1

Ey Peygamber! Takvada sebat et (ve kâfirlerle münâfıklara verdiğin emanı bozmak hususunda) Allah’dan kork. Kâfirlere ve münâfıklara (teklif ettikleri masiyetlerde) uyma. Muhakkak ki Allah Alîm’dir= her şeyi hakkıyla bilir, Hakîm’dir= hükmünde hikmet sahibidir.

2

Rabbinden sana ne vahy olunuyorsa ona uy. Muhakkak ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdar bulunuyor.

3

Allah’a tevekkül et, (işini O’nun vekâletine bırak). Sana (bütün işlerde) vekil, Allah yeter.

4

Allah bir adamın göğsünde iki kalp yaratmamıştır. Kendilerinden “Zihar” yaptığınız= annelerinize benzettiğiniz, karılarınızı analarınız kılmamıştır. (Bir kimsenin karısını, annesinin bir uzvuna benzetmesine “Zihar” denir. Ancak benzetilen annenin uzvu veya mahreminin uzvu, zihar yapan için bakılması haram olan bir uzuv olması şartdır. Meselâ bir kimsenin karısına: “ Sen bana, annemin arkası veya karnı gibisin” demesi zihar olur. İslâmdan önce, bu gibi sözler boşanmayı icab ettiriyordu. İslâmda bunun telâfisi bir keffaret ödemekledir). Evlâdlıklarınızı da (neseben olan) oğullarınız yerinde tutmamıştır (Câhiliyet devrinde olduğu gibi, mirasçı ve mahrem olmazlar. Yabancı bir kimse için, benim oğlumdur diye) bu söylediğiniz, ağızlarınızdaki sözünüzdür (boşuna bir sözdür). Allah ise hakkı söyler ve O, doğru yola hidâyet buyurur.

5

O çocukları, babalarına nisbetle çağırın. Allah katında bu daha doğrudur. Eğer babalarını bilmiyorsanız, dinde kardeşleriniz ve dostlarınızdırlar, (kendilerini kardeşim ve dostum diye çağırın). Bununla beraber (daha önce cehalet yüzünden) hata ettiklerinizde size bir günah yoktur. Fakat, kalplerinizin kasdı olanda günah vardır. Allah Gafûr’dur= çok bağışlayıcıdır, Rahîm’dir= çok merhametlidir.

6

Peygamber, mü'minlere (her hususta) nefislerinden evlâdır. Peygamberin zevceleri, mü'minlerin anneleri hükmündedir. Neseben yakın olanlar da, Allah’ın kitabında, birbirlerine (varis olmakta) diğer mü'minlerden, (din kardeşlerinden) ve muhacirlerden daha evlâdır. (Bu âyet-i kerîme nazil olmadan önce birbirlerini kardeş edinen mü'minlerle hicrete çıkan mü'minler birbirlerine mirasçı oluyorlardı. Âyet-i kerîmenin nüzulü ile bu muamele de son bulmuştur.) Ancak dostlarınıza bir vasiyyet yapabilirsiniz, bu Kitap’da yazılıdır.

7

(Ey Resûlüm), hatırla ki bir vakit peygamberlerden (elçiliklerini tebliğe ve hak dîne davet edeceklerine dair) söz almıştık; senden de, Nûh’dan da, İbrâhîm’den de, Mûsa’dan da, Meryem oğlu Îsa’dan da... Onlardan sağlam, (yeminli) bir söz aldık.

8

Allah, o sadıklara (peygamberlere kıyâmette ümmetleri huzurunda) sadakatlarından (tebliğlerinden) sorsun diye, (kendilerinden bu sağlam sözü almıştır.) Kâfirler için ise, acıklı bir azap hazırladı.

9

Ey îman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetini anın: Hani (Hendek savaşında sizi yok etmek için kâfirlere ait) ordular size gelmişti de, biz onların üzerine bir rüzgâr ve görmediğiniz (meleklerden ibaret) ordular salıvermiştik. Allah ne yapmakta olduğunuzu görüyordu.

