1

Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı yapan Allah’a mahsustur. Sonra da Rablerini tanımıyanlar, ona, putları denk tutuyorlar.

2

O, sizi bir çamurdan yaratan, sonra ölüm ecelini (zamanını) takdir edendir. Bir de Allah’ın katında takdir edilen bir ecel kıyâmet vakti vardır. Sonra da siz, (ey kâfirler dirileceğinize) daha şüphe ediyorsunuz!...

3

Hâlbuki göklerde ve yerde ibâdete lâyık yalnız O Allah’dır. Sizin içinizi de bilir, dışınızı da. O, yapacağınız şeyleri de bilir.

4

Böyle iken, onlara (Mekke’lilere) Rablerinin âyetlerinden gelen bir âyet yoktur ki, ondan yüz çevirmiş olmasınlar.

5

En büyük mûcize olan KUR’ÂN onlara geldiği zaman dahi; onu yalanlamışlardı. Fakat yakında, ne ile alay etmiş bulunduklarının haberleri (dünya ve Âhirette çekecekleri azap) onlara gelecektir.

6

Görmediler mi ki, kendilerinden önce ne kadar nesiller helâk ettik? Biz, onlara yeryüzünde size (ey Mekke’liler) vermediğimiz bütün imkânları verdik; gökten üzerlerine bol bol yağmur gönderdik. Ev ve bahçelerinin altlarından akar ırmaklar meydana getirdik. Öyle iken, yapmış oldukları günahlar sebebiyle onları helâk ettik de arkalarından başka yeni nesiller icad ettik.

7

Eğer sana, yapraklara yazılı bir kitap indirseydik de onlar, elleriyle onu tutmuş bulunsalardı, o küfredenler yine muhakkak (şöyle) diyeceklerdi: “ Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir.”

8

Bir de: “ Peygambere bir melek indirilse de görsek ya...” diyorlar. Eğer öyle bir melek indirseydik (yine îman etmemekle helâklerine dair) iş bitirilmiş olur, sonra tevbeleri için kendilerine bir an göz bile açtırılmazdı.

9

Eğer Peygamberleri bir melek yapaydık, yine onu bir adam şeklinde gösterirdik ve elbette onları, düşmekte oldukları şüpheye yine bırakırdık.

10

Andolsun ki, (ey Resûlüm) senden önce gönderilen peygamberlerle de eğlenildi. Fakat eğlendikleri o hak, içlerinden maskaralık edenleri kuşatıverdi (de helâk oldular).

11

De ki: “Yeryüzünde dolaşın da hele bir bakın; o peygamberlere yalancı diyenlerin sonu nasıl olmuştur.”

12

De ki: “ Göklerde ve yerde olan şeyler kimin?” (Eğer cevap verilmezse) de ki: Allah’ındır. O, kendi üstüne rahmeti yazdı. Muhakkak ki sizi kıyâmet gününe (götürüp) toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. Nefislerine ziyan edenler, işte onlar, îman etmezler.”

13

Hâlbuki gecede ve gündüzde yerleşenle hareket eden ne varsa O’nundur. O, herkesin sözlerini işitendir, bütün hallerini bilendir.

14

De ki: “ Gökleri ve yeri yaratan Allah’dan başkasını mı dost edinirim? Hâlbuki o, rızık veriyor, yediriyor ve yedirilmekten, beslenmekten münezzeh bulunuyor.” De ki:”- Bana, İslâmı kabul edenlerin ilki olmaklığım emredildi ve sakın müşriklerden olma (denildi.)

15

De ki: “ Eğer ben, Rabbime isyan edersem, cidden büyük bir günün azabından korkarım.

16

O gün, kimden azap giderilirse muhakkak ki Allah ona merhamet etmiştir. İşte apaçık kurtuluş budur.

17

Eğer Allah, sana bir belâ (keder) değdirirse artık onu, ondan başka açacak (giderecek) kimse yoktur. Sana bir hayır değdirirse (verirse), yine O, onu devam ettirmeğe ve her şeye kadirdir.

18

O, kullarının üstünde galibdir. O, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır.”

19

De ki: “ Şâhid olmak bakımından hangi şey en büyüktür?” (Cevab vermezlerse) de ki: “ Allah, benimle sizin aranızda, şâhiddir ve bana şu KUR’ÂN vahyolundu ki, onunla, hem sizi, hem de kime ulaşırsa onu korkutayım. Allah’la beraber başka ilâhlar olduğuna hakikaten siz mi şâhidlik ediyorsunuz?” Ben, buna şâhidlik etmem, de. De ki: “ O, yalnız bir tek İlâh’dır ve ben de, O’na eş koştuğunuz put’lara ibâdet etmekten berîyim.”

20

Kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin bilginleri, o Peygamberi (Hazret-i Muhammed aleyhisselâmı), oğullarını tanıdıkları gibi bilir ve tanırlar. Küfre varmakla nefislerine ziyan edenler, işte onlar îman etmezler...

21

Allah’a iftira ederek yalan uyduran ve onun âyetlerini yalan sayandan daha zalim kim olabilir? Şüphe yok ki, o zâlimler kurtuluşa eremezler.

22

Hele müşriklerin hepsini kıyâmet gününde toplayıp sonra onlara: “ Hani, nerede Allah’a eş sayarak o tapınmış olduğunuz ortaklarınız?” deriz.

23

Sonra (kurtuluş için) özürleri mevcut olmayıp sadece şöyle diyeceklerdir: “ Rabbimiz olan Allah’a yemin ederiz ki, biz, müşriklerden değildik.”

24

Bir bak ki, vicdanlarına karşı nasıl yalan uydurdular. Allah’a ortak koştukları putları da kendilerinden (nasıl) kayboldu!...

25

Müşriklerden bazıları, seni Kur’ân okurken dinlerler; fakat biz, kalplerine, onu anlamalarına engel perdeler ve kulaklarının içine de ağırlık (sağırlık) koyduk. Onlar, her mûcizeyi görseler, yine de ona îman etmezler. Hattâ o kâfirler, sana geldikleri zaman, seninle çekişerek şöyle derler: “ Bu Kur’ân, eskilerin masallarından başka bir şey değildir!”

26

Onlar, hem (insanları) Peygamberden vaz geçirmeğe çalışırlar, hem de kendileri ondan uzaklaşırlar. Böylece ancak nefislerini helâk ederler de farkına varmazlar.

27

Ateş karşısında durdurulup da şöyle söyledikleri zaman bir görsen: “ Ah ! Ne olurdu, biz dünyaya geri çevrilsek de Rabbimizin âyetlerini inkâr etmesek, mü'minlerden olsak!...”

