31. LOKMÂN SÛRESİ

Rahmân (ve) rahîm (olan) Allah’ın ismiyle.

31/1. Elif, Lâm, Mîm.

31/2. İşte bunlar, (hakîm olan Allah’ın) hikmet dolu kitabın(ın “Kur’ân”ın) âyetleridir. (Kur’ân’da asla tenâkuz/çelişki bulunmaz.)

31/3. (Hikmet dolu bu kitabın âyetleri, ibâdetlerini güzel yapan) Muhsin (mü’min)ler için (kurtuluşlarını sağlayan) bir hidayet (rehberi) ve (ilâhî) bir rahmettir. (Muhsinler, Allah’ı görür gibi ibâdet yaparlar “Buhârî, Îman 38”.)

31/4. Onlar (Muhsin mü’minler), namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve onlar, Ahiret’e de kesin olarak îman ederler.

31/5. İşte onlar (Muhsin mü’minler), Rablerinden gelen bir hidayet üzerindedirler ve işte onlar, felâha (kurtuluşa) erenlerin ta kendileridir. (Onlar, ilim, amel ve ihlâs’ı birleştirenlerdir.)

31/6. İnsanlardan öylesi vardır ki, bilgisizce Allah’ın (hak) yolundan saptırmak ve onu (alay ve) eğlenceye almak için, lehve’l-hadîs (asılsız ve faydasız sözler)i satın alır. (Müşriklerden Nadr b. Hâris, Müslümanların Kur’ân âyetlerini dinlemelerine mani olmak için, satın aldığı şarkıcı cariyelere müzik eşliğinde şarkı/türkü söylettirirdi “Beydâvî”.) İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.

(Âyet-i kerime, Nadr b. Hâris hakkında nâzil olmuştur. O, Acemlerin kitaplarını satın alır, onları Kureyş'e okurdu ve “Eğer Muhammed size Âd ve Semûd kabilelerinin hikayesini anlatırsa, ben de size Rüstem, İsfendiyar ve Kisra'ların hikayelerini anlatırım.” derdi. Kendisini peygamber yerine koymuştu “Beydâvî”.

Müfessirler “Lehve’l-hadîs”e, “şarkı”, “şarkı ve çalgı aletleri" ve "batıl olan her şey” anlamları vermişlerdir “Kurtubî”.

İbn Mesûd ve İbn Abbâs “radıyallahü anhüm”: Bu âyette geçen “lehve’l-hadîs”in “müzik” olduğuna dâir yemin etmişlerdir “Medârik”.)

31/7. Ona (müşrik Nadr b. Hâris’e) (Kur’ân) âyetlerimiz okunduğu zaman, sanki onları hiç işitmemiş, sanki kulaklarında ağırlık (sağırlık) varmış gibi büyüklük taslayarak (kibirlenerek) yüz çevirir. (Resûlüm,) ona, elem dolu (çok acıklı) bir azabı müjdele!

31/8. Şüphesiz îman eden ve (İslam’a göre) sâlih amel (başta namaz olmak üzere ibâdet, tâat ve iyi iş)ler yapanlar için naîm cennetleri (cennetlerin nimetleri “Beydâvî”) vardır.

31/9. (Şüphesiz îman eden ve İslam’a göre sâlih amel başta namaz olmak üzere ibâdet, tâat ve iyi işler yapanlar için naîm cennetleri “cennetlerin nimetleri” vardır.) Orada ebedî (sonsuz/devamlı) kalacaklardır. Allah’ın (bu cennet) va’di, haktır. O, azîzdir (O’nu hiçbir güç mâlup edemez; va’d/nimet ve ihsanına ve vaîd/ceza vermesine kimse engel olamaz), hakîmdir (her yaptığı hikmetlidir).

31/10. (Yüce Allah,) gökleri görüp durduğunuz (şekilde) direksiz yarattı. Yeryüzüne de, sizi sarsmasın diye ağır baskılar (yüksek ve sabit dağlar) koydu ve orada (yerde) her çeşit canlıyı yaydı. Gökten de yağmur indirip orada her sınıftan güzel ve faydalı bitkiler bitirdik (bk. Hacc, 5).

