1

Kıyâmet yaklaştı, kamer (ay ikiye) bölündü. (Kâfirlerin, Hazret-i Peygamberden bir mûcize istemeleri üzerine ayın ikiye bölünme hadisesi olmuştur.)

2

Hâlâ bir mûcize görseler, yüz çevirib şöyle derler: “ Bu devam edegelen kuvvetli bir sihirdir.”

3

(Kıyâmeti ve mûcizeyi) inkâr ettiler; hevalarına uydular. Hâlbuki (Allah’ın vaad ettiği) her iş için bir hakikat var.

4

And olsun, onlara (ibret alıncak) kıssalardan öyleleri de geldi ki, onlarda inkârdan alıkoyacak haberler var;

5

Tam bir hikmet... Fakat korkutmalar fayda vermiyor.

6

O hâlde (Ey Resûlüm) onlardan yüz çevir. O çağırıcı İsrâfil’in görülmemiş dehşetli bir şeye (mü'minleri cennete, kâfirleri cehenneme) davet edeceği gün;

7

(Korkudan) gözleri baygın olarak kabirlerden çıkacaklar; etrafa yayılan çekirgeler gibi...

8

Çağırıcıya (İsrâfil’in sesine) doğru koşarak, kâfirler (bu kıyâmet gününde şöyle) diyecektir: “ Bu çok şiddetli bir gündür.”

9

Onlardan (Mekke’lilerden) önce Nûh kavmi tekzib ettiler de, kulumuzu (Hazret-i Nûh’u) yalanladılar; mecnûndur, dediler ve onu tebliğden alıkoydular.

10

Nihâyet o da, Rabbine şöyle dua etti: “ Ben mağlûbum, benim için onlardan intikam al.”

11

Bunun üzerine, biz de bardakdan boşanırcasına bir yağmur ile göğün kapılarını açtık.

12

Böylece arzı da kaynaklar halinde coşturduk. Nihâyet iki su (yerin ve göğün suları, Nûh kavmini helâk edecek) muayyen bir ölçü üzerinde birleşiverdi. (Böylece mukadder olan helâk husule geldi.)

13

Biz, Nûh’u (ve onunla îman edenleri), levhalardan yapılmış ve perçinleşmiş gemiye yükledik;

14

Öyle ki, muhafazamız altında akıb gidiyordu. Bunu, (peygamberlik nimeti) inkâr edilen Nuh’a, bir mükâfat olarak yaptık.

15

Celâlim hakkı için, biz bu vak’ayı (veya gemiyi), bir alâmet (ve ibret dersi) olarak bıraktık; fakat düşünen mi var?

16

(İşte bak, Ey Resûlüm), benim azabım ve tehdidlerim nasıl oldu!...

17

And olsun ki, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüd almak için kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var?

18

Âd kavmi de tekzib etti. İşte (bak, Ey Resûlüm), nasıl oldu azabım ve tehdidlerim!...

19

Çünkü biz, uğursuzluğu devamlı bir günde, (Hûd peygamberin gönderildiği) Âd kavminin üzerlerine kökü kurutan şiddetli bir rüzgâr gönderdik.

20

Öyle ki, insanları, kökünden sökülmüş hurma kütükleri gibi söküb atıyordu.

21

İşte (bak, Ey Resûlüm), nasıl oldu azabım ve tehdidlerim!...

22

And olsun ki, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüd almak için kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var?

23

Semûd kavmi (Sâlih peygamberin öğüdlerini ve) azap haberlerini tekzib ettiler de,

24

Şöyle dediler: “ İçimizden (peygamber iddiasında olan) bir insana mı tâbi olacağız? O takdirde biz, muhakkak sapıklık içinde kalır ve ateşlere düşeriz.

25

O kitap (vahy) aramızdan ona mı bırakılıyor? Şüphesiz o, şımarık bir yalancıdır.”

26

İleride bilecekler, o şımarık yalancı kimdir?

27

İşte biz, onlara bir imtihan olmak üzere, o dişi deveyi (bir mûcize olarak kayadan) çıkarıp gönderiyoruz. Şimdi onların ne yapacağını gözetle ve eziyetlerine sabret.

