46/35. (Ey Resûlüm!) O hâlde, ülü’l-azm (yüksek azim sahibi) peygamberlerin (Hazeret-i Nûh, İbrâhim, Mûsa ve Îsa’nın) sabretmesi gibi sabret. (Sen de “ülü’l-azm” peygamberlerdensin.) Onlar (Kureyş kâfirlerinin azabı) için acele etme. Onlar, tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, dünyada gündüzden ancak bir saat kalmış gibi olurlar. (Bu Kur’ân, Allah tarafından sizlere) bir tebliğdir (nasihat için yeterlidir). (Azabı görme esnasınsa) ancak fasıklar (kâfirler) topluluğu helâk edilir.

(Ülü’l-azm peygamberlerin meşhurları: Nûh, İbrâhîm, Mûsa, Îsa ve Muhammed aleyhimü’s-selâm’dır. Bunlara, Allah'ın verdiği belâya sabredenler de denilmiştir. Meselâ Hazret-i Nûh gibi ki, kavminin eziyetine sabretti. Onu döverlerdi, öyle ki, baygın düşerdi. Hazret-i İbrâhîm gibi ki, ateşe, çocuğunu boğazlamaya sabretti; boğazlanan da boğazlanmaya sabretti. Hazret-i Ya'kûb da evlâdını ve gözünü kaybetmeye sabretti; Hazret-i Yûsuf da kuyuya ve zindana atılmaya sabretti. Hazret-i Eyyûb da sıkıntılara sabretti. Hazret-i Mûsa'ya da kavmi: Fir’avun'in ordusu bize yetişecek, dedikleri zaman: Hayır, Rabbim benimledir; bana doğru yolu gösterecektir, dedi. Hazret-i Dâvûd da hatasına kırk yıl ağladı. Hazret-i Îsa da kerpiç üstüne kerpiç koymadı/ev yapmadı “Beydâvî”.)

 

Meâl-i Şerîf (Ehl-i Sünnet Alimleri: Beydâvî, Celâleyn, Nesefî, Semerkandî...)

 

35 ﴿