59. HAŞR SÛRESİRahmân (ve) rahîm (olan) Allah’ın ismiyle. 59/1. Göklerde ve yerde (Melekler ve Mü’minler başta olmak üzere) ne varsa (güneş, ay, yıldızlar, nehirler, bitkiler ve diğerleri) hepsi Allah'ı (Rablığını ve büyüklüğünü ikrar ederek kendi lisanlarıyla) tesbih etmektedir (Fakat insanlar onların tesbihini anlayamazlar. “Bk.İsrâ’,44”). O, Azîzdir (üstün ve her şeye gâliptir), Hakîmdir (işlerinde hikmet sahibidir). 59/2. O (Allah), kâfir olan ehl-i kitab(tan Yahûdi Nadîr oğulların)ı (Şam tarafına) ilk toplu sürgünde yurtlarından çıkarandır. (Bunlar, Peygamberi inkâr eden ve Müslümanlarla yapılan anlaşmayı bozan Medine’deki Yahûdilerdir.) Siz (Müslümanlar,) onların (yutlarından) çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da (sağlam) kalelerinin, kendilerini Allah'(ın azâbın)dan koruyacağını (ve sürgünün söz konusu olamayacağını) sanmışlardı. Fakat Allah'ın emri (ve azâbı) onlara ummadıkları yerden (Mü’minler tarafından) geldi. O (Allah, reisleri Ka'b b. el-Eşref’in öldürülmesiyle onların) kalplerine korku düşürdü. (Çünkü anlaşmayı bozup Müslümanlara ihanet etmişlerdi. Bundan dolayı Hazret-i Peygamber de reisleri Ka’b’ın öldürülmesini emretmişti.) Öyle ki, evlerini hem kendi elleriyle, hem de Mü'minlerin elleriyle yıkıyorlardı. Ey basiret sahipleri, (bu anlatılanlardan) ibret alın. 59/3. Eğer Allah, onlar (Yahûdi Nadîr kabilesi) hakkında sürgünü yazmamış (hükmetmemiş) olsaydı, muhakkak kendilerine dünyada (esir edilmek ve öldürülmek suretiyle) azap ederdi. Ahiret’te ise, onlar için cehennem azabı vardır. 59/4. Bu, onların (Yahûdi Nadîr oğullarının) Allah'a ve Resûlüne karşı gelmeleri (emirlerine aykırı harekette bulunmaları) sebebiyledir. Kim Allah'a (ve peygamberine) karşı gelirse, bilsin ki, Allah'ın azâbı çok şiddetlidir. 59/5. (Savaş gereği) hurma ağaçlarından ne kestiniz veya (kesmeyip) kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa, hep Allah'ın izni (emri) iledir. Bu da (yüce Allah’ın) o fasıkları perişan etmesi içindir. (Askerî gereklilikler dışında düşmana ait ağaçların ve ürünlerin tahrip edilmesi, Hazret-i Peygamber tarafından yasaklanmıştır.) 59/6. Allah’ın onlardan (düşmanla savaşmadan alınıp) Peygamberine verdiği fey (ganimet)e gelince: Siz, (onu elde etmek için) at veya deve sürmediniz. Fakat Allah, peygamberlerini, dilediği kimselerin üzerine musallat eder (ve onlara üstün kılar). Allah, her şeye kâdirdir (gücü yeter). (Dolayısıyla sizin o ganimette bir hakkınız yoktur.) 59/7. Allah'ın, (savaşılmadan fethedilen) o memleketlerin halkından peygamberine verdiği şeyler (ganimetler); Allah'a, peygambere, onun yakınlarına (Beni Hâşim ve Beni Muttalib kabilelerine), yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet hâline gelmesin diye (Allah böyle hükmetmiştir). Peygamber size ne verdiyse (veya emrettiyse) onu alın, size neyi yasakladıysa, ondan vazgeçin (uzaklaşın). Allah'a muhalefet etmekten (emirlerini ve yasaklarını çiğnemekten) sakının. Şüphesiz, Allah'ın azabı çok şiddetlidir. 59/8. (Bu ganimet malları, özellikle Müşriklerinin baskısıyla) yurtlarından ve mallarından çıkarılan (dolayısıyla yurtları ve malları olmayan) fakir Muhâcirler içindir. Onlar, Allah'tan bir lütuf ve rıza istiyorlar. Allah'(ın dini İslam’)a ve Peygamberine de (canları ve mallarıyla) yardım ediyorlar. İşte onlar, (îmanlarında) sadık olanlardır. 59/9. Onlardan (Muhacirlerden) önce o (Medine'yi) yurt edinmiş ve îmanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar (Ensâr-ı kirâm), hicret eden (Muhacir)leri severler. Onlara verilen (ganimet)lerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile, onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden (mala olan düşkünlüğünden), hırsından korunursa, işte onlar, (azaptan kurtulup) felâha (kurtuluşa) erenlerdir. 59/10. Onlardan (Muhacirlerle Ensâr-kiram’dan) sonra (Kıyamet’e kadar gelip geçmekte olan Mü'minler) şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce îman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, îman edenlere karşı hiçbir kin bulundurma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen raûfsun (çok şefkatlisin), rahîmsin (çok merhametlisin). (Âyet-i kerime’de bütün Ashâb-ı kiram’ı hayırla yâd etmenin vacip olduğuna, onlara dil uzatma, kin besleme ve bazıları hakkında “sevmiyorum” demenin haram olduğuna işaret vardır.) 