1Tâ, Sîn, Mîm. 2Bu âyetler, sıhhatı apaçık olan Kur’ân’ın âyetleridir. 3Ey Resûlüm, Kureyş halkı) îman etmiyecekler diye, kederden nerde ise, nefsine kıyacaksın. 4Biz eğer dilersek, onların üzerine gökten bir âyet (îman etmelerini gerektirecek bir delâlet) indiriveririz de ona boyunları eğile kalır (artık hiç biri isyan etmez). 5Kendilerine, Rahmân’dan yeni bir öğüt her geldikçe, muhakkak ondan yüz çevirici olmuşlardır. 6Onlar, ısrarla Peygamberi ve Kur’ân’ı yalanladılar. Fakat o istihza ettikleri Kur’ân’ın dehşetli (azap) haberi kendilerine yakında gelecektir. (Bedir savaşında veya kıyâmette perişan olacaklardır). 7(O kâfirler), yeryüzüne bakmadılar mı? Her çift ve çeşit iyi nebattan orada nicelerini bitirmişizdir!... 8Şüphesiz ki bu nebatları bitirmekte (Allah’ın kudretine, merhamet ve nimetinin genişliğine delâlet eden) bir alâmet vardır. Bununla beraber onların çoğu mü'min olmadılar. 9Muhakkak ki senin Rabbin Azîzdir (kâfirlerden intikam almaya kâdirdir), Rahîm’dir (Mü'minlere merhametlidir). 10Bir vakit Rabbin, Mûsa’ya şöyle buyurmuştu: “ Git o zâlimler kavmine; 11Fir'avun kavmine. Hâlâ (küfürden) sakınmıyacaklar mı?” 12Mûsa dedi ki: “ - Rabbim! Doğrusu onların beni tekzib etmelerinden korkuyorum. 13Hem (beni tekzib etmelerinden) canım sıkılır, dilim açılmaz. Onun için Hârun’a da peygamberlik ver (ve onu tebliğ için bana arkadaş yap). 14Bir de (Kıptî’yi öldürdüğümden) onların üzerimde bir kısas davası var, bundan dolayı korkarım ki, hemen beni öldürürler.” 15Allah şöyle buyurdu: “ -Hayır, ikiniz de mûcizelerimizle hemen gidin. Muhakkak ki biz sizinle beraberiz, işiticileriz. 16Haydin Fir'avun’a gidin de deyin ki: Biz alemlerin Rabbinin peygamberiyiz. 17İsrâil oğullarını bizimle beraber salıver (onlara azap etme).” 18Fir'avun şöyle dedi: “ Seni çocukken yanımızda büyütmedik mi? Hem de bizde, ömründen senelerce kaldın. 19O yaptığın işi (Kıptî’yi öldürmeyi) de sen işledin; sen nankörlerdensin.” 20Mûsa dedi ki: “ Ben bunu, o vakit cahillerden olduğum hâlde yaptım. 21Sizden korkunca da içinizden hemen kaçtım. Nihâyet rabbim bana peygamberlik ihsan etti ve beni peygamberlerden (sana gönderilen biri) yaptı. 22Zahiren başıma kaktığın o nimet de, gerçekte İsrâil oğullarını kendine köle edinmiş olman içindi.” 23Fir'avun şöyle dedi: “ Âlemlerin Rabbi de kimdir?” 24Mûsa dedi ki: “ O, göklerle yerin ve aralarında bulunan her şeyin Rabbidir; eğer gerçek olarak bilenlerseniz, (O’na îman ediniz).” 25Fir'avun, etrafında bulunan kimselere: “Duymuyor musunuz?” (Mûsa’nın verdiği cevab, suale karşılık değildir) dedi. 26Mûsa dedi ki: “ O, sizin de Rabbinizdir, daha önceki atalarınızın da Rabbidir.” 27Fir'avun: “ Her hâlde size gönderilen peygamberiniz (!) ancak bir delidir.” dedi. 28Mûsa dedi ki: “ O doğu ile batının ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir; eğer aklınız varsa, anlarsınız.” 29Fir'avun şöyle dedi: “ Yemin ederim ki, eğer benden başka bir ilâh edinirsen, mutlak ve muhakkak sen,i zindanda bulunan kimselerden yaparım.” 30Mûsa dedi ki: “ Sana, peygamberliğimi apaçık isbat edecek bir delil (mûcize) getirdimse de mi, (beni zindana atacaksın)?” 