1Allah’ın emri geldi (mü'minlerin zaferi, müşriklerin de felâket vakti gelmek üzeredir), sakın onu acele edip istemeyiniz. Allah, o müşriklerin koştukları ortaklardan münezzehtir, çok yücedir. 2Allah, iradesinden vahy ile Cebrâil’i, kullarından dilediği peygamberlere indirip şu gerçeği (insanlara) bildirin, buyuruyor: Benden başka hiç bir ilâh yoktur. Bunun için benden korkunuz, isyan etmeyiniz. 3Allah gökleri ve Arz’ı gerçek bir kanun ile yarattı. O, kâfirlerin koştukları ortaklardan beridir ve çok yücedir. 4İnsanı bir meniden yarattı. (Kemale erince) bir de bakarsın ki, o, apaçık bir mücâdeleci olmuştur (çürümüş kemikleri kim diriltir? der). 5Davarları (deve, sığır, keçi ve koyunları) da O yarattı. Bunlarda sizin için soğuktan koruyucu yünler ve bir takım menfaatler var. Hem onlardan (helâl şekilde) yersiniz. 6O hayvanları, akşam vakti getirirken ve sabahleyin salarken, onlarda sizin için bir zevk ve güzellik var. 7Sizin ağırlıklarınızı da yüklenirler ve ancak can zahmeti ile varabileceğiniz bir beldeye de taşırlar. Muhakkak ki Rabbiniz Raûf’dur, Rahîm’dir (çok şefkatli, çok merhametlidir). 8Hem kendilerine binesiniz, hem de zînet olsun diye atları, katırları, merkepleri yarattı ve şimdi beklemiyeceğiniz daha neler (acaip şeyler) yaratacak!... (Otomobil, uçak ve füzeler... gibi). 9Hakka iletici doğru yolu (şerîati) beyan etmek Allah’a aittir. O yoldan sapan da var. Allah dileseydi, sizin hepinizi hidâyete erdirirdi. 10Allah, odur ki, gökten sizin için bir yağmur indirdi. İçecek (su) ondandır; hayvanlarınızı içinde otlattığınız ot ve ağaçlar da ondandır. 11Allah, sizin için, o su ile ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve bütün meyvelerden bazısını bitirir (Çünkü meyvelerin bütünü cennettedir). Elbette bunda düşünecek bir topluluk için (Allah’ın kemal ve kudretine delâlet eden) bir âlamet vardır. 12Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı, sizin hizmetinize O bağladı. Bütün yıldızlar da O’nun emrine bağlıdırlar. Elbette bunların her birinde aklını başına alıp düşünen bir topluluk için, bir çok alâmetler var (ki, Allah’ın azamet ve birliğine delâlet ederler). 13Yeryüzünde muhtelif renklerle yarattığı şeyleri (hayvanat ve bitkileri) de sizin hizmetinize bağladı. Elbette bunda da düşünecek bir topluluk için bir ibret nişanesi var. 14Yine denizden taze et (balık eti) yiyesiniz ve ondan giyib takınacağınız bir zinet (inci) çıkarasınız diye, denizi hizmetinize bağlayan O’dur. Gemilerin denizde suyu yararak gittiklerini görüyorsun, hem Allah’ın fazlından nasîp arayasınız diye, hem de olur ki şükredersiniz. 15Allah, yeryüzüne sabit dağlar koydu ki, sizi çalkalamasın. Bir de nehirler ve yollar bıraktı, gerek ki doğru gidesiniz. 16Daha bir çok alâmetler yarattı. Yıldızla da insanlar yollarını doğrulturlar. 17Hiç yaratan varlık, yaratmıyana benzer mi? Artık siz düşünmez misiniz? 18Hâlbuki Allah,’ın nimetini teker teker saymaya kalkışsanız, icmalen bile sayamazsınız. Muhakkak ki Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir. 19Allah, gizlediğiniz ve açıkladığınız şeyleri hep bilir. 