39. ZÜMER SÛRESİRahmân (ve) rahîm (olan) Allah’ın ismiyle. 39/1. Kitab (Kur’ân)'ın (Cebrâîl aleyhisselâm vasıtasıyla) indirilmesi, azîz (sınırsız güç sahibi ve) hakîm (hüküm ve hikmet sahibi olan) Allah tarafındandır. 39/2. (Resûlüm,) şüphesiz biz bu Kitab (Kur’ân)'ı sana, hak olarak (hakkı ispat etmek, açığa çıkarmak ve açıklamak için) indirdik. O hâlde sen dini, yalnız Allah'a hâs kılarak (şirk ve riyadan uzaklaşmış olarak ihlâsla) O'na ibâdet et. (Hitap, Peygamber aleyhisselâm’ın şahsında bütün ümmetinedir.) 39/3. İyi bil ki, hâlis (şirkten uzak) din, yalnız Allah'ındır. O'nu bırakıp da (Allah’tan) başka (Yahûdilerin Hazret-i Uzeyr’i; Hristiyanların Hazret-i İsa’yı ve bazı toplulukların Melekleri ve putları) dostlar (ilâhlar) edinenler: "Biz onlara sadece, bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye ibâdet ediyoruz." diyorlar. (Bu gerekçeleri tamamen temelsiz ve bâtıldır. Her topluluk, kendi inancının doğru olduğuna inanmakta ve kendisinin haklı olduğunu iddia etmektedir “Mü’minûn, 53”.) Şüphesiz Allah, (dinde) ayrılığa düştükleri şeyler konusunda (Kıyamet günü) aralarında (haklı ve haksızı ayırarak) hüküm verecektir. (Haklı olan “Mü’minleri” cennet’e, haksız olan “kâfirleri” de cehennem’e koyacaktır.) Şüphesiz Allah, (yüce zâtına çocuk isnat eden) yalancı (ve) kâfir olanları (küfürden İslâm’a dönmedikleri müddetçe) hidayete (îmana) erdirmez. 39/4. (Kâfirler, Rahman çocuk edindi’ “Meryem,88” dediler. Yahûdiler ve Hristiyanlar, Allah’a çocuk isnat ettikleri “Tevbe,30” gibi, ‘Melekler, Allah’ın kızlarıdır’ “Nahl, 57” diyen kâfirler oldu.) Eğer Allah, bir çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediğini seçerdi. (Ancak) O, bundan münezzehtir (uzaktır, O, yüceler yücesidir. “Bu iftiradan dolayı neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar yıkılıp çökecekti “Meryem, 90”). Sübhânellah (O, çocuğu ve ortağı olmaktan münezzehtir, uzaktır). O, vâhid (bir tek ve) kahhâr (her şeye gâlip ve hâkim) olan Allah’tır. 39/5. (Allahü teâlâ) semaları (gökleri) ve yeri hak ile (boş yere değil, din ve dünyaya âit iyilikleri içinde bulunduran bir hikmet üzere) yarattı. Geceyi gündüzün üzerine sarıyor (böylece geceler uzuyor), gündüzü de gecenin üzerine sarıyor (bu şekilde gündüzler uzuyor) “Hacc, 61”. Güneşi ve ayı da (koyduğu kanunlara) boyun eğdirdi. Bunların her biri (gökler ve yer; gece ve gündüz; güneş ve ay) belli bir zamana (Kıyamet’e) kadar akıp gitmekte (görevini yerine getirmekte)dir. İyi bilin ki O, azizdir (sınırsız güç sahibidir), gaffârdır (tevbe edenlerin günahlarını af eden ve mahlâkatın azabını tehir edendir). 39/6. O (Allah), sizi bir tek nefisten (Hazret-i Âdem’den) yarattı. Sonra ondan eşini (Hazret-i Havva’yı da Âdem aleyhisselâm’ın kaburga kemiğinden) var etti. (Buhârî, Enbiya,1; Müslim, Reda’, 61, 62. Hazret-i Âdem, uyandığında yanında Havva’yı gördü. Âdem aleyhisselâm, ana-babası olmadan nasıl topraktan/kuru çamurdan yaratıldı ise, Havva da kaburga kemiğinden olgun bir insan olarak yaratılmıştır. Her ikisi de çocukluk dönemlerini yaşamamış ve evrim geçirmemişlerdir. Bunlar, insanlık tarihinde ilk yaratılışlardır. Alemin/Evren’in yaratılışında mevcudatın her türle ilgili ilk maddesini Alllahü teâlâ irade buyurarak “kün/ol” emri ile yoktan var etmiş/yaratmıştır “Yâsîn, 82”. Varlık âlemi yaratıldıktan sonra, Hak teâlâ, herşeyin yaratılmasını sebeplere bağlamıştır.) Sizin için hayvanlardan (deve, sığır, koyun, keçi cinsinden erkek ve dişi olarak “En’âm, 143-144”) sekiz çift indirdi (yarattı). Sizi annelerinizin karnında bir yaratılıştan diğerine (nütfe/sperm, alâka/embriyo/döllenmiş yumurta ve mudga/et parçası merhalelerini) geçirerek üç karanlık (Amniyon, Koriyon ve Düşen Eş zar) içinde yaratıyor. İşte Rabbiniz olan Allah budur! Mülk (sınırsız hâkimiyet) yalnız O'nundur. