20-TAHA1Sadeleştirilmiş Tâ, Hâ, Orijinal Ta Ha. 2Sadeleştirilmiş Ey Rasûlüm Muhammed! Kur'ân'ı sana sıkıntıya düşesin diye indirmedik. Orijinal Kur'anı sana bedbaht olasın diye indirmedik. 3Sadeleştirilmiş Ancak Allah'tan korkan kimse için bir öğüt olarak (indirdik.) Orijinal Ancak saygısı olana tezkir için. 4Sadeleştirilmiş Yeri ve yüce gökleri yaratanın katından yavaş yavaş bir indirilişle (onu) indirdik. Orijinal Bir tenzil olarak indirdik o yaradandan ki hem Arzı yarattı hem o yüksek yüksek Gökleri. 5Sadeleştirilmiş O Rahmân (kudret ve hakimiyyetiyle) Arş'a hakim oldu. Orijinal O rahmâni Arş üzerine istivâ buyurdu. 6Sadeleştirilmiş Bütün göklerde olanlar, bütün yerdekiler, bu ikisinin arasında ve toprağın altıda bulunanlar O'nundur. Orijinal Bütün Semavâttakiler ve bütün Arzdakiler ve bütün bunların aralarındakiler ve bütün yerin dibindekiler hep onun. 7Sadeleştirilmiş Sen (Allah'a ettiğin dua ve zikirle) sesini yükseltirsen (bilki Allah bundan mustağnîdir.). Çünkü O şüphesiz gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir. Orijinal Sen bu sözü ı'lan edeceksen de o hem sirri bilir hem daha gizlisini. 8Sadeleştirilmiş Allah O'dur ki, kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. En güzel isimler O'nundur. Orijinal Allah, başka tanrı yok ancak o Hep onundur o en güzel isimler (esmâihusnâ). 9Sadeleştirilmiş (Habîbim!) Musa'nın (başından geçen hayat) hikayesi sana geldi mi? Orijinal Hem geldi mi Musânın kıssası sana? 10Sadeleştirilmiş Hani o bir ateş görmüştü de, ailesine: "Yerinizde durun, benim gözüme bir ateş ilişti, belki size bir kor getiririm, yahut ateşin yanında bir yol gösterici bulurum" demişti. Orijinal Bir vakıt o beni ateş gördü de ehline durun, dedi: benim gözüme bir ateş ilişti belki size ondan bir yalın getiririm, yâhud üzerinde bir kılağuz bulurum. 11Sadeleştirilmiş Ateşe vardığı zaman şöyle çağrıldı: "Ey Musa! Orijinal Vaktâki ona vardı kendine şöyle nidâ olundu. 12Sadeleştirilmiş "Ben şüphesiz senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar, çünkü sen kutsal bir vadi olan Tuvâ'dasın." Orijinal Ya Musâ haberin olsun benim, ben rabbım, hemen papuşlarını çıkar çünkü sen mukaddes vadide tuvadasın. 13Sadeleştirilmiş "Ben seni seçtim, şimdi (sana) vahyolunacak şeyleri dinle." Orijinal Ve ben, seni ıhtiyar buyurdum şimdi verilecek vahyi dinle. 14Sadeleştirilmiş Şüphesiz ben Allah'ım, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Onun için bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl. Orijinal Hakıkaten benim ben Allah, benden başka ilâh yok. Onun için bana ıbadet et ve zikrim için namaz kıl. 15Sadeleştirilmiş Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onun vaktini gizli tutuyorum ki, herkes yaptığının karşılığını görsün. Orijinal Çünkü saat muhakkak gelecek, ben, hemen hemen onu gizliyorum ki her nefis sa'yiyle cezalansın, 16Sadeleştirilmiş Sakın kıyamete inanmayıp, kendi heva ve hevesine uyan kimse seni, ona iman etmekten alıkoymasın; sonra helak olursun. Orijinal binaenaleyh sakın ona inanmayıp da kendi hevasına uyan kimse seni ondan alıkoymasın sonra helâk olursun. 