31Fir'avun: “ Eğer doğru söyliyenlerdensen, haydi getir onu.” dedi. 32Bunun üzerine Mûsa asâsını bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi. 33Bir de elini çekti çıkardı; o da, bakanlara bembeyaz (nûr saçan bir el) kesiliverdi. 34Fir'avun, etrafındaki topluluğa dedi ki: “ Bu şüphe yok ki bilgiç bir büyücüdür; 35Büyüsü ile, sizi, yerinizden (Mısır arazisinden) çıkarmak istiyor; şimdi ne (yapmamı) emir edersiniz?” 36Dediler ki: “ Onu ve kardeşini tut eğle; şehirlere de toplayıcılar yolla. 37Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler.” 38Böylece maruf bir günün tayin edilen bir vaktinde bütün sihirbazlar bir araya getirildi. 39İnsanlara da, “– toplanmış mısınız?” denildi. 40Eğer (büyücüler) galib gelirlerse, sanırız ki bizler, büyücülere tabi olacağız. 41Nihâyet büyücüler gelince, Fir'avun’a dediler ki: “ Gerçekten üstün gelirsek, muhakkak bize bir mükâfat var mı? 42Fir'avun dedi ki: “Evet (size hem mükâfat var), hem siz o vakit (kıymet ve şeref bakımından bana) muhakkak en yakın kimselerdensiniz.” 43Mûsa büyücülere: “ Atın (ortaya), ne (marifet) atacaksanız.” dedi. 44Onlar da hemen iplerini ve sopalarını ortaya attılar ve: “ Fir'avun’un izzeti hakkı için biz, şüphesiz üstün gelenleriz.” dediler. 45Bunun üzerine Mûsa asâsını bırakıverdi; bir de ne görsünler, o, bütün uydurduklarını yutuyor! 46Büyücüler derhal secdeye kapandılar. 47Dediler ki: “ İman ettik âlemlerin Rabbine; 48Mûsa ve Hârûn’un Rabbine... 49(Fir'avun onlara şöyle) dedi: “ Ben size izin vermeden ona (Mûsa’ya) îman ettiniz, anlaşıldı ki o size büyü öğreten büyüğünüzmüş! O hâlde mutlaka yakında bileceksiniz: Muhakkak sûrette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve gerçekten hepinizi asacağım.” 50Büyücüler dediler ki: “ Zararı yok, muhakkak biz Rabbimize döneceğiz. 51Doğrusu biz, (içinizde Mûsa’ya) îman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışlayacağını ümid ederiz.” 52Mûsa’ya da, (seneler geçtikten sonra): “İman eden kullarımı gece yola çıkar, çünkü takib edileceksiniz” diye vahy ettik. 53Fir'avun ise, şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi: 54“Bunlar, (Mûsa’ya îman eden İsrâîloğulları), muhakkak ki (bize nisbetle) pek az bir topluluktur. 55Fakat onlar bizi kızdırıyorlar. 56Biz ise ihtiyatlı (silâh kuşanmış) bir topluluğuz.” (dedi). 57Böylece Fir'avun’u ve kavmini çıkardık bostanlardan, pınarlardan; 58Hazinelerden ve şerefli makamlardan... 59İşte böyle yaptık ve onlara İsrâîloğullarını mirascı kıldık. 60Nİhâyet güneş doğarken (Fir'avun ordusu), İsrâîloğullarının arkalarına düştüler. 61VakTâ ki, iki topluluk (İsrâîloğulları ile Fir'avun’un kıpt kavmi) birbirini görüp karşılaştı, Mûsa’nın ashabı “Yakalandık” dediler. 62Mûsa: “ Hayır, Rabbim muhakkak benimledir, bana kurtuluş yolunu gösterecektir.” dedi. 63Bunun üzerine Mûsa’ya: “Asânı denize vur.” diye vahy ettik. Vurunca parçalandı, her bir parça kocaman dağ gibi oldu. 64Ötekileri, (Firavuncuları) da buraya yanaştırdık. 65Mûsa’yı ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık. 66Sonra ötekilerini boğduk. 67Elbette bunda bir ibret var, böyle iken (geri kalanlardan) çoğu imana gelmedi. 68Şüphe yok ki, senin Rabbin Azîz’dir= düşmanlarından intikam alır, Rahîm’dir= mü'minlere çok merhametlidir. 