20Kâfirlerin, Allah’dan başka yalvardıkları (putlar) ise, hiç bir şey yaratamazlar, Hâlbuki o putlar, (taş veya ağaç gibi şeylerden) yaratılmaktadırlar (şekillendirilmektedirler.) 21O putlar hep ölüdürler, diri değildirler ve insanların öldükten sonra ne zaman dirileceklerini de bilmezler. 22İlâhınız tek bir İlâh’dır. Âhirete îman etmiyenlerin kalpleri bu gerçeği inkâr edicidir. Onlar, Allah’ın birliğine îman etmeyi kibirlerine yediremiyenlerdir. 23Şüphe yok ki Allah, onların gizlediği ve açıkladığı şeyi bilir. Şüphesiz Allah, kendilerini büyük görüp hakkı kabul etmiyenleri sevmez. 24O kâfirlere: “ rabbiniz ne indirdi?” dendiği zaman: “ Eskilerin masallarını” dediler. 25Bunu söylemelerinin sebebi şu : Kıyâmet günü, kendi günahlarını tamamen yüklendikten başka, saptırdıkları bilgisiz (cahil) kimselerin günahlarından bir kısmını da yükleneceklerdir. Dikkat et ki, ne fena yük (günah) yükleniyorlar!... 26Mekke kâfirlerinden önce gelenler de hileler kurmuşlardı. Allah da kurdukları binalara (kudretiyle) temellerinden geldi de, çatı, tepelerinden üzerlerine çöktü. Böylece azap, kendilerine duyamıyacakları yerden geldi. 27Sonra kıyâmet günü, Allah, o kâfirleri zelil ve perişan edecek ve şöyle buyuracak: “ Nerede o haklarında mü'minlere muhalefet edip durduğunuz ortaklarım?” Kendilerine ilim verilen Peygamberlerle mü'minler: “Gerçekten bütün sefalet ve zillet, bugün kâfirler üzerinedir.” diyeceklerdir. 28Küfretmekle nefislerine zulmedenlerin canlarını Melekler alacağı zaman, onlar şöyle diyerek teslim olurlar: “Biz, hiç bir fenalık yapmıyorduk.” Hayır, Allah sizin ne yapmış olduğunuzu çok iyi bilendir. 29O hâlde, içinde ebedî kalmak üzere, hepiniz cehennem kapılarından giriniz bakalım!... İşte büyüklenenlerin (hakkı kabul etmiyenlerin) yeri ne kötüdür!... 30Allah’dan korkup şirkten sakınanlara ise: “ Rabbiniz ne indirdi?” denildiği zaman: “Hayır indirdi.” demişlerdir. Bu dünyada güzel amel işleyenlere, güzel bir mükâfat var. Âhiret yurdu (cennet) ise, (dünya ve içindekilerden) elbette daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu da ne hoş!... 31O yurd, Adn cennetleridir ki, oraya girecekler, (ağaçları) altından ırmaklar akar. Orada ne isterlerse, hep kendileri için mevcut... İşte Allah, takva sahiplerini böyle mükâfatlandırır. 32Takva sahipleri o kimselerdir ki, melekler, canlarını hoş ve rahat oldukları hâlde alırlar: “ Selâm size. Yapmış olduğunuz güzel işlerin mükâfatı olarak girin cennet’e...” derler. 33Şu kâfirler, ancak kendilerine, ruhlarını alacak o meleklerin gelmesini veya Rabbinin azap emrinin (kıyâmetin) gelip çatmasını beklerler. Bunların işlediği küfür gibi, kendilerinden önce gelen ümmetler de işledi. (Kendilerini helâk etmekle) Allah onlara zulüm yapmadı; fakat onlar (küfretmekle) kendi nefislerine zulmetmişlerdi. 34Bunun için, yaptıkları fena işlerin cezası, başlarına felâket oldu ve alay edip durdukları o azap, kendilerini kuşatıverdi. 35Bir de Allah’a ortak koşanlar, (müşrikler) şöyle dediler: “ Allah dileseydi, ne biz, ne de Atalarımız kendisinden başka hiç bir şeye tapmazdık; onun emri dışında hiç bir şeyi haram kılmazdık.” Kendilerinden evvelkiler de böyle yaptılar (peygamberlerinin getirdiklerini inkâr ettiler). Buna karşı Peygamberlerin vazifesi, ancak açık bir tebliğdir. 