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde, nasıl oluyor da haktan (gönderdiği İslâm’dan küfür ve isyana) çevriliyorsunuz? (Sizden birinizin yaratılışı, anasının karnında kırk gün nutfe olarak toparlanır. Sonra aynı şekilde kırk günde alâka haline gelir. Daha sonra da aynı şekilde (kırk günde) mudga şeklini alır. Sonra ona bir melek gönderilir ve kendisine ruh üfürülür. Meleğe dört kelime yazması emredilir: Rızkını, ecelini, amelini ve şakî/bedhat/cehennemlik veya saîd/bahtiyar/cennetllik olacağı “Buhârî, Bed’ül-halk 6; Müslim, Kader 1; Ebû Dâvud, Sünnet 17; Tirmizî, Kader 4”.) 39/7. (Ey kâfirler topluluğu,) eğer (Peygamberim’in getirdiği İslâm dini’ni) inkâr ederseniz, şüphesiz ki, Allah siz(in îman etmeniz)e muhtaç değildir. Ancak (yüce Allah,) kullarının küfretmesine (îmansızlık ve itâatsizliğine) razı olmaz. Eğer şükür eder (îman eder)seniz (ve Peygamberim’e itâat ve tâatte bulunursanız), sizin için ondan (îman ve itâatınızdan) razı olur (ve sizden onu kabul eder). Hiçbir günahkâr (kişi), başka bir günahkârın (işlediği günah) yükünü (cezasını) yüklenmez (çekmez). (Dünya hayatından) sonra (Ahiret için) dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O da size (hayır/iyi ve şer/kötü) yaptıklarınızı haber verir. Çünkü O, göğüslerin içini (kalplerde olan her şeyi, gizlediklerinizi de) hakkıyla bilendir. 39/8. İnsana bir zarar dokunduğu zaman, Rabbine yönelerek O'na dua eder (yalvarır). Sonra (Rabbi, ihsanda bulunmak için) ona kendisinden (mal, mülk, rütbe, makam ve yetki gibi) bir nimet verdiği zaman, daha önce O'na yalvardığını unutur ve Allah'ın yolu (İslâm dini)nden saptırmak için O'na eşler koşar (veya Peygamberini, dinini ve âyetlerini inkâr eder, yahut Kur’ân, eskilerin masalıdır “Kalem, 15”, ya da hükümleri, o zamana âittir/çağ dışıdır, diyerek tahkirde bulunur). (Resûlüm,) de ki: "(Ey İslâm’ı bir bütün olarak kabul etmeyen kişi!) Küfrünle az bir süre yaşa (eğlene dur)! (Fakat) şüphesiz sen, ateş (cehennem) ashâbındansın!" 39/9. (Allah’a isyan eden ve Kur’ân’ı eleştiren bir kimse, mi,) yoksa gece saatlerinde, secde ederek, kıyamda durarak ibâdet eden, Ahiret (hayatında hesaba çekilmek ve cehennem’e düşmek)ten korkan ve Rabbinin rahmet (ve mağfiret)ini uman bir kimse (mi, daha hayırlıdır? Kâfir ile Mü’min aynı olabilir) mi? (Resûlüm,) de ki: "Hiç (Allah’ı) bilen (ve bildiğiyle amel eden Mü’min âlim)lerle (Allah’ı) bilmeyen (ve tanımayan cahil kâfir)ler, bir olur mu?"(Kur’ân âyet ve beyanlarından) ancak akıl sahipleri öğüt alır (ve îmana kavuşur)lar. 39/10. (Resûlüm,) de ki: "Ey îman eden kullarım! (Küçük ve büyük günah işleyerek ) Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlara (îmanında sebat edenlere ve tâatte bulunanlara), (Ahiret’te) iyilik (cennet) vardır. (Kim kendi vatanında iyilik yapacak ve İslam’ı rahat yaşayacak imkân bulamazsa) Allah'ın yeryüzü geniştir (hicret etsin). (Allah’a tâatlerde zorluk ve sıkıntılara karşı) sabredenlere mükâfatları elbette hesapsız (ve kesintisiz) olarak verilir." 39/11. (Resûlüm, kâfirler hangi teklifte bulunurlarsa bulunsunlar, sen) de ki: "Şüphesiz bana, (puta tapan kavimlerin yaptıklarından uzak durarak ve) dini, sadece Allah'a hâs kılarak (tevhid üzere) O'na ibâdet etmem emrolundu." 