1

Tâ, Sîn, Mîm.

2

Bu âyetler, sıhhatı apaçık olan Kur’ân’ın âyetleridir.

3

Ey Resûlüm, Kureyş halkı) îman etmiyecekler diye, kederden nerde ise, nefsine kıyacaksın.

4

Biz eğer dilersek, onların üzerine gökten bir âyet (îman etmelerini gerektirecek bir delâlet) indiriveririz de ona boyunları eğile kalır (artık hiç biri isyan etmez).

5

Kendilerine, Rahmân’dan yeni bir öğüt her geldikçe, muhakkak ondan yüz çevirici olmuşlardır.

6

Onlar, ısrarla Peygamberi ve Kur’ân’ı yalanladılar. Fakat o istihza ettikleri Kur’ân’ın dehşetli (azap) haberi kendilerine yakında gelecektir. (Bedir savaşında veya kıyâmette perişan olacaklardır).

7

(O kâfirler), yeryüzüne bakmadılar mı? Her çift ve çeşit iyi nebattan orada nicelerini bitirmişizdir!...

8

Şüphesiz ki bu nebatları bitirmekte (Allah’ın kudretine, merhamet ve nimetinin genişliğine delâlet eden) bir alâmet vardır. Bununla beraber onların çoğu mü'min olmadılar.

9

Muhakkak ki senin Rabbin Azîzdir (kâfirlerden intikam almaya kâdirdir), Rahîm’dir (Mü'minlere merhametlidir).

10

Bir vakit Rabbin, Mûsa’ya şöyle buyurmuştu: “ Git o zâlimler kavmine;

11

Fir'avun kavmine. Hâlâ (küfürden) sakınmıyacaklar mı?”

12

Mûsa dedi ki: “ - Rabbim! Doğrusu onların beni tekzib etmelerinden korkuyorum.

13

Hem (beni tekzib etmelerinden) canım sıkılır, dilim açılmaz. Onun için Hârun’a da peygamberlik ver (ve onu tebliğ için bana arkadaş yap).

14

Bir de (Kıptî’yi öldürdüğümden) onların üzerimde bir kısas davası var, bundan dolayı korkarım ki, hemen beni öldürürler.”

15

Allah şöyle buyurdu: “ -Hayır, ikiniz de mûcizelerimizle hemen gidin. Muhakkak ki biz sizinle beraberiz, işiticileriz.

16

Haydin Fir'avun’a gidin de deyin ki: Biz alemlerin Rabbinin peygamberiyiz.

17

İsrâil oğullarını bizimle beraber salıver (onlara azap etme).”

18

Fir'avun şöyle dedi: “ Seni çocukken yanımızda büyütmedik mi? Hem de bizde, ömründen senelerce kaldın.

19

O yaptığın işi (Kıptî’yi öldürmeyi) de sen işledin; sen nankörlerdensin.”

20

Mûsa dedi ki: “ Ben bunu, o vakit cahillerden olduğum hâlde yaptım.

21

Sizden korkunca da içinizden hemen kaçtım. Nihâyet rabbim bana peygamberlik ihsan etti ve beni peygamberlerden (sana gönderilen biri) yaptı.

22

Zahiren başıma kaktığın o nimet de, gerçekte İsrâil oğullarını kendine köle edinmiş olman içindi.”

23

Fir'avun şöyle dedi: “ Âlemlerin Rabbi de kimdir?”

24

Mûsa dedi ki: “ O, göklerle yerin ve aralarında bulunan her şeyin Rabbidir; eğer gerçek olarak bilenlerseniz, (O’na îman ediniz).”

25

Fir'avun, etrafında bulunan kimselere: “Duymuyor musunuz?” (Mûsa’nın verdiği cevab, suale karşılık değildir) dedi.

26

Mûsa dedi ki: “ O, sizin de Rabbinizdir, daha önceki atalarınızın da Rabbidir.”

27

Fir'avun: “ Her hâlde size gönderilen peygamberiniz (!) ancak bir delidir.” dedi.

28

Mûsa dedi ki: “ O doğu ile batının ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir; eğer aklınız varsa, anlarsınız.”

29

Fir'avun şöyle dedi: “ Yemin ederim ki, eğer benden başka bir ilâh edinirsen, mutlak ve muhakkak sen,i zindanda bulunan kimselerden yaparım.”

