110/3. Hemen (sana ihsân etmiş olduğu fetih ve nimetler dolayısıyla) Rabbini hamd ile tesbih et (O’nu kâmil sıfatlarla zikretmek ve noksan sıfatlardan uzaklaştırmak için sübhânellahi de veya namaz kıl) ve O'na istigfâr et (O'ndan kendin veya ümmetin için magfiret dile, bağışlanma iste). Şübhesiz ki O, tevbeleri çok kabul edendir.

(Ümm-i Seleme “radıyallahü anhē” buyurdu:

Peygamber “aleyhi’s-salâtü ve’s-selâm”, son zamanlarında ne zaman kalkar, oturur, gider ve gelirse, mutlaka:

Sübhânellâhi ve bi-hamdihi estagfirullâhe ve etûbu ileyh (Allah'ı tesbih ve tenzih ederim ve O'na hamdederim. Allah'ta'n mağfiret diler ve O'na tevbe ederim.) der ve "Çünkü ben bununla emrolundum.” buyururdu. Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde, nasr sûresini sonuna kadar okudu. Bk. Kurtubî.

Resûlüllah “sallallahü aleyhi ve selem”, bu sûre nazil olduktan sonra kıldığı her namazda mutlaka "Rabbim, seni tesbih eder ve sana hamd ederim. Allah'ım, beni mağfiret eyle! derdi. Bk. Buhârî, Tefsir, Nasr sûresi,110.

Bu sûre inince, Abbâs “radıyallahü anh” ağlamaya başladı. Peygamber “aleyhisselâm” ona: "Ne diye ağlıyorsun amcacığım?" dedi. Abbâs: “Sana vefatının yaklaştığı haberi verildi.” dedi. Peygamber “aleyhisselâm”: "Şüphe yok ki, durum senin dediğin gibidir." buyurdu. Ondan sonra da altmış gün yaşadı. Bu süre zarfında yüzünün güldüğü görülmedi. Bk. Kurtubî (Diğer rivâyetler için de aynı kaynağa bakınız).

Ebû Hureyre “radıyallahü anh” dedi ki: Bu sûrenin inişinden sonra Peygamber “aleyhisselâm”, daha çok ibâdet etmeye başladı. O kadar ki, ayakları şisti, bedeni zayıfladı, daha az gülümser ve daha çok ağlar oldu. Bk. Kurtubî.)

 

Meâl-i Şerîf (Ehl-i Sünnet Alimleri: Beydâvî, Celâleyn, Nesefî, Semerkandî...)

 

3 ﴿