17Sadeleştirilmiş Ey Musa! Sağ elindeki nedir? Orijinal O yeminindeki de ne ya Musâ? 18Sadeleştirilmiş Musa dedi: "O benim asâm (değneğim) dır, ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkerim ve onda başka hacetlerim (faydalanacağım şeyler) de var" Orijinal O dedi: asâm, üzerine dayanırım ve onunla davarlarıma yaprak çırparım, benim onda daha diğer hacetlerim de vardır. 19Sadeleştirilmiş Allah: "Ey Musa! onu (yere) bırak"dedi. Orijinal Buyurdu ki bırak onu ya Musâ! 20Sadeleştirilmiş Musa da onu bıraktı, bir de ne görsün! o bir yılan olmuş koşuyor. Orijinal Bıraktı ne baksın o bir yılan olmuş koşuyor. 21Sadeleştirilmiş Allah buyurdu ki: "Tut onu, korkma; biz onu yine eski durumuna çevireceğiz" Orijinal Tut onu, buyurdu: ve korkma biz onu evvelki sîretine iade edeceğiz. 22Sadeleştirilmiş "Bir de diğer bir mucize olmak üzere elini koynuna koy ki, kusursuz olarak bembeyaz çıksın." Orijinal Bir de elini koynuna sok, çıksın bembeyaz bir afetsiz diğer bir âyet olarak. 23Sadeleştirilmiş "Bunları sana en büyük mucizelerimizden (bir kısmını) gösterelim diye yaptık." 24Sadeleştirilmiş "Firavun'a git, çünkü o hakikaten azdı." Orijinal Git Fir'avna zira o pek azdı. 25Sadeleştirilmiş Musa dedi ki: "Ey Rabbim! Benim göğsüme genişlik ver, Orijinal Dedi: ya rab! benim göğsüme genişlik ver. 26Sadeleştirilmiş İşimi kolaylaştır, Orijinal Ve bana işimi kolaylaştır. 27Sadeleştirilmiş Dilimden düğümü çöz Orijinal Ve dilimden ukdeyi çöz. 28Sadeleştirilmiş Ki, sözümü iyi anlasınlar. Orijinal Sözümü iyi anlasınlar. 29Sadeleştirilmiş Bir de bana ailemden bir vezir ver. Orijinal Ve bana ehlimden bir vezir ver. 30Sadeleştirilmiş Kardeşim Harun'u (ver). Orijinal o Kardeşim Harunu. 31Sadeleştirilmiş Onunla arkamı kuvvetlendir. Orijinal Onunla sırtımı pekit. 32Sadeleştirilmiş (Elçilik) işimde onu bana ortak et. Orijinal Ve onu işimde şerik et. 33Sadeleştirilmiş Ki seni çok tesbih edelim. Orijinal Ki seni çok tesbih edelim. 34Sadeleştirilmiş Seni çok analım. Orijinal Ve çok zikreyleyelim. 35Sadeleştirilmiş Şüphe yok ki sen bizi görüp duruyorsun." Orijinal Şüphe yok ki sen bizi görüp duruyorsun. 36Sadeleştirilmiş Allah buyurdu: "Ey Musa! Dilediğin (şeyler) sana verildi." Orijinal Haydi! Buyurdu: irdirildin dileğine ya Musâ. 37Sadeleştirilmiş "And olsun biz, sana diğer bir defa daha ihsan etmiştik" Orijinal Şanım hakkı için biz lûtfeylemiştik sana diğer bir def'a daha. 38Sadeleştirilmiş Hani bir vakit ilham edilmesi gereken (ancak ilham ile bilinebilen) şu ilhamı annene verdik: Orijinal O vakıt ki anana verilen şu ilhamı verdik. 39Sadeleştirilmiş "Onu (Musa'yı) tabut içine koy da denize bırak. Deniz de onu sahile atsın. Onu hem bana düşman, hem ona düşman olan biri alsın." Bir de benim gözetimim altında yetiştirilmen için, üzerine katımdan bir sevgi bırakmıştım. (Ey Musa!) Orijinal Onu tabut içine koy da deryayı bırak derya da onu sahile, bıraksın, onu hem bana düşman hem ona düşman biri alsın, ve üzerine benden bir sevgi koydum ki hem nezaretim altında yetiştirilesin. 