69(Ey Resûlüm), Kureyş kavmine İbrâhîm’in gerçek haberini de oku. 70Hani o, babasına ve kavmine demişti ki, siz neye tapıyorsunuz? 71Onlar da: “ Bir takım putlara tapıyoruz, bütün gün onlara ibâdete devam ediyoruz.” dediler. 72(İbrâhîm, onlara) dedi ki: “Dua ettiğiniz zaman, o putlar sizi işitiyorlar mı?” 73yahut size fayda veya zarar verirler mi?” 74Dediler ki: “ Hayır (bize cevab vermezler, fayda ve zararları da dokunmaz), ancak biz, babalarımızı böyle yapıyorlar bulduk. 75(75-76) İbrâhîm şöyle dedi: “ Şimdi gördünüz mü, o sizin ve geçen atalarınızın taptıklarını? 76(75-76) İbrâhîm şöyle dedi: “ Şimdi gördünüz mü, o sizin ve geçen atalarınızın taptıklarını? 77Muhakkak onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi müstesnadır. 78O’dur ki, beni yaratıb da doğru yolu bana gösteriyor. 79O ‘dur ki, beni yediriyor ve içiriyor. 80Hastalandığım zaman da, O bana şifa veriyor. 81O’dur ki, beni öldürecek ve sonra beni diriltecek. 82O’dur ki, hesap gününde günahımın bağışlanmasını kendisinden umarım. 83Rabbim, bana bir hikmet (ilim ve anlayış veya peygamberlik) ver ve beni Sâlih kimselere kat. 84Benden sonra gelecek ümmetler içinde, hayırla anılacak bana güzel bir yad kıl. 85Beni Naîm Cennetinin varislerinden kıl. 86Babamı da hidâyete ulaştır, çünkü o sapıklardan bulunuyordu. 87Kabirlerden diriltilecekleri gün, beni utandırma. 88O gün ki, ne mal fayda verir, ne de oğullar... 89Ancak Allah’a hâlis ve pâk bir kalp ile varan müstesna. 90Cennet de takva sahiblerine yaklaştırılmıştır. 91Cehennem ise azgınlara apaçık gösterilmiştir. 92(92-93) Ve onlara: Allah’dan başka taptıklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarıyorlar mı? denilmekte... 93(92-93) Ve onlara: Allah’dan başka taptıklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarıyorlar mı? denilmekte... 94Arkasından da o kâfirlerle azgınlar cehennemin içine atılmakta, 95İblis’in bütün askerleri de... 96Kâfirler, putları ve öncüleriyle cehennemde çekişirlerken, birbirlerine şöyle demektedirler: 97“Vallahi, doğrusu biz, açık bir sapıklık içinde idik. 98Çünkü (ey putlar), sizi âlemlerin Rabbine denk tutuyorduk. 99Bizi ancak (kendilerine uyduğumuz bizden önceki) mücrimler sapıttı. 100Artık bizim için ne şefaatçılar var, 101Ne de yakın bir dost... 102Bari bizim için geriye bir dönüş olsaydı da mü'minlerden olsak.” 103Şüphesiz bu haberlerde kesin bir ibret var; öyle iken kavminin çoğu kendisine îman etmediler. 104Muhakkak ki senin Rabbin Azîz’dir= kâfirlerden intikam alıcıdır, Rahîm’dir= mü'minleri çok bağışlayıcıdır. 105Nûh kavmi, peygamberleri inkâr etti. 106O vakit kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “ Siz Allah’dan korkmaz mısınız? 107Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. 108Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin. 109Buna karşı, ben sizden bir mükâfat da istemiyorum. Benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir. 110O hâlde, Allah’dan korkun ve bana itâat edin.” 111Onlar dediler ki: “ Arkana hep düşük kimseler takılmışken, biz sana îman eder miyiz?” 112Nûh dedi ki: “ Onların yapmakta oldukları amellere dair benim bilgim yoktur (sadakatlarını bilmem, dış görünüşlerine bakıyorum). 