10

O vakit kâfirler üstünüzden (vadinin üst ve doğu tarafından), bir de altınızdan (vadinin aşağı ve batı tarafından) size gelmişlerdi. O zaman gözler yılmış, kalpler gırtlaklara dayanmıştı. Allah’a da çeşitli zanlarda bulunuyordunuz.

11

İşte burada mü'minler imtihan olunmuş ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.

12

O vakit münâfıklarla kalplerinde bir hastalık (şüphe) olanlar:” - Allah ve Rasûlü, bize, aldatmadan başka bir vaad etmemiş.” diyorlardı.

13

O sıra münâfıklardan bir gurub:” -Ey Medine halkı! Burası sizin duracağınız yer değil, hemen (savaştan kaçarak evlerinize) dönün.” diyorlardı. Yine onlardan bir kısmı da Peygamberden izin istiyor; “Cidden evlerimiz açık kalmıştır (hırsızlardan korkuyoruz)” diyorlardı. Hâlbuki evleri açık değil, sırf kaçmak istiyorlardı.

14

Eğer (Medine’nin) her tarafından evlerine (düşman saldırısı ile) girilse de, sonra kendilerinden küfre dönüş istenilse, hemen onu yapacaklardı ve bunda pek az duraklayacaklardı.

15

Hâlbuki bundan evvel Allah’a söz vermişlerdi: Arkalarını dönmiyeceklerdi. Allah’a verilen söz ise, sorumluluğu gerektirir.

16

(Ey Resûlüm, o münâfıklara) de ki: “ Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size asla fayda vermez; fayda verse bile pek az (bir zaman dünyada) geçinirsiniz.”

17

De ki: “Eğer Allah size bir azap dilerse veya size bir rahmet murad ederse, sizi Allah’dan koruyabilecek ve rahmetini engelliyecek kimdir?” Onlar, kendilerine Allah’dan başka hiç bir dost ve yardımcı bulamazlar.

18

Muhakkak ki Allah, içinizden peygambere yardımdan alıkoyan münâfıkları ve kardeşlerine: “ Bize gelin, peygamberi bırakın” diyenleri biliyor. Bunlardan ancak pek azı harbe geliyorlardı.

19

(Harbe geldikleri zaman da), size yardım hususunda cimri kimseler olarak geliyorlar ve zafer kazanmanızı kıskanıyorlardı. Derken düşman korkusu gelince, (Hendek savaşında) o münâfıkları gördün ki (Ey Resûlüm), ölüm baygınlığına düşmüş kimse gibi, gözleri dönerek sana bakıyorlardı. Nihâyet o korku gidince, Allah yolunda harcamakta cimrilik eden kimseler olarak, keskin dilleri ile sizi ayıblarlar, size eziyyet verirler. İşte bunlar îman etmemişlerdir. Allah da amellerini boşa çıkardı. Bu (amelleri boşa çıkarmak), Allah’a göre pek kolaydır.

20

Münâfıklar sanıyorlar ki, (Hendek savaşında Allah’ın perişan ettiği) düşman birlikleri (Medine etrafından) gitmediler. Eğer o düşman birlikleri ikinci bir defa daha (savaş için) gelecek olsa, münâfıklar, (korkularından Medine dışında) çöllerdeki Bedevîler arasında bulunub da (Medine tarafından gelip geçenlerden karşılaştığınız hadiselere ait) haberlerinizden sormayı arzularlar. İçinizde kalacak olsalar da ancak (gösteriş için) pek az savaşırlar.

21

Gerçekten Allah,’ı, Âhiret gününü arzulayanlar ve Allah’ı çok zikredenler için, size, Allah’ın Rasûlünde (takib edeceğiniz) pek güzel bir örnek vardır.

22

Mü'minler düşman birliklerini görünce: “ İşte Allah,’ın ve Rasûlünün bize vaadettiği (zafer) budur. Allah ve Peygamberi doğru söylemiştir.” dediler. (Mü'minlerin düşman birliklerini görmeleri) ancak onların îmanlarını ve teslimiyyetlerini artırdı.