40Sadeleştirilmiş Hani kız kardeşin (Firavun'un sarayına) giderek: "Ona bakacak birini size buluvereyim mi? diyordu. Böylece seni tekrar annene verdik ki, gözü aydın olsun da kederlenmesin. Hem sen, bir adam öldürdün de seni gamdan kurtardık. Seni çeşitli musibetlerle imtihan ettik. Bu sebeple yıllarca Medyen halkı içinde kaldın. Sonra ey Musa! Belli bir çağa (peygamberlik görevini yüklenecek bir yaşa) geldin. Orijinal O vakıt hemşiren gidiyor da diyordu: «ona iyi bakacak birini buluvereyim mi size?» Bu suretle seni anana iade ettik ki gözü aydın olsun da mahzun olmasın, hem bir adam öldürdün de seni gamdan kurtardık, ve türlü mihnetlerle seni imtihan ettik bu sebeble senelerce Ehli Medyen içinde kaldın, sonra da bir kader üstüne geldin ya Musâ. 41Sadeleştirilmiş Ben, seni kendime (peygamber) seçtim. Orijinal Ben seni kendim için yetiştirdim. 42Sadeleştirilmiş Sen kardeşinle birlikte mucizelerimle git. İkiniz de beni anmakta gevşeklik etmeyin. Orijinal Git âyetlerimle sen ve biraderin Ve benim zikrimde gevşeklik etmeyin. 43Sadeleştirilmiş Firavun'a gidin, çünkü o gerçekten azdı. Orijinal Fir'avna gidin çünkü o pek azdı. 44Sadeleştirilmiş Varın da ona yumuşak söz söyleyin; olur ki, öğüt dinler, yahut korkar. Orijinal Varın da ona belki dinler veya korkar diye yumuşak dille söyleyin. 45Sadeleştirilmiş (Musa ile Harun) "Rabbimiz! Onun bize kötülük yapmasından veya azgınlığını artırmasından korkarız" dediler. Orijinal Rabbenâ dediler, korkarız ki bize şiddetle saldırır, yâhud tuğyanını artırır. 46Sadeleştirilmiş Allah buyurdu ki: "Korkmayın, zira ben sizinle beraberim, işitir ve görürüm." Orijinal Korkmayın buyurdu: çünkü ben sizinle beraberim, işitirim ve görürüm. 47Sadeleştirilmiş Hemen gidin de Firavun'a deyin ki: "Biz Rabbinin (sana gönderilen) elçileriyiz. Artık İsrailoğulları'nı bizimle gönder, onlara azab etme; biz sana Rabbinden bir mucize ile geldik. Selam doğru yolda gidenleredir." Orijinal Haydin varın da ona deyin ki haberin olsun biz rabbının Resulleriyiz, artık Benî İsraîli bizimle gönder ve onları ta'zib etme, biz sana rabbından bir âyetle geldik, selâm da doğruya tabi' olanadır. 48Sadeleştirilmiş "Bize kesin olarak vahyolundu ki, azab şüphesiz (gerçeği) inkâr edip ona sırt çevirenleredir." Orijinal İnan ki bize şöyle vahyolundu: her halde azâb, tekzib edin yüz çevirenedir. 49Sadeleştirilmiş Firavun: "Ey Musa! Sizin Rabbiniz kimdir?" dedi. Orijinal Hele, dedi: sizin rabbınız kim ya Musâ? 50Sadeleştirilmiş Musa: "Bizim Rabbimiz her şeye şeklini veren, sonra da yolunu gösterendir." dedi. Orijinal Bizim dedi: rabbımız her şey'e hılkatini veren sonra da yolunu gösterendir. 51Sadeleştirilmiş Firavun : "Öyleyse geçmiş asırlar (daki insanlar)ın durumu nedir?" dedi. Orijinal Dedi: ya öyle ise kurunıûlânın hali ne? 52Sadeleştirilmiş Musa dedi ki: "Onların bilgisi Rabbimin katında bir kitapta (yazılı)dır. Rabbim yanlış yapmaz ve unutmaz." Orijinal Onun dedi: ılmi rabbımın ındinde bir kitabdadır, rabbım şaşmaz ve unutmaz. 53Sadeleştirilmiş "Yeryüzünü sizin için bir döşek yapan, oradan sizin için yollar açan ve gökten bir su indiren O'dur." İşte biz o su ile türlü türlü bitkilerden çiftler çıkardık. Orijinal O ki sizin Arzı bir beşik yaptı ve onda size yollar açtı ve Semadan bir su indirdi de bu sebeble muhtelif nebattan çiftler çıkarmaktayız. 