28

Hayır, evvelce gizleyip durdukları işleri karşılarına çıktı da ondan böyle söylüyorlar. Yoksa geri çevrilselerdi, muhakkak o alıkonmak istendikleri fenalığa, yine döneceklerdi. Şüphesiz ki onlar, yine yalancıdırlar.

29

(Dünyaya dönselerdi, eskisi gibi) yine şöyle diyeceklerdi: “ Bu, dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur ve biz, bir daha dirilecek değiliz.”

30

Sen, onların Rablerine arzedildiklerini (hesaba çekildiklerini) göreydin! Allah, onlara şöyle buyuracak: “ Öldükten sonra diriliş ve bu hesap, hak değil mi imiş?” Onlar da: “ Evet, Rabbimize yemin ederiz ki, bu hak’dır.” diyeceklerdir. Allah: “ O hâlde dünyada yaptığınız küfürlerin cezasını (azabını) tadın.” buyuracaktır.

31

Allah’ın huzuruna çıkacaklarını inkâr edenler, gerçekten ziyana uğramıştır. Nihâyet kendilerine kıyâmet ansızın geldiği zaman şöyle diyecekler: “Vah, bize yazıklar olsun! Dünyada kusur yaparak vaktimizi boşa çıkardık.” Onlar günahlarını arkalarına yükleneceklerdir. Dikkat edin ki, yüklendikleri günah ne kötüdür!...

32

Dünya hayatı, bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Elbette Âhiret yurdu, takvâ sahipleri (Allah’dan korkanlar) için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınız başınıza gelmiyecek mi?

33

Gerçekten biliyoruz ki, söyledikleri lâf, seni (ey Resûlüm) cidden incitiyor. Fakat onlar seni yalanlamıyorlar (doğru söylediğini biliyorlar), ancak o zâlimler Allah’ın âyetlerini inadla inkâr ediyorlar.

34

Andolsun, senden önce gönderilen peygamberler yalanlandı da, eziyet edilip yalanlanmalarına karşı sabrettiler. Nihâyet kendilerine zaferimiz geldi. Allah’ın kelimelerini (vaadini) değiştirebilecek hiç bir kuvvet yoktur. Andolsun, gönderilen peygamberlere (yapılan muamelelere) ait haberlerin bir kısmı da sana geldi.

35

Eğer onların hak dinden yüz çevirmeleri sana ağır geliyorsa, haydi kendi başına yerin dibine inecek bir kanal veya göğe çıkacak bir merdiven arayıp da onlara başka bir mûcize getirmeğe gücün yettiği takdirde hiç durma. (Yani, buna gücün yetmez. O hâlde sabret ve Allah’ın hükmünü bekle). Allah dilemiş olsaydı, muhakkak onları hidâyet üzerinde toplardı. O hâlde, sakın bunu bilmiyenlerden olma...

36

Senin dâvetini, samimiyet ve can kulağı ile dinleyenler ancak kabul eder. Kalpleri ölü kâfirleri ise, Allah kıyâmette diriltir. Sonra hepsi onun huzuruna döndürülür çıkarılırlar.

37

(Mekke kâfirleri) şöyle dediler: “ O Peygambere, Rabbinden bir başka mûcize indirilse ya!” De ki: “ Allah, onların istediği şekilde bir mûcize indirmeğe kadirdir; fakat onların çoğu, böyle bir mûcize geldiği zaman başlarına felâket geleceğini bilmezler.

38

Yerde yürüyen hayvan ve iki kanadıyla uçan kuşlardan hepsi (yemek, içmek, zikretmek hususunda) ancak sizin gibi ümmetlerdir. Biz O kitabda (Kur’ân veya Levhi mahfuzda) hiç bir şeyi noksan bırakmadık. Sonra, ancak Rablerine toplanıp getirilirler.

39

Âyetlerimizi yalanlıyanlar, cehâlet ve küfür karanlığında kalmış bir takım sağırlar ve dilsizlerdir (Kur’ân’ı dinlemezler ve hakkı söylemezler). Allah, dilediği kimseyi sapıtır, dilediğini de doğru yol üzerinde bulundurur.

40

(Ey Resûlüm), müşriklere söyle: “ Bana haber verir misiniz, eğer Allah’ın azâbı, yahut kıyâmet başınıza gelirse, Allah’dan başkasına mı yalvarırsınız? Eğer doğru söyleyen insanlarsanız... (Putlar ilâh’dır sözünde gerçekçi iseniz, kurtulmanız için onlara yalvarıp dua edin.)

41

Şüphesiz ancak, Allah’a dua edersiniz de, dilerse O, bertaraf edilmesine yalvardığınızı (belâyı) kaldırır. O vakit, ortak koştuğunuz putları unutursunuz.

42

Andolsun ki, biz, senden önce bir takım ümmetlere peygamberler gönderdik; dinlemediler de, onları, şiddet ve zaruretlerle kıvrandırdık. Olur ki yalvarırlar, (tevbe ederler, diye).

43

Hiç olmazsa, böyle şiddetimiz onlara geldiği zaman, bâri yalvarsaydılar! Fakat kalpleri katılaşmış, Şeytan da bütün yaptıklarını, kendilerine süslü göstermişti.

44

Böylece, ne zaman ki yapılan ihtarları unuttular, üzerlerine nimet ve zevklerden her şeyin kapılarını açtık. Nihâyet kendilerine verilen bu genişlik ve serbestlikle tam ferahlandıkları sırada, onları ansızın yakaladık. Artık o anda, bütün ümitlerinden mahrum kaldılar.

45

Böylece, O zulmeden kavmin kökü kesilmişti. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır.

46

(Mekke’lilere) söyle: “ Bana haber verin bakayım! Eğer Allah, kulaklarınızı sağır, gözlerinizi kör eder ve kalplerinizi mühürleyiverirse, Allah’dan başka onları size getirecek ilâh kimdir? Bak, âyetlerimizi nasıl tekrar edip beyan ediyoruz? Sonra onlar yine bu âyetlerimizden yüz çeviriyorlar!...”

47

De ki: “ Bana haber verin bakayım! Eğer Allah’ın azâbı ansızın, yahut göz göre başınıza gelse, zâlimler güruhundan başkası mı helâk olur?”

48

Biz, peygamberleri, ancak mü'minleri cennetle müjdeleyici ve kâfirleri cehennemle korkutucu olarak gönderdik. o hâlde, kim îman edip hâlini düzeltirse, onlara korku yoktur ve onlar, mahzun olacak da değillerdir.