23

Mü'minlerden öyle erkekler vardır ki, Allah’a verdikleri sözde sadakat ettiler: Kimi (şehid oluncaya kadar döğüşeceğine dair) adağını ödedi (şehid oldu), kimi de (şehid olmayı) bekliyor. Onlar asla verdikleri sözü değiştirmediler.

24

Çünkü Allah, sözlerinde duranları, sadakatları sebebiyle mükâfatlandıracak; münâfıklara da dilerse azap edecek veya tevbe nasib edecek. Muhakkak ki Allah Gafûr’dur= çok bağışlayıcıdır, Rahîm’dir= çok merhametlidir.

25

Allah (Hendek savaşındaki) o kâfirleri, hiç bir zafere eremedikleri hâlde öfkeleriyle geri çevirdi. Böylece Allah, savaş yükünü mü'minlerden kaldırdı. Allah KAVÎ’dir= her şeye gücü yeter, Azîz’dir= her şeye gâlibdir.

26

Kitap ehlinden olup (Hendek savaşındaki) o kâfirlere yardım edenleri (yani Kurayza oğullarını), Allah kalplerine korku düşürerek kalelerinden indirdi de bir kısmını öldürüyordunuz, bir kısmını da esir alıyordunuz.

27

Ve arazilerini, yurdlarını, mallarını size mirâs kıldı. Bir de henüz ayak basmadığınız bir araziyi (Hayber’i, Mekke’yi veya diğer memleketleri)...Allah her şeye kadirdir.

28

Ey Peygamber! (Senden süs elbiseleri istiyen) hanımlarına de ki: “ Eğer siz, dünya hayatını ve onun süsünü arzu ediyorsanız, haydi gelin size boşanma bedellerini vereyim ve sizi güzel bir şekilde boşayayım.

29

Yok, eğer Allah ile Rasûlünü ve Âhiret yurdunu (cenneti) istiyorsanız, biliniz ki Allah, içinizden sâlih amel işliyenlere büyük bir mükâfat hazırlamıştır. (Onlar da, kendilerine, peygamberi seçtiler ve dünya süsünü terk ettiler).”

30

Ey Peygamberin hanımları! İçinizden kim açık bir günah işlerse, onun azabı iki kat artırılır. Bu, Allah’a göre pek kolaydır.

31

(Ey Peygamberin hanımları), yine sizden kim Allah’a ve Peygamberine itâat eder, sâlih amel işlerse, ona da mükâfatını iki kat veririz. Hem onun için (cennetde) güzel bir rızık hazırlamışızdır.

32

Ey Peygamberin hanımları! Siz (sevap ve azap bakımından diğer) kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer takva sahibi olmak istiyorsanız, (yabancı erkeklere karşı gevşek ve) yumuşak kelâmda bulunmayın. Bu takdirde kalbinde bir fenalık bulunan tamaa düşer. Güzel ve ciddi söz söyleyin.

33

Hem evlerinizde oturun ve evvelki câhiliyet (zamanında süslenerek, ince elbiseler giyerek, açılıb saçılarak sokağa çıkan kadınların) çıkışı gibi çıkmayın. Namazı gereği üzre kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Rasûlüne itâat edin. Ey Ehl-i Beyt= Peygamber ailesi! Allah sizden sırf günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.

34

Oturun da evlerinizde okunan Allah’ın âyetlerini ve hikmeti (Kur’ân’ın emir ve yasaklarını) hatırlayın. Şüphe yok ki Allah, Lâtif’dir= her şeyin sırrını bilir, Habîr’dir= bütün yapılanlardan haberdardır.

35

Gerçekten Allah,’ın emrine boyun eğen bütün erkekler ve kadınlar, (gereği üzre Allah’ı ve Peygamberini tasdik eden) mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, ibâdete devam eden erkekler ve kadınlar, (iş ve sözlerinde) sadık erkekler ve sadık kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevâzi erkekler ve mütevâzi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve kadınlar (varya), Allah bunlara bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.

