1Elif, Lâm, Mîm... 2Rum’lar (Doğu Roma’lılar, İran’lılara) mağlup oldu, 3Arab ülkesine en yakın yerde... Hâlbuki onlar bu yenilgilerinden sonra muhakkak gâlib gelecekler. 4Birkaç (3-9) yıl içinde... Önünde ve sonunda emir Allah’ındır. O gün (Romalıların üstün geldiği gün) mü'minler ferahlanacak. 5Allah’ın (Bedir’de) zafer vermesiyle... O, dilediğine zafer verir; O, Azîz’dir= her şeye galibdir, Rahîm’dir= çok merhametlidir. 6(Bu zaferi) Allah va’detti. Allah vaadinden caymaz, fakat insanların çoğu bunu bilmezler. 7(O Mekke halkı) dünya hayatından bir dış görünüşü bilirler, (geçimleri için çalışırlar). Âhiretten ise hep habersizdirler. 8Onlar, kendi aralarında düşünmediler mi ki, Allah göklerle yeri ve aralarındakileri, ancak hakkı yerleştirmek için ve muayyen bir vakit için yarattı, (bu vakit son bulunca, o varlıklar da yok olacaktır). Bununla beraber, gerçekten insanların çoğu Rablerine kavuşmayı inkâr ederler. 9Onlar (Mekke kâfirleri), yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin akıbetinin ne olduğuna bakmadılar mı? Onlar (daha evvel gelen Âd ve Semûd gibi kavimler), kuvvetçe kendilerinden daha şiddetli idiler. Toprağı ekib aktarmışlar ve onu kendilerinin imarından daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri de onlara mûcizelerle ve açık âyetlerle gelmişlerdi. Öyle ise, Allah onlara zulmetmiyordu, fakat kendileri nefislerine (inkâr yapmakla) zulüm yapıyorlardı. 10Sonra fenalık yapanların akıbeti cehennem oldu. Çünkü onlar Allah’ın âyetlerini yalanlamışlardı ve onları eğlenceye alıyorlardı. 11Allah, ilkin (nufteden) mahlûkatı yaratır, (ölümden) sonra onları (kıyâmette) diriltir. Sonra da (amellerinizin karşılığını görmek üzere) ancak ve yalnız O’na döndürülüb götürüleceksiniz. 12Kıyâmet koptuğu gün, günahkârlar (hayretler içinde) ümidlerini kesip susarlar. 13Allah’dan başka ibâdet ettikleri ortaklarından da kendilerine şefaatçılar bulunmaz. Onlar, Allah’a ortak koştuklarını da inkâr edeceklerdir. 14Kıyâmet kopacağı gün, o gün mü'minlerle kâfirler birbirinden ayrılırlar (mü'minler cennete, kâfirler cehenneme)... 15İman edip sâlih ameller işliyenlere gelince, işte onlar bir bahçede (cennetde) nimetlenir ve neşelenirler. 16Kâfir olup da âyetlerimizi ve öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenler ise, işte bunlar azap içinde (Cehennem’de) hazır bulundurulurlar. 17O hâlde, akşama girdiğiniz vakit (akşam ve yatsı namazını), sabaha erdiğiniz vakit (sabah namazını kılın) Allah’ı tesbih edin. 18Göklerde ve yerde hamd O’nundur. İkindi vaktinde de, öğleye girdiğiniz vakitte de (öğle ile ikindi namazını kılın ve Allah’ı tesbih edin). 19O, ölüden diri (nutfeden insan ve yumurtadan hayvan) çıkarır ve diriden de ölü (insandan nutfe, kuştan yumurta, yahut hayattan sonra ölüm) çıkarır. Toprağa, ölümünden (kuruduktan) sonra hayat verir; (onda nebatlar bitirir). Siz de kabirlerinizden böyle (öldükten sonra diriltilip) çıkarılacaksınız. 20Allah’ın kudretine delâlet eden alâmetlerindendir ki, sizin aslınız olan Âdem’i bir topraktan yarattı. Sonra da siz bir insan olunca, çoğalıp yayılıyorsunuz. 