54Sadeleştirilmiş Hem siz yiyin, hem de hayvanlarınızı otlatın. Akıl sahibleri için bunda nice ibretler vardır! Orijinal Hem yiyiniz hem hayvanlarınızı güdünüz, her halde bunda ülinnühâ için çok âyetler var. 55Sadeleştirilmiş Sizi yerden (topraktan) yarattık, yine (ölümünüzden sonra) ona döndüreceğiz. Hem de ondan sizi bir kere daha çıkaracağız. Orijinal Sizi o Arzdan yarattık, yine sizi ona iade edeceğiz hem de ondan sizi diğer bir def'a daha çıkaracağız. 56Sadeleştirilmiş And olsun ki, biz, Firavun'a mucizelerimizin hepsini gösterdik. Böyle iken o yine onları yalan sayıp kabulden çekindi. Orijinal Kasem olsun biz, ona âyetlerimizin hepsini gösterdik, öyle iken o yine yalan dedi dayattı. 57Sadeleştirilmiş (Firavun Musa'ya şöyle) dedi: "Ey Musa! Sen sihrinle bizi yerimizden çıkarmak için mi geldin bize?" Orijinal Sen, dedi: sihrinle bizi yerimizden çıkarmak için mi geldin bize ya Musâ! 58Sadeleştirilmiş "O halde biz de senin sihrin gibi bir sihirle sana geleceğiz (karşına çıkacağız); şimdi bizimle senin aranda bir vakit ve bir buluşma yeri tayin et ki; ne senin, ne bizim caymayacağımız uygun bir yer olsun." Orijinal O halde bilmiş ol ki biz de onun gibi bir sihir sana yapacağız, şimdi sen, seninle aramızda bir mîad ta'yin et ki ne senin ne bizim hulf etmiyeceğimiz denk bir mahall olsun. 59Sadeleştirilmiş Musa: "Sizinle buluşma zamanı, süs (bayramı) günü ve insanların toplanacağı kuşluk vaktidir." dedi. Orijinal Size mîad, dedi: ziynet günü ve nâsın toplanacağı kuşluk vakti. 60Sadeleştirilmiş Bunun üzerine Firavun döndü gitti ve bütün hile vasıtalarını topladıktan sonra geldi. Orijinal Bunun üzerine Fir'avn tedbire girişti, bütün hîlesini derdi topladı da sonra geldi. 61Sadeleştirilmiş Musa onlara dedi ki: "Yazıklar olsun size! Allah'a yalan uydur mayın. Sonra bir azab ile kökünüzü keser. Gerçekten (Allah'a) iftira eden hüsrana uğramıştır." Orijinal Musâ onlara veyl sizlere, dedi: Allaha yalanı iftira etmeyin sonra bir azâb ile kökünüzü keser, filhakıka iftira eden hâib oldu. 62Sadeleştirilmiş Sihirbazlar aralarında işlerini tartıştılar ve konuşmalarını gizli tuttular Orijinal Şöyle ki: aralarında işlerine kavraştılar ve gizli fısıldaştılar. 63Sadeleştirilmiş (Sihirbazlar daha sonra Musa ve Harun'u göstererek şöyle) dediler: "Bu ikisi muhakkak sihirbazdır; büyüleriyle sizi yurdunuzdan çıkarmak ve de örnek dininizi yok etmek istiyorlar." Orijinal Her halde dediler: bunlar iki sihirbaz, sizi yerinizden çıkarmak ve nümunei imtisal olan tariukatınızı gidermek istiyorlar. 64Sadeleştirilmiş "Onun için bütün tuzaklarınızı bir araya getirin, sonra hep bir sıra halinde gelin. Bugün üstün gelen muhakkak zafer kazanmıştır." Orijinal siz de bütün hîlenize ittifak edin, sonra da saf halinde gelin, bu gün üstün gelen, muhakkak felâhı buldu. 65Sadeleştirilmiş Sihirbazlar: "Ey Musa! Ya sen at, yahud ilk atan biz olalım" dediler. Orijinal Ya Musâ! Dediler: ya at, yâhud ilk atan biz olalım. 66Sadeleştirilmiş Musa dedi ki: "Hayır, siz atın." Bir de ne görsün! Onların ipleri ve değnekleri, yaptıkları sihirden ötürü kendisine sanki yürüyorlarmış gibi geldi. Orijinal Haydin siz atın dedi, ne baksın onların ipleri ve sopaları sihirlerinden ona öyle tahyil olunuyor ki cidden bunlar koşuyorlar. 