36

Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, mü'min bir erkekle mü'min bir kadın için, kendi işlerinden dolayı Allah’ın ve Peygamberin hükmüne aykırı olanı seçmek hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlüne isyan ederse, muhakkak açık bir sapıklık etmiş olur. (Hazret-i Peygamber (sallâllahü aleyhi ve sellem) halası kızı Zeyneb’i azadlısı ve oğulluğu bulunan Zeyd ile nikâhlamak istemişti. Bunlardan her ikisi de muvafakat etmemişlerdi. Bunun üzerine, bu âyeti kerîme nâzil oldu ve onlar da evlendiler).

37

(Ey Resûlüm), hem o zamanı hatırla ki, Allah’ın kendisine (İslâm dinini) nimet verdiği, senin de kendisine (kölelikten azadı) ihsanda bulunduğun kimseye (Zeyd’e şöyle) diyordun: “ Zevceni (Zeyneb’i) nikâhında tut (onu boşama). Allah’dan kork.” Nefsinde ise, Allah’ın açığa vuracağı şeyi (şâyet boşarsa onu nikâhlarım niyyetini) gizliyordun, insanlardan da (bu hususta) sakınıyordun. Hâlbuki Allah, kendisinden sakınıp korkmana daha lâyıktı. Ne zaman ki Zeyd, o kadından ilişiğini kesti, biz onu sana zevce yaptık ki, oğullukların ilişkilerini kestikleri zevcelerini nikâhlamakta mü'minlere bir günah olmasın. (Artık oğullukların boşadıkları kadınlar, iddetleri çıktıktan sonra, babalıklar tarafından nikâhlanabilir. İslâmdan önce yasak olarak yerleşen böyle bir âdet, Allah’ın hikmeti icabı İslâmda kaldırılmak üzere tatbikini bizzat Peygamberde bulmuştur.) Allah’ın emri yerine getirilmiştir.

38

Allah’ın Peygamber için taksim ve takdir ettiği şeyde (Zeyneb’i kendisine halâl kılmakta) Peygambere hiç bir vebal yoktur. Bundan önce geçen peygamberler hakkında da Allah’ın sünneti (kanunu) böyledir (Allah’ın peygamberlere mubah kıldığı şeyde, peygamberlere hiç bir vebal olamaz.) Allah’ın emri gerçekleşmiş bir hüküm bulunuyor.

39

O peygamber, Allah’ın emir ve yasaklarını tebliğ ederler, O’ndan korkarlar ve Allah’dan başka kimseden korkmazlardı. Allah, hesap görücü olarak kâfidir.

40

Muhammed (Aleyhisselâtü vesselâm, sizden olma Zeyd gibi) erkeklerinizden hiç birinin babası değildir; fakat O, Allah’ın Rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.

41

Ey îman edenler! Allah’ı (dilinizle ve kalbinizle türlü tesbihler yaparak) çok zikredin.

42

O’nu sabah ve akşam tesbih edin, yüceltin.

43

Sizi karanlıklardan (küfür yollarından) aydınlığa (imana) çıkarmak için sizin üzerinize melekleri ile rahmet eden O’dur. O, mü'minlere çok merhametlidir.

44

Allah’a kavuşacakları gün, mü'minlere sağlık dileği, (her türlü kederden) selâmettir. Allah onlara (cennetde) güzel bir mükâfat hazırlamıştır.

45

Ey Peygamber! Seni (ümmetinden tasdik edip etmiyenler üzerine) bir şahid, (îman edenlere cenneti) bir müjdeleyici, (kâfirlere cehennemle) bir korkutucu gönderdik;

46

Hem Allah’ın dinine ve O’na ibâdete O’nun izniyle bir davetçi, hem de nûr saçan bir kandil olarak...

47

(Ey Resûlüm) mü'minlere müjdele: Onlara gerçekten büyük bir mükâfat var.

48

Kâfirlere ve münâfıklara boyun eğme. (Şimdilik) eziyetlerine mukabelede bulunma, sabret ve Allah’a tevekkül et. Allah vekil olarak kâfidir. (Bu âyet-i kerîmenin hükmü, kıtal âyeti ile nesh edilmiştir).