39/12. "Bana, (puta tapmayı reddeden ve tevhid üzere ibâdette bulunan) Müslümanların ilki (dünya ve âhiret’te onların önünde rehber) olmam da emrolundu." 39/13. (Resûlüm,) de ki: "Eğer ben (kâfirlerin isteklerine boyun eğerek) Rabbime isyan edersem, şüphesiz büyük bir günün (Kıyamet’te Allah’ın bana vereceği) azabından korkarım." 39/14. (Resûlüm,) de ki: "Ben dinimi, yalnız Allah'a hâs kılarak, ancak O'na ibâdet ediyorum." 39/15. "(Ey kâfirler, mâdem ki, Allah’a îman etmiyorsunuz) siz de Allah'tan başka dilediğiniz şeylere tapın!" (Resûlüm,) de ki: "(Fakat putlara tapmak, hüsran/ziyandır.) Şüphesiz (İslam’ı reddederek dünyada) hüsrana uğrayanlar, Kıyamet gününde hem kendilerini hem de ailelerini hüsrana (cehennem’e) uğratanlardır. İyi bilin ki bu, apaçık hüsranın (cennet yerine cehennem’in) ta kendisidir!" 39/16. Onlar (kâfirler) için üstlerinde ateşten gölgelikler, altlarında da gölgelikler (ateşten tabakalar) vardır. İşte Allah, kullarını bununla korkutuyor (ki, îman edip bu felâkete düşmekten kendilerini korusunlar diye). Ey kullarım, (itâat etmek suretiyle) benden korkun! 39/17. Tâğût'a (şeytana veya putlara yahut kendini ilâh tanıtanlara), ibâdet etmekten kaçınan ve (bütün varlığı ile) Allah'a (O’nun dini “İslâm”a) yönelenlere (cennet) müjde(si) vardır. O hâlde, kullarımı müjdele! (Cennet’e girişte Melâike-i kiram, Mü’minleri selâm ve iltifatla karşılarlar “Nahl, 32; Zümer, 73”.) 39/18. (O kullarım ki,) onlar, sözü (Kur’ân-ı Kerîm’i) dinlerler ve onun en güzeline (emirlerini yaparak ve yasaklarından kaçarak) uyarlar. İşte onlar, Allah'ın hidayete erdirdiği (İslam’ı lütfettiği) kimselerdir. İşte onlar, akıl sahiplerinin (akıl ve iradelerini İslâm istikametinde kullananların) ta kendileridir! 39/19. (Resûlüm, İslam’a karşı küfrü tercih ettiğinden dolayı) hakkında azap sözü (hükmü) gerçekleşmiş (A’râf, 18 ve Sâd, 85) kimseyi mi, ateşte (Cehennem’de) olanı mı, sen kurtaracaksın? (Peygamber aleyhisselâm, akrabasından bazı kişilerin Müslüman olmalarını çok arzu ediyordu. Fakat onlar, inkâr ve isyanlarından vaz geçmiyorlardı. Yüce Allah, bu âyetle, o kişilerle ilgili hükmünü ve “hidayet”in yüce zâtında olduğunu (En’âm, 88 ve Kasas, 56) bildirmiştir “Râzî ve Mâturîdî”.) 39/20. Fakat Rabbin(in emir ve yasaklarına karşı gelmek)den korkan (ve kendilerini tâate adayan)lar (yok mu?) Onlar için (cennette) üst üste yapılmış, altlarından da ırmaklar akan köşkler vardır. (Bu,) Allah’ın va’didir (verdiği bir sözdür). Allah, va’dinden dönmez. 39/21. (Resûlüm,) görmedin (bilmedin) mi ki, Allah, gökten yağmur yağdırdı da onu yeryüzündeki (menba) kaynaklar(ın)a ulaştırdı. Sonra onunla çeşitli renklerde ekinler çıkarıyor. Sonra (ekinler) kuruyor da onları (yeşilliğin ardından) sapsarı kesilmiş görüyorsun. Sonra da Allah, onları (kurumuş) çer çöp hâline getirir. Şüphesiz ki, bunda, akıl sahipleri (yüce Allah’ın büyüklüğünü düşünenler) için bir ibret (öğüt) vardır. 39/22. Allah'ın, (Müslüman olanın) kalbini İslâm'a açtığı, böylece Rabbinden bir nûr (helâl ve haramı bildiren bir Kur’ân ve İslâm Şeri’atı) üzere bulunan (ve buna göre hareket eden bir) kimse, (kalbini îman ve İslâm’a kapatan, fakat küfür ve isyana açan bir kimse gibi olabilir mi?) Allah'ın zikrine (Kur’ân ve İslam’a) karşı kalpleri katı (ve kapalı) olanların vay hâline! İşte onlar, açık bir dalâlet (sapkınlık) içindedirler. 