31/11. İşte bunlar, Allah'ın yarattıklarıdır! Haydi, gösterin bana: Allah'tan başkaları (o putlar, ilâh edindiğiniz o kişiler) ne yarattı? Hayır (onlar, hiçbir şey yaratamazlar), zâlimler, açık bir dalâlet (itikaden sapıklık) içindedirler.

31/12. Yemin olsun, biz Lokmân'a "Allah'a şükret!" diyerek hikmet (akıl, ilim ve sözünde isabet) verdik. Kim (verilen nimetlere) şükreder (ibâdet ve tâat eder)se, ancak kendisi için şükretmiş (sevabı kendisine) olur. Kim de nankörlük ederse, hiç şüphe yok ki, Allah, ganîdir (zengindir, onun şükrüne ihtiyacı yoktur), (yüce Allah,) her hamde (övgüye) lâyıktır.

(Hazret-i Lokman, Eyyûb aleyhisselâm soyundandır. Uzun yaşadı, Davut aleyhisselâm'a yetişti. Ondan ilim aldı ve peygamber olmadan önce fetva verirdi. Ancak Cumhur, onun hakîm/veli olduğu, peygamber olmadığı görüşündedir.

Hikmetli sözlerinden bir kaçı şöyledir:

Susmak hikmettir, onu yapan ise azdır.

Dâvûd aleyhisselâm bir gün ona "Nasıl sabahladın?” dedi. O da: Başkasının elinde sabahladım, dedi. Hazret-i Dâvûd bunun üzerinde düşündü ve bir çığlık attı. (Çünkü ibâdet, tâat ve tefekkürde bulundum, demek istemişti.)

Bir gün ondan bir koyun kesmesini ve en güzel iki parçasını getirmesini istedi. O da “dil”i ile “kalb”ini getirdi. Birkaç gün sonra yine ona bir koyun kesmesini, bu sefer, en kötü iki parçasını getirmesini söyledi. O da yine o ikisini getirdi. Sebebini sorunca: O ikisi güzel olursa, en güzel şeyler; kötü olurlarsa, en kötü şeyler olur, dedi “Beydâvî”.)

31/13. Hani Lokmân (Hakîm), oğluna öğüt vererek şöyle demişti: "Oğulcuğum! Allah'a şirk (ortak) koşma! Çünkü şirk koşmak, elbette büyük bir zulüm (en büyük küfür)dür."

31/14. Biz insana, ana babasına (iyi davranmasını) tavsiye ettik (emrettik). (Çünkü) annesi onu, zaaf üstüne zaafla (günden güne güçsüz düşerek dokuz ay gibi bir süre karnında) taşıdı. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur (Bakara, 233). (Onun için biz insana şöyle emrettik:) "Önce bana, sonra da ana babana şükret. (İbn Uyeyne buyurmuştur: “Kim beş vakit namazı kılarsa, Allah'a şükretmiş olur. Kim de beş vakit namazın sonunda ana-babasına dua ederse, onlara şükretmiş olur “Medârik”.) (Ahiret’te hesap vermek üzere) dönüş, banadır (şânı yüce olan Allah’adır. Şükürden de nankörlükten de hesaba çekileceksiniz)."

31/15. Eğer onlar (ana ve baban) seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana şirk koşman için zorlarlarsa, onlara itâ'at etme. Onlarla (şeriatin kabul edeceği ve asâletin gerektirdiği şekilde) dünyada iyi geçin ve bana (şânı yüce olan Allah’a tevhidle ve ibâdetlerinde ihlâsla) yönelen (Mü’min)lerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz (hesap vermek üzere) yalnız banadır, (o zaman ben Azîmü’ş-şân) size (dünyada) yaptıklarınızı haber vereceğim.

(14. ve 15. âyet-i kerimeler, Hazret-i Lokmân’nın vasıyeti arasında zikretilmiştir “Beydâvî”.)