113Onların hesabı ancak Rabbime aiddir; eğer iyice düşünseydiniz bunu bilirdiniz (fakat siz cahillik yapıyor, bilmediğiniz şeyi söylüyorsunuz). 114Hem ben mü'minleri koğucu değilim. 115Ben ancak açık bir korkutucuyum.” 116Onlar dediler ki: “ Ey Nûh! Sen eğer dediğinden vaz geçmezsen, muhakkak taşla öldürülenlerden olacaksın.” 117Nûh şöyle dedi: “ Rabbim! Gerçekten kavmim beni tekzib etti. 118Artık benimle onların arasındaki hükmü sen ver ve hem beni, hem de beraberimde olan mü'minleri kurtar.” 119Bunun üzerine biz, onu ve beraberindekileri, o yükle dolu geminin içinde selâmete çıkardık. 120Sonra da (gemiye binen Nûh’un) arkasından geride kalanları boğduk. 121Muhakkak ki (onlara yaptığımız) bu işte, (geride kalanlar için) bir ibret var, öyle iken onların çoğu mü'min olmadı. 122Şüphesiz ki, senin O Rabbin Azîz’dir= kâfirleri kahreder, Rahîm’dir= mü'minlere çok merhametlidir. 123Âd kavmi de gönderilen peygamberleri tekzib etti. 124O vakit, kardeşleri Hûd peygamber onlara şöyle demişti: “ Siz Allah’dan korkmaz mısınız? 125Gerçekten ben, size gönderilen güvenilir bir peygamberim. 126Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin. 127Buna karşı sizden bir ücret de istemiyorum; benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir. 128Siz, her tepeye bir alâmet (köşk) bina eder eğlenir misiniz? 129Dünyada ebedî kalacakmışsınız gibi, bir takım saraylar ve havuzlar da ediniyorsunuz? 130Hem (ceza için) yakaladığınız vakit, merhametsizce, zorbaca yakalıyorsunuz (dövüyor, öldürüyorsunuz). 131Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin. 132Size bildiğiniz şeyleri verenden sakının; 133Size davarlar ve oğullar verenden, 134Bağlar ve pınarlar ihsan edenden... 135Doğrusu ben, size gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.” 136Onlar dediler ki: “ Sen öğüd versen de, öğüd verenlerden olmasan da bizce farkı yoktur. 137Bu bize getirdiğin, evvelkilerin yalanından başkası değildir. 138Biz azaba uğratılmayız.” 139Böylece onu (Hûd peygamberi) tekzib ettiler. Biz de onları helâk ettik. Muhakkak ki, onlara yaptığımız bu işte, sonrakiler için bir ibret vardır; öyle iken çoğu mü'min olmadı. 140Şüphesiz senin Rabbin, muhakkak ki, O Azîz’dir= düşmanlarından intikam alıcıdır, Rahîm’dir= mü'minlere çok merhametlidir. 141Semûd kavmi gönderilen peygamberleri tekzib etti. 142O vakit, kardeşleri Sâlih (Peygamber) onlara şöyle demişti: “ Allah’dan korkmaz mısınız? 143Gerçekten ben size gönderilen güvenilir bir peygamberim. 144Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin. 145Buna karşı, ben, sizden bir ücret istemiyorum; benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir. 146Siz, buradaki nimetler içerisinde emîn olarak bırakılacak mısınız? 147Bağların ve pınarların içinde, 148Ekinlerin ve meyvası yumuşak, hoş hurma ağaçlarının içinde... 149Bir de dağlardan (taşlarından) neşe ve zevkle evler yontuyorsunuz. 150Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin. 151Kâfirlerin emrine itâat etmeyin, 152(Onlar) o kimselerdir ki, yeryüzünü fesada verirler de düzeltmezler.” 153Onlar (Sâlih peygambere) dediler ki: “ Sen çok büyülenmişlerdensin. 