30

Mûsa dedi ki: “ Sana, peygamberliğimi apaçık isbat edecek bir delil (mûcize) getirdimse de mi, (beni zindana atacaksın)?”

31

Fir'avun: “ Eğer doğru söyliyenlerdensen, haydi getir onu.” dedi.

32

Bunun üzerine Mûsa asâsını bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi.

33

Bir de elini çekti çıkardı; o da, bakanlara bembeyaz (nûr saçan bir el) kesiliverdi.

34

Fir'avun, etrafındaki topluluğa dedi ki: “ Bu şüphe yok ki bilgiç bir büyücüdür;

35

Büyüsü ile, sizi, yerinizden (Mısır arazisinden) çıkarmak istiyor; şimdi ne (yapmamı) emir edersiniz?”

36

Dediler ki: “ Onu ve kardeşini tut eğle; şehirlere de toplayıcılar yolla.

37

Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler.”

38

Böylece maruf bir günün tayin edilen bir vaktinde bütün sihirbazlar bir araya getirildi.

39

İnsanlara da, “– toplanmış mısınız?” denildi.

40

Eğer (büyücüler) galib gelirlerse, sanırız ki bizler, büyücülere tabi olacağız.

41

Nihâyet büyücüler gelince, Fir'avun’a dediler ki: “ Gerçekten üstün gelirsek, muhakkak bize bir mükâfat var mı?

42

Fir'avun dedi ki: “Evet (size hem mükâfat var), hem siz o vakit (kıymet ve şeref bakımından bana) muhakkak en yakın kimselerdensiniz.”

43

Mûsa büyücülere: “ Atın (ortaya), ne (marifet) atacaksanız.” dedi.

44

Onlar da hemen iplerini ve sopalarını ortaya attılar ve: “ Fir'avun’un izzeti hakkı için biz, şüphesiz üstün gelenleriz.” dediler.

45

Bunun üzerine Mûsa asâsını bırakıverdi; bir de ne görsünler, o, bütün uydurduklarını yutuyor!

46

Büyücüler derhal secdeye kapandılar.

47

Dediler ki: “ İman ettik âlemlerin Rabbine;

48

Mûsa ve Hârûn’un Rabbine...

49

(Fir'avun onlara şöyle) dedi: “ Ben size izin vermeden ona (Mûsa’ya) îman ettiniz, anlaşıldı ki o size büyü öğreten büyüğünüzmüş! O hâlde mutlaka yakında bileceksiniz: Muhakkak sûrette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve gerçekten hepinizi asacağım.”

50

Büyücüler dediler ki: “ Zararı yok, muhakkak biz Rabbimize döneceğiz.

51

Doğrusu biz, (içinizde Mûsa’ya) îman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışlayacağını ümid ederiz.”

52

Mûsa’ya da, (seneler geçtikten sonra): “İman eden kullarımı gece yola çıkar, çünkü takib edileceksiniz” diye vahy ettik.

53

Fir'avun ise, şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi:

54

“Bunlar, (Mûsa’ya îman eden İsrâîloğulları), muhakkak ki (bize nisbetle) pek az bir topluluktur.

55

Fakat onlar bizi kızdırıyorlar.

56

Biz ise ihtiyatlı (silâh kuşanmış) bir topluluğuz.” (dedi).

57

Böylece Fir'avun’u ve kavmini çıkardık bostanlardan, pınarlardan;

58

Hazinelerden ve şerefli makamlardan...

59

İşte böyle yaptık ve onlara İsrâîloğullarını mirascı kıldık.

60

Nİhâyet güneş doğarken (Fir'avun ordusu), İsrâîloğullarının arkalarına düştüler.

61

VakTâ ki, iki topluluk (İsrâîloğulları ile Fir'avun’un kıpt kavmi) birbirini görüp karşılaştı, Mûsa’nın ashabı “Yakalandık” dediler.

62

Mûsa: “ Hayır, Rabbim muhakkak benimledir, bana kurtuluş yolunu gösterecektir.” dedi.

63

Bunun üzerine Mûsa’ya: “Asânı denize vur.” diye vahy ettik. Vurunca parçalandı, her bir parça kocaman dağ gibi oldu.

