1Gerçekten insan üzerine dehirden öyle bir zaman geçti ki, o vakit insan alınır, (insanlıkla tanınır) bir şey değildi. 2Çünkü biz, insanı, (erkek ve dişi suları ile) karışık bir nutfeden yarattık; (üzerine mükellefiyyet yükliyerek) onu deneyeceğiz. Bunun için onu duygu ve görgü sahibi kıldık. 3Şüphesiz biz ona, gerçek yolu gösterdik; ister şükreden (mü'min) olsun, ister nankörlük eden (kâfir)... 4Çünkü biz, kâfirler için zincirler, bukağılar ve alevli bir ateş hazırladık. 5Muhakkak ki iyi insanlar, (cennetde) katığı kâfûr olan (şarab) dolu bir kadehten içecekler. 6(O şarabın katığı olan Kâfur) bir kaynaktır ki, ondan Allah’ın kulları içerler. İstedikleri yere onu kolayca akıtırlar. 7(Cennetlik olan iyi insanlar, o kimselerdir ki, dünyada) adaklarını yerine getirirler ve azabı salgın olan bir günden korkarlar. 8Yoksula, yetime, esire seve seve yemek yedirirler. 9(Sonra onlara şöyle derler): “Size ancak Allah rızası için yediriyoruz. Sizden ne bir hediye isteriz ne de bir teşekkür. 10Çünkü biz Rabbimizden korkarız; bed çehreli, çatık suratlı bir günün azabından... 11Allah da onları, o günün azabından korur ve kendilerine güzel bir yüz ve sevinç verir. 12Sabırlarına karşılık da (içine girecekleri) bir cennet ve (giyecekleri) bir ipek ihsan eder. 13Orada koltuklar üzerine dayanmış bir haldedirler. Orada ne bir güneş (rahatsızlığı) görürler, ne de soğuk... 14(O cennetteki ağaçların) gölgeleri üzerlerine sarkmış, meyvaları da bol bol önlerine konmuştur. 15Onlara (hizmet için) gümüşten billûr kaplar ve sürahilerle (etraflarında) dolaşılır. 16Gümüşten billûrlar ki, (ehli cennet) onları türlü türlü biçime koymuşlardır. 17Orada kendilerine, katığı zencefîl olan (cennet şarabından dolu) bir kadeh de içirilir. 18(Zencefîl) cennetde bir kaynakdır ki, ona Selsebîl adı verilir. 19(Cennet ehlinin) etraflarında (hizmet için) devamlı olarak taze çocuklar dolaşır ki, sen onları gördüğün zaman saçılmış inciler sanırsın. 20Orada her nereye baksan, bir nimet ve pek büyük bir mülk (saltanat) görürsün. 21Üstlerinde, ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır ve gümüşten bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri de onlara tertemiz bir şarab içirmiştir. 22(Cennetliklere şöyle denir): İşte bu, sizin mükâfatınızdır. Ameliniz makbul olmuştur. 23Gerçekten biz, Kur’ân’ı sana âyet âyet indirdik. 24O hâlde Rabbinin hükmüne sabret, (zafer sana erişecektir). O kâfirlerden hiç bir günahkâra, yahut bir nanköre boyun eğme. 25Sabah akşam Rabbinin adını an, (sabah, öğle, ikindi namazlarını kıl). 26Gecenin bir kısmında da O’na secde et, (akşam ile yatsı namazını kıl). Bir de geceleyin uzun bir müddet O’nu tesbih et, (teheccüd namazı kıl). denilir: Bunlar, hangi (dehşetli) güne ertelendiler!... 27Çünkü bunlar (Mekke kâfirleri), peşin dünyayı severler ve önlerindeki (şiddeti) ağır bir günü bırakırlar. (Âhiretin azabından korkub da imana gelmezler). 28Onları biz yarattık ve mafsallarını (birbirine) biz bağladık. Dilediğimiz zaman da (onları helâk eder) yerlerine kendileri gibi olanları getiririz. 29Muhakkak ki bu Sûre, bir öğüddür. Artık dileyen Rabbine bir yol tutar; (O’na ibâdet ederek rahmetine yaklaşır). 30(Şunu da bilin ki,) Allah dilemeyince siz (hayır ve şerri) dileyemezsiniz. Çünkü Allah, Alîm’dir= her şeyi bilir, Hakîm’dir= hikmet sahibidir; 31Dilediği kimseyi rahmeti içine kor. Zâlimlere ise acıklı bir azap hazırlamıştır. | |||
|
﴾ 0 ﴿