67Sadeleştirilmiş Bu yüzden Musa içinde bir korku hissetti. Orijinal Birdenbire Musâ içinde bir nevi' korku duydu. 68Sadeleştirilmiş Biz dedik ki: "Korkma, çünkü sen muhakkak üstünsün (galib geleceksin) " Orijinal Korkma dedik: çünkü sensin üstün sen. 69Sadeleştirilmiş "Sağ elindekini atıver, o, onların yaptıklarını yutar. Çünkü onların yaptıkları ancak bir büyücü tuzağıdır. Büyücü ise, her nerede olursa olsun başarıya ulaşamaz." Orijinal Ve elindekini bırakıver, o onların yaptıklarını yalar yutar, çünkü onların yaptıkları sırf sihirbaz hîlesidir, sihirbaz ise her nerede olsa felâh bulmaz. 70Sadeleştirilmiş Sonunda bütün sihirbazlar secdeye kapandılar, "Musa ile Harun'un Rabbine iman ettik" dediler. Orijinal Binnetice bütün sihirbazlar secdeye kapandılar, Harun ile Musânın rabbına iyman ettik dediler. 71Sadeleştirilmiş Firavun: "Ben size izin vermeden mi ona iman ettiniz? O, muhakkak size sihir öğreten büyüğünüzdür. And olsun ki, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve muhakkak sizi hurma dallarına asacağım. Böylece hangimizin azabının daha şiddetli ve devamlı olduğunu bileceksiniz" dedi. Orijinal Ya! Dedi: ben size izin vermeden ona iyman ettiniz ha? O her halde size sihri öğreten büyüğünüz, o halde ahdim olsun ben ve elbet sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve elbette sizleri hurma dallarına asacağım, ve her halde bileceksiniz ki hangimiz azâbca daha şiddetli ve daha bakalı? 72Sadeleştirilmiş (İman eden sihirbazlar şöyle) dediler: "Bize gelen bu açık mucizeler ve bizi yaratana karşı, asla seni tercih edemeyiz. Ne hüküm vereceksen ver. Sen, ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin." Orijinal İhtimali yok dediler: bize gelen bu açık mu'cizelere ve bizi yaratana karşı seni tercih edemeyiz, artık neye hukmün geçer, ne yapabilirsen yap, senin olsa olsa bu Dünya hayata hukmün geçer. 73Sadeleştirilmiş "Doğrusu biz hem günahlarımıza, hem bizi zorladığın sihre karşı, bizi bağışlasın diye, Rabbimize iman ettik. Allah (sevabça senden) daha hayırlı ve (azab verme bakımından da) daha devamlıdır." Orijinal Doğrusu biz günahlarımıza ve bizi zorladığın sihre karşı bize mağrifet etsin diye rabbımıza iyman ettik, Allah, hem daha hayırlı hem daha bakalıdır. 74Sadeleştirilmiş Her kim Rabbine suçlu olarak varırsa, şüphesiz ki ona cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de dirilir. Orijinal Her kim rabbına mücrim olarak varırsa şüphesiz ki ona Cehennem var onda ne ölür ne dirilir. 75Sadeleştirilmiş Kim de ona bir mümin olarak salih ameller işlemiş olduğu halde varırsa, işte onlara en yüksek dereceler vardır. Orijinal Her kim de ona mü'min olarak salih ameller işlemiş bir halde varırsa işte onlara en yüksek dereceler var. 76Sadeleştirilmiş Adn cennetleri vardır ki, altlarından ırmaklar akar, onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. Ve işte bu, (küfür ve isyandan) arınanların mükafatıdır. Orijinal Adin Cennetleri altından nehirler akar, onlarda muhalled olarak kalacaklar, ve o işte temizlenen kimsenin mükâfatı. 