviremiyeceği Allah’ın o (azap) günü (Kıyâmet) gelmeden önce, yüzünü dosdoğru (ihlâsla) dine (İslam’a) çevir. O gün (hesapları görüldükten sonra) insanlar, bölük bölük (bir kısmı cennete, bir kısmı cehenneme) ayrılacaklardır.

30/44. Kim (Allah’ın dini İslam’ı) inkâr ederse, inkârı kendi aleyhinedir. (O da cehennem ateşidir.) Kim (îman edip namaz başta olmak üzere) salih amel işlerse, (işte) onlar da (cennette) kendileri için (konaklar) hazırlamış olurlar. (Îman, salih amel ve ibâdetleri sebebiyle onlara cennet hazırlanır.)

30/45. (Bu hazırlık,) Allah'ın, îman edip (İslam’ın açıkladığı) salih ameller işleyenleri kendi lütuf (ve fazlın)dan mükâfatlandırmak içindir. Şüphesiz O (Allah), kâfirleri (asla) sevmez (ve yaptıklarından razı olmaz).

30/46. O'nun (yüce Allah’ın varlığının ve kudretinin) delillerinden biri, rüzgârları, (yağmur için) müjdeciler olarak gönderir ki, size rahmetinden (nimetini) tattırmak için, gemilerin O’nun emriyle yüzmesi için ve lütfundan (rızkınızı) aramanız içindir. (Bütün bunlar,) şükredesiniz diye (size verilmektedir).

30/47. (Ey Resûlüm!) Yemin olsun, senden önce biz nice peygamberleri kendi kavimlerine gönderdik. O peygamberler onlara (hak peygamber olduklarına dair) apaçık mu’cizeler getirdiler. (Fakat onlar, îman etmedikleri ve peygamberlerini yalanladıkları için) o Mücrimlerden (azap göndererek) intikam aldık (onları helâk etmek sûretiyle cezalandırdık). (Kâfirlere karşı) Mü'minlere yardım etmek ise, üzerimizde bir hak oldu.

30/48. (Her şeye kâdir) Allah, O’dur ki, rüzgârları gönderir de (yağmur yüklü) bulutu kaldırır. Allah, onu gökte (bazen yavaş, bazen de süratli olarak) dilediği gibi yayar ve parça parça yapar. Derken yağmurun onun (bulutun) arasından çıktığını görürsün. (Allah) dilediği kullarına (ait belde ve arazisine) onu (yağmuru) nasip edince, onlar birden sevinir (ve neşelenir)ler.

30/49. Hâlbuki onlar, daha önce üzerlerine (yağmur) indirilmeden evvel, kesin bir ümitsizlik içinde idiler.

30/50. Allah'ın (yağmur sebebiyle) rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden (bitki örtüsü sararıp solduktan ve kuruduktan) sonra (yeşil, sarı, kırmızı gibi çeşitli renklerle) nasıl diriltiyor. Şüphe yok ki, (toprağa can veren) O (Allah), ölüleri de (mezarlarından) elbette diriltecektir. O, her şeye hakkıyla kâdirdir.

30/51. Yemin olsun, eğer (ürünlerine zarar veren) bir rüzgâr (veya bir dolu) göndersek de onu (o ürünü) sararmış (veya harap olmuş) görseler, ardından mutlaka (nimeti veren Allah’a) nankörlük etmeye başlarlar. (Bu âyet, kâfirlerin sebatlarının azlığını, düşüncelerinin kıtlığını ve çabuk sarsıldıklarını göstermektedir “Beydâvî”.

30/52. (Resûlüm,) şüphesiz sen, (kalplerini küfürle öldürmüş olan o hayatta olan kâfir) ölülere işittiremezsin. (Çünkü onlar, bütün duyu organlarını hakka kapamışlardır “Beydâvî”.) (Resûlüm, o kâfirleri, İslam’a çağırdığın zaman, arkalarını) dönüp gittiklerinde, sen, (İslam) da’vetini o sağırlara da duyuramazsın. (Çünkü onlar, sağırdırlar İslâm’ın getirdiği hakkı işitmezler, dilsizdirler hakkı ve hayrı söylemezler, kördürler hidâyet yolunu görmezler, artık bu durumda onlar, hak yol olan İslâm’a dönmezler. “Bakara, 18”)

(Bu âyet-i kerime, mezarda olan ölülerle ilgili değil, hayatta olan kâfirlerle ilgilidir. Ehl-i Sünnet hiçbir Müfessir, bu âyetteki “mevta”ya gerçek “ölü” manası vermemiştir. “Kalplerini küfürle öldürerek mevta/ölü hâline getirenler” şeklinde mecazî anlam yüklemişlerdir. Nitekim Bakara, 18 ve başka âyetlerde de bu mecazî ifadeler, çok açık olarak görülmektedir.)