21Yine O’nun alâmetlerindendir ki, kendilerine meyil ve ülfet edesiniz diye, sizin için, kendi cinsinizden zevceler yarattı ve aranızda bir sevgi ve bir merhamet icatetti. Şüphesiz ki bunda, düşünecek bir kavim için (ibret alacak) alâmetler var... 22Gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin birbirinden ayrı olması da O’nun (azamet ve kudretine delâlet eden) alâmetlerindendir. Şüphesiz ki bunlarda, bilenler için ibretler var... 23Gece ile gündüz uyumanız (istirahat etmeniz) ve fazlından rızık aramanız da O’nun (kudret) alâmetlerindendir. Şüphesiz ki bunda, (ibret kulağı ile) dinliyen bir kavim için ibretler var... 24Yine O’nun (kudretinin) alâmetlerindendir ki, size (ıslanır veya şimşeğe çarpılırsınız endişesiyle) hem korku, (ekinleriniz sulanır diye) hem arzu vermek için şimşeği gösteriyor. Gökten bir yağmur indiriyor da onunla arza, ölümünden (kuruduktan) sonra can veriyor (yeşertiyor). Şüphesiz bunda, aklını gereği üzre kullanacak bir kavim için ibretler var... 25Yine göğün ve yerin, O’nun emriyle durması (kudretinin) alâmetlerindendir. Sonra (kıyâmette) sizi (İsrafil lisanı ile) bir defa çağırdığı zaman hemen kabirlerden çıkacaksınız. 26Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur; hepsi O’na boyun eğmektedirler. 27Mahlûkatı ilkin yaratıb sonra (kıyâmette) onu diriltecek olan O’dur, ki bu (öldükten sonra diriltme, ilk yaratılıştan) O’na daha kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce sıfat O’nundur ve O, Azîz’dir= her şeye gâlibdir, Hakîm’dir= hükmünde hikmet sahibidir. 28(Allah’ın, mülkünde ortağı olmadığını iyice anlamanız için), O size kendinizden (şöyle) bir temsil yaptı: Size rızık olarak verdiğimiz şeylerde, sahip olduğunuz köleler, size ortaklar değildir; (böyle kölelerinizi mallarınıza ortak yaparak onları sizinle bir tutmazken Allah’ın bazı kullarını ve yaratıklarını O’na nasıl ortak yaparsınız?) Siz (ve onlar), mallarda hiç musavi olur da aranızda birbirinizden, (tek başına mala sahip olma endişesiyle) korktuğunuz gibi, onlardan (kölelerinizden) korkar mısınız? (O hâlde kölelerinizden bu şekilde korkmaz ve mallarınıza da onları ortak etmeye razı olmazsanız, kullarım olan bazı kimselere, ortaklarım diye ibâdet etmekle onların ilâhlarınız olmasına nasıl razı olursunuz?) İşte (kudret ve vahdaniyyetimize delâlet eden) alâmet ve delillerimizi, aklını kullanıb ibret alacak bir kavim için böyle açıklarız. 29Şüphesiz (şirke varmakla nefislerine) zulmedenler, cahil oldukları hâlde hevalarına uydular. Artık Allah’ın saptırdığı kimseyi, kim hidâyete (Allah’ın dinine) erdirebilir? O kâfirler için (Allah’ın azabını engelliyecek) yardımcılardan da (hiç kimse) bulunmaz. 30O hâlde (ey Resûlüm), gerçek müslüman (muvahhid) olarak kendini dîne doğrult, (başka şeye iltifat etme); Allah’ın dinine ki, insanları onun üzerine yaratmıştır (zira herkes, hak dîni kabul edebilecek yaratılıştadır). Allah’ın yarattığı bu dîni değiştirmeye kimsenin gücü yetmez. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu, (hak dinin İslâm olduğunu) bilmezler. 31Hep Allah’a dönüp itâat edin, O’ndan korkun ve namaza devam edin; müşriklerden olmayın. 