49

Âyetlerimizi yalanlıyanlara gelince; onlara, yapmış oldukları fısk (imansızlık) sebebiyle azap değecektir.

50

De ki: “ Ben, Allah’ın hazineleri yanımdadır, diye size söylemiyorum, gaybı da bilmem. Size, “Melek’im” de demiyorum. Ben, ancak bana vahyolunan Kur’ân’a uyarım. De ki:”- Gözü kör olanla gören, bir olur mu? Artık düşünmez misiniz?

51

Rableri huzurunda toplanacaklarından korkanları, sen Kur’ân’la korkut ki, onların, Rablerinden başka ne bir dostu, ne de bir şefaatçisi yoktur. Gerektir ki, onlar, sakınırlar.

52

Rablerinin rızasını dileyerek sabah ve akşam O’na dua edenleri (fakirleri), fakirlerle bir arada bulunmak istemiyen müşriklerin arzusuna uyarak, yanından kovma. Onların (o fakirlerin görünüşte iyi olan halleri hakikatte fena olsa bile) hesabından sana hiç bir şey gerekmez ve senin hesabından da onlara bir şey yoktur. Bunun için, onları kovarsan, zulmedenlerden olursun.

53

İnsanların bir kısmını, diğer bir kısmı ile imtihan ettik ki, Kureyş’in ileri gelenleri, fakirler hakkında şöyle desinler; “Allah’ın aramızdan kendilerine îman ihsan ettiği kimseler şunlar mı?” Allah, İslâm (nimeti üzere) şükredenleri daha iyi bilen değil mi?

54

Âyetlerimize îman edenler sana geldiği zaman şöyle de: “ Allah’ın selâmeti üzerinize olsun, Rabbiniz, size, rahmet ve merhamet vaad buyurdu. Öyle ki, içinizden kim bilmiyerek bir fenalık yapmış da arkasından tevbe edip (hâlini) düzeltmişse (Allah’ın ona mağfireti vardır). Muhakkak ki Allah Gafûrdur, Rahîm’dir.

55

Günahkârların yolu seçilip durumları sana belli olsun diye âyetlerimizi böylece açıklarız.

56

De ki: “ Allah’ı bırakıp da tapmakta olduğunuz putlara ibâdet etmekten ben men edildim.” De ki: “ Ben sizin arzularınıza uymam. O takdirde gerçekten şaşırmışım demektir ve doğru yola erenlerden olmamış bulunurum.”

57

De ki: “ Ben, Rabbimden açık bir hüccet (Kur’ân) üzereyim. Siz ise, onu yalanladınız. Acele istediğiniz azap benim elimde değil. Azabı çabuklaştırmak veya geciktirme hususunda hüküm ancak Allah’ındır. O, hakkı anlatır ve O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.

58

De ki: “ Eğer, o acele istediğiniz şey (azap) elimde olsaydı, sizinle aramızdaki iş (helâk) çoktan olup bitivermişti.” Allah zâlimlerin azap vaktini çok iyi bilendir.

59

Gaybın anahtarları, Allah’ın katındadır. Onları ancak Allah bilir. Karada ve denizde ne varsa hepsini O bilir. O’nun ilmi dışında bir toprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içindeki tek tane, yaş ve kuru her şey Allah’ın ilmindedir (Levhi Mahfuzdadır).

60

O’dur ki, sizleri geceleyin uyutarak ölü gibi yapıyor, gündüz de yaptığınız işleri biliyor. Sonra takdir edilen ömür tamamlansın diye, sizi gündüz uyandırıyor. Nihâyet dönüşünüz O’nadır. Sonra O, dünyada yapmış olduğunuz işleri, size haber verecektir. (Sizi hesaba çekecektir.)

61

Kulların üstünde galip O’dur ve üzerinize amellerinizi yazan Hafeze melekleri gönderir. Sonunda, sizden birinize ölüm geldiği vakit, gönderdiğimiz melekler (elçilerimiz) onun ruhunu alırlar ve onlar, (melekler) görevlerinde noksanlık etmezler.

62

Öldükten sonra insanlar, hak olan Mevlâ’ları Allah’a çevirilip teslim edilirler. Dikkat edin! Hüküm yalnız O’nundur ve O hesaba çekenlerin en çabuk olanıdır.

63

(Ey Resûlüm Mekke’lilere) de ki: “ Karada ve denizde olan karanlıklardan (tehlikelerden) sizi kim kurtarır? O hâlde iken, gizli ve aşikâr Allah’a şöyle dua edersiniz; “ Andolsun, eğer bizi bu tehkileden kurtarırsan, muhakkak şükredenlerden olacağız.”

64

De ki: “Allah, sizi o tehlikelerden ve bütün kederlerden kurtarır. Sonra yine siz, O’na eş koşarsınız.”

65

De ki: “ Allah, size üstünüzden veya ayaklarınızın altından bir azap göndermeğe, yahut sizi birbirinize katıştırıp bazınıza diğerlerinin acısını taddırmaya da kadirdir.” Bak, onlar anlasınlar diye, âyetleri nasıl açıklıyoruz?...

66

Kur’ân hak olduğu hâlde, senin kavmin onu yalanladı. Onlara şöyle de: “ Ben, sizin üzerinize gönderilmiş vekil değilim.”

67

Kur’ân’daki her haberin tahakkuk edeceği muayyen bir zamanı var. Artık yakında öğrenirsiniz.

68

Âyetlerimiz hakkında alay yollu söz edenleri gördüğün zaman, kendilerinden yüz çevir, yanlarında oturma; tâ ki, Kur’ân’dan başka bir söze dalarlar. Eğer onlardan yüz çevirme işini, Şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra hemen kalk da, o zâlimler kavmi ile beraber oturma.

69

Gerçi Allah’dan korkanlara, o alay edenlerin hesabından bir şey (zarar) düşmez. Fakat mü'minler üzerine, onlara kötü işlerini hatırlatmak ve nasihat etmek vardır; olur ki sakınırlar.

70

(Ey Resûlüm), bırak o dinlerini bir oyuncak ve eğlence edinip de dünya hayatı kendilerini aldatmış bulunan kimseleri!... Kur’ân’la hatırlat ki, bir nefis yaptığı günah yüzünden bir defa helâke düşmesin. O vakit Allah’dan başka, ona, ne bir dost, ne de bir şefaatçi yoktur. Azabı kaldırmak için ne kadar fidye verse alınmaz. Onlar, dünyada kazandıkları günahlar yüzünden helâke düşürülmüşlerdir. Yaptıkları küfür sebebiyle onlara kaynar su ve acıklı bir azap vardır.