36Celâlim hakakı için, biz, her ümmete; “Allah’a ibâdet edin ve putlara tapmaktan sakının.” diye bir Peygamber gönderdik. Sonra içlerinden bir kısmına Allah hidâyet etti, bir kısmının da üzerine sapıklık vacip oldu. Şimdi yeryüzünde bir gezip dolaşın da, bakın ki, Peygamberleri tekzîp edenlerin sonun ne olmuştur? 37(Ey Resûlüm) sen, o kâfirlerin hidâyet bulmalarına çok istekli isen (de çare yok), her hâlde Allah dalâlette bırakacağı kimselere hidâyet vermez. Onların hiç bir yardımcısı da yoktur. 38Onlar: “ Allah, ölen kimseyi diriltmez.” diye en kuvvetli yeminleriyle Allah’a yemin ettiler. Hayır, bu ölüleri diriltmek, Allah üzerine gerçekleşen bir vaaddir; fakat insanların çoğu bilmezler. 39Allah, öldükten sonra diriltecek ki, o kâfirlere ihtilâf ettikleri, (kabul etmedikleri) din işlerini beyan etsin ve bunu inkâr edenler, kendilerinin yalancı olduklarını bilsinler. 40Biz de bir şeyi dilediğimiz zaman, ona sözümüz sadece şöyle dememizdir: “ Ol”, o da hemen oluverir. 41Kendilerine zulüm yapıldıktan sonra Allah yolunda (dinini korumak için) hicret edenleri, elbette dünyada güzel bir şekilde yerleştiririz. (Kureyşin zulmünden hicret edenleri, iyi bir sûrette Medine’de yerleştiririz). Âhiret mükâfatı ise, muhakkak ki daha büyüktür, eğer îman etmiyenler bunu bilseler... 42O muhacirler, müşriklerin eziyetlerine sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir. 43(Ey Resûlüm!) Senden önce de, kendilerine vahiyde bulunduğumuz erkeklerden başkasını Peygamber olarak göndermedik. Eğer bunu bilmiyorsanız, Tevrât ve İncîl âlimlerine sorun. 44Biz, o Peygamberleri mûcizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Resûlüm, sana da Kur’ân’ı indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara anlatasın olur ki; iyice düşünürler. 45Artık fenalık tuzaklarını kuranlar, Allah’ın kendilerini yere geçirmesinden, yahut bilemiyecekleri taraftan kendilerine azap inmesinden emîn mi oldular? 46yahut gezip dolaşırlarken (Allah’ın azabı) kendilerini yakalayıvermesinden emîn mi oldular? Üstelik onlar, azabı engelleyiciler de değillerdir. 47yahut da kendilerini azar azar yakalayıp helâk etmesinden emîn mi oldular? Şu hâlde azabı tacil etmemekle, Rabbin gerçekten çok şefkatlidir, çok merhametlidir. 48Onlar, Allah’ın yarattığı (ağaç gibi) herhangi bir şeyi görmediler mi ki, gölgeleri, Allah’ın kudretine boyun eğerek sağ ve sol taraflardan Allah’a secde eder olduğu hâlde meyledip dönüyor. 49Göklerde ve yerde olan canlılarla Melekler, kibirlenmeden hep Allah’a secde ederler. (Dikkat! Secde âyetidir.) 50Kendilerine hâkim olan Rablerinden korkarlar ve emrolundukları her şeyi (melekler) yaparlar. 51Allah da şöyle buyurdu: “ İki ilâh edinmeyin. O, ancak bir İlâh’dır; onun için yalnız benden korkun.” 52Göklerde ve yerde her ne varsa, hepsi O’nundur. Din de daima Onundur, (itâat devamlı olarak ona mahsustur). Böyle iken, siz Allah’ın gayrinden mi korkuyorsunuz? 53Sizdeki her nimet Allah’dandır. Sonra size keder dokunduğu zaman da, hep ona yalvarır yakarırsınız. 