1

(Ey Resûlüm, Mekke’nin ve diğer memleketlerin fethine sebep olacak Hudeybiye sulhu ile) biz sana gerçekten açık bir zafer verdik.

2

Öyle ki, (bu yüzden) Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlayıp üzerindeki nimetini, (dinin yücelmesini) tamamlayacak ve seni dosdoğru bir yolda sabit kılacaktır;

3

Ve emsalsiz bir zafer ile Allah, seni, (düşmanlarına) galib ve üstün getirecektir.

4

Allah odur ki, îmanları üstüne, îman artırsınlar diye, mü'minlerin kalbine manevî huzuru indirdi. Bütün göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah Alîm’dir= her şeyi bilir, Hakîm’dir= hikmet sahibidir.

5

(Mü'minlerin kalplerine, Allah’ın huzur indirmesi), erkek ve kadın bütün mü'minleri, ebedî olarak içlerinde kalmak üzere, (ağaçları) altından ırmaklar akar cennetlere koymak ve günahlarını onlardan örtmek içindir. İşte bu, Allah katında en büyük bir zaferdir.

6

Bir de, (Allah peygambere zafer vermez diye) Allah’a kötü zan besliyen erkek ve kadın münâfıklarla, erkek ve kadın müşrikleri, - (mü'minler için bekledikleri) felâket başlarına dönesileri- azaba sokmak içindir. Allah onlara gazab etmiş, lânet etmiş ve kendilerine cehennemi hazırlamıştır. O, ne kötü bir yerdir?...

7

Evet, göklerin ve yerin bütün orduları Allah’ındır. Allah Azîz’dir= her şeye galibdir, Hakîm’dir= hikmet sahibidir.

8

Gerçekten biz, seni, (ümmetine) şahid, (cennetle) müjdeleyici, (cehennemle) korkutucu bir peygamber olarak gönderdik;

9

Ki, (siz insanlar) Allah’a ve Peygamberine îman edesiniz, O’na yardım edesiniz ve O’nu büyük tanıyasınız; Allah’ı da sabah ve akşam tesbih edesiniz.

10

(Ey Resûlüm, Hudeybiye gününde Rıdvan biatı ile) gerçekten sana biat edenler, (ölünceye kadar emrine bağlılık ve teslimiyyet sözü verenler), ancak Allah’a biat etmiş olurlar. Allah’ın kuvvet ve yardımı, o biat edenlerin vefa ve sadakatlerinin üstündedir. Onun için kim (biatından verdiği sözden) cayarsa, ancak kendi aleyhine caymış olur. (Bunun cezası kendine aittir). Kim de Allah’a söz verdiği şeyi yerine getirirse, Allah da ona (yarın kıyâmette) büyük bir mükâfat verecektir.

11

(Henüz îman kalplerinde yerleşmemiş olduğundan Hudeybiye seferinden) geri kalan bazı Bedevî’ler sana şöyle diyeceklerdir: “ Mallarımız ve ailelerimiz bizi, (seninle Hudeybiye seferine çıkmaktan) alıkoydu. Onun için bize mağfiret dile.” Onlar, kalplerinde olmıyan şeyi ağızlarıyla söyliyecekler. (Ey Resûlüm, sen onlara) de ki:”- Eğer Allah size bir zarar dilerse, yahut size bir fayda dilerse, artık onun dilemesinden sizi kim koruyabilir? Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdar bulunuyor.

12

Aslında siz (ey münâfıklar), zannettiniz ki, Peygamber ve mü'minler bir daha ailelerine dönmiyecekler. Bu zan da kalplerinizde yerleşti. (Allah, Peygambere zafer vermez diye), kötü zanda bulundunuz da helâke düşen bir kavim oldunuz.

13

Kim Allah’a ve Peygamberine îman etmezse, bilsin ki, biz, kâfirlere kızgın bir ateş hazırlamışızdır.

14

Bütün göklerin ve yerin mülkü (idare ve tasarrufu) Allah’ındır. Dilediği kimseyi bağışlar, dilediğine de azap eder. Allah Gafûr’dur= çok bağışlayıcıdır, Rahîm’dir= çok merhametlidir.

15

Siz (Hayber’den) ganimetler almak için gideceğiniz vakit, o (Hudeybiye seferinden) geri kalanlar şöyle diyecekler: “Bırakın bizi, arkanızdan gelelim.” Onlar, Allah’ın (kendi aleyhlerine olan) kelâmını, (Hudeybiye seferine katılmıyan Bedevî’leri, bundan böyle başka bir sefere çıkarma, emrini) değiştirmek istiyecekler. De ki: “ Siz, bizim arkamızdan asla gelmiyeceksiniz. Allah, bundan önce hakkınızda böyle buyurdu.” Onlar buna da şöyle diyecekler: “ Hayır bizi kıskanıyorsunuz.” Şüphesiz onlar, pek az anlıyan duygusuzlardır.

16

(Ey Resûlüm, Hudeybiye seferinden) geri kalan o Bedevî’lere de ki: “ siz yakında çok kuvvetli olan cengâver bir kavimle harb için çağrılacaksınız. Onlarla savaşırsınız, yahut müslüman olurlar (da kurtulurlar). Eğer itâat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Şayed bundan önce yaptığınız gibi, cihaddan dönerseniz, sizi acıklı bir azap ile azablandırır.

17

(Savaşa çıkmamak hususunda) amaya günah yok, aksağa günah yok, hastaya günah yok. Kim Allah’a ve Rasûlüne itâat ederse, Allah, onu (ağaçları) altından ırmaklar akar cennetlere koyar. Kim de (Allah’a ve Peygambere itâat etmekten) yüz çevirirse, onu acıklı bir azap ile azablandırır.