64

Ötekileri, (Firavuncuları) da buraya yanaştırdık.

65

Mûsa’yı ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık.

66

Sonra ötekilerini boğduk.

67

Elbette bunda bir ibret var, böyle iken (geri kalanlardan) çoğu imana gelmedi.

68

Şüphe yok ki, senin Rabbin Azîz’dir= düşmanlarından intikam alır, Rahîm’dir= mü'minlere çok merhametlidir.

69

(Ey Resûlüm), Kureyş kavmine İbrâhîm’in gerçek haberini de oku.

70

Hani o, babasına ve kavmine demişti ki, siz neye tapıyorsunuz?

71

Onlar da: “ Bir takım putlara tapıyoruz, bütün gün onlara ibâdete devam ediyoruz.” dediler.

72

(İbrâhîm, onlara) dedi ki: “Dua ettiğiniz zaman, o putlar sizi işitiyorlar mı?”

73

yahut size fayda veya zarar verirler mi?”

74

Dediler ki: “ Hayır (bize cevab vermezler, fayda ve zararları da dokunmaz), ancak biz, babalarımızı böyle yapıyorlar bulduk.

75

(75-76) İbrâhîm şöyle dedi: “ Şimdi gördünüz mü, o sizin ve geçen atalarınızın taptıklarını?

76

(75-76) İbrâhîm şöyle dedi: “ Şimdi gördünüz mü, o sizin ve geçen atalarınızın taptıklarını?

77

Muhakkak onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi müstesnadır.

78

O’dur ki, beni yaratıb da doğru yolu bana gösteriyor.

79

O ‘dur ki, beni yediriyor ve içiriyor.

80

Hastalandığım zaman da, O bana şifa veriyor.

81

O’dur ki, beni öldürecek ve sonra beni diriltecek.

82

O’dur ki, hesap gününde günahımın bağışlanmasını kendisinden umarım.

83

Rabbim, bana bir hikmet (ilim ve anlayış veya peygamberlik) ver ve beni Sâlih kimselere kat.

84

Benden sonra gelecek ümmetler içinde, hayırla anılacak bana güzel bir yad kıl.

85

Beni Naîm Cennetinin varislerinden kıl.

86

Babamı da hidâyete ulaştır, çünkü o sapıklardan bulunuyordu.

87

Kabirlerden diriltilecekleri gün, beni utandırma.

88

O gün ki, ne mal fayda verir, ne de oğullar...

89

Ancak Allah’a hâlis ve pâk bir kalp ile varan müstesna.

90

Cennet de takva sahiblerine yaklaştırılmıştır.

91

Cehennem ise azgınlara apaçık gösterilmiştir.

92

(92-93) Ve onlara: Allah’dan başka taptıklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarıyorlar mı? denilmekte...

93

(92-93) Ve onlara: Allah’dan başka taptıklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarıyorlar mı? denilmekte...

94

Arkasından da o kâfirlerle azgınlar cehennemin içine atılmakta,

95

İblis’in bütün askerleri de...

96

Kâfirler, putları ve öncüleriyle cehennemde çekişirlerken, birbirlerine şöyle demektedirler:

97

“Vallahi, doğrusu biz, açık bir sapıklık içinde idik.

98

Çünkü (ey putlar), sizi âlemlerin Rabbine denk tutuyorduk.

99

Bizi ancak (kendilerine uyduğumuz bizden önceki) mücrimler sapıttı.

100

Artık bizim için ne şefaatçılar var,

101

Ne de yakın bir dost...

102

Bari bizim için geriye bir dönüş olsaydı da mü'minlerden olsak.”

103

Şüphesiz bu haberlerde kesin bir ibret var; öyle iken kavminin çoğu kendisine îman etmediler.

104

Muhakkak ki senin Rabbin Azîz’dir= kâfirlerden intikam alıcıdır, Rahîm’dir= mü'minleri çok bağışlayıcıdır.

105

Nûh kavmi, peygamberleri inkâr etti.

106

O vakit kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “ Siz Allah’dan korkmaz mısınız?

107

Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.

108

Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin.

109

Buna karşı, ben sizden bir mükâfat da istemiyorum. Benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir.

110

O hâlde, Allah’dan korkun ve bana itâat edin.”

111

Onlar dediler ki: “ Arkana hep düşük kimseler takılmışken, biz sana îman eder miyiz?”