54Sonra Allah, bu kederi sizden kaldırdığı zaman, bir de bakarsınız ki, içinizden bir topluluk Rablerine ortak koşuyorlar. 55Bunu, kendilerine verdiğimiz nimete nankörlük etmek için yaparlar. Şimdi zevk edip keyfinize bakın; fakat pek yakında (başınıza gelecek akıbeti) bileceksiniz. 56Bir de müşrikler, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (hayvanat ve ekinlerden) tutuyorlar da, hiç bir şey bilmiyen putlara hisse ayırıyorlar. Allah’a yemin olsun ki, siz, bu yaptığınız iftiralardan (putlar ilâhımızdır ve onların da bir hissesi vardır sözünden) mutlaka sorumlu tutulacaksınız. 57Hem Allah’a kızlar da isnad ediyorlar (Melekler Allah’ın kızlarıdır, diyorlar.) Haşâ, Allah bunlardan münezzehtir. Tuhaf şey! Hâlbuki kendilerinin istediği oğlan çocuktur. 58Onlardan birine, kız doğum haberi (bir kızın doğdu!) müjdelendiği zaman, öfkelenerek yüzü kararıyor. 59Verilen müjdenin bıraktığı kötü tesirle utanıp kavminden gizleniyor; acaba o çocuğu zillet ve horluğa katlanarak saklayacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? Bak ki, hüküm verdikleri şeyler ne kötü!... 60Âhirete îman etmiyenler için kötü sıfatlar var. En yüksek sıfatlar ise Allah’ındır. O Azîz’dir, Hâkîm’dir. 61Eğer Allah, zulümleri (günahları) yüzünden insanları hesaba çekiverseydi, yeryüzünde kımıldayan tek bir canlı bırakmazdı. Fakat Allah, onları takdir edilen bir müddete kadar geciktirir. Müddetleri (ecelleri) de geldiği zaman, ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler. 62Hem kendilerinin hoşlanmamakta oldukları kızları Allah’a isnad ediyorlar, hem de: “En güzel akıbet onlarınmış.” diye dilleri kendilerine yalan söylüyor. Çare yok, ateş onların... Oraya en önde gidip kalacaklardır. 63Allah’a yemin olsun ki, biz, senden önce bir çok ümmetlere Peygamberler gönderdik de Şeytan, onlara, amellerini bezeyip güzel gösterdi. Bugün de o Şeytan, kâfirlerin dostudur (senden önceki peygamberler tekzip edildikleri gibi, şimdi seni de tekzip ediyorlar.) Onlara çok acıklı bir azap var. 64Ey Resûlüm, bu Kur’ân’ı sana ancak insanların ayrılığa düştükleri din işlerini beyan etmek için ve îman edecek kimselere bir hidâyet, bir rahmet olsun diye indirdik. 65Allah gökten bir yağmur indirdi de onunla Arz’a, ölümünden (bitkileri kuruduktan) sonra hayat verdi; bitkileri yeşertti. Şüphesiz ki bunda, ibret kulağı ile dinleyenler için, öldükten sonra dirilmeğe bir alâmet var... 66Gerçekten süt veren hayvanlarda da size bir ibret vardır: Size, onların karnındaki işkembe pisliği ile kan arasından hâlis bir süt içiriyoruz ki, içenlerin boğazından âfiyetle geçer. 67Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvalarından da içki ve güzel bir rızık edinirsiniz. Muhakkak ki bunda aklı olup düşünen bir topluluk için (Allah’ın kudretine delâlet eden) bir alâmet var... (Bu âyet-i kerîme içki haram kılınmadan önce Mekke’de nâzil olmuştur.) 