71

De ki: “ Biz, Allah’ı bırakır da, bize ne fayda, ne de zarar yapamıyacak şeylere yalvarıp ibâdet edermiyiz ve Allah bizi hidâyete eriştirmişken ardımıza döner miyiz? O kimse gibi ki, arzda şaşkın şaşkın dolaşırken kendini şeytanlar yoldan çıkarıp uçuruma çekmekte, beride ise arkadaşları: “ Var bize gel” diye onu doğru yola çağırıyorlar. (Şeytana uyarsa helâk olur, arkadaşlırının çağrısına uyarsa selâmet bulur.) “ De ki: “ Allah’ın hidâyeti, İslâm dinidir, işte doğru yol da budur. Biz, âlemlerin Rabbine öz müslim olalım diye emrolunduk.

72

Yine namaza devamla Allah’dan korkun diye emrolunmuşuz. Huzuruna varıp toplanacağınız O’dur.

73

O, gökleri ve yeri hak (ve hikmet) le yaratandır. Onun “Ol” diyeceği gün her şey oluverir. Hak, O’nun dediğidir. SÛR, üfürüleceği gün de mülk O’nundur. Görünmiyeni ve görüneni bilen de O’dur. O, yegâne hikmet sahibidir, her şeyden hakkıyla haberdar olandır.”

74

Vaktiyle İbrâhîm, atası Âzer’e: “ Sen putları kendine tanrılar mı ediniyorsun? Gerçekten ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti.

75

Biz, İbrâhîm’e atasının ve kavminin sapıklığını gösterdiğimiz gibi, göklerin ve yerin acâibini ve güzelliklerini gösteriyorduk ki, tevhîd hususunda yakîn sahibi olsun.

76

Vakta ki İbrâhîm’in üzerini gece bürüdü, bir yıldız gördü: “ Bu mu benim Rabbim?!” dedi. Derken yıldız batıverince: “ Ben öyle batanları sevmem” dedi.

77

Sonra ayı, doğarken görünce: “ Rabbim bu mudur?”, dedi. Fakat o batıp kaybolunca: “Yemin ederim ki, eğer Rabbim bana hidâyet etmemiş olsaydı, muhakkak sapıklar topluluğundan olacaktım” demişti.

78

Daha sonra, güneşi doğar hâlde görünce: “ Rabbim bu mudur?” “Bu, gördüklerimden daha büyük ve parlak!” demiş ve batınca da; “Ey kavmim, bu gördükleriniz, hep yok olan varlıklardır, ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden kat’iyyen berîyim.” diye söylemişti.

79

Şüphesiz ben sadece hak dîne (tevhîde) boyun eğip yüzümü, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah’a çevirdim ve ben, O’na ortak koşanlardan (müşriklerden) değilim.

80

Kavmi de kendisine karşı mücedeleye kalkıştı. O şöyle dedi: “ Allah, beni doğru yola iletmişken siz, onun hakkında, benimle çekişmeye mi kalkıyorsunuz? Ben, ona ortak koştuğunuz şeylerden (putlardan) asla korkmam. Rabbim dilemedikçe, onlar bana hiç bir şey yapamaz. Rabbim her şeyi ilmi ile çevrelemiştir. Artık düşünüp öğüt almayacak mısınız?”

81

Hem Allah’ın, size, haklarında hiç bir delil indirmediği şeyleri (putları) siz kendisine eş tanıdığınızdan korkmazken, ben, o eş tanıdığınız putlardan nasıl korkarım? Şu hâlde korkudan emîn olmağa hangi taraf daha lâyıktır? Eğer biliyorsanız.

82

İman edip de îmanlarını zulüm ve şirkle bulaştırmayanlar (var ya), işte korkudan emîn olmak onların hakkıdır ve hidâyete erenler de onlardır.

83

İşte bu (yıldızların batışında Allah’ın birliğine yapılan istidlâller), bizim hüccetimizdir ki, onları kavmine karşı İbRahîme verdik. Biz dilediğimiz kimseyi derecelerle yükseltiriz. Muhakkak ki Rabbin tam hikmet sahibidir, (her şeyi) kemâliyle bilendir.

84

Biz, İbrâhîm’e oğlu İshâk’ı ve (İshâk’ın oğlu) Ya'kûb’u ihsan ettik ve her birini hidâyete (Peygamberliğe) erdirdik. Daha önce de Nûh’u ve onun neslinden Dâvud’u, Süleyman’ı, Eyyûb’u, Yûsuf’u, Mûsâ’yı ve Hârûn’u hidâyete (Peygamberliğe) kavuşturduk. İşte biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.

85

Zekeriya, Yahya, Îsa ve İlyas’a da hidâyetle peygamberlik verdik. Onların hepsi salihlerdendi.

86

İsmâîl’e, Elyesa’a, YÛNUS’a ve Lût’a dahi hidâyetle peygamberlik ihsan ettik. Hepsini âlemler üzerine üstün kıldık.

87

Babalarından, nesillerinden ve kardeşlerinden bir kısmını da üstün kıldık, onları seçtik ve kendilerini doğru yola (İslâma) ilettik.

88

İşte o yol, Allah’ın hidâyet yoludur ki, O, bunu kullarından dilediğine nasîb eder. Eğer onlar da (peygamberler) Allah’a ortak koşsalardı, yaptıkları bütün (hayırlı) ameller elbette boşa çıkmış gitmişti.

89

İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Şimdi şu KUREYŞ kavmi, buna nankörlük ediyorsa (kâfir oluyorsa), biz onların yerine, peygamberleri ve kitabları inkâr etmiyecek bir kavmi vekil ederiz.

90

O Peygamberler, Allah’ın hidâyetine eriştirdiği kimselerdir. Sen de onların gittiği yoldan yürü. (Onların tevhîd yolunda bulun.) De ki: “sizi bu tevhîde (Kur’ân’a) çağırmama sizden bir ücret istemem. O Kur’ân, âlemler için (insan ve cinleri irşad için) ancak bir öğüddür.

91

Yahûdî’ler, Allah’ın kadrini gereği gibi tanıyamadılar. Çünkü: “ Allah, hiç bir insana bir şey indirmedi”, dediler. (Vahy ve kitabları inkâr ettiler.) Onlara de ki: “ Mûsâ’nın insanlara bir nûr ve hidâyet olarak getirdiği ve sizin de parça parça kağıtlar hâline koyup hesabınıza geleni açıkladığınız, fakat çoğunu gizlediğiniz o kitabı kim indirdi? Sizin bilmediğiniz ve atalarınızın da bilmediği şeyler, size, (Peygamber diliyle Kur’ân’da) öğretilmiştir. Ey Resûlüm, sen, Allah (o kitabı indirdi) de. Sonra onları bırak, batıl dedikodularında oynaya dursunlar.