18

Hakikaten Allah, (Hudeybiye’de) ağacın altında sana biat etmekte oldukları vakit, o mü'minlerden razı oldu. Böylece kalplerinde olan sadakatı bildi de, üzerlerine manevî huzuru indirdi. Kendilerine de yakın bir zafer (Hayber’in fethini) verdi.

19

Bir de ele geçirecekleri (Hayber’deki) bir çok ganimetleri mükâfat verdi. Allah Azîz’dir= her şeye galibdir, Hakîm’dir= hikmet sahibidir.

20

Allah, size (kıyâmete kadar olacak fetihlerden) alacağınız daha bir çok ganimetler vaadetmiştir. Şimdilik bunu (Hayber ganimetini) size peşin vermiş ve insanların ellerini (savaş hususunda) sizden çekmiştir ki, mü'minlere bir ibret olsun ve sizi doğru bir yola çıkarsın, (Allah’ın lütûf ve ihsanına olan güveninizi artırsın).

21

Size, henüz elinizin ermediği diğer ganimetler de vermiştir. Fakat Allah onları ilmi ile kuşatmıştır. Allah ise her şeye kadirdir.

22

Eğer (Mekke halkından olan) o kâfirler, (Hudeybi’yede andlaşma yapmayıb) sizinle çarpışsaydılar, mutlaka arkalarını döneceklerdi (perişan olacaklardı). Sonra da ne onları koruyacak bir dost, ne de bir yaradımcı bulamıyacaklardı.

23

Allah’ın öteden beri olagelen sünneti böyledir. Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın.

24

Allah O’dur ki, sizi, Mekke vadisinde kâfirlere karşı sizi zafere erdirdikten sonra, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekti (birbirinizle savaşmadınız). Allah bütün yaptıklarınızı görendir.

25

Onlar (Mekke’liler), o kimselerdir ki, Peygamberi inkâr ettiler ve (Kâ'be’ye hediye edilmek üzere alıkonub) bekletilmekte olan kurbanlıkları (kesim) yerine ulaşmaktan engellediler. Eğer kendilerini tanımadığınız (Mekkeli kâfirler arasındaki) bir takım mü'min erkeklerle mü'min kadınları bilmemezlikten çiğneyib o yüzden size bir vebal gelecek olmasaydı, (Allah, size, Mekke’nin fethi için müsaade buyururdu). Allah’ın, Mekke’deki mü'minleri koruması, dilediği kimseyi rahmetine koymak içindir. Eğer onlar (Mekkedeki mü'minler, kâfirlerden) ayrılsalardı, onlardan kâfir bulunanları acıklı bir azap ile azablandırırdık.

26

Hani o kâfir olanlar, kalplerindeki taassuba= câhiliyet gayretine sarıldıkları sıra; Allah, Rasûlünün ve mü'minlerin üzerine manevî huzuru indirmişti. Onlara takvâ kelimesini (şehadet ve tevhîd sözünü) de ilham etmişti. Onlar da buna lâyık ve ehil idiler. Allah her şeyi kemal üzre bilendir.

27

And olsun ki Allah, gerçekten Peygamberine o rüyayı hak olarak doğru gösterdi. And olsun ki, İnşaallah emniyet içinde bulunan kimseler olarak başlarınızı traş etmiş ve kısaltmış olduğunuz hâlde korkmazsınız mutlaka Mescid-i Harâm’a gireceksiniz. Fakat Allah sizin bilmediğiniz şeyleri bildi de Mekke fethinden önce, yakın bir fetih (Hayber fethini) yaptı. (Hazret-i Peygamber Hudeybiye seferine çıkmazdan önce bir rüya görmüş ve emniyet içerisinde umre haccını ifa edeceklerini Ashâb-ı kirama bildirmişlerdi. Fakat Mekke’nin fethi ertesi yıla kalınca, îmanı zayıf bazı kimseler “münâfıklar” dedi koduya başladılar. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nazil olmuştur.)

28

O’dur ki, peygamberini hidâyet ve hak din ile gönderdi; Onu bütün dinlere üstün kılmak için... Buna şahid olarak da Allah yeter.

29

MUHAMMED (sallâllahü aleyhi ve sellem) Allah’ın peygamberidir. O’nun beraberinde bulunanlar (Ashâb-ı kiram), kâfirlere karşı çok şiddetli, kendi aralarında gâyet merhametlidirler. Onları, rükû ve secde eder hâlde (namaz kılarken) Allah’dan sevab ve rıza istediklerini görürsün. Secde eserinden (çok namaz kılmaları yüzünden meydana gelen) nişanları yüzlerindedir. İşte onların Tevrât’daki vasıfları budur. İncîl’deki vasıfları da şu: Onlar, filizini çıkarmış bir ekine benzerler. Derken o filizi kuvvetlendirmiş de kalınlaşmı, nihâyet gövdeleri üzerinde doğrulub kalkmış; ekincilerin hoşuna gidiyor. (İşte Ashâb-ı kiram da böyle olmuştur. Bidâyette azlıktılar, sonra çoğalıb kuvvetlendiler ve güzel bir cemiyyet meydana getirdiler). Bu teşbih, kâfirleri ashabla öfkelendirmek içindir. O îman edip Sâlih âmeller işliyenlere, (ashaba), Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.

 

Ali Fikri Yavuz Meâli

 

0 ﴿