154Sen ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyliyenlerden isen, haydi bir mûcize getir.” 155(Sâlih peygamber onlara şöyle) dedi: “ İşte bu, (Allah’ın emriyle kayadan çıkardığım) dişi bir deve! Su içme (işi), bir gün onun, belli bir gün de (nöbetle) sizin... 156Sakın ona bir fenalıkla dokunmayın ki, bu yüzden sizi büyük bir günün azabı yakalar.” 157Derken o deveyi kestiler, fakat pişman oldular. 158Çünkü azap kendilerini yakalayıverdi. Muhakkak ki bunda bir ibret var. Öyle iken (arkadan gelenlerin) çoğu mü'min olmadı. 159Şüphesiz senin Rabbin, muhakkak ki O, Azîz’dir, Rahîm’dir. 160Lût kavmi, gönderilen peygamberleri tekzib etti. 161O vakit, kardeşleri Lût kendilerine şöyle demişti: “ Allah’tan korkmaz mısınız? 162Gerçekten ben, size gönderilen güvenilir bir peygamberim. 163Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin. 164Buna karşı ben sizden bir ücret de istemiyorum, benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir. 165İnsanların içinden erkeklere mi gidiyorsunuz; 166Ve Rabbinizin, sizin için helâl yarattığı zevcelerinizi bırakıyorsunuz? Doğrusu siz harama tecavüz eden bir kavimsiniz.” 167Onlar şöyle dediler: “ Ey Lût, eğer söylediklerinden vaz geçmezsen, yemin olsun ki, muhakkak (memleketimizden) çıkarılanlardan olacaksın.” 168(Lût, kavmine şöyle) dedi: “ Doğrusu ben, sizin yaptıklarınıza buğz edenlerdenim. 169Ey Rabbim! Beni ve âilemi, bunların yapmakta oldukları kötülüğün azabından kurtar.” 170Biz de onu ve âilesini (kendisine îman edenleri) tamamen kurtardık. 171Ancak ailesinden, geridekiler içinde yalnız karısı kaldı. 172Sonra geride kalanları hep helâk ettik. 173Üzerlerine (kızgın lâvlardan ibaret) taş yağmuru yağdırdık. İşte bak, azabla korkutulanların yağmuru ne kötüdür!... 174Muhakkak ki bunda (onlara yaptığımız helâk işinde), arkalarından gelecekler için büyük bir ibret vardır; öyle iken, çoğu mü'min olmadı. 175Şüphesiz senin Rabbin, muhakkak ki O, Azîz’dir= kâfirlerden intikam alıcıdır. Rahîm’dir= mü'minlere çok merhametlidir. 176Eyke (adındaki yerin) halkı gönderilen peygamberleri tekzip etti. 177O vakit, (peygamberleri) Şuayb onlara şöyle demişti: “ Allah’dan korkmazmısınız?” 178Gerçekten ben, size gönderilen güvenilir bir peygamberim. 179Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin. 180Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir. 181Ölçüyü ve tartıyı tam yapın da eksiltip hak yiyenlerden olmayın. 182Doğru terazi ile tartın. 183İnsanların mal ve haklarını düşürmeyin ve yeryüzünü yağmacılıkla, ihtilâlcilikle fesada vermeyin. 184O Allah’dan korkun ki, hem sizi, hem de sizden evvelki halkı yaratmıştır. 185(Onlar, peygamberleri Şuayb’a şöyle) dediler: “ Sen muhakkak çok büyülenenlerdensin. 186Sen ancak bizim gibi bir insansın. Doğrusu biz, seni muhakkak yalancılardan sanıyoruz. 187Eğer doğru söyliyenlerdensen, hemen üzerimize gökten bir parça düşür.” 188(Şuayb, kavmine şöyle) dedi: “ Rabbim yaptıklarınızı daha iyi bilendir.” 