92

Şu indirilmiş Kur’ân, mübarek ve feyizli bir kitabdır ki, elleri önündekini (Tevrât’ı ve İncîl’i) tasdik edicidir. Tâ ki onunla Mekke halkını ve bütün çevresinde bulunan insanları korkutasın. Âhirete îman edenler, namazlarına gereği üzre devam ettikleri hâlde Kur’ân’a da inanırlar.

93

Koştuğu yalanı, Allah’a isnad eden veya kendine bir şey vahy olunmamışken, bana vahy olunuyor, diyenden ve Allah’ın indirdiği âyetler gibi ben de indireceğim, demekte olan kimseden daha zalim kim olabilir? Ölüm sarhoşluğu ve şiddetleri içinde, meleklerin de ellerini uzatarak kendilerine (zâlimlere): “ Haydi, canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı hak olmıyanı söylemiş olduğunuz ve Allah’ın âyetlerinden büyüklenerek uzaklaşmış bulunduğunuz içindir ki, bugün hakaret azabıyla cezalandırılacaksınız.” dediklerinde sen, o zâlimleri bir görsen!

94

Andolsun, sizi ilk defa nasıl çırılçıplak yaratmışsak, onun gibi, yapayalnız ve teker teker huzurumuza gelirsiniz. Size verdiğimiz mal ve mülkü dünyada bırakırsınız. Artık Allah’a ortak koştuğunuz ve şefaatçı zannettiğiniz putları sizinle görmeyiz. Gördünüz ya, aranızdaki bağlar paramparça koptu ve (faydalarını) umduklarınızın hepsi sizden kaybolup gitti.

95

Allah, taneleri ve çekirdekleri çimlendirip çatlatandır. Ölüden diri çıkarır; diriden ölü çıkaran da O’dur. (Ölü yumurtadan canlı tavuk ve canlı tavuktan ölü yumurta gibi). İşte Allah,! O hâlde siz O’ndan (ona îman etmekten) nasıl çevriliyorsunuz?

96

O, gece karanlığından sabahı yarıp çıkarandır. Geceyi de istirahat için, güneşi ve ayı da vakitler için bir hesap olarak yarattı. İşte, bütün bunlar, mutlak galip (Her şeyi) kemâliyle bilen Allah’ın takdiridir.

97

Karanın ve denizin karanlıklarında doğru yolu kendileriyle bulasınız diye sizin için yıldızları yaratan O’dur. Gerçekten, bilenler için, âyet ve alâmetleri açıkça bildirdik.

98

Sizi tek bir nefisten (Âdemden) yaratan O’dur. Böylece size, dünyada bir parça karar yeri ve kabirde muvakkaten durmak vardır. Biz, anlayan kimselere âyet ve alâmetleri açıkça bildirdik.

99

Gökten su (yağmur) indiren de O’dur. Sonra her çeşit nebatı (bitkiyi) biz onunla bitirip çıkardık. İçlerinden bir yeşillik çıkardık. Ondan da (yeşillikten de) birbiri üzerine binmiş (başak olmuş) taneler çıkarırız; hurma ağacının tomurcuklarından birbirine yakın salkımlar, üzümlerden bağlar, yaprakları birbirine benzer ve meyvaları benzemez olduğu hâlde zeytin ve nar ağaçları bitirdik. Her birinin meyvasına bakın: Bir ilk meyva verdiği zaman, bir de olgunlaştığı vakit! Şüphesiz size şu gösterilende îman edenler için bir çok âyetler (alametler) vardır.

100

Böyleyken, tuttular Allah’a cin’leri ortak koştular. Hâlbuki onları da Allah yaratmıştır. Bir de bilgileri olmadan Allah’ın oğulları ve kızları olduğunu uydururlar. Allah onların (ortak ve çocuk edinme) vasıflamalarından münezzehtir ve yücedir.

101

Göklerin ve yerin yaratıcısı O...O’nun nasıl çocuğu olabilir ki, bir eşi de bulunmak mümkün değildir. Her şeyi yaratmıştır ve O her şeyi hakkıyla bilendir.

102

İşte bu sıfatlara sahip olan Rabbiniz, Allah’dır. Ondan başka hiç bir ilâh yoktur. Her şeyi yaratan O’dur. O hâlde ona kulluk (ibâdet) edin. O, her şeye karşı (güvenilecek) bir vekildir.

103

Hiç bir göz onu dünyada ihata ve idrak edemez. Fakat O, (ilmiyle) bütün gözleri (varlıkları) ihata eder. O, bütün incelikleri bilir, her şeyden haberdardır.

104

Size Rabbinizden, hakkı ve batılı ayırd etmek için açık hüccetler geldi. Artık kim, hakkı görür de ona îman ederse, kendi lehinedir. Kim de hakkı görmeyip batılı seçerse, kendi aleyhinedir. (günahını yüklenir). Ben üzerinize bir gözetleyici değilim (vazifem tebliğden ibarettir.).

105

İşte biz, âyetleri beyan eder ve halden hale çeviririz ki, Mekke’liler: “ Sen ders görmüşsün, çok okumuşsun” desinler (küfürde ısrar etsinler). Biz, Kur’ân’ı, anlayanlara beyan eder ve açıklarız.

106

Rabbin tarafından sana vahyolunana tâbi ol ki, ondan başka hiç bir ilâh yoktur. Allah’a ortak koşanlardan yüz çevir.

107

Eğer Allah dileseydi, onlar Allah’a ortak koşup müşrik olmazlardı. Biz, seni, onlar üzerine bir gözcü yapmadık. Sen onların üzerine bir vekil de değilsin.

108

Müşriklerin Allah’dan başka taptıkları putlara sövmeyin ki, onlar cehâletle tecavüz ederek Allah’a sövmesinler. Her ümmete, böylece amellerini süslemişizdir. Sonunda dönüşleri Rablerinedir. O vakit, kendilerine, ne yapıyor olduklarını haber verecektir.

109

Müşrikler, kuvvetli olarak Allah’a yemin ettiler ki, eğer kendilerine istedikleri gibi bir âyet (mûcize) gelirse, muhakkak ona îman edeceklerdir. De ki: “Âyetler ancak Allah katındadır.” Ey mü'minler ! Siz farkında değilsiniz; o âyet (mûcize) geldiği vakit de îman etmiyecekler.