77Sadeleştirilmiş Gerçekten Musa'ya şöyle vahyettik: "Kullarımla geceleyin yürü (Mısır'dan çık) de (asânı vurarak) onlara denizde kuru bir yol aç; (artık firavun tarafından) yetişilmekten korkmazsın ve (boğulmaktan) endişe de etmezsin." Orijinal Ve filhakıka Musâya şöyle vahyettik: kullarımla geceleyin yürü de onlara denizde kuru bir yol aç, yetişilmekten korkmazsın ve perva etmezsin. 78Sadeleştirilmiş Firavun ordularıyla hemen onları takip etti, denizden kendilerini sarıveren (korkunç boğulma) sarıverdi Orijinal Derken Firavn ordulariyle onları ta'kıb etti, kendilerini de deryadan saran sarıverdi. 79Sadeleştirilmiş Böylece Firavun kavmini yanlış yola sürükledi ve doğru yola götürmedi. Orijinal Velhasıl Firavn kavmini dalâlete sürükledi, hidayete götürmedi. 80Sadeleştirilmiş Ey İsrailoğulları! Sizleri düşmanınızdan kurtardık ve Tûr dağının sağ yanında size söz verdik, üzerinize de kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Orijinal Ey Benî İsraîl! Sizi düşmanınızdan kurtardık ve size Tûrun sağ tarafına va'd verdik ve üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirdik. 81Sadeleştirilmiş Size verdiğimiz rızıkların en temizlerinden yiyin ve bunda taşkınlık etmeyin, sonra üzerinize gazabım iner. Kimin üzerine de gazabım inerse, muhakkak o mahvolur. Orijinal Size verdiğimiz rızıkların en hoşlarından yeyin ve hakkında tuğyan etmeyin ki sonra üzerinize gadabım iner, her kim üzerine de gadabım inerse o uçuruma gider. 82Sadeleştirilmiş Bununla beraber, şüphe yok ki ben, tevbe eden, iman edip salih amel işleyen, sonra da hak yolda sebat gösteren kimse için çok bağışlayıcıyım. Orijinal Bununla beraber şübhe yok ki ben, tevbe eden ve iyman edip salih amel yapan, sonra da doğru giden kimse için gaffarım. 83Sadeleştirilmiş "Ey Musa! Seni kavminden (ayırıp) daha çabuk (gelmeye) sevkeden nedir?" (dedik.) Orijinal Hem seni acele ile kavminden geçiren, ne ya Musâ? 84Sadeleştirilmiş Musa: "Onlar benim izimdeler (arkamdan beni takip edip geliyorlar). Ben sana acele ettim (geldim) ki, hoşnud olasın" dedi. Orijinal Onlar, dedi, benim izim üzerindeler ve ben sana acele ettim ki rabbım hoşnud olasın. 85Sadeleştirilmiş Allah: "Doğrusu biz senden sonra kavmini imtihan ettik. Sâmirî onları saptırdı" dedi. Orijinal Amma dedi: biz senin ardından kavmini fitneye düşürdük, Sâmirî onları şaşırttı. 86Sadeleştirilmiş Hemen Musa öfkeli ve üzgün olarak kavmine döndü (onlara şöyle) dedi: "Ey kavmim! Rabbiniz size güzel bir vaad ile söz vermedi mi? Size bu süre mi çok uzun geldi, yoksa Rabbinizden size bir gazab inmesini arzu ettiniz de mi, bana olan vaadinizden caydınız?" Orijinal Derhal Musâ kavmine gadabnâk esefnâk olarak döndü, ey kavmım dedi: rabbınız size güzel bir va'd va'detmedi mi? Zaman mı uzadı? Yoksa üzerinize rabbınızdan bir gadab inmesini arzu ettinizde mi bana olan va'dinize hulfettiniz. 87Sadeleştirilmiş Onlar dediler ki: "Biz sana verdiğimiz sözden, kendiliğimizden caymadık. Fakat biz o (Kıbtî) kavminin süs eşyasından bir takım ağırlıklar yüklenmiştik. Onları (ateşe) attık. Sâmirî de (kendi mücevheratını) böylece atmıştı." Orijinal Biz dediler, senin va'dine kendiliğimizden hulfetmedik ve lâkin o kavmin ziynetinden bir takım ağırlıklar yüklenmiş idik, onları ateşe attık, kezalik sâmirî de bıraktı derken onlara bir dana, böğürmesi var bir cesed çıkardı, bunun üzerine dediler ki işte bu sizin ilâhınız ve Musânın ilâhı fakat unuttu. 