49

Ey mü'minler! Mü'min hanımları nikâh edip de, sonra kendilerine dokunmadan (onlarla başbaşa kalmadan) onları boşarsanız, artık üzerlerine sayıp duracağınız bir iddet (üç hayız müddeti kadar bir bekleyiş) size yoktur; (hemen başka bir kocaya varabilirler). Bu takdirde onlara, hemen nikâh haklarını verip kendilerini güzel bir şekilde boşayın.

50

Ey Peygamber! Biz, sana şunları helâl kıldık: Mehirlerini verdiğin zevcelerini, Allah’ın ganimet olarak sana ihsan ettiklerinden mülkün olan cariyeyi ve amcanın kızlarından, halalarının kızlarından, dayının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları; bir de mü'min bir kadın kendini peygambere hibe ederse, (mehir istemezse) Peygamber de onu nikâh etmek isterse... (Bütün bunlar) mü'minlere değil de, sana hâs (olarak helâl kılındı. Diğer mü'minlerin evlenmelerinde keyfiyet ve sayı bakımından farklar vardır). Mü'minlerin zevceleri ile sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız hakları, biz bilmişizdir, (bu hükümleri Nisâ Sûresinde açıklamıştık. Ey Resûlüm! Sana hâs olan hükümler), sana hiç bir darlık olmamak içindir. Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.

51

(Ey Resûlüm), zevcelerinden dilediğini boşarsın, dilediğini tutarsın. (Ric’î talakla boşayıb) ayırdığını da tutmak istersen, bundan sana bir günah yoktur. Onların gözleri aydın olup kederlenmemelerine ve kendilerine verdiğin şeylerle hepsinin hoşnut olmalarına en eleverişli budur. Allah kalplerinizdekini bilir. Allah Alîm’dir= her şeyi bilir, Halîm’dir= azabını hemen vermez.

52

(Dünya süsünü terkedib seni seçen ve dokuz kimseden ibaret olan) bu zevcelerden sonra, başka kadınlar sana helâl olmaz. Bunlardan boşayıb da yerlerine başkalarını almak da olmaz; güzellikleri hoşuna gitse bile... Ancak mülkiyetine geçen cariye müstesnadır, (bu helâldir). Allah her şeye gözcü bulunuyor.

53

Ey îman edenler! Yemek vaktini gözetmeksizin, size izin verilib de davetli olduğunuz vakitten başka zamanlarda, Peygamberin evlerine girmeyin. Fakat çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yediğinizde de hemen (yanından) dağılın. Söz konuşmak, sohbet etmek için de izinsiz girmeyin; çünkü bu, Peygambere eziyyet veriyor, (sonra, “çıkın” veya “girmeyin” demeğe) sizden utanıyor. Fakat Allah, gerçeği açıklamayı terk etmez. Bir de (Peygamberin) zevcelerine gerekli bir şey soracağınız vakit de, perde arkasından sorun. Böyle yapmanız hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Rasûlüne, sizin eziyyet etmeniz doğru olmaz; arkasından (irtihalinden sonra) zevcelerini nikâh eylemeniz de hiç bir zaman caiz olmaz. Bu (Peygambere eziyyet etmek ve arkasından zevcelerini nikâhlamak), Allah katında çok büyük bir günahtır.

54

Bir şeyi açıklasanız da veya gizleseniz de (fark etmez), muhakkak ki Allah her şeyi biliyor.

55

Peygamberin zevcelerine (ve mü'minlerin karılarına), babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, din kardeşlerinden olan kadınları ve sahip oldukları köleleri hakkında bir günah yoktur. (Evlerine gelebilirler ve onlarla konuşabilirler. Burada amca ve dayı anılmamıştır, çünkü bunlar ana ve baba mevkiindedirler). Bununla beraber (Ey Peygamberin zevceleri), Allah’dan korkun; Çünkü Allah, her şeye şahid bulunuyor.

56

Gerçekten Allah, ve melekleri, Peygambere salât ederler (şeref ve şanını yüceltirler). Ey îman edenler! Siz de O’na salât edin (Allahümme salli alâ MUHAMMED, deyin) ve gönülden teslim olun.