30/53. (Resûlüm,) sen, (kalp gözü kapalı olan) körleri, (küfür) sapıklıklarından çıkarıp hidayete kavuşturucu değilsin. (Resûlüm,) sen, ancak (İslam’a da’veti,) âyetlerimize inanıp Müslüman olanlara işittirebilirsin. (Çünkü onların kulakları, hakka açıktır.)

30/54. Allah O’dur ki, sizi zayıf (bir nutfe/sperm/su)dan yarattı. Sonra zayıflığın (doğum ve bebekliliğin) ardından bir kuvvet (gençlik) verdi. Sonra kuvvetin ardından bir zayıflık (güçsüzlük, tâkatsizlik) ve yaşlılık verdi. (Çünkü) O (Allah), dilediğini (dilediği şekilde) yaratır. (O’nun irade ve kudretine kimse sınır koyamaz.) O, (külliyât/bütün ve cüz’iyyat/parçalarıyla her şeyi bilen) alîmdir, (mutlak ve sınırsız güc sahibi) kadîrdir.

30/55. Kıyamet koptuğu gün, Mücrimler (kâfir günahkârlar), (kabirde veya dünyada) bir “saat”ten fazla kalmadıklarına yemin ederler. Onlar (dünyada da haktan) işte böyle döndürülüyor (yalan söylüyor)lardı. (Kabirdeki ya da dünyadaki kalış sürelerini, kıyametin dehşetinden ve sıkıntılı yerlerinde uzun müddet kalışlarından dolayı, az görürler. Yahut unuturlar veya yalan söylerler. İşte onlar, dünyada iken “doğruluk”tan “yalan”a bu şekilde çevriliyorlar “Medârik”.)

30/56. Kendilerine ilim ve îman verilenler (peygamberler, melekler ve mü'minler) ise, (kabirde veya dünyada “çok az kaldık” diyen o kâfirlere) şöyle diyeceklerdir: "Yemin olsun, siz, Allah'ın kitabınca (takdirine, Levh-ı Mahfuz’a ve ezelî ilmindeki yazısına göre), ba’s (yeniden dirilme) gününe kadar kaldınız. İşte bu, ba’s (yeniden dirilme) günüdür. Fakat siz (dünyada Ahiret hayatına inanmadığınız için şu anda bunun ne olduğunu) bilmiyordunuz."

30/57. Artık o gün (Allah’a ve Peygambere îman etmemek suretiyle kendilerine) zulmedenlere (tekrar dirilmeyi inkâr etmelerine dair ileri sürdükleri) mazeretleri (özürleri) fayda vermez, onlardan (Allah'ı razı edecek şeye dönme istekleri ve tevbe gibi) özür beyan etmeleri de istenmez.

30/58. Yemin olsun, biz bu Kur'ân'da insanlara her çeşit misali getirip anlattık. Yemin olsun ki, (Resûlüm,) eğer sen onlara (Peygamberim Mûsa’ya verilen “asâ” ve “el” gibi) bir âyet (mu’cize) getirsen, o kâfirler, mutlaka (inat ve kalplerinin katılığından dolayı), "Siz ancak bâtıl şeyler ortaya atan kimselerden başkası değilsiniz." derler. (Bu durumda kâfirler, hem seni, hem de Mü’minleri bâtıl ve asılsız şeylere inanmakla suçlamaktadırlar.)

30/59. İşte Allah, bilmeyenlerin (Peygamberi yalanlayan ve Kur’ân’ı tasdik etmeyen kâfirlerin) kalplerini böyle mühürler. (Çünkü Allah’a îmansızlık, en büyük cehalettir. Bu cehalete kendini teslim eden, bütün idrak melekelerini kaybeder.)

30/60. (Resûlüm,) sen şimdi sabret. Şüphesiz, Allah'ın (seni düşmanlara ve “bütün dinlere gâlip kılacağı” hakkındaki “Fetih,28 ve Enfâl,8”) va'di haktır (o mutlaka yerine gelecektir). (Hak olan İslam’a) inanmayan (o kâfirlerden gelen eziyet ve yalan)lar, sakın seni gevşekliğe (ve tedirginliğe) düşürmesin. (Hitap, Peygamber aleyhisselam’a olmakla birlikte bütün ümmetedir.)

 

Meâl-i Şerîf (Ehl-i Sünnet Alimleri: Beydâvî, Celâleyn, Nesefî, Semerkandî...)

 

0 ﴿