88Sadeleştirilmiş Nihayet Sâmirî onlara böğüren bir buzağı heykeli ortaya çıkardı. Bunun üzerine Sâmirî ve adamları: "İşte sizin de, Musa'nın da ilâhı budur, ama o unuttu" dediler. Orijinal Biz dediler, senin va'dine kendiliğimizden hulfetmedik ve lâkin o kavmin ziynetinden bir takım ağırlıklar yüklenmiş idik, onları ateşe attık, kezalik sâmirî de bıraktı derken onlara bir dana, böğürmesi var bir cesed çıkardı, bunun üzerine dediler ki işte bu sizin ilâhınız ve Musânın ilâhı fakat unuttu. 89Sadeleştirilmiş Onlar görmüyorlar mıydı ki, o buzağı, kendilerine hiçbir sözle karşılık veremiyor; onlara ne bir zarar, ne de bir yarar vermeye sahip bulunamıyordu. Orijinal Şu hakıkati görmüyorlar mı idi ki o onlara bir söz iade edemiyor ve kendilerine ne bir zarar ne de bir menfaat iriştirmeğe malik olamıyordu. 90Sadeleştirilmiş And olsun ki Harun daha önce onlara: "Ey kavmim! Siz bununla (buzağı ile) imtihana çekildiniz. Sizin gerçek Rabbiniz Rahmân'dır. Gelin bana uyun ve emrime itaat edin" demişti. Orijinal Kasem olsun ki önceden Hârun onlara: Ey kavmin siz bununla sırf bir fitneye tutuldunuz ve doğrusu sizin rabbınız ancak Rahmandır, gelin bana tâbi' olun ve emrime itaat edin demişti. 91Sadeleştirilmiş Onlar (cevap olarak şöyle) demişlerdi: "Musa bize dönüp gelinceye kadar, biz ona tapmaya elbette devam edeceğiz." Orijinal Biz dediler: bunun başına devam edip durmaktan asla ayrılmayız tâ dönünciye kadar bize Musa. 92Sadeleştirilmiş (Musa gelince kardeşine şöyle) dedi: "Ey Harun! bunların sapıklığa düştüğünü gördüğün vakit, seni engelleyen ne oldu?" Orijinal Ey Hârun, dedi, sana ne mani' oldu da bunların dalâlete düştüklerini gödüğün vakıt. 93Sadeleştirilmiş "(Neden) benim yolumu takip etmedin, benim emrime karşı mı geldin?" Orijinal benim ardımca gelmedin, emrime ısyan mı ettin. 94Sadeleştirilmiş Harun: "Ey anamın oğlu! Sakalımı ve başımı (saçımı) tutma. Ben senin 'İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözüme bakmadın' diyeceğinden korktum." dedi. Orijinal Ey anamın oğlu dedi, sakalımı başımı tutma, emîn ol ki dediğime bakmadın da Benî İsraîl arasına tefrika düşürdün dersin diye korktum. 95Sadeleştirilmiş (Hz. Musa bu defa Sâmirî'ye dönerek) "Ey Sâmirî! Senin bu yaptığın nedir?" dedi. Orijinal Ya ey sâmirî, senin derdin ne? 96Sadeleştirilmiş Sâmirî: "Onların görmedikleri bir şey gördüm: (Sana gelen) ilâhî elçinin (Cebrail'in) izinden bir avuç (toprak) aldım ve onu (erimiş mücevheratın içine) attım. Bunu, bana böylece nefsim hoş gösterdi" dedi. Orijinal ben dedi, onların görmediklerini gördüm de Resulün izinden bir avuç avuçladım da onu attım, ve bana nefsim böyle hoş gösterdi. 