112

Nûh dedi ki: “ Onların yapmakta oldukları amellere dair benim bilgim yoktur (sadakatlarını bilmem, dış görünüşlerine bakıyorum).

113

Onların hesabı ancak Rabbime aiddir; eğer iyice düşünseydiniz bunu bilirdiniz (fakat siz cahillik yapıyor, bilmediğiniz şeyi söylüyorsunuz).

114

Hem ben mü'minleri koğucu değilim.

115

Ben ancak açık bir korkutucuyum.”

116

Onlar dediler ki: “ Ey Nûh! Sen eğer dediğinden vaz geçmezsen, muhakkak taşla öldürülenlerden olacaksın.”

117

Nûh şöyle dedi: “ Rabbim! Gerçekten kavmim beni tekzib etti.

118

Artık benimle onların arasındaki hükmü sen ver ve hem beni, hem de beraberimde olan mü'minleri kurtar.”

119

Bunun üzerine biz, onu ve beraberindekileri, o yükle dolu geminin içinde selâmete çıkardık.

120

Sonra da (gemiye binen Nûh’un) arkasından geride kalanları boğduk.

121

Muhakkak ki (onlara yaptığımız) bu işte, (geride kalanlar için) bir ibret var, öyle iken onların çoğu mü'min olmadı.

122

Şüphesiz ki, senin O Rabbin Azîz’dir= kâfirleri kahreder, Rahîm’dir= mü'minlere çok merhametlidir.

123

Âd kavmi de gönderilen peygamberleri tekzib etti.

124

O vakit, kardeşleri Hûd peygamber onlara şöyle demişti: “ Siz Allah’dan korkmaz mısınız?

125

Gerçekten ben, size gönderilen güvenilir bir peygamberim.

126

Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin.

127

Buna karşı sizden bir ücret de istemiyorum; benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir.

128

Siz, her tepeye bir alâmet (köşk) bina eder eğlenir misiniz?

129

Dünyada ebedî kalacakmışsınız gibi, bir takım saraylar ve havuzlar da ediniyorsunuz?

130

Hem (ceza için) yakaladığınız vakit, merhametsizce, zorbaca yakalıyorsunuz (dövüyor, öldürüyorsunuz).

131

Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin.

132

Size bildiğiniz şeyleri verenden sakının;

133

Size davarlar ve oğullar verenden,

134

Bağlar ve pınarlar ihsan edenden...

135

Doğrusu ben, size gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.”

136

Onlar dediler ki: “ Sen öğüd versen de, öğüd verenlerden olmasan da bizce farkı yoktur.

137

Bu bize getirdiğin, evvelkilerin yalanından başkası değildir.

138

Biz azaba uğratılmayız.”

139

Böylece onu (Hûd peygamberi) tekzib ettiler. Biz de onları helâk ettik. Muhakkak ki, onlara yaptığımız bu işte, sonrakiler için bir ibret vardır; öyle iken çoğu mü'min olmadı.

140

Şüphesiz senin Rabbin, muhakkak ki, O Azîz’dir= düşmanlarından intikam alıcıdır, Rahîm’dir= mü'minlere çok merhametlidir.

141

Semûd kavmi gönderilen peygamberleri tekzib etti.

142

O vakit, kardeşleri Sâlih (Peygamber) onlara şöyle demişti: “ Allah’dan korkmaz mısınız?

143

Gerçekten ben size gönderilen güvenilir bir peygamberim.

144

Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin.

145

Buna karşı, ben, sizden bir ücret istemiyorum; benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir.

146

Siz, buradaki nimetler içerisinde emîn olarak bırakılacak mısınız?

147

Bağların ve pınarların içinde,

148

Ekinlerin ve meyvası yumuşak, hoş hurma ağaçlarının içinde...

149

Bir de dağlardan (taşlarından) neşe ve zevkle evler yontuyorsunuz.

150

Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin.

151

Kâfirlerin emrine itâat etmeyin,

152

(Onlar) o kimselerdir ki, yeryüzünü fesada verirler de düzeltmezler.”

153

Onlar (Sâlih peygambere) dediler ki: “ Sen çok büyülenmişlerdensin.

154

Sen ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyliyenlerden isen, haydi bir mûcize getir.”