68Senin Rabbin, bal arasına da şöyle vahy etti: “ Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları kovanlardan kendine evler edin. 69Sonra meyvaların hepsinden ye de, Rabbinin sana hâs kıldığı (şaşırmayacağın) yaylım yollarına çık.” O arıların karınlarından renkleri muhtelif bal çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz bunda da düşünecek bir topluluk için (Allah’ın hikmet ve emrine delâlet eden) büyük bir alâmet var. 70Allah sizi yarattı, sonra da sizi O öldürecek. İçinizden kimi de en düşük ihtiyarlığa (75-90 yaşlarına) çevrilir ki, (daha önce) bilgi sahibi olduktan sonra, (artık unutup) bilmez olsun. Gerçekten Allah, Alîm’dir, Kadîr’dir. 71Allah rızık hakkında bir kısmınızı bir kısmınızdan üstün kıldı. Kendilerine fazla rızık verilenler de, rızıklarını elleri altında bulunanlara vermiyorlar ki, onda müsavi olsunlar. (İşte böyle köle ve hizmetçilerini mallarına ortak etmiyenler, Allah’a nasıl, kudreti altındaki şeyleri ortak ediyorlar?) Şimdi Allah’ın nimetini mi inkâr ediyorlar? 72Allah, size kendilerinizden zevceler verdi ve zevcelerinizden de, sizin için, oğullarla torunlar yarattı, sizi güzel ve pâk nimetlerden rızıklandırdı. Şimdi bâtıla (putlara) îman ediyorlar da Allah’ın nimetini (İslâm’ı) inkâr mı ediyorlar? 73Müşrikler, kendilerine, ne göklerden, ne de yerden hiç bir rızık vermeye sahip olmayan ve buna güçleri yetmiyen Allah’dan başka şeylere (putlara) tapıyorlar. 74Artık Allah’a ortak koşmayın, Çünkü Allah, eşi bulunmadığını biliyor. Siz ise, bu gerçeği bilmiyorsunuz. 75Allah, şunu temsil buyurdu: Hiç bir tasarrufa gücü yetmiyen hâlis bir köle, bir de tarafımızdan kendisine güzel bir rızık verilip de ondan gizli ve aşikâr harcayan kimse... Hiç bunlar müsâvi olur mu? (O hâlde putları Allah’a nasıl eş tutuyorlar?). Bütün hamd Allah’a mahsustur. Şüphesiz insanların çoğu (bu hakikatleri) bilmezler. 76Allah şu iki adamı da misal getirdi: Bunlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez; efendisine sade bir ağırlıktır, efendisi onu ne tarafa gönderse hiç bir hayra yaramaz. Hiç bu, adaletle emreden ve doğru yolda bulunan kimseye müsavi (eş) olabilir mi? (İşte hak dîni gönderen, insanlara her türlü nimet ve rahmet ihsan eden Allah, hiç bir fayda ve zarara güçleri yetmiyen putlara ortak tutulabilir mi?) 77Bütün göklerin ve arzın gaybını bilmek Allah’a mahsustur. Kıyâmetin oluş işi de (veya Allah’ın ilminde kıyâmetin geliş vakti) ancak göz kırpması gibidir, yahut ondan daha sür’atlidir. Şüphe yok ki Allah her şeye kâdirdir. 78Siz hiçbir şey bilmezken Allah, sizi, analarınızın karnından çıkardı ve size kulaklar, gözler, kalpler verdi ki (îman edip) şükredesiniz. 79Gök boşluğunda uçmağa mahkûm edilen kuşlara bakmadılar mı? Onları (kanatlarını açarken ve kapatırken) ancak Allah (kudreti ile) tutuyor. Elbette bunda îman edecek bir topluluk için, (ibret alacak) çok alâmetler var. 80Allah, size evlerinizi bir barınak yaptı. Hem göç gününüzde, hem ikâmetiniz gününde; davar derilerinden hafifçe taşıyacağınız çadırlarla, (onların) yünlerinden, yapağılarından, kıllarından da, eskiyecek bir zamana kadar, size (elbise, halı, kilim gibi) eşya ve ticaret malı yaptı. 