57

Şüphe yok ki Allah’a ve Rasûlüne eziyyet verenlere, Allah, dünyada ve Âhirette lânet etmiştir, (onları rahmetiden koğmuştur). Onlara, pek hor düşürücü bir azap da hazırlamıştır.

58

Erkek mü'minlerle kadın mü'minlere, işlemedikleri bir günahla eziyyet edenler, (onlara iftira atanlar), şüphesiz açık bir günah yüklenmişlerdir.

59

Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına söyle, (kendilerini baştan aşağı örten) elbiselerinden giyib örtünsünler. İşte, böyle giyinmeleri, (iffetli) tanınıb da (ahlâksızlar tarafından) eziyyet edilmemelerine daha elverişlidir. Allah Gafûr’dur= çok bağışlayıcıdır. Rahîm’dir= çok merhametlidir.

60

Celâlim hakkı için, eğer münâfıklarla kalplerinde şehvet hastalığı bulunanlar ve şehirde mü'minlerin ayıblarını arayıb yayanlar, (fenalıklarından) vazgeçmezlerse, muhakkak sen,i onlara musallat ederiz. Sonra seninle o şehirde (Medine’de) az bir zamandan fazla komşu olamazlar;

61

Koğulmuş olarak nerede ele geçirilirlerse tutulurlar kıyasıya öldürülürler.

62

İşte bundan evvel geçen münâfıklar hakkındaki Allah’ın (azap) kanunu böyledir. Allah’ın kanununu değiştirmeye asla imkân bulamazsın.

63

İnsanlar, sana kıyâmetin ne zaman kopacağını soruyorlar. (Ey Resûlüm, onlara) de ki: “ Onun ilmi ancak Allah’ın katındadır. Olur ki kıyâmet, yakında vuku bulur.

64

Şüphesiz Allah, kâfirleri rahmetinden koğmuş ve onlara şiddetli bir ateş hazırlamıştır.

65

Orada ebedî olarak kalırlar, ne bir dost bulabilirler, ne de bir yardımcı...

66

O gün, yüzleri ateş içinde kaynayıb çevrilirken: “Vah bize! Keşki Allah’a itâat etseydik, Peygambere itâat etseydik.” diyeceklerdir.

67

Yine şöyle diyecekler: “ Ey Rabbimiz! Doğrusu bizler, beylerimize ve büyüklerimize itâat ettik de bizi yanlış yola götürdüler.

68

Ey Rabbimiz! Onlara azabın iki katlısını ver ve onları büyük bir lânetle lânetle (Rahmetinden uzaklaştır).”

69

Ey îman edenler! Sizler, Mûsa’ya (iftira ederek) eza edenler gibi olmayın; (iftira ettiler de) nihâyet Allah, onu, dediklerinden temize çıkardı. O, Allah katında şerefli idi.

70

Ey îman edenler! Allah’dan korkun (emirlerine bağlanın, yasaklarından sakının) ve doğru söz söyleyin,

71

Ki (Allah) size, işlerinizi düzeltib muvaffakiyet versin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim, Allah’a ve Rasûlüne itâat ederse, o, gerçekten büyük bir zafere (cennete) kavuşmuştur.

72

Biz, emâneti (Allah’a itâat ve ibâdetleri), göklere, arza ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler; ondan korktular da onu insan yüklendi. İnsan (bu emânetin hakkını gözetmediğinden) cidden çok zalim, çok cahil bulunuyor. (Yani, bu emânetin şeref ve kıymeti, mes’uliyeti o kadar büyüktür ki, eğer o, şu büyük cisimlere ve yapısı sağlam varlıklara arz edilse ve onların da şuur ve idrakleri bulunsa muhakkak ki bu emâneti yüklenmekten sakınırlar ve ondan korkarlardı. Fakat insan çaresiz olarak bünyesinin zafiyeti ile o emâneti yüklenmiştir).

 

Ali Fikri Yavuz Meâli

 

0 ﴿