155

(Sâlih peygamber onlara şöyle) dedi: “ İşte bu, (Allah’ın emriyle kayadan çıkardığım) dişi bir deve! Su içme (işi), bir gün onun, belli bir gün de (nöbetle) sizin...

156

Sakın ona bir fenalıkla dokunmayın ki, bu yüzden sizi büyük bir günün azabı yakalar.”

157

Derken o deveyi kestiler, fakat pişman oldular.

158

Çünkü azap kendilerini yakalayıverdi. Muhakkak ki bunda bir ibret var. Öyle iken (arkadan gelenlerin) çoğu mü'min olmadı.

159

Şüphesiz senin Rabbin, muhakkak ki O, Azîz’dir, Rahîm’dir.

160

Lût kavmi, gönderilen peygamberleri tekzib etti.

161

O vakit, kardeşleri Lût kendilerine şöyle demişti: “ Allah’tan korkmaz mısınız?

162

Gerçekten ben, size gönderilen güvenilir bir peygamberim.

163

Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin.

164

Buna karşı ben sizden bir ücret de istemiyorum, benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir.

165

İnsanların içinden erkeklere mi gidiyorsunuz;

166

Ve Rabbinizin, sizin için helâl yarattığı zevcelerinizi bırakıyorsunuz? Doğrusu siz harama tecavüz eden bir kavimsiniz.”

167

Onlar şöyle dediler: “ Ey Lût, eğer söylediklerinden vaz geçmezsen, yemin olsun ki, muhakkak (memleketimizden) çıkarılanlardan olacaksın.”

168

(Lût, kavmine şöyle) dedi: “ Doğrusu ben, sizin yaptıklarınıza buğz edenlerdenim.

169

Ey Rabbim! Beni ve âilemi, bunların yapmakta oldukları kötülüğün azabından kurtar.”

170

Biz de onu ve âilesini (kendisine îman edenleri) tamamen kurtardık.

171

Ancak ailesinden, geridekiler içinde yalnız karısı kaldı.

172

Sonra geride kalanları hep helâk ettik.

173

Üzerlerine (kızgın lâvlardan ibaret) taş yağmuru yağdırdık. İşte bak, azabla korkutulanların yağmuru ne kötüdür!...

174

Muhakkak ki bunda (onlara yaptığımız helâk işinde), arkalarından gelecekler için büyük bir ibret vardır; öyle iken, çoğu mü'min olmadı.

175

Şüphesiz senin Rabbin, muhakkak ki O, Azîz’dir= kâfirlerden intikam alıcıdır. Rahîm’dir= mü'minlere çok merhametlidir.

176

Eyke (adındaki yerin) halkı gönderilen peygamberleri tekzip etti.

177

O vakit, (peygamberleri) Şuayb onlara şöyle demişti: “ Allah’dan korkmazmısınız?”

178

Gerçekten ben, size gönderilen güvenilir bir peygamberim.

179

Artık Allah’dan korkun ve bana itâat edin.

180

Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir.

181

Ölçüyü ve tartıyı tam yapın da eksiltip hak yiyenlerden olmayın.

182

Doğru terazi ile tartın.

183

İnsanların mal ve haklarını düşürmeyin ve yeryüzünü yağmacılıkla, ihtilâlcilikle fesada vermeyin.

184

O Allah’dan korkun ki, hem sizi, hem de sizden evvelki halkı yaratmıştır.

185

(Onlar, peygamberleri Şuayb’a şöyle) dediler: “ Sen muhakkak çok büyülenenlerdensin.

186

Sen ancak bizim gibi bir insansın. Doğrusu biz, seni muhakkak yalancılardan sanıyoruz.

187

Eğer doğru söyliyenlerdensen, hemen üzerimize gökten bir parça düşür.”

188

(Şuayb, kavmine şöyle) dedi: “ Rabbim yaptıklarınızı daha iyi bilendir.”

189

Böylece Şuayb’ı tekzib ettiler de, (güneşin bunaltıcı sıcaklığından gölgelenmek için bulutun altında sığındıkları zaman, yakılıb mahvedildikleri) o gölge gününün azabı kendilerini yakalayıverdi. Gerçekten o büyük bir günün azabı idi.