81Allah, yarattığı (ev, ağaç ve bulut gibi) şeylerden size gölgeler yaptı; size dağlardan siperler yaptı; size, kendinizi sıcak ve soğuktan koruyacak elbiselerle, harbde sizi koruyacak zırhlı giyim eşyası yaptı. İşte böylece Allah, üzerinizde olan nimetini tamamlıyor ki, emirlerine boyun eğip itâat edesiniz. 82Eğer buna karşı yine yüz çevirirlerse (islâmı kabul etmezlerse), ey Resûlüm, senin üzerine düşen ancak açık bir tebliğdir. (Bu âyet-i kerîme kıtal âyetinden önce nâzil olmuştur). 83Müşrikler, Allah’ın nimetini tanırlar ikrar ederler. Sonra (Allah’dan başkasına ibâdet ederek) onu inkâr ederler. Onların çoğu kâfirlerdir. 84Kıyâmet gününde her ümmetten Peygamberlerini bir şâhid göndereceğiz ki, mü'minlerin îmanına ve kâfirlerin küfrüne şâhidlik etsinler. Sonra o kâfirlere, (özür dilemek için) ne izin verilecek, ne de Allah’ın razı olduğu şeye dönüş kendilerinden istenecek veya kabul olunacak. 85O zâlimler (kâfirler) cehennem azabını görünce, artık bu azap kendilerinden ne hafifletilecek, ne de onlara mühlet verilecek. 86Dünyada Allah’a ortak koşan müşrikler, Âhirette bu ortaklarını (putlarını) görünce: “ Ey Rabbimiz! Bunlar, seni bırakıp da kendilerine taptığımız ortaklarımızdır.” diyecekler. Tapındıkları putlar da onlara şu cevabı vereceklerdir: “ Muhakkak sûrette siz yalancısınız, biz sizi kendimize ibâdete çağırmadık.” 87Ve o gün zâlimler, günahlarını itirafla Allah’ın hükmüne teslim olmuş olacaklar ve uydurdukları putlar da kendilerini bırakıp gitmiş bulunacaktır. 88O kâfir olanlara ve Allah yolundan (İslâm’dan) insanları çevirenlere; biz, başkalarını da ifsad ettiklerinden, (küfürlerinden ötürü hak kazandıkları) azap üstüne azap ziyade etmişizdir. 89Kıyâmet günü, her ümmet içinden kendileri üzerine Peygamberlerini bir şâhid göndereceğiz ve seni de şu ümmetin üzerine şâhid getireceğiz (Ey Resûlüm). Sana bu kitabı (Kur’ân’ı), her şeyi beyan etmek için ve bir hidâyet, bir rahmet, mü'minlere de bir müjde olarak perderpey indirdik. 90Muhakkak ki Allah, adaleti, ihsanı ve akrabaya vermeyi emrediyor. Zinadan, fenalıklardan ve insanlara zulüm yapmaktan da nehyediyor. Size böyle öğüd veriyor ki, benimseyip tutasınız. (ADÂLET: Her şeyi yerli yerine koymak demektir. Zulmün zıddıdır. Her hakkın başı, Allah hakkı olduğundan ona ortak koşmamak, tevhîde îman etmek esastır. Bundan sonra ilâhi ölçülere göre her şeyin hakkını vermek adalettir. İHSAN: Farzları yerine getirmek, Allah’ı görür gibi kendisine ibâdet etmek, bir şeyi güzel ve iyi yapmak mânâlarına gelir.) 91Bir de andlaşma (bağlantı) yaptığınız zaman Allah’ın ahdini yerine getirin ve yeminleri sağlama bağladıktan sonra, onları bozmayın; Allah’ı üzerine şâhid tuttuğunuz hâlde, nasıl olur da bozarsınız!... Şüphe yok ki Allah, yaptığınız her şeyi bilir. 92Bir ümmet diğer bir ümmet’den daha ziyadedir, diye (kafîrlerin çokluğuna bakıp) yeminlerinizi aranızda hile edinerek, o ipliğini sağlamca eğirdikten sonra bozan kadın gibi olmayın. Gerçekten Allah, sizi bununla (ahde vefa ile) imtihan eder ve dünyada ayrılığa düştüğünüz şeyi, kıyâmet gününde muhakkak size açıklayacaktır. 93Allah dileseydi, elbette hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğini sapıtır ve dilediğine de hidâyet verir. Muhakkak sûrette hepiniz, bütün yaptıklarınızdan sorumlu tutulacaksınız. 