31/16. (Hazret-i Lokmân, öğütlerine şöyle devam etti:) "Oğulcuğum! Şüphesiz yapılan (iyi veya kötü bir) iş, bir hardal tanesi ağırlığında olsa bile ve bir kayanın içinde, yahut göklerde veya yer(in derinliklerin)de olsa, Allah onu (Mîzan’a) getirir. (İyiliğin sevabını, kötülüğün de karşılığını verir.) Çünkü Allah, lâtîf’tir (en gizli şeyleri bilendir), habîrdir (her şeyden haberdardır. Her şeyin “künhü”nü ve en ince ayrıntısını bilir)."

31/17. "Oğulcuğum! (Kendini kemale erdirmek için) namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten vazgeçirmeye çalış. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar, kesin olarak (Allah tarafından) emredilmiş işlerdendir."

31/18. "Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek (kibirli) yürüme! Çünkü Allah, hiçbir kibirleneni (ve) övüneni (kendini beğenen ve övünen kimseleri) sevmez."

31/19. "Yürüyüşünde tabiî (mu’tedil) ol (ne çok hızlı, ne de çok yavaş yürü. Kibirlenerek de yürüme “İsrâ’,37”). (Konuşurken) sesini alçalt (kıs. İnsanları rahatsız edecek şekilde bağırarak konuşma). Çünkü seslerin en çirkini, şüphesiz merkep (eşek)lerin sesidir!"

(Horozların öttüğünü işittiğiniz vakit, Allah'tan lütuf ve kerem isteyin “dua edin, dilekte bulunun”. Çünkü onlar, bir melek görmüştür. Merkebin anırmasını işittiğiniz zaman, şeytandan Allah'a sığının “eûzü ile başlayan dua okuyun”. Çünkü o da bir şeytan görmüştür “Buhârî, Bed'ü'l-halk 15”.

Geceleyin köpeklerin havlamasını ve merkeplerin anırmasını işittiğiniz zaman, “şeytan”dan Allah'a sığının. Çünkü onlar, sizlerin görmediklerinizi görürler "Ebû Dâvûd, Edeb 115”.)

31/20. Görmediniz mi ki, Allah, göklerde (güneş, ay, melek, yıldızlar ve bulutlar) ve yerde (bitkiler, hayvanlar, dağlar ve nehirler) ne varsa (varlık ve imkânlar olarak), hepsini size musahhar kıldı (sizin emrinize ve istifadenize verdi). Size zâhir ve bâtın (dış ve iç; görünen ve görünmeyen; bildiğiniz ve bilmediğiniz) nimetlerini bol bol verdi. (Sûret ve uzuv güzelliği: Zâhir, dış ve görünen; ma’rifet ve muhakeme kabiliyeti: Bâtın ve görünmeyen nimetlerdendir.) Yine de insanlardan bazısı, ne bilgisi (delili), ne rehberi (peygamberi), ne de (indirilmiş vahye dayalı) aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah(ın birliği ve sıfatları) hakkında mücadele eder (ve Allah’ın dinine düşman olur).

31/21. Onlara (kâfirlere), "Allah'ın (peygamberine) indirdiği (Kur’ân’ın açıkladığı tevhîd dini)ne uyun (Allah’ın bir olduğuna îman edin)" denildiği zaman, "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (dine) uyarız. (Onun için putlara ibâdet etmeye devam ederiz.)" derler. (Peki buna göre) ya Şeytan, kendilerini cehennem azabına çağırıyor idiyse (yine atalarının izinden mi gidecekler)?

31/22. Kim, Muhsin (Allah’ı görür gibi ibâdet ve tâatte bulunan bir Mü’min) olarak yüzünü (kendini bütün işlerinde ihlâs ve samimiyetle) Allah'a teslim ederse, o, en sağlam (nefis ve hevâsına bağlı olmadığı için kopması mümkün olmayan bir) kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu, ancak Allah'a varır (dönüş yüce Allah’adır).

31/23. (Resûlüm,) kim, (Allah’ın dini İslam’ı) inkâr ederse, onun inkârı, seni üzmesin. (Sonunda) onların dönüşleri ancak bizedir. Biz de onlara yaptıklarını (Kıyamet’te) haber veririz. Allah, göğüslerin içindekini (kalplerde hayır ve şer olarak ne varsa hepsini) en iyi bilendir. (Yüce Allah, kalplerde îman ve küfür durumuna göre mükâfat ve azap verecektir.)