39/23. (Yüce) Allah, sözün en güzelini (ilâhi kadîm’i olan Kur’ân’ı), âyetleri (uyumlu, çelişkisiz, âhenkli olma bakımından) birbirine benzer, (hükümleri, öğütleri, kıssaları ve okunuşu yönünden) tekrarlanan bir Kitap olarak indirdi. Rablerin(in cehennem âyetlerin)den korkanların tenleri ondan ürperir. Sonra tenleri de kalpleri de Allah'ın (rahmet ve mağfiret âyetlerinin) zikrine karşı yumuşar. İşte bu (Kur'ân,) Allah'ın hidayet (îman ve tâat) rehberidir. Onunla dilediğini (iradesini İslam yolunda kullananı), (îman ve) hidayete (cennette sonsuz kurtuluşa) erdirir. Allah, kimi saptırırsa (kim irâdesini küfür ve isyanda kullanırsa), artık onun için (hiçbir) yol gösterici (ilâhî kurtarıcı) yoktur. 39/24. Kıyamet günü kötü (şiddetli) azaba karşı (elleri boynuna bağlı olarak cehenneme atılmak suretiyle “Celâleyn”) yüzüyle korunan (o gün, azaptan emin ve cennette huzur içinde olan bir) kimse (gibi olabilir) mi? Zâlim (kâfir)lere, "(küfür ve isyan sebebiyle) kazandığınız (azâb)ı tadın" denir. 39/25. Onlardan (Mekkeli kâfirlerden) öncekiler de (Âd ve Semûd kavimleri gibi peygamberlerini) yalanladılar ve azap kendilerine farkına varamadıkları (hiç beklemedikleri) bir yerden (ve zamanda) geldi. 39/26. Böylece Allah, dünya hayatında onlara (sûretlerinin değişmesi, yere batma, öldürülme, esir alınma ve sürgüne gönderilme gibi) zilleti (azabı) tattırdı. Elbette ki, ahiret azabı (çok) daha (şiddetli, devamlı ve) büyüktür. Keşke (bunu kavrasalar ve) bilselerdi! 39/27. Yemin olsun, (düşünsünler ve) öğüt alsınlar diye biz bu Kur'ân'da insanlara (din ve dünya işleri için ihtiyaç duydukları) her (çeşit bilgi ve) misali verdik. 39/28. (Biz onu, emirlerini yapmak ve haramlarından sakınmak suretiyle Allah'tan) korksunlar diye hiçbir eğriliği (çelişki, tutarsızlık ve yanlışlığı) bulunmayan Arapça Kur’ân olarak (indirdik). 39/29. (Yüce) Allah, birbiriyle çekişen ortakların sahip olduğu bir (köle) adam ile yalnızca bir kişiye ait olan bir (köle) adamı örnek olarak verdi. Bu iki adamın (biri Müşrik, diğeri de Muvahhid/Mü’min’in) durumu, hiç bir olur mu? Hamd, (bir tek) Allah'a mahsustur. Fakat, onların (Müşrik kâfirlerin) çoğu, (Ahiret’te düşecekleri azabı) bilmiyorlar. 39/30. (Resûlüm, kâfirler senin ölümünü temenni ediyorlar “Tûr, 30”.) Şüphesiz sen (vakti gelince) ölecek (ve bu fâni dünyadan ayrılıp cennet’te sonsuz nimetlere kavuşacak)sın, şüphesiz onlar (senin peygamberliğini ve Ahiret’i yalanlayanlar) da ölecekler (fakat îman etmedikleri için cehennem’de sonsuz azap görecekler)dir. 39/31. Sonra (ey insanlar,) şüphesiz siz(ler de) Kıyamet günü Rabbinizin huzurunda (kâfir, Mü’min, zâlim ve mazlum olarak, amel defterleriniz açılmış olarak delillerinizle birlikte) birbirinizden davacı olacaksınız (Kâf, 28; Saffât, 27; Hıcr, 93). 2439/32. Allah'a karşı (“ortağı ve çocuğu vardır” diyerek) yalan söyleyen ve kendisine gelen doğruyu (Resûlüllah’ın tebliğ ettiği Kur’ân’ı) yalanlayandan daha zâlim kimdir? (Elbette bu, kâfirliğin ta kendisidir! Bu zâlim kâfirler, cehennem’e gireceklerdir.) Cehennemde kâfirler için yer mi yok? 39/33. Doğruyu (Kur'ân'ı) getiren ve onu tasdik eden (Mü’min)ler var ya, işte onlar, (şirk ve her çeşit günahtan uzak duran) müttakîlerin ta kendileridir. 39/34. Onlar (takva sahibi Mü’minler) için Rableri katında (cennet’te) diledikleri her şey (her nimet) vardır. İşte bu, Muhsinlerin (dine uygun iyi ve faydalı işleri ihlâsla yapanların) mükâfatıdır. 39/35. (Yüce) Allah, (Muhsinlerin geçmişte “tevhîd” karşı) işledikleri en kötü (günah ve) amellerini örtmek ve onlara (dine uygun) yaptıkları (amel ve davranışları)nın en güzeli ile karşılık vermek için (onları böyle mükâfatlandırdı). 