59/11. Münâfıkları görmedin mi ki, kâfir Ehl-i Kitap’tan (küfürde) kardeşleri (olan Yahûdi Nadîr kabilesi)ne, "Yemin ederiz ki, siz (Medine'den) çıkarılırsanız, muhakkak biz de sizinle beraber çıkarız. Sizin hakkınızda asla kimseye itâat etmeyiz (sözünü dinlemeyiz). Eğer (Müslümanlar) size karşı savaşılırsa, size mutlaka yardım ederiz" derler. Hâlbuki Allah, onların (Münafıkların) kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder. 59/12. Yemin olsun, eğer (Medine'deki Yahûdi Benî Kurayze kabilesi yurtlarından) çıkarılırsa, (Münafıklar) onlarla beraber çıkmazlar. Kendilerine karşı savaşılırsa, onlara yardım etmezler. Yardım edecek olsalar bile, mutlaka arkalarını dönerler (ve kaçarlar). Sonra kendilerine (Münafıklara da Yahudilere de Allah tarafından) yardım edilmez. 59/13. Onların (Münafıklarla Yahûdilerin) kalplerinde size karşı duydukları korku, Allah'a karşı duydukları korkudan daha fazladır. (Çünkü Allah, azâbını tehir etmiştir.) Bu, onların anlamaz bir toplum olmaları sebebiyledir. (Yüce Allah'ın büyüklüğünü bilmiyorlar ki, O'ndan lâyık olduğu şekilde korksunlar.) 59/14. Onlar (Yahûdîlerle münâfıklar) müstahkem kaleler içinde veya duvarlar (sur, siperler) arkasında olmadan sizinle toplu hâlde savaşmazlar. (Fakat) kendi aralarındaki çarpışmaları şiddetlidir. Sen onları toplu (birlik hâlinde ve müttefik) sanırsın. Hâlbuki (inançları ve maksatları farklı olduğu için) kalpleri darmadağınıktır. Bu, onların (neyin faydalı olduğunu anlamak için) akıllarını çalıştırmayan bir topluluk olmalarındandır. 59/15. (Îmanı terketme konusunda Yahûdilerin) hâli, kendilerinden az öncekilerin (Mekkeli müşriklerin) hâli gibidir. Onlar (Bedir'de) yaptıklarının cezasını tatmışlardır. Onlara (Ahiret’te de) elem dolu bir azap vardır. 59/16. Münafıkların (Yahûdîleri savaşa kışkırtmalarının) hâli de tıpkı şeytanın hâli gibidir. Çünkü şeytan insana, "kâfir ol/inkâr et" der; insan inkâr edince de (azâpta ortak olma korkusuyla veya gösteriş olarak) "Şüphesiz ben senden uzağım. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım" der. 59/17. Nihayet ikisinin de (azdıranın da azanın da “şeytanın da kâfirin de”) sonu, ebediyyen (sonsuz olarak) ateşte kalmaları olmuştur. İşte zâlimlerin (kâfirlerin) cezası budur. 59/18. Ey îman edenler! (Vâcipleri terketmekten) Allah’tan korkun ve herkes, yarın (Ahiret) için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. (Farzları terkederek) Allah('a isyan etmek)ten korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı hakkıyla bilendir. 59/19. (İbâdet ve itâatı terkederek) Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da onlara (ibâdet etmeyi ve hayırlı işler yapmayi) unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar, evet onlar fâsıklardır. 59/20. Nâr ehli (Cehennemlikler) ile Cennet ehli (Cennetlikler) bir değildir. Cennetlikler kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. 59/21. Eğer biz, bu Kur'ân'ı bir dağa indirseydik (o dağa da insanda olduğu gibi seçebilme kabiliyeti verilseydi) elbette sen onu Allah korkusundan boyun eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte (zikredilen) bu misalleri biz, insanlara düşünsünler (de îmana gelsinler) diye veriyoruz. 59/22. O, öyle Allah ki, O’ndan başka hiç bir İlâh yoktur. Gaybı (kulların bilme imkânı olmayan bilgi ve varlığı) da şehâdeti de (alânî olanı, görüneni de) bilendir. Rahmândır (yağmuru yağdırarak, çeşitli rızık ve nimetler göndererek dünyada bütün yaratılmışlara merhamet edendir), Rahîmdir (dünyada Mü’minlere hidâyet ve iyilikler ihsan eden ve Ahiret’te de yalnız onlara merhamet edendir). 59/23. O, öyle Allah ki, O’ndan başka hiç bir ilâh yoktur. Melîk’dir (mülk ve saltanatı devamlı olandır), Kuddûs’dür (her türlü noksanlık ve ayıplardan berîdir, uzaktır), Selâm’dır (bütün âfet ve kederlerden sâlimdir), Mü'min’dir (Mü’min kulları hakkındaki va’dini tasdik eden ve emniyet verendir), Müheymin’dir (gözeten ve koruyandır), Azîz’dir (mağlup edilmesi mümkün olmayan gâlipdir), Cebbâr’dır (kulların hallerini ve ihtiyaçlarını düzeltendir, varlığı çok yücedir), Mütekebbir’dir (azamet ve büyüklük sahibidir). Allah, (müşriklerin yüce zâtına) şirk (ortak) koştuklarından münezzehtir (uzaktır). 59/24. O, öyle Allah'tır ki, Hâlik'dır (her şeyi yaratıan ve takdir edendir), Bârî’dir (her şeyi tutarsızlıktan uzak, uygun, metenâsip ve âhenkli bir şekilde yoktan yaratandır), Mûsavvir'dir (her şeye bir şekil ve özellik verendir). (Hadis-i Şerif’de doksan dokuzu beyan edilen) en güzel isimler, O’nundur. Bütün göklerde ve yerde olanlar, hep O'nu tesbih eder (“sübhânallah” der). O, Azîzdir (üstün ve her şeye gâlipdir), Hakîm’dir (hüküm sâhibi ve her şeyi hikmetle yapandır). | |||
|
﴾ 0 ﴿