31/24. Biz, onları (kâfirleri, dünyada süre veya miktar olarak) biraz (az) yararlandırırız (Uzun süre ve bolluk içinde yaşasalar da Ahiret’e kıyasla - geçici olan, devamlı olana nispetle - “az”dır “Beydâvî ve Semerkandî”). Sonra da onları, ağır bir azaba sürükleriz.

31/25. (Resûlüm,) yemin olsun, eğer onlara (kâfirlere), "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, mutlaka "Allah" derler. De ki: "Hamd, Allah'a mahsustur." Fakat onların çoğu (kurtuluşlarının İslam’da olduğunu) bilmezler.

31/26. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır (O, yaratmıştır. O’dan başka hak ma’but yoktur). Şüphesiz Allah, ganîdir (her bakımdan zengindir, kullarının ibâdetine ihtiyacı yoktur), hamîddir (tasarrufunda övülmeye lâyık olandır).

31/27. Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz(ler) de mürekkep olsa, arkasından yedi deniz (daha) ona katılsa, Allah'ın kelimeleri (yazmakla) yine de tükenmez. Şüphesiz Allah, azizdir (mutlak gâliptir, O’nu hiçbir şey âciz bırakamaz, durduramaz), hakîmdir (hiçbir şey O’nun ilmi ve hikmeti dışında kalamaz).

31/28. (Ey insanlar!) Sizin yaratılmanız ve öldükten sonra tekrar diriltilmeniz, ancak bir tek insanı yaratmak ve (öldükten sonra) diriltmek gibidir. Şüphesiz Allah, semî’dir (her işitileni işitir), basîrdir (her görüleni görür “Celâleyn”).

31/29. Görmedin (bilmedin) mi ki, Allah, geceyi gündüze ve gündüzü de geceye katıyor. (Böylelikle her biri diğerinden eksildiği kadar artıyor ve mevsimler meydana geliyor.) Güneş’i ve Ay’ı da (bir sistem içinde) emrine boyun eğdirmiştir. Her biri (kendi yörüngesinde) belli bir süreye kadar akar gider (hareketine devam eder). Şüphesiz Allah, (hayır ve şer bütün) işlediklerinizden hakkıyla haberdardır.

(Dünyanın Güneş etrafında dönmesiyle mevsimler, yıllar, aylar, haftalar meydana gelir. Dünya, bu hareketini 365 gün 6 saatte tamamlar.

Dünya, Güneş Sistemi içerisinde “Güneş”in etrafında dönerken, aynı zamanda kendi çevresinde de döner. Bunun neticesinde, gece ve gündüz olayı gerçekleşir. Dünya, kendi ekseni etrafında gerçekleştirdiği bu dönüşünü, 24 saatte tamamlar.

Güneş Sistemi’nde sekiz gezegen olduğu kabul edilir. Ceres, Pluton ve Eris gibi gök cisimleri, cüce gezegen olarak adlandırılır.

“Gezegen”, kendine ait ışığının olmaması ve bir yıldız etrafında dönmesi ile tanımlanır. Bununla beraber bilinen gezegenlerin her biri, kendi etrafında da hareket etmektedir.

Gezegenler, Güneş’e en yakına göre şöyle sıralanır: Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün.

Ay, Dünya'nın tek tabiî/doğal “uydu”sudur “tr.wikipedia.org”.)

31/30. Böyledir. (Sınırsız kudret sahibi olan Allah; Dünya’yı, Güneş’i, Ay’ı, yıldızları ve diğer gök cisimlerini yarattı. Herbirini bir ölçü ve sisteme bağladı. Yer ve göklerdekilerini insanın emir ve istifadesine verdi. Gece gündüzü insanın çalışma ve istirahatına râm kıldı.) Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. (Yaratan, besleyen, büyüten ve varlğa son veren ancak O’dur.) O’nu bırakıp da (putperestlerin) taptıkları ise bâtıldır (Hiç bir şeye kudretleri yoktur. Onlara bir menfaat de sağlayamazlar.) Şüphesiz Allah, aliyydir (saltanat ve hakimiyeti çok yücedir), (kudret ve azameti) çok büyüktür.