39/36. Allah, (Resûlüllah’ı ve Kur’ân’ı tasdik eden) kuluna kâfi değil mi? (Resûlüm, o kâfirler,) seni O'ndan (Allah'tan) başkalarıyla (putların seni öldürecekleri veya aklını bozacaklarıyla) korkutmaya çalışıyorlar. Allah, kimi saptırırsa (kim iradesini küfür yolunda kullanır, onda ısrar eder ve ondan dönmezse) artık ona hidayet verecek (onu hakka döndürecek) biri yoktur. 39/37. Allah, kimi de hidayete erdirir (kim iradesini îman yolunda kullanır Müslüman olursa), artık onu (hak olan İslam’dan) saptıracak hiç kimse yoktur. Allah, azîz (sınırsız güç sahibi)dir, (düşmanlarından) intikam (alma ve onları cezalandırmada kudret) sahibi değil midir? 39/38. Yemin olsun, eğer onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, mutlaka "Allah", derler. (Resûlüm,) de ki: "Peki söyleyin bakalım? Allah'tan başka taptıklarınız (putlar) var ya, eğer Allah bana herhangi bir zarar dokundurmak isterse, onlar O’nun zararını kaldırabilir (önleyebilir)ler mi? Yahut Allah bana bir rahmet (nimet, hayır ve âfiyet) dilerse, onlar O'nun rahmetini engelleyebilirler mi?" (Resûlüm,) de ki: "(İlâhlarınıza tapmanın şerrinden) Allah bana kâfidir (O, beni korur). Tevekkül edenler (Allah’a güvenenler), ancak O'na tevekkül ederler (O’na sığınırlar)." 39/39. (Resûlüm,) de ki: Ey kavmim, (ben size İslam’ı tebliğ ettim. Fakat siz bir türlü putlara tapmayı bırakmıyorsunuz, Bu durumda) bulunduğunuz hâle göre amel edin. Şüphesiz ben de (Allah’a ibâdet konusunda) amel(e devam) edeceğim. (Yalnız sizler, yanıldığınızı ve pişman olduğunuzu) yakında (anlayacak ve) bileceksiniz. 39/40. (Resûlüm, senin peygamberliğini kabul etmeyen ve putlara tapmaya devam eden kavmine söyle ki:) “Kişiyi rezil edici azabın kime geleceğini ve sürekli azabın kimin başına ineceğini (yakında anlayacak ve bileceksiniz.)" 39/41. (Resûlüm,) biz sana Kitab'ı (Kur'ân'ı) insanlar(ın dünya ve Ahiret işlerinin tanzimi) için, hak (hakikat rehberi) olarak indirdik. Kim hidayeti seçerse (îman eder, din ve dünya işlerinde İslam’ı rehber edinirse), kendisi için (hak yola) girmiş (ve Ahiret’te cennet’i kazanmış) olur. Kim de (îmanı reddederek küfür ve dalâlete) saparsa, ancak kendi aleyhine sapar (ve Ahiret’te cehennem’e düşmüş olur). (Resûlüm,) sen onlara vekil (onları hidayete zorlayacak) değilsin. (Senin görevin, tebliğdir, onu da yapmaktasın ve küfürde kalmalarından asla sorumlu değilsin.) 39/42. (Yüce) Allah, (insanların) ruhları/canları(nı) ölüm hâlinde (ölüm zamanı gelince); ölmeyenlerinkini (hayatlarına devam edenlerinkini) de uykularında (alır). Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar (artık onların dünya ile – yeme, içme ve nefes alma bakımından – hiçbir ilgisi kalmaz); diğerlerini(n ruhlarını) belli bir süreye (ömürlerinin sonuna) kadar salıverir/bırakır (onlar, bu şekilde hayatlarına devam ederler). (Ruhları alma/öldürme ve iâde/hayatta tutma konusunda kâdir olan Allah, ölümden sonra tekrar diriltmeye de kâdirdir.) Şüphesiz bu (anlatıla)nda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. (Her insanın iki ruhu (ruhunun iki özelliği) vardır. Biri, “hayat kabiliyeti” olan ruhudur ki, bu ölüm hâlinde ayrılır ve kişinin nefes alıp vermesi kesilir. Diğeri, “temyiz kabiliyeti” olan ruhudur ki, bu, uykuda bedenden ayrılır, kişi nefes alıp vermeye devam eder ve ruhu bedene döndüğünde kişi normal hayatını sürdürür “Medârik”.) 39/43. Yoksa (o kâfirler,) Allah'tan başkasını (putları) şefâatçılar mı edindiler? (Resûlüm,) de ki: "Hiçbir şeye sahip olmasalar ve düşünemez (akılsız) olsalar da mı, (onlardan şefâat ümit ediyorlar)?" 