94Yeminlerinizi, aranızda fesada bir vesile edinmeyin ki, sonra sağlam basmışken bir ayak kayar da, Allah yolundan saptığınız için dünyada fena azap tadarsınız; Âhirette de size büyük bir azap olur. 95Allah’ın ahdini az bir bedel karşılığında değişmeyin. Muhakkak ki, Allah katında olan sevap;sizin için (dünya menfaatından) daha hayırlıdır, eğer bilirseniz... 96Sizin yanınızdaki dünya malı tükenir, Allah katındaki rahmet hazineleri ise bâkîdir. Allah yolunda sabredenlere, yaptıkları amelin daha güzeliyle mükâfatlarını; elbette vereceğiz. 97Erkekten ve dişiden, mü'min olduğu hâlde, kim iyi amel işlerse, muhakkak onu güzel bir hayat ile yaşatacağız ve işlemekte oldukları amellerin daha güzeliyle mükâfatlarını elbette vereceğiz. 98Şimdi, Kur’ân okumak istediğin zaman, hemen o koğulmuş Şeytan’dan Allah’a sığın (E’ûzü billâhi mineş-şeytânir-racîm de). 99Şu muhakkak ki, îman edip de Rablerine tevekkül edenler üzerine o Şeytan’ın bir hâkimiyyeti yoktur. 100Onun hâkimiyyeti, ancak kendisini veli edinenlere ve Allah’a ortak koşanlaradır. 101Biz, bir âyetin yerine, bir âyeti değiştirip getirdiğimiz zaman (önceki âyetin hükmünü kaldırdığımız vakit) Allah ne indirdiğini pek iyi bilmişken, kâfirler dediler ki: “ Sen, ancak bir iftiracısın.” Hayır, onların çoğu Kur’ân’ın hakikatını ve hüküm değiştirmenin faydasını bilmezler. 102Onlara şöyle de: “ Cebrâîl, Kur’ân’ı, îman edenlere sebat vermek, müslümanlara bir hidâyet ve bir müjde olmak için Rabbinin katından hak olarak indirdi.” 103Gerçekten biliyoruz ki, kâfirler: “ Kur’ân’ı muhakkak sûrette (Peygambere, ara sıra görüşüp konuştuğu Rûm’lardan hristiyan) bir insan öğretiyor.” diyorlar. Peygambere öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır; bu Kur’ân ise, açık Arapçadır. 104Allah’ın âyetlerine îman etmiyenleri, muhakkak ki Allah hidâyete erdirmez ve onlar için çok acıklı bir azap var... 105Yalanı, ancak Allah’ın âyetlerine inanmıyanlar uydurur. İşte bunlar, asıl yalancı olanlardır. 106Kalbi îman ile kararlaşmış olduğu hâlde, (küfür kelimesini söylemeye) cebredilenler (ve böylece yalnız dilleriyle söyliyenler) müstesna, kim Allah’a küfrederse, onlara şiddetli bir azap var; lâkin küfre bağrını açanlar üzerine Allah’dan bir gazab ve kendilerine çok büyük bir azap vardır. 107Şundan dolayı ki, onlar, dünya hayatını Âhiret üzerine tercih edip sevmişlerdir. Allah da kâfirler topluluğunu hidâyete erdirmez. 108Bunlar, o kimselerdir ki, Allah, kalplerini, kulaklarını, gözlerini mühürlemiştir. İşte bunlar, gâfil olanlardır. 109Çaresiz onlar, Âhirette perişan olup ziyana uğrayan kimselerdir. 110Sonra muhakkak ki Rabbin, eziyyet edildikten sonra Mekke’den hicret edenlerin, arkasından da savaşanların ve sabredenlerin yardımcısıdır. Bundan sonra, şüphe yok ki Rabbin Gafûr’dur, Rahîm’dir. 111O kıyâmet günü, herkes nefsini kurtarmak için uğraşarak gelir ve herkese yaptığı işin karşılığı tamamiyle ödenir, hiç birine de zulüm yapılmaz. 