110

Biz onların kalplerini ve gözlerini, gerçeği anlayıp görmekten çeviririz; ilk önce buna îman etmedikleri hal üzere kendilerini bırakıveririz de azgınlıkları içinde dalıp giderler.

111

Eğer hakikaten biz onlara (diledikleri gibi) Melekleri indirseydik, ölüler de kendileriyle konuşsaydı, bütün varlıkları karşılarında toplayarak senin doğruluğuna şâhid ve kefil gösterseydik, Allah dilemedikçe, yine şüphe yok ki îman edecek değillerdi. Fakat onların çoğu (bu gerçeği) bilmezler.

112

Böylece biz her Peygambere, insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. O şeytanlar, aldatmak için birbirlerine lâfın yaldızlısını telkin ederler. Eğer Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. O hâlde, onları, uydurmakta oldukları yalanlarıyla başbaşa bırak.

113

Bir de o yaldızlı lâfa, âhirete inanmıyanların kalpleri meyletsin, ondan hoşlansınlar ve kazanmakta oldukları günahı onlar da kazansınlar diye, öyle yaparlar.

114

Ey Resûlüm, de ki: “ Sizinle aramızı ayırdeden Allah’dan başka bir hakem mi ararım? Size, ayrıntılı olarak (içinde hak ile batıl belirlenmiş Kur’ân) Kitabı indiren O’dur. Kendilerine kitap verdiğimiz o Yahûdî ve Hristiyan âlimleri de şüphesiz bilirler ki, bu Kur’ân, Rabbinden hak olarak indirilmiştir. Öyle ise, sakın şüphe edenlerden olma...

115

Rabbinin emir ve yasakları, doğruluk ve adalet yönünden tamam oldu. Onun kelimelerini değiştirebilecek hiç bir şey yoktur. Allah, onların dediklerini hakkıyla işiticidir, gizlediklerini de kemâliyle bilicidir.

116

Eğer yeryüzündeki insanların ekserisine (ki onlar cahil ve kâfirlerdir) uyarsan, seni, onlar Allah yolundan saptırırlar. Onlar, ancak zan ardında yürürler (babalarının gittiği yolu hak zannederler) ve sadece yalan uydururlar.

117

Muhakkak Rabbin, yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, doğru yolda bulunanları da ziyade bilendir.

118

Artık Allah’ın âyetlerine inanan mü'minlerseniz, üzerlerine Allah’ın ismi anılmış (besmele ile kesilmiş) olan hayvanlardan yeyin.

119

Çaresiz muhtaç bulunduklarınız müstesna olmak üzere, o, size neleri haram kıldığını ayrı ayrı bildirmişken, üzerlerine Allah’ın ismi anılmış olanlardan ne diye yemiyeceksiniz? Gerçekten bir çokları bildiklerinden değil, yalnız nefis arzularıyla halkı sapıklığa düşürüyorlar. Muhakkak ki Rabbindir, o tecavüz edenleri, en iyi bilen...

120

Gizli ve aşikâr olan günahı bırakın. Çünkü günah kazananlar, kıyâmette kazandıklarının cezasını muhakkak çekeceklerdir.

121

Üzerlerinde Allah’ın ismi anılmamış (besmele çekilmemiş) olan hayvanlardan yemeyin. Çünkü onu yemek, emre aykırı harekettir (fıskdır). Şüphesiz şeytanlar, sizinle mücâdele etmek için, kendi dostlarına mutlaka telkinde bulunurlar. Ey mü'minler! Eğer siz onlara itâat ederseniz, muhakkak siz de Allah’a ortak koşanlar olursunuz.

122

Hiç (evvelce) küfürle ölü olup (sonra) kendisini hidâyetle dirilttiğimiz ve ona, insanlar arasında yürüdüğü bir îman (nûr) verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde (küfürde) kalmış olan ve ondan bir türlü çıkamıyan kimse gibi olur mu? (Olmaz). Fakat kâfirlere yaptıkları şeyler öyle yaldızlı gösterilmektedir.

123

Mekke’de olduğu gibi, her beldede de en büyük günâhkârları (mücrimleri yüksek) mevkide bulunduruyoruz ki, orada hile yapsınlar. Hâlbuki onlar, hileyi ancak kendilerine yapıyorlar da farkında değillerdir.

124

Bu Mekke kâfirlerine bir âyet gelip tebliğ edildiği zaman: “ Allah’ın Peygamberlerine verilenler gibi, bize de verilmedikçe asla îman etmeyiz”, diyorlar. Allah, elçiliğini (Peygamberliği) nereye vereceğini çok iyi bilendir. Hilekârlıklarından ötürü suç işleyenlere, yarın kıyâmette, Allah katında hem bir horluk, hem de pek şiddetli azap isabet edecektir.

125

Allah, kime hidâyet etmeği dilerse, İslâma onun göğsünü açar, gönlüne genişlik verir. Her kimi de sapıklığa bırakmak isterse, onun kalbini öyle daraltır sıkıştırır ki, îman teklifi karşısında göğe çıkacakmış gibi (zorlukta) olur. Allah, îman etmiyenler üzerine, böyle azap bırakır.

126

Bu İslâm dîni, Rabbinin doğru yoludur. Gerçekten biz, âyetlerimizi, düşünen bir topluluk için beyan ettik.

127

Düşünen ve hakkı kabul edenlere Rableri katında cennet vardır ve Allah, yapmakta oldukları hayırlı amelleri sebebiyle, onların yardımcısıdır.

128

Allah insan ve cinlerin hepsini bir araya topladığı günde, şeytanlara şöyle denilecek: “ Ey şeytanlar topluluğu! İnsanlardan bir çoğunu aldatarak kendinize bağladınız!...” Cinlerin (şeytanların) dostları olan insanlar da şöyle diyecektir: “Ey Rabbimiz, biz birbirimizden faydalandık ve bizim için takdir etmiş olduğun ecele (kıyâmet gününe) kavuştuk.” Allah, onlara: “ Öyle ise, ateş yerinizdir. Allah’ın dilediği zamanlardan başka hepiniz ebedî olarak oradasınız.” diye buyuracaktır. Gerçekten Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyi) hakkıyla bilendir.

129

İşte biz, asî insanlarla cinleri böyle birbirinden faydalandırdığımız gibi, zâlimlerin bazısını bazısına, kazandıkları işler sebebiyle idareci ve hâkim yaparız.