39/44. (Resûlüm,) de ki: "Şefâatin hepsi, Allah'a aittir. (Yüce Allah’ın izni olmadan Ahiret’te kimse kimseye şefâat edemez “Bakara, 255; Tâhâ, 100”.) Göklerin ve yerin mülkü (idâre ve tasarrufuı) O'nundur. (Allah’ın izin ve rızası olmadan hiç kimse O’nun işi üzerinde konuşamaz.) Sonra (Ahiret’te amellerinizin karşılığını almak üzere) yalnız O'na döndürüleceksiniz." 39/45. Allah, bir (ilâh) olarak anıldığında âhirete inanmayanların kalpleri daralır (putları anılmadığı için içlerine sıkıntı basar). Allah'tan başkaları (ilâh edindikleri putları) anıldığında hemen (yüzleri güler ve) sevinirler. 39/46. (Resûlüm,) de ki: "Ey göklerin ve yerin yaratıcısı olan, gaybı (kullar tarafından görünmeyeni, gizliyi) ve görüneni (âşikârı) bilen Allah'ım! (İnsanların din işlerinde) ayrılığa düştükleri şeylerde (Ahiret’te) kullarının arasında (haklı ve haksız şeklinde) sen hükmedersin." 39/47. Eğer yeryüzünde bulunan her şey bütünüyle ve onlarla beraber bir o kadarı da zulmeden (kâfir)lerin olsa, kıyamet günü kötü azaptan (kurtulmak için) mutlaka onları feda ederlerdi. Hâlbuki (o gün) hiç hesap etmedikleri (düşünemedikleri) şeyler, Allah tarafından karşılarına çıkmıştır. (Artık o gün, pişmanlık da fayda vermez.) 39/48. (Dünyada) kazandıkları (işledikleri) kötülükler, (amel defterleri açılınca) karşılarına çıkmış (ve din, mukaddesat, Müslümanlar hedef alınarak) alay etmekte oldukları şey (azap), onları kuşatmıştır. 39/49. (Îman etmeyen) insana (belâ, sıkıntı gibi) bir zarar dokunduğunda bize yalvarır. Sonra ona tarafımızdan (sağlık, âfiyet, mal, zenginlik, makam ve yetki gibi) bir nimet verdiğimizde, "Bu, bana ancak bilgim (hak etmem ve çalışmam) sayesinde verilmiştir." der (fakat Allah’ın verdiğini ve ihsanını unutur). Hayır, o bir fitne (imtihandır, onu deneme)dir. Fakat onların çoğu (bunu anlamaz ve) bilmezler. 39/50. (Kendilerine mal, mülk ve zenginlik verilip de Allah’ı unutanlar: "Bu, bana ancak bilgim, hak etmem ve çalışmam sayesinde verildi." diyenlerin) bu (sözü)nü, kendilerinden öncekiler (Kârun gibiler) de söylemişti, fakat (dünyada) kazandıkları şey (mal ve mülk)ler, onlara hiçbir fayda sağlamamıştı. 39/51. Sonunda (o kâfirlerin) yaptıkları kötülükler(in cezası), onların başına gelmişti. (Resûlüm,) şunlardan (senin kavminden) zulmeden (kâfir)ler var ya, onlara da işledikleri kötülükler(in cezası) isabet edecektir. (Nitekim yedi sene kıtlık olmuş ve ileri gelenler, Bedir’de öldürülmüştür.) Onlar, (yüce Allah’ı) âciz bırakacak (O’nun azabından kurtulacak) değildirler. 39/52. Bilmediler mi ki, Allah, rızkı dilediğine genişletir (bol bol verir) ve (dilediğine) kısar. (Şöyle ki, Mekke halkına yedi sene kıtlık, sonra da yedi sene bolluk verdi.) Şüphesiz bunda îman eden bir toplum için elbette ibretler vardır. 39/53. (Resûlüm,) de ki: "Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden (günahkâr Mü’min) kullarım! Allah'ın rahmetinden (günahlarınızın affedilmesinden) ümidinizi kesmeyin. (Tevbe edin.) Şüphesiz Allah, (tevbe edenlerin büyük ve küçük) bütün günahları(nı) affeder. Çünkü O, gafûrdur (tevbe edenlerin günahlarını bağışlayandır), rahîmdir (Mü’minlere çok merhamet edendir)." 39/54. (Ey Mü’minler,) azap size gelmeden önce (günahlarınıza tevbe ederek) Rabbinize dönün ve (amellerinizi ihlâsla yaparak) O'na teslim olun. (Eğer bunu yapmazsanız) sonra size (azaptan kurtulmanız için) yardım edilmez. 39/55. Farkında olmadan ve size azâp ansızın gelmeden önce, size Rabbinizden (helâl ve haram konusunda) indirilenin en güzeline (emirlerini yaparak ve haram kıldıklarından uzak durarak tâbi olun; azîmetlere uyun, ruhsatlara değil; nâsiha uyun, mensûha değil; en çok kurtarana) tâbi olun “Beydâvî”. 