190

Şüphesiz bunda, (onlara yaptığımız bu helâk işinde), kendilerinden sonra gelenler için büyük bir ibret var, öyle iken çoğu mü'min olmadı.

191

Gerçekte senin Rabbin, muhakkak ki o, Azîz’dir= kâfirlerden intikam alıcıdır, Rahîm’dir= mü'minlere çok merhametlidir.

192

Bu Kur’ân, muhakkak ve elbette âlemlerin Rabbi katından indirilmedir.

193

Onu Cebrâîl Rûhu’l-Emîn indirdi,

194

Korkutuculardan olasın diye, kalbine (indirdi)...

195

Açık bir Arab dili ile...

196

Gerçekten o, (Kur’ân’ın nâzil olacağına dair vasıf) daha evvelki kitablarda da vardır.

197

İsrâil oğulları âlimlerin, kitâblarında Kur’ân’ın vasfını bilmesi de, o kâfirlere bir delil değil mi? (Bundan da Kur’ân’ın sıhhatini anlamıyorlar mı?...)

198

Eğer onu Arabca bilmiyenlerden birine indirseydik de,

199

Onu Kureyş kâfirleri üzerine okusaydı, yine îman etmiyeceklerdi.

200

Biz, o küfrü mücrimlerin kalplerine öyle sokmuşuz ki,

201

O acıklı azabı görecekleri ana kadar, bu Kur’ân’a îman etmezler.

202

İşte, bu azap, hiç farkında değillerken, ansızın kendilerine gelecektir.

203

“Bize bir mühlet verilir mi?” diyecekler.

204

Şimdi onlar azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar?

205

Gördün ya, artık onları senelerce zevklendirsek,

206

Sonra kendilerine verilen azap vaadi gelip çatarsa,

207

O yaşadıkları zevkin kendilerine hiç faydası olmıyacaktır.

208

Biz hangi memleket halkını helâk ettikse, muhakkak o memleket halkını korkutucu peygamberler olmuştur.

209

(Onlara) öğüd verilmiştir. Biz (onları helâk etmekle) zulmetmiş değilizdir.

210

Kur’ân’ı (müşriklerin zannettiği gibi), şeytanlar indirmedi.

211

Kur’ân’ı indirmek, onlara uygun düşmez; hem de buna güçleri yetmez.

212

Şeytanlar, vahyi işitmekten kesin olarak menedilmişlerdir.

213

O hâlde, sakın Allah ile beraber, diğer bir ilâha ibâdet etme; azaba uğratılanlardan olursun.

214

Önce en yakın soydaşlarını (Allah’ın dinine dâvet ederek, kendilerine öğüd ver de cehennem azabı ile) korkut.

215

Sana tabi olan mü'minlere kanadını indir (tevazu yap).

216

(Buna rağmen) sana isyan ve muhalefet ederlerse de ki: “ Ben sizin yaptıklarınızdan beriyim,”

217

Ve o Azîz Rahîm’e tevekkül et (her şeye üstün, mü'minlere çok merhametli olan Allah’a güven).

218

O Allah’dır ki, namaza kalktığın zaman seni görüyor,

219

Secde edenler (namaz kılanlar) içinde dolaşmanı da...

220

Çünkü her şeyi künhü ile işitib bilen O’dur.

221

Ey müşrikler, size haber vereyim mi, şeytanlar kimin üzerine inerler?

222

Onlar, her düzenbaz günahkârın (kâhinlerle sahte peygamberlerin) üzerine inerler.

223

O düzenbazlardır ki, şeytanlara kulak verirler ve çoğu yalan söylerler (şeytanların telkinatını kendi bilgilerine katarlar).

224

(Peygamberi hicveden kâfir ve İslâm dışı) şâirler ise, onlara sapık kimseler uyarlar.

225

Görmez misin o şâirler, her yöne meyleder ve boş şeylere dalarlar.

226

Gerçekten onlar, şiirlerinde, yapmıyacakları şeyleri söylerler.

227

Ancak îman edip sâlih amel işliyenler, Allah’ı çok ananlar, kendilerine zulmedildikten sonra (Peygambere hiciv yapan kâfirleri reddederek) öclerini alanlar müstesnadır. O zulmedenler, yakında hangi dönüş yerine döneceklerini bilecelerdir.

 

Ali Fikri Yavuz Meâli

 

0 ﴿