189Böylece Şuayb’ı tekzib ettiler de, (güneşin bunaltıcı sıcaklığından gölgelenmek için bulutun altında sığındıkları zaman, yakılıb mahvedildikleri) o gölge gününün azabı kendilerini yakalayıverdi. Gerçekten o büyük bir günün azabı idi. 190Şüphesiz bunda, (onlara yaptığımız bu helâk işinde), kendilerinden sonra gelenler için büyük bir ibret var, öyle iken çoğu mü'min olmadı. 191Gerçekte senin Rabbin, muhakkak ki o, Azîz’dir= kâfirlerden intikam alıcıdır, Rahîm’dir= mü'minlere çok merhametlidir. 192Bu Kur’ân, muhakkak ve elbette âlemlerin Rabbi katından indirilmedir. 193Onu Cebrâîl Rûhu’l-Emîn indirdi, 194Korkutuculardan olasın diye, kalbine (indirdi)... 195Açık bir Arab dili ile... 196Gerçekten o, (Kur’ân’ın nâzil olacağına dair vasıf) daha evvelki kitablarda da vardır. 197İsrâil oğulları âlimlerin, kitâblarında Kur’ân’ın vasfını bilmesi de, o kâfirlere bir delil değil mi? (Bundan da Kur’ân’ın sıhhatini anlamıyorlar mı?...) 198Eğer onu Arabca bilmiyenlerden birine indirseydik de, 199Onu Kureyş kâfirleri üzerine okusaydı, yine îman etmiyeceklerdi. 200Biz, o küfrü mücrimlerin kalplerine öyle sokmuşuz ki, 201O acıklı azabı görecekleri ana kadar, bu Kur’ân’a îman etmezler. 202İşte, bu azap, hiç farkında değillerken, ansızın kendilerine gelecektir. 203“Bize bir mühlet verilir mi?” diyecekler. 204Şimdi onlar azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar? 205Gördün ya, artık onları senelerce zevklendirsek, 206Sonra kendilerine verilen azap vaadi gelip çatarsa, 207O yaşadıkları zevkin kendilerine hiç faydası olmıyacaktır. 208Biz hangi memleket halkını helâk ettikse, muhakkak o memleket halkını korkutucu peygamberler olmuştur. 209(Onlara) öğüd verilmiştir. Biz (onları helâk etmekle) zulmetmiş değilizdir. 210Kur’ân’ı (müşriklerin zannettiği gibi), şeytanlar indirmedi. 211Kur’ân’ı indirmek, onlara uygun düşmez; hem de buna güçleri yetmez. 212Şeytanlar, vahyi işitmekten kesin olarak menedilmişlerdir. 213O hâlde, sakın Allah ile beraber, diğer bir ilâha ibâdet etme; azaba uğratılanlardan olursun. 214Önce en yakın soydaşlarını (Allah’ın dinine dâvet ederek, kendilerine öğüd ver de cehennem azabı ile) korkut. 215Sana tabi olan mü'minlere kanadını indir (tevazu yap). 216(Buna rağmen) sana isyan ve muhalefet ederlerse de ki: “ Ben sizin yaptıklarınızdan beriyim,” 217Ve o Azîz Rahîm’e tevekkül et (her şeye üstün, mü'minlere çok merhametli olan Allah’a güven). 218O Allah’dır ki, namaza kalktığın zaman seni görüyor, 219Secde edenler (namaz kılanlar) içinde dolaşmanı da... 220Çünkü her şeyi künhü ile işitib bilen O’dur. 221Ey müşrikler, size haber vereyim mi, şeytanlar kimin üzerine inerler? 222Onlar, her düzenbaz günahkârın (kâhinlerle sahte peygamberlerin) üzerine inerler. 223O düzenbazlardır ki, şeytanlara kulak verirler ve çoğu yalan söylerler (şeytanların telkinatını kendi bilgilerine katarlar). 224(Peygamberi hicveden kâfir ve İslâm dışı) şâirler ise, onlara sapık kimseler uyarlar. 225Görmez misin o şâirler, her yöne meyleder ve boş şeylere dalarlar. 226Gerçekten onlar, şiirlerinde, yapmıyacakları şeyleri söylerler. 227Ancak îman edip sâlih amel işliyenler, Allah’ı çok ananlar, kendilerine zulmedildikten sonra (Peygambere hiciv yapan kâfirleri reddederek) öclerini alanlar müstesnadır. O zulmedenler, yakında hangi dönüş yerine döneceklerini bilecelerdir. | |||
|
﴾ 0 ﴿