39/56. (Günahlarınıza tevbe edin ve Allah’a itâat edin) ki, kişi, "fî cenbillâh (Allah'a itâat konusunda), işlediğim kusurlardan dolayı vay hâlime! Gerçekten ben (din ile, Müslümanlarla, Resûlüllah’ın hadisleriyle, Resûlüllah’ın yolunda olan Müctehid âlimlerle) alay edenlerden idim" demesi(nden önce, İslam dininin emir ve yasaklarına uyun). 39/57. Yahut "(Kişinin:) Allah bana hidayet verseydi (beni doğru yol olan İslâm’a iletseydi), elbette ben Müttakîlerden (O'na karşı küfür ve dalâletten sakınanlardan) olurdum" demesi(nden önce, İslam dinini kabul edenlerden olun. Habuki bu, yüce Allah’a yapılmış bir iftiradır. Çünkü Allah, peygamber ve kitap göndererek, hidayet yolunu gösterdiği hâlde, bu kişiler, îmanı değil, iradeleriyle küfür ve dalâleti seçerek kendi kötü âkıbetlerini hazırlamışlardır). 39/58. Yahut (Kişinin Ahiret’te) azabı (açıkça) gördüğünde: “Keşke benim için dünyaya bir dönüş olsa da (İslam’a göre) iyi ve güzel işleri en güzel şekilde yapanlardan olsam." demesi(nden önce, îman edin ve Resûlüllah’a tâbi olun). 39/59. (Yüce Allah, Ahiret’te azabı görüp pişman olanlara şöyle buyuracak:) "Hayır, (bugün mazeret ve temenni geçersizdir)! (Çünkü, dünyada peygamberim vasıtasıyla) sana âyetlerim geldi (îman ve küfür yolları açıklandı), fakat sen onları (âyetlerimle bildirilen sırat-ı müstakîm’i) yalanladın, (dinimi ve peygamberimi küçümsedin, aşağıladın ve îmandan yüz çevirerek) büyüklük tasladın ve kâfirlerden oldun." 39/60. (Resûlüm,) Kıyamet günü Allah'a karşı yalan söyleyenleri (iftirada bulunanları) görürsün (ki, onların) yüzleri kapkara kesilmiştir. (Îman etme ve tâatte bulunma konusunda) büyüklük taslayanlar için cehennemde yer mi yok? (Onlar, îman etmeyip küfrettiklerinden dolayı cezalarını mutlaka çekeceklerdir.) 39/61. (Yüce) Allah, (şirk, küfür ve haramdan korunan) takva sahiplarini salih amelleri sebebiyle (umduklarına kavuşturur ve) kurtuluşa erdirir. Onlara kötülük (azap) dokunmaz. (Böylece) onlar, (cehennem korkusu ile) mahzun da olmazlar (üzülmezler de “Enbiya, 103”). 39/62. Allah, (hayır ve şer; îman ve küfür gibi) her şeyin yaratıcısıdır. (Fakat, O, îman ve hayırdan razıdır; küfür ve şerden razı değildir.) O (Allah), her şeye vekildir (her şey O’nun idare, tasarruf ve koruması altındadır). 39/63. Göklerin ve yerin (yaratıcısı ve mâliki Allah’tır. Kâinatta/evrende herşeyin) anahtarları O'nundur (herşey, Allah’a itâat eder). (Yeryüzündeki bitki ve canlıların yaşaması, yağmur, su ve havaya muhtaç oldukları gibi âlemdeki her şey, Allah’ın yaratma, idare, tasarruf, rahmet ve korumasına bağlıdır.) Allah'ın (kevnî ve vahyî) âyetlerini inkâr edenler var ya, işte onlar, hüsrana (zarar ve ziyana) uğrayanların ta kendileridir. 39/64. (Resûlüm,) de ki: "Ey (Allah’a îman etmeyen) cahiller! Siz bana Allah'tan başkasına ibâdet etmemi (ve din diye önüme sürdüklerini kabul etmemi) mi emrediyorsunuz?" 39/65. (Resûlüm,) yemin olsun, sana ve senden önceki (peygamber)lere şöyle vahyedildi: "Eğer Allah'a ortak koşarsan, elbette amelin (şirkten önce yaptığın bütün hayır, hasenat ve ibâdetlerin) boşa çıkar ve elbette hüsrana (zarar ve ziyana) uğrayanlardan olursun." (Burada hitap, Peygamber aleyhisselâm’a, fakat murat, ümmetidir. Çünkü peygamberler “aleyhimü’s-selâm”, şirkten korunmuşlardır.) 39/66. (Resûlüm,) hayır, (kâfirlerin taptıklarına değil,) yalnız Allah'a ibâdet et ve (İslam üzere) şükredenlerden ol. (Burada hitap, Peygamber aleyhisselâm’a, fakat emir, ümmetinedir.) 