28

Hem onlara haber ver ki, (kuyudan istifade edecekleri) su, (deve ile kendi) aralarında nöbetledir. (Bir gün deveye, bir gün onlara.) Her su nöbetinde, sahibi hazır bulunmuş olsun.

29

(Sâlih Peygamberin kavmi bir müddet nöbetleşe bu emre uyduktan sonra), nihâyet (Kudar İbni Salif adındaki) arkadaşlarını çağırdılar. O da kılıca sarılarak deveyi kesti.

30

Fakat bak, nasıl oldu azabım ve tehdidlerim!...

31

Çünkü biz, üzerlerine korkunç bir ses gönderdik de, onlar, ağıldaki hayvanların çiğneyib ufaladıkları kuru çöpler gibi oldular.

32

And olsun ki, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüd almak için kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var?

33

Lût kavmi (peygamberlerinin) azap haberlerini tekzib ettiler.

34

Biz, onlara, taş yağdıran bir rüzgâr gönderdik; yalnız Lût (peygamberin) ailesini bir seher vakti kurtardık.

35

Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte (îman ve itâat etmek sûretiyle nimetimize) şükür edeni, böyle mükâfatlandırırız.

36

And olsun ki, Lût, azabımızla onları korkutmuştu; fakat o ihtarları, şübhelenerek inkâr ettiler;

37

Ve onun (meleklerden ibaret) misafirlerine, (kendi aralarında icra etmekte oldukları kötü işle) tecavüze kalkıştılar. Biz de onların gözlerini silme kör ediverdik. “ Şimdi azabımı ve peygamberimin tehdidlerini tadın.” dedik.

38

Celâlim hakkı için, bir sabah vakti, devamlı bir azap onları bastırıverdi. (Bu azap, cehenneme atılışlarına dek devam edecektir).

39

Tadın bakalım azabımı ve peygamberimin tehdidlerini!...

40

And olsun ki, biz Kur’ân’ı düşünüp öğüd almak için kolaylaştırdık; fakat düşünen mi var?

41

Celâlim hakkı için, Fir'avun ailesine de (azap haberlerini veren) peygamberler geldi.

42

Onlar, mûcizelerimizin hepsini inkâr ettiler. Biz de onları öyle yakalayıverdik ki, her şeye gâlib olana (Allah’a) böyle (yapmak) yaraşır.

43

(Ey Mekke’liler), sizin kâfirleriniz (kuvvet ve imkân bakımından) onlardan (bu adları geçen kavimlerden) hayırlı mı? Yoksa sizin için (İlâhî) kitablarda bir kurtuluş (haberi) mi var?

44

Yoksa onlar; “ Biz yardımlaşır, bize karşı gelene zafer kazanır bir topluluğuz” mu diyorlar?

45

Yakında (Bedir’de) o topluluk bozulacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar.

46

Asıl onların azap vakti, kıyâmettedir. O vaktin azabı, ne müdhiş, ne acıdır!

47

Muhakkak ki mücrimler (müşrikler), şaşkınlık ve çılgın ateşler içindedirler.

48

O gün, yüzleri üstü ateşte sürüklenecekler ve onlara “Tadın cehennemin dokunuşunu!” denilecek.

49

Gerçekten biz, her şeyi (hikmetimiz icabı) bir kaderle yaratmışızdır.

50

(Bir şeyin olmasını murad ettik mi) emrimiz başka değil, ancak birdir (yalnız ol kelimesidir, oluverir); bir göz kırpması gibidir.

51

And olsun, (küfür hususunda benzeriniz olan) sizin gibileri helâk da ettik; fakat hani düşünen?

52

Bununla beraber işledikleri her şey (amellerin yazıldığı) defterlerdedir.

53

Küçük ve büyük (yapılan her şeyin) hepsi (Levh-i Mahfûz’da) yazılıdır.

54

Şüphesiz takva sahibleri cennetlerde aydınlıklar içindedirler;

55

Rıza gösterilen bir yerde... Kudretine nihâyet olmıyan bir Melek’in (her şeye hakim bulunan Allahü teâlâ’nın) huzurunda...

 

Ali Fikri Yavuz Meâli

 

0 ﴿