32O müşriklerden ki, (emredildikleri) dinlerini (terk edip ihtilâfa düştüler ve onu) parçalara ayırdılar; böylece öbek öbek olmuşlardır. Her din sahibi (grup), kendindeki dîne güvenmektedir. 33İnsanlara bir zarar değdiği vakit, (her şeyden geçerek yalnız) Rablerine dönüp yalvarırlar, dua ederler. Sonra (Allah), katından onlara bir nimet taddırınca, bakarsın ki, içlerinden bir kısmı Rablerine ortak koşuyorlar (putlara taparak, küfür yollarına saparak Allah’a eş ediniyorlar); 34Kendilerine verdiğimiz nimetleri inkâr etmek için (bunu yaparlar). Haydi zevk edip yaşayın, yakında (Âhirette size ne yapılacağını) bileceksiniz. 35Yoksa, biz o müşriklere bir hüccet (kitap) indirdik de, Allah’a ortak koşmalarını o mu söylüyor? 36Bir de insanlara bir nimet taddırdığımız zaman, şımarıb ferahlanırlar. Kendi ellerinin yaptığı günahlar yüzünden onlara bir fenalık isabet edince de hemen (Allah’ın rahmetinden) ümidlerini keserler. 37Görmediler mi ki, Allah dilediğine rızkı genişletir, hem de sıkar? Şüphesiz bunda, îman edecek bir kavim için (ibret alınacak) alâmetler var... 38O hâlde (sılâ yapmak, iyilik etmek, nafaka vermek sûretiyle) akrabaya hakkını ver; yoksula ve yolcuya da... Bunlara hakkını vermek, Allah’ın rızasını istiyenler için daha hayırlıdır. Azaptan kurtulanlar da işte onlardır. 39İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz faiz, Allah katında artmaz. Allah’ın rızasını dileyerek verdiğiniz zekât ise; işte bunu yapanlar, (dünyada mallarının bereketini, Âhirette sevablarını) kat kat artıranlardır. 40Allah O’dur ki, sizi yarattı; sonra size rızık verdi; sonra sizi öldürür; sonra sizi (kabirlerinizden) diriltir. (Ey Mekke müşrikleri, Allah’ın ortakları zannettiğiniz) sizin putlarınızdan, bunlardan bir şeyi yapacak var mı? Allah, onların işledikleri şirkten münezzehtir ve çok yücedir. 41İnsanların kendi ellerinin (irade ve ihtiyarlarıyla) yaptıkları işler (günahlar) yüzünden, karada ve denizde fesad meydana çıktı ki, Allah, işledikleri günahlardan bir kısmının cezasını (dünyada) onlara taddırsın. Olur ki (küfürden ve işledikleri günahlardan tevbe ederek) dönerler. 42(Ey Resûlüm, Mekke’lilere) de ki: Yer yüzünde gezip dolaşın da, bundan evvelkilerin akıbeti nasıl olmuş, bir bakın (ve nasıl helâk edildiklerini bir düşünün). Onların çoğu müşrikler idi. 43Hiç kimsenin geri çeviremiyeceği Allah’ın o (azap) günü (kıyâmet) gelmezden önce, yüzünü (zatını ve amelini) dosdoğru dîne, İslâm, dinine doğrult ve sabit ol. O gün (kıyâmette insanlar) birbirlerinden ayrılırlar, (bir fırka cennete, bir fırka da cehenneme gider). 44Kim kâfir olursa, küfrü kendi aleyhinedir. Kim de sâlih amel işlerse, (sevablarını cennetde) kendileri için döşemiş olurlar. 45Çünkü (Allah), îman edip de sâlih ameller işliyenlere fazlından mükâfat verir. Elbette o kâfirleri sevmez, yaptıklarına razı olmaz. 