112Allah bir şehri misal (ibret örneği) yapıyor ki, o şehir emniyet ve huzur içinde bulunuyordu; oraya her yerden bol bol rızkı geliyordu. Nihâyet o şehir (halkı) Allah’ın nimetlerine nankörlük etti. Allah da o şehir halkına, yaptıkları işler yüzünden açlık ve korku elbisesini taddırdı (açlık ve korkuyu hissettiler). 113Yemin olsun ki, Peygamberi inkâr eden o nankörlere içlerinden bir Rasûl geldi de onu yalanladılar. Zulüm yaparlarken azap da kendilerini yakalayıverdi. (Bu azap, müşriklerin Bedir felâketidir). 114Artık Allah’ın size rızık verdiği şeylerden helâl ve pâk olarak yeyin de Allah’ın nimetine şükredin; eğer O’na ibâdet edecekseniz... 115Allah, size, ancak ölü hayvanı, kanı, domuz etini ve bir de Allah’dan başkası adına kesilen hayvanı haram kıldı. Kim de bu haram şeylerden yemeye zarureti olursa (zarurî ihtiyacını kapayacak kadar), taşkın ve mütecaviz olmaksızın yiyebilir. (Zaruri hal, ölüm korkusudur). Muhakkak Allah, Gafûr’dur, Rahîm’dir. 116Dillerinizin “Bu helâldır, şu haramdır” diye yalan olarak vasıflandırdığı şeyi söylemeyin ki, Allah’a yalan iftira etmiş olursunuz. Şüphe yok ki, Allah’a yalan uyduranlar, asla kurtulamazlar. 117Onlar için dünyada pek az bir menfaat var, Âhirette ise çok acıklı bir azap... 118Daha önce (En’am sûresi, 146. âyet’de) Yahûdî’lere haram kıldığımız şeyleri sana (ey Resûlüm) anlatmıştık. Biz, onlara zulüm yapmadık, fakat onlar kendi nefislerine zulüm yapıyorlardı. 119Sonra şüphe yok ki, Rabbin, bir cahillikle kötülük eden, sonra bunun arkasından tevbe edip hâlini düzelten kimseler lehindedir. Muhakkak ki Rabbin bu tevbeden sonra Gafûr’’dur, Rahîm’dir. 120Gerçekten İbrâhîm hak dinine yönelen, Allah’a itâat üzere bulunan, bütün hayırlı hasletleri kendisinde toplayan bir imâmdı (önderdi) ve hiç bir zaman müşriklerden olmamıştı. 121Allah’ın nimetlerine şükredendi. Allah da onu seçmiş, doğru bir yola iletmişti. 122Biz, dünyada ona güzel bir anılış verdik (her din sahibi onu sever ve iyilikle anar). Muhakkak ki, o Âhirette sâlihlerdendir (Allah’ın öz kullarındandır). 123Sonra ey Resûlüm, sana şöyle vahyettik: Doğru yola yönelerek İbrâhîm’in dinine uy, o hiç bir zaman müşriklerden olmadı. 124(İbadet etmek için tatil günümüz, Cuma olmasında Cumartesi olsun diye) hakkında ayrılığa düştükleri Cumartesi günü, (Mûsa’ya itiraz eden) o Yahûdilere (ibâdet için) farz kılındı. Elbette Rabbin, onların ihtilâf edip durdukları şeyler hakkında kıyâmet günü, aralarında hükmünü verecektir. 125Ey Resûlüm, insanları Kur’ân’la, güzel söz ve nasihatla Rabbinin yoluna (İslâma) davet et. Onlara karşı, en güzel olan bir mücâdele ile mücâdele yap. Şüphe yok ki, Rabbin, yolundan sapanı en iyi bilendir ve o, hidâyete kavuşanları da en iyi bilendir. 126(Ey mü'minler, düşmandan intikam almak için) eğer bir ceza ile mukabele edecek olursanız, ancak size yapılan azap ve cezanın misli ile yapın (daha fazla ileri gitmeyin). Sabrederseniz (cezayı terk ederseniz) andolsun ki, bu tahammül edenler için daha hayırlıdır. 127Ey Resûlüm, sabret; senin sabrın da ancak Allah’ın yardımı iledir. Kâfirlerin yüz çevirmesinden mahzun olma ve yaptıkları hileden de telâş edip sıkıntıya düşme. 128Gerçekten Allah, takva sahipleriyle ve ihsanda bulunan kimselerle beraberdir. | |||
|
﴾ 0 ﴿