97Sadeleştirilmiş (Musa ona şöyle) dedi: "Haydi çekil git. Artık senin için hayat boyunca, 'benimle temas yok' diye söylemen var (bir vahşi gibi yapayalnız yaşamağa mahkum olacaksın). Hem senin için asla kaçamayacağın bir ceza daha vardır. Bir de ibadet edip durduğun ilâhına bak; elbette biz onu yakacağız, sonra da kül edip muhakkak onu denize savuracağız." Orijinal Haydi, dedi, defol, çünkü sana hayatta şöyle demek var, temas yok, hem sana bir vaîd var ki ona aslâ hulfedilmiyeceksin, o başını bekleyip durduğun ilâhına da bak, her halde biz onu yakacağız da yakacağız, sonra da kül edip onu muhakkak deryaya dökeceğiz. 98Sadeleştirilmiş Sizin ilâhınız, ancak kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah'dır. Onun ilmi her şeyi kuşatmıştır. Orijinal sizin ilâhınız ancak o Allahdır ki ondan başka ilâh yok, o ılmi ile her şey'i kuşatmıştır. 99Sadeleştirilmiş (Ey Rasûlüm Muhammed!) Sana geçmişin haberlerinden bir kısmını böylece anlatıyoruz. Şüphe yok ki, sana katımızdan bir zikir (düşünüp kendisinden ibret alınacak bir kitab) verdik. Orijinal İşte sana böyleya Muhammedgeçmişin mühim haberlerinden kıssa naklediyoruz, şübhe yok ki sana ledünnümüzden bir zikir verdik. 100Sadeleştirilmiş Kim ondan yüz çevirirse, şüphesiz o, kıyamet günü bir günah yüklenecektir. Orijinal Her kim ondan yüz çevirirse şübhesiz o, Kıyamet günü bir vebal yüklenecek. 101Sadeleştirilmiş Devamlı o azabın altında kalacaklar. Kıyamet günü onlar için, bu ne fena bir yüktür! Orijinal Ebediyyen onun altında kalacaklar ki onlar içir Kıyamet günü o ne fena yüktür. 102Sadeleştirilmiş Sûr'a üfürüleceği gün ki biz suçluları o gün, (gözleri korkudan) göğermiş olarak mahşerde toplayacağız. Orijinal O gün ki sur üfürülecek ve mücrimler o gün göm gök mahşeri toplayacağız. 103Sadeleştirilmiş "Siz dünyada sadece on(gün) kaldınız" diye kendi aralarında gizli gizli konuşurlar. Orijinal «Ondan fazla durmadınız» diye aralarında gizli gizli konuşacaklar. 104Sadeleştirilmiş Aralarında ne konuşacaklarını biz çok iyi biliriz. Görüşü en üstün olan: "Ancak bir gün kaldınız" diyecektir. Orijinal Gidişce en beri benzerleri «bir günden fazla durmadınız» deyince ne diyeceklerini biz biliriz. 105Sadeleştirilmiş (Ey Rasûlüm Muhammed!) Sana dağlar(ın kıyametteki durumunu) sorarlar, de ki: "Rabbim onları ufalayıp savuracak." Orijinal Bir de sana dağlardan soruyorlar, binaenaleyh de ki: rabbım onları un ufra edip savuracak da. 106Sadeleştirilmiş "Böylece yerlerini dümdüz boş bir halde bırakacak." Orijinal Yerlerini düpedüz bomboş bırakacak. 107Sadeleştirilmiş "Orada ne bir çukur, ne de bir tümsek göreceksin." Orijinal Onda ne bir eğrilik ne bir yumruluk göremiyeceksin. 108Sadeleştirilmiş O gün, hiçbir tarafa sapmadan o davetçiye (Sûr'a üfleyenin çağrısına) uyarlar. Öyleki, Rahmân'ın heybetinden sesler kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka hiçbir şey işitemezsin. Orijinal O gün da'vetçiye ı'vicasız tebe'ıyyet edecekler öyle ki Rahmanın heybetinden sesler kısılmıştır, artık bir hışıltıdan başka bir şey işitmezsin. 109Sadeleştirilmiş O gün, Rahmân'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez. Orijinal O gün şefaat faide vermez, ancak Rahmânın izin verdiği ve sözüne razı olduğu kimse müstesnâ. 110Sadeleştirilmiş Allah, onların geleceklerini de, geçmişlerini de bilir. Onlar ise O'nu ilmen kavrayamazlar. Orijinal O onların önlerindekini ve arkalarındakini