1

Ey îman edenler! Düşmanlarımı ve düşmanlarınızı dostlar edinmeyin. Siz, onlara (mektubla bağlılık ve) sevgi yolluyorsunuz; Hâlbuki onlar, Kur’ân’dan size geleni inkâr ettiler. Rabbiniz olan Allah’a îman ediyorsunuz diye, size ve Peygamberi (Mekke’den) çıkarıyorlardı. Eğer sizler, benim yolumda ve rızam uğrunda cihad için (Mekke’den Medine’ye) çıktınızsa, (düşmanlarımı ve düşmanlarınızı dost edinmeyin). Siz, sevgi göstererek, onlara sır veriyorsunuz; Hâlbuki ben, sizin gizlediklerinizi de, açıkladıklarınızı da hep bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, artık hak yolun ortasında sapıtmıştır, (kendini felâkete sürüklemiştir). (Bu âyet-i kerîme, Hâtib İbni Belte’e hakkında nazil oldu. Hazret-i Peygamber efendimizin Mekke’lilere savaş açacağını duyunca, bu haberi Medine’den yazdığı bir mektupla Mekke’lilere bildirmeğe teşebbüs etti ve mektubunu Sare adlı bir kadınla gönderdi. Bunun üzerine Cebrâil nazil olup hâdiyesi Hazret-i Peygamber efendimize bildirdi. Hazret-i Peygamber de ashabın ileri gelenlerinden altı kişiyi, yola çıkan kadını yakalayıp mektubu almak üzere vazifelendirdi. Onlar da yolda kadını yakalayarak bu mektubu kendisinden almışlardı. İşte mü'minlerin, bu şekilde bir büyük günah işlememelerini bildiren bu âyet-i kerîme nazil olmuştur.)

2

Eğer onlar size üstün gelseler, hepinize düşman kesilirler ve size ellerini, dillerini kötülükle uzatırlar ve arzu ederler ki, hep kâfir olsanız!...

3

(Eğer Peygambere hiyanetlik ederseniz, Allah’ın azabına karşı) ne (Mekke’deki) akrabalarınız, ne de çocuklarınız size asla fayda vermez. Allah, kıyâmet gününde aranızı ayıracaktır, (itâat edenleri cennete, isyan edenleri cehenneme koyacaktır). Allah, bütün yaptıklarınızı görendir.

4

Gerçekten İbrâhîm’in ve beraberinde olanların sözlerinde sizin için güzel bir örnek oldu: Vaktiyle kavimlerine dediler ki: “ Biz, sizlerden ve Allah’dan başka taptıklarınızdan berîyiz. Siz, Allah’ın birliğine îman etmedikçe, sizi (dininizi) tanımıyoruz. Sizinle aramızda ebedî düşmanlık ve kin baş gösterdi!” Ancak İbrâhîm’in, babası için şöyle demesi müstesna olmuştur: “ Elbette senin için mağfiret dileyeceğim; fakat Allah’ın azabından hiç bir şeyi kaldırmağa senin için gücüm yetmez?” (O hâlde ey mü'minler, siz şöyle deyin): “ Ey Rabbimiz! Ancak sana tevekkül ettik, sana ibâdete koyulduk ve yalnız sanadır dönüş...

5

Ey Rabbimiz! Bizi, o kâfir olanların fitnesi kılma, (bizi onlara ezdirme); bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Muhakkak ki sen, Azîz’sin= her şeye galibsin, imansızlardan intikam alırsın, Hakîm’sin= mü'minlere zafer veren hikmet sahibisin.”

6

Gerçekten sizler için, onların (İbrâhîm’in ve beraberindekilerin) sözlerinde güzel bir örnek olmuştur. Bu örnek, Allah’dan ve Âhiret gününden korkanlar içindir. Kim (emrimizden) yüz çevirir (ve kâfirleri dost edinirse), şüphe yok ki Allah Ganî’dir= hiç bir şeye muhtaç değildir. Hamîd’dir= hamde müstahaktır.

7

Olur ki Allah, (onları İslâm’a erdirmekle) içlerinden birbirinize düşmanalık ettikleriniz arasında bir sevgi ve yakınlık kurar. Allah (buna) Kadîr’dir. Allah Gafûr’dur= çok bağışlayandır, Rahîm’dir= çok merhametlidir.

8

Allah, din hususunda sizinle savaşmamış, sizi yurdlarınızdan da çıkarmamış kimselere sadakat göstermenizden, onlara iyilik etmenizden, onlara adalet yapmanızdan sizi yasaklamaz; Çünkü Allah, adalet yapanları sever.

9

Allah, sizi, ancak din hususunda sizinle savaşan ve sizi yurdlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanıza yardım eden kimselerden; Onlara dostluk etmenizden meneder. Kim de onlara dostluk ederse, işte bunlar, zalim olanlardır...

10

Ey îman edenler! Size, mü'min kadınlar muhacir olarak geldikleri vakit, kendilerini imtihan edin; îmanlarını Allah (sizden) daha iyi bilir. (Yaptığınız) imtihan üzerine, onları mü'min hanımlar bilirseniz, artık kendilerini kâfirlere geri çevirmeyin. Mü'min hanımlar, kâfirlere helâl değildir; kâfirler de mü'min hanımlara helâl olmazlar. Bununla beraber (kâfirlerin, İslâmı kabul eden karılarına) sarf etmiş oldukları mehri, o kâfirlere verin. Sizin o mü'min hanımları nikâh etmenizde de, mehirlerini kendilerine verdiğiniz takdirde, üzerinize bir günah yoktur. (İslâm dininden çıkan) kâfir zevcelerinizi nikâhınızda tutmayın; (onlara) harcadığınız mehri, (varmış oldukları kâfir kocalarından) isteyin. Kâfirler de (İslâm’ı kabul eden ve sizinle evlenen karılarına) sarf etmiş oldukları mehri (sizden) istesinler. Bunlar, size Allah’ın hükmüdür. Aranızda hüküm veriyor. Allah Alîm’dir= her şeyi bilir. Hakîm’dir= hikmet sahibidir.

11

Eğer zevcelerinizden biri (dininden çıkıb) sizden kâfirlere kaçar da, sonra siz (o kâfirlerle savaşarak) ganimet alırsanız, zevceleri (kâfirlere) gitmiş olanlara (önceden bu zevcelerine) sarf etmiş oldukları mehir kadar, (bu ganimetten) verin ve kendisine îman ettiğiniz Allah’dan korkun.

12

Ey Peygamber! Mü'min kadınlar, Allah’a hiç bir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, (kız) çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir bühtan uydurub getirmemek (gayri meşrû bir çocuk düyaya getirib de onu kocalarına nisbet etmemek, kendilerine emrettiği) herhangi bir iyilik hususunda sana isyan etmeme üzere sana (teslimiyetle) söz verdikleri zaman, biatlerini (söz ve teslimiyyetlerini) kabul et. Onlar için Allah’dan mağfiret dile; Çünkü Allah, Gafûr’dur, Rahîm’dir.”

13

Ey îman edenler! Öyle bir kavmi dost edinmeyin ki, Allah onlara gazab etmiş, Âhiretten ümidi kesmişler ve mezarlıklarda yatan kâfirlerin ümidsiz halleri gibi, ümidsizliğe düşmüşlerdir, (Allah’ın rahmetinden ümidlerini kesmişlerdir).

 

Ali Fikri Yavuz Meâli

 

0 ﴿