39/67. Onlar (Müşrikler, Yahudi ve Hristiyanlar) Allah'ın kadrini (yüce zâtını, kudret ve azametini) gereği gibi bilemediler. (O’nun zât, sıfât ve uluhiyetine yakışmayacak isnatlarda bulundular. Oğul ve kızlar isnat ederek şirke düştüler.) Kıyamet gününde (insanların çok büyük gördükleri) yeryüzü bütünüyle O'nun kabzasında (küçük bir cisim gibi Allah’ın “yed”inde “kudret ve tasarrufu altında”)dır. Gökler de O'nun (yüce ve sınırsız) kudretiyle dürülmüştür (O’nun idaresinde ve emrindedir). O (Allah), onların (kâfirlerin) ortak koştuklarından (çok) uzaktır, (O, yüceler yücesidir). 39/68. (Melek İsrâfil aleyhisselâm tarafından) Sûr'a üflenir ve Allah'ın dilediği kimseler (Cebrâîl, Mîkâil, İsrâfil ve Azrâil aleyhimü’s-selâm veya arşı taşıyan melekler, Rıdvân, Hûriler, Mâlik ve Zebâniler yahut şehidlerin ruhları) dışında göklerde ve yerde ne varsa hepsi ölür. Sonra ona bir defa daha üflenir, bir de bakarsın onlar (ölüler kabirlerinden) kalkmış (ne yapılacağını) bekliyorlar. 39/69. (Kıyamet günü) yeryüzü, Rabbinin nûruyla (adaletiyle) aydınlanır. Kitap (amel defterleri), (Mü’minlerin sağından, kâfirlerin de solundan verilmek üzere ortaya) konulur. Peygamberler ve şahidler getirilir. (Zâlim ile mazlum, peygamberler ile kavmi) arasında (görülen hesaplaşmada) hakkaniyetle (adaletle) hüküm verilir. Onlara asla zulüm (haksızlık) edilmez. (Amellerine verilen sevaplarda noksanlık veya azapta artırma yapılmaz.) 39/70. Herkese (hayır ve şer olarak) yaptığının karşılığı tam verilir. (Hayrın karşılığı eksik, şerrin karşılığı fazla yapılmaz.) O (Allah), onların yaptıkları (kötülük ve hayırları)nı en iyi bilendir. 39/71. (O gün) kâfirler, bölük bölük (küfür, zulüm ve işledikleri kötülüklere göre ayrı gruplar hâlinde) cehenneme sevk edilirler. Nihayet ona vardıklarında kapıları açılır ve (cehennem) bekçileri (melekler), onlara derler ki: "Size içinizden, Rabbinizin âyetlerini size okuyan (îman edenlerin cennete, îman etmeyenlerin de cehenneme gideceğini söyleyen) ve sizi bu (azap) gününüze kavuşmaktan korkutan peygamberler gelmedi mi?" Onlar da: "Evet geldi" derler. Fakat kâfirler hakkında azap sözü hak olmuştur “Secde, 13” (gerçekleşmiştir). 39/72. Onlara (cehenneme girecek kâfirlere) şöyle denir: "İçinde ebedî (sonsuz) kalmak üzere cehennemin kapılarından (yedi kapısından) girin. (Îman etmedikleri ve peygambere tâbi olmadıklarından dolayı) kibirlilik gösteren (kâfir)lerin kalacağı yer, ne kötüdür!" 39/73. (Îman eden ve salih amelde bulunanlar,) Rablerin(in yasakladığı haramları işlemek)den korkanlar da cennete bölük bölük (bazıları hesaptan önce, bazıları da hesaptan sonra) sekedilirler. Nihayet ona geldikleri zaman, kapıları (sekiz kapısı) açılmış olan ve (Mü’minleri karşılayan cennet) bekçileri onlara: Selâm (ve tebrikler) size, tertemiz (her türlü kir ve haksızlıktan arınmış olarak) geldiniz. Ebedî (sonsuz) kalıcılar olarak girin oraya (cennete), derler. 39/74. Onlar (cennete giren bahtiyarlar) da: Hamdolsun o Allah'a ki, bize (îman eden ve salih amelde bulunanlara cennet) va’dini doğruladı ve bizi bu yere mirasçı kıldı. Cennette istediğimiz yerde konaklarız. (Îman eden ve Allah’ın gönderdiği dine göre) çalışanların mükâfatı ne güzel, dediler. 39/75. (Resûlüm,) Meleklerin Arş'ın etrafını (sübhanallahi ve bi-hamdiği “yüce Allah’ı her türlü noksanlıktan uzaklaştırır ve O’na hamdederim” diyerek) kuşattıklarını görürsün. Rablerine hamd ile tesbih ederler. Artık (bütün mahlûkatın) aralarında hak ile (adaletle) hükmolunmuş ve âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun, denilmiştir. | |||
|
﴾ 0 ﴿