130

Ey insan ve cin topluluğu! İçinizden, size âyetlerimi anlatır ve bu gününüzün gelip çatacağını haber verir peygamberler gelmedi mi? Onlar şöyle diyecekler: “ Ey Rabbimiz, kendi aleyhimizde şahidleriz.” Dünya hayatı onları aldattı da, kendi aleyhlerine olarak, kâfir bulunduklarına şahid oldular.

131

Bu peygamberleri göndermek şundandır: Rabbin, memleketler halkını gâfil haldelerken (peygamber tebliğinden habersizlerken) onları zulm ile helâk edici olmadığından...

132

Herkes için, yaptıklarına göre dereceler vardır. Rabbin de onların yaptıklarından gâfil değildir.

133

Rabbin hiç bir şeye muhtaç değildir, rahmet sahibidir. Dilerse sizi (ey Mekke’liler) yok eder ve arkanızdan yerinize dilediği kimseleri getirir. Nitekim sizi de başka başka topluluğun neslinden meydana getirmiştir.

134

Size edilen vaad (kıyâmetin kopması gibi şeyler) muhakkak başınıza gelecektir, siz onun önüne geçemezsiniz.

135

(Ey Rasulüm, kavmin Kureyş’e) de ki: “ Ey kavmim! Bütün kuvvetinizle yapacağınızı yapın. Ben vazifemi yapıyorum. Artık dünya evinin sonu olan cennet, kimin olacaktır, bileceksiniz. Şüphe yok ki, zâlimler kurtuluşa ermezler.”

136

Tuttular Allah’ın yarattığı ekinden ve davardan, müşrikler, hisseler ayırdılar ve inançlarınca: “ Bu Allah’ın ve bu da Allah’a ortak koştuğumuz putların” dediler. Putlar için olan hisse çoğalsa, ondan Allah için harcamazlar. Fakat Allah için ayırdıkları hisse çoğalınca, Allah’ın ihtiyacı yoktur diye, putları yolunda harcarlar. Ne kötü hüküm vermektedirler!...

137

Yine bu yaptıkları gibi, müşriklerden çoğuna, evlâdlarını öldürmeyi de, o taptıkları putların hizmetçileri, iyi bir şey halinde gösterdi; hem kendilerini yok etmek, hem de dinlerini karmakarışık etmek için. Eğer Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O hâlde onları bırak da, uydurdukları yalanlarla başbaşa kalsınlar.

138

Onlar batıl inançlarıyla şöyle dediler: “ Bu davarlarla ekinler haramdır; onları bizim dilediklerimizden (put hizmetçilerinden) başkası yiyemez. Şu davarlar da, sırtları (binilmeleri) haram edilmiş hayvanlardır.” Diğer bir takım hayvanlar da vardır ki, Allah’ın ismini üzerlerine anmazlar (boğazlarken besmele çekmezler). Hep bunları, Allah’ın emridir diye, Allah’a iftira ederek yaparlar. Yaptıkları iftira yüzünden Allah, yakında cezalarını verecektir.

139

Bir de dediler ki: “ Şu davarların karınlarında bulunan yavrular sırf erkeklerimiz için halâldır; kadınlarımıza haram edilmiştir. Eğer yavru ölü doğarsa, erkek ve kadınlarımız onu yemekte ortakdırlar.” Allah, onlara, yaptıkları isnadların cezasını yakında verecektir. Muhakkak ki o, hükmünde hikmet sahibidir, her şeyi bilendir.

140

Bilgisizlik yüzünden budalaca çocuklarını öldürenler ve Allah’ın kendilerine verdiği halâl rızkı, Allah’a iftira ederek yasaklayanlar muhakkak ki ziyana uğramışlardır. Gerçekten sapmışlar ve doğru yolu da bulamamışlardır.

141

Çardaklı ve çardaksız üzüm bağlarını, tadları ve yemişleri muhtelif hurmaları, hububatı (tahılları), zeytinleri, narları, birbirine hem benzer, hem de benzemez bir hâlde meydana getiren Allah’dır. Her biri mahsûl (ürün) verdiği zaman mahsulünden yeyin. Hasad (devşirme) günü de hakkını (zekât ve sadakasını) verin; israf etmeyin. Çünkü Allah, israf edenleri sevmez.

142

Davarlardan yük taşıyanı, tüyünden döşek ve sergi yapılacak hayvanları yaratan O’dur. Allah’ın size halâl olarak rızık verdiği şeylerden yeyin. Fakat şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o, sizin için açık bir düşmandır.

143

Allah, o hayvanlardan sekiz çift yarattı: Koyundan erkek ve dişi olarak iki, keçiden de iki. De ki: “Allah, iki erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi veya (bu) iki dişinin Rahîmlerinin sakladıklarını mı? Eğer bunları haram kılma dâvanızda sadık kimselerseniz, bir bilgiye dayanarak bana haber veriniz.”

144

Deveden de iki, sığırdan da iki olmak üzere erkek ve dişi çiftler yarattı. De ki: “Allah, iki erkeği mi haram kıldı yoksa iki dişiyi mi veya (bu) iki dişinin Rahîmlerinin sakladıkları (yavruları)nı mı? Yoksa Allah, size bu haramı tavsiye ettiği zaman, hazır şahidler miydiniz?” İlim olmaksızın insanları doğru yoldan saptırmak için, uydurduğu yalanı Allah’a isnad edenden daha zalim kimdir? Muhakkak ki Allah, zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez.

145

(Ey Resûlüm) de ki: “ Bana vahyolunanlar içinde, yiyen bir kimsenin yiyeceği arasında, dediğiniz gibi, haram edilmiş bir şey bulmuyorum. Yalnız haram olarak şunlar var: Ölü, yahut akıtılan kan, yahut domuz eti ki, o şüphesiz bir pistir, yahut Allah’dan başkasının adına bir fısk olarak boğazlanan. Bununla beraber her kim bunlarda çaresiz kalırsa, tecavüz etmemek ve zaruret miktarını aşmamak üzere yiyebilir. Çünkü Rabbin çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

146

Biz, Yahûdî’lere tırnaklı hayvanların hepsini haram ettik. Sığır ve koyunun iç yağlarını da kendilerine haram yaptık. Bunların sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan, yahut kemiklerine karışan yağlar müstesnadır. Bu haramı onlara, zulümlerinden dolayı ceza olarak yaptık. Şüphe yok ki biz, her hususta sadıkız.

147

Eğer getirdiğin hükümlerde seni tekzib ederlerse şöyle de:”-Rabbiniz geniş rahmet sahibidir; fakat mücrimler (günahkârlar) topluluğundan onun şiddet ve kudreti geri çevrilemez.”