31/31. Görmedin (bilmedin) mi ki, gemiler Allah'ın nimeti (lütuf ve keremi)yle (suda yarattığı “kaldırma kuvveti” sayesinde) denizde akıp gitmektedir. Allah, bunu varlığının delillerinden (bir kısmını) size göstermek için yapmaktadır. Şüphesiz ki, bunda hakkıyla sabreden (ve) çok şükreden herkes için ibretler vardır.

31/32. Onları (Allah’a küfredenleri), (denizde) bir dalga gölgelikler (bulutlar) gibi (üzerlerini) kapladığında (dehşete düşerler ve) dini Allah'a has kılarak (samimiyetle) O'na (Allah’a) yalvarırlar. Fakat O (Allah), onları kurtarıp karaya çıkarınca, onlardan bir kısmı iktisad eder (îman eder, ancak bir kısmı küfürlerine devam eder). Bizim âyetlerimizi çok gaddâr hâin (nimetlere karşı) nankör olanlardan başkası inkâr etmez.

31/33. Ey insanlar! Rabbinize (îman edin ve itâat ediniz. O’na isyan ederek) karşı gelmekten korkun. Ne babanın evlâdına, ne de evlâdın babasına hiçbir fayda veremeyeceği (ve onun cezasını çekemeyeceği, o Kıyamet) gün(ünün dehşetin)den korkun! Şüphesiz Allah'ın (öldükten sonra diriltme, sevap ve azap verme) va'di (sözü) haktır (gerçektir). Sakın dünya hayatı (malı, mülkü ve zinetiyle) sizi aldatmasın. O aldatıcı (şeytan) da (tevbe ve mağfiret ümidi vererek Allah’a itâatten uzaklaştırmak ve günaha sürüklemek suretiyle) sizi aldatmasın.

31/34. Şüphesiz Kıyamet’in ne zaman kopacağı bilgisi, yalnız Allah katındadır. Yağmuru, O (Allah) yağdırır. (Yağmurun nereye ve ne zaman yağacağını kimse bilemez. “Hava” tahmininde sıcaklık, basınç rüzgâr, yön, hız ve nem değerleri kullanılır. Bu değerler ortaya çıkmadan “var olmadan” hava durumu hakkında bilimsel bir tahmin yapılamaz. Meteoroloji teşkilatı, bu değerler ortaya çıkınca “Allah tarafından yaratılınca”, bu çerçevesinde bir tahmin yapar.) Rahimlerde olanı, O bilir. (Çocuğun erkeklik ve dişilik organları oluşmadan “cenin”in erkek veya kız olacağını kimse bilemez. Ultrason, varlık sahnesine çıkanı “var olanı” tespit eder. Varlık olan “yaratılmış olan” da gayb olmaktan çıkmış olur.) Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede (hangi yerde) öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah, alîm (her şeyi hakkıyla bilen)dir, habîrdir (her şeyden hakkıyla haberdardır). (Bu âyet-i kerime’de beş gayb – Kıyâmet’ın kopacağı, yağmurun yağacağı, rahimlerde olan, yarın ne kazanılacağı ve nerede ölüneceği - “mugayyibât-i hamse”nin kimse tarafından bilinemeyeceği açıklanmaktadır.

Nakledildiğine göre ölüm meleği Azrâil aleyhisselâm, Süleyman aleyhisselâm'a uğradı, meclisinde oturanlardan birine dikkatle bakmaya başladı. Adam: “Bu kim?” dedi. Süleyman aleyhisselâm da: “O, ölüm meleğidir.” dedi. Adam: “Sanki benim canımı alacakmış gibi bana bakıyor; rüzgâra emret de beni Hint toprağına atsın.” dedi. O da öyle yaptı. Melek: “Ona sürekli bakmamın sebebi şundan dolayıdır. Çünkü onun canını Hint toprağında almakla emrolunmuştum, o ise senin yanında idi.” dedi “Beydâvî”.)

 

Meâl-i Şerîf (Ehl-i Sünnet Alimleri: Beydâvî, Celâleyn, Nesefî, Semerkandî...)

 

0 ﴿