46(Allah’ın kudret ve vahdaniyyetine delâlet eden) alâmetlerindendir; rüzgârları, (yağmuru) müjdeleyiciler olarak göndermesi. Hem size (yağmur sebebiyle) nimetinden taddırmak için, hem emriyle (ve rüzgârlar vasıtasıyla) gemiler akmak için, hem Allah’ın fazlından kazanç aramanız (deniz ticareti yapmanız) için; hem de olur ki şükredersiniz diye... 47(Ey Resûlüm), gerçekten biz, senden evvel bir çok peygamberleri kavimlerine gönderdik de, onlara, (hak peygamber olduklarını isbat eden apaçık) delillerle vardılar. Fakat (onlar îman etmedikleri için) o günah işliyenlerden biz intikâm aldık. Mü'minlere, (kendilerini peygamberlerle beraber kurtarmak sûretiyle) yardım etmek üzerimize bir hak oldu. 48Allah O’dur ki, rüzgârları gönderir de (yağmurla yüklü) bir bulut kaldırır. Sonra onu gökte dilediği gibi yayar ve onu parça parça yapar. Derken yağmuru görürsün, (bulutların) aralarından çıkar. Nihâyet onu, kullarından dilediği kimselere döküverdi mi, hemen (yağmur sebebiyle yüzleri güler) sevinirler. 49Hâlbuki bu adamlar üzerlerine yağmur indirilmeden önce ümidlerini kesmişlerdi. 50Şimdi bak, Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünden (kuruduktan) sonra nasıl diriltiyor (yeşertiyor)? Şüphe yok ki yeryüzünü kuruduktan sonra dirilten, elbette ölüleri (kabirlerinden) diriltir. O, her şeye kadirdir. 51Şüphesiz biz, (ekinleri üzerine kurutucu veya dondurucu) bir yel göndersek de, o ekini sararmış görseler, muhakkak ardından Allah’ı ve nimetlerini inkâra koyulurlar. 52Bunun için sen (Ey Resûlüm, onlar) arkalarını dönmüş giderlerken, (hakka olan) o daveti, (kalpleri) ölülere duyuramazsın ve sağırlara da işittiremezsin. 53Körleri, (kalpleri kör olanları) da, sen, sapıklıklarından ayırıb doğru yola iletici değilsin. Sen ancak âyetlerimize îman edeceklere (davetini) duyurursun da, onlar İslâma gelir, selâmeti bulurlar. 54Allah O’dur ki, sizi zayıf bir nutfeden yarattı; sonra bu za’fiyetin arkasından bir kuvvet (güçlü bir insan) yaptı; sonra bu kuvvetin arkasından (yine) bir za’fiyet ve ihtiyarlık meydana getirdi. O, dilediğini yaratır. O, Alîm’dir= kulların bütün hallerini bilir, Kadîr’dir= bütün değişikliklerini yapmağa gücü yeter. 55Kıyâmet kopacağı gün, mücrimler (Allah’a eş koşanlar) bir saatten fazla (kabirde veya dünyada) durmadıklarına yemin ederler. Onlar (dünyada iken de, doğruluktan yalan söylemeye), işte böyle çevriliyorlardı. 56Kendilerine ilim ve îman verilenler (peygamberler, melekler ve mü'minler, o kıyâmet gününde kâfirlere şöyle) diyeceklerdir: “ Şüphesiz Allah,’ın kitabınca (ilim ve kazası üzere, yahut Kur’ân’daki beyanına göre) ba’s (kıyâmet) gününe kadar durdunuz. İşte bu ba’s günüdür; fakat siz bunu (dünyada tasdik etmiyordunuz) bilmiyordunuz.” 57Artık o kıyâmet günü, o kâfirlere özür dilemeleri fayda vermez ve dertlerinin çaresine bakılmaz. 58Gerçekten biz bu Kur’ân’da, insanlar için, her çeşit misalden beyan ettik. Şüphe yok ki (ey Resûlüm), sen onlara (istedikleri gibi gökten başka) bir âyet de getirsen, o küfre varanlar mutlaka: “ Siz (ey peygamberler ve mü'minler), ancak yalan uyduranlarsınız.” diyeceklerdir. 59Allah’ın vahdaniyyetini bilmiyenlerin (O’nu tasdik etmiyenlerin) kalplerini Allah böyle mühürler. 60(Ey Resûlüm, o kâfirlerin eziyetlerine ve düşmanlıklarına karşı) şimdi sen sabret, zira Allah’ın (zafer) vaadi muhakkak tahakkuk edecektir. Sakın Âhirete îmanları olmıyanlar, (sabrı terk etmek sûretiyle) seni hafifliğe götürmesinler. | |||
|
﴾ 0 ﴿