148

Allah’a ortak koşanlar (müşrikler) şöyle diyecekler: “ Eğer Allah dileseydi, ne biz müşrik olurduk, ne babalırımız, ne de bir şey haram yapabilirdik.” Bunlardan öncekiler de böyle tekzib etmişlerdi. Sonunda azabımızı taddılar. Onlara de ki: “Sizde kitap ve hüccetten bir şey (ilim) varsa, onu bize çıkarın getirin. Siz, yalnız kendi zannınıza tabi olup yalan söylemektesiniz.”

149

De ki: “Tam hüccet Allah’ındır. O dileseydi, elbette hepinizi birden hidâyete erdirirdi.”

150

Onlara söyle: “ Bu haram saydıklarınızı, Allah haram ettiğine dair şahidlik edecek olan şahidlerinizi getirin.” Eğer onlar, yalan yere şahidlik ederlerse, sen onlarla beraber bulunup kendilerini tasdik etme. Âyetlerimizi yalan sayanların, Âhirete inanmıyanların arzularına tabi olma. Onlar, Rablerine putları eş tutuyorlar.

151

De ki: “Geliniz, size Rabbiniz neleri haram etmiştir, okuyayım: Ona hiç bir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik edin, fakirlik yüzünden çocuklarınızı öldürmeyin. Sizin de, onların da rızıklarını biz veririz. zina gibi kötülüklerin açığına da, gizlisine de yanaşmayın. Allah’ın muhterem kıldığı nefsi (canı) haksız yere öldürmeyin. İşte bu yasaklara riâyet etmeyi, Allah size tavsiye etti, olur ki, düşünür ve akıl erdirirsiniz.”

152

Yetimin malına, bulüğ çağına varıncaya kadar, malını en güzel bir şekilde koruyup çoğaltmak hizmetinden başka bir sûrette yaklaşmayın. Ölçeği ve tartıyı tam ve denk getirin. Biz, herkese gücünün yettiğini teklif ederiz. Söz sahibi olduğunuz zaman, dâvacı veya dâvalı hısım ve akrabanız bile olsa, hep adaleti gözetin. Allah’a karşı verdiğiniz sözlerinizi, yemin ve adaklarınızı yerine getirin. İşte Allah, iyi düşünesiniz diye size bunları emretti.

153

Şu emrettiğim yol, benim dosdoğru yolumdur; hep ona uyun. Başka yollara ve dinlere uyup gitmeyin ki, sizi onun yolundan saptırıp parçalamasınlar. İşte Allah, kötülükten sakınasınız diye, size bunları emretti.

154

Sonra biz, Mûsa’ya güzel tatbikçiye karşı nimetlerimizi tamamlamak, her şeyi açıklamak, bir hidâyet ve rahmet olmak üzere o Kitabı (Tevrât’ı) verdik. Gerek ki onlar (İsrâil Oğullar), Rablerine kavuşacaklarına îman ederler.

155

İşte bu Kur’ân muazzam bir kitabdır, onu biz indirdik; çok mübarektir (fayda ve bereketi çoktur). Artık buna uyun, emirlerine bağlanın ve Allah’dan korkun. tâ ki merhamet olunasınız.

156

(Ey Mekke’liler! Siz): “ Bizden önce Yahûdî’lerle Hristiyanlara indirilen kitap, konuştuğumuz dilde olmadığından onu okumaktan gâfilleriz” derdiniz. Bunu dememeniz (için lisanınız üzere KUR’ÂN’ı gönderdik.)

157

yahut: “Bize de kitap indirilseydi, muhakkak onlardan daha fazla hidâyette bulunurduk”, demeyesiniz diye indirdik. Size, Rabbinizden bir beyan, bir hidâyet ve bir rahmet geldi. Artık Allah’ın âyetlerini inkâr eden ve onlardan yüz çevirenlerden daha zalîm kimdir? Elbette biz, âyetlerimizden yüz çevirenleri, bu kabahatleri yüzünden azabın en kötüsü ile cezalandıracağız.

158

(Mekke’liler), Kur’ân Peygamberi tekzip ettikten sonra ancak şunu gözetliyorlar: Kendilerine azap edecek melekler gelsin, yahut Rabbinin azabı gelsin, yahut Rabbinin bazı (kıyâmet) alâmetleri gelsin. Rabbinin (kıyâmet) alâmetlerinden biri geldiği gün, evvelce îman etmemiş veya imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye, o gün imana gelmek hiç bir fayda vermez. Ey Resûlüm, de ki: (Siz o alâmetlerin gelmesini) gözetleyip bekleyin, biz de gözetleyip bekliyoruz.

159

Peygamberlerin bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr etmek veya hükümlerin bir kısmını inkâr etmek veya hükümlerin bir kısmını tanımamak sûretiyle dinlerini ayrı ayrı fırkalara ayırarak parçalananlar var ya, senin onlarla hiç bir ilgin yoktur. Onların cezalandırılma işi Allah’a aittir. Sonra Allah, kendilerine, dünyada yaptıklarını Âhirette haber verecektir.

160

Kim bir hayırlı ve güzel âmelle gelirse, ona, on misli sevap verilir. Kim de bir günah ile gelirse, ona ancak misli ile (günahı kadarla) ceza edilir. Onlar (gerek iyilik gerek kötülük yapanlar) haksızlığa uğratılmaz.

161

De ki: “Beni, Rabbim, şüphesiz dosdoğru bir yola hidâyet buyurdu; O, öyle bir din ki, gâyet sağlam ve devamlı, İbrâhîm’in Hakka yönelmiş tevhîd dîni ve O (İbrâhîm), hiç bir zaman müşriklerden olmadı.”

162

Deki: “Şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.”

163

Onun ortağı yoktur. ben bununla emrolundum ve ben müslüman olanların ilkiyim.”

164

De ki: “Allah, her şeyin Rabbi iken, hiç ben, Allah’dan başka Rab mi isterim? Herkesin kazanacağı ancak kendine aittir. hiç bir günahkâr, başkasının günahını çekmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. O vakit Allah, dünyada ayrılığa düşmüş olduğunuz şeyleri size haber verecektir.

165

(Ey Mü'minler), Allah, odur ki, sizi arzın halifeleri yaptı ve derecelerle kiminizi kimizin üstüne çıkardı. (Bunun hikmeti ise, sizi) size verdiği şeylerden imtihan etmek içindir. Muhakkak ki Rabbin, azabı çabuk olandır ve o, gerçekten çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

 

Ali Fikri Yavuz Meâli

 

0 ﴿