40/37. (Fir’avun dedi: Ey vezirim Hâmân, bana yüksek bir kule yap, belki ben Mûsa’nın ilâhına götüren) göklerdeki sebeplere (yollara erişirim de) Mûsa'nın ilâhını görürüm. Çünkü ben, onun (Mûsa’nın peygamberlik iddiasında) yalancı olduğuna inanıyorum." Böylece Fir’avun'a yaptığı kötü iş (nefsine ve şeytana tâbi olduğu için) süslü (doğru) gösterildi ve (kendini ilâh ilân ettiğinden) hidayetten (doğru yoldan) saptırıldı. Fir’avun'un hilesi (tuzağı), tamamen boşa çıktı (sonuçsuz kaldı).

(Şeytan, onlara yaptıklarını süslemiş de kendilerini hak yoldan alıkoymuştur “Neml,24”.

Şüphesiz biz, âhirete inanmayanların çirkin – İslam’a aykırı - amellerini, kendilerine – nefis ve şeytanın hilelerine düşmek suretiyle - süslü gösterdik. Nihayet onları güzel gördüler “Neml,4”.

Ehl-i Sünnet âlimleri, bu âyetler arasında bir çelişki olmadığını beyan etmişlerdir. Çünkü nefis ve şeytan, daima kötülüğü emreder, ona teşvik eder. Ancak Allahü teâlâ onların bu teşvik ve vesveselerine karşı hak yolu gösteren peygamberler göndermiş ve insana da irade gücü ile birlikte muhakeme kabiliyeti vermiştir. İnsan iradesini hak/hayır veya bâtıl/kötülük gibi hangi yönde kullanırsa kullansın, Hak teâlâ o fiili yaratmaktadır. Ancak îman ve hayırda rızası vardır, küfür ve kötülükte rızası yoktur. Tek yaratıcı O’dur. Ahiret’te hesap, insanların iradelerini hangi yönde kullanmaları hakkında olacaktır.)

 

Meâl-i Şerîf (Ehl-i Sünnet Alimleri: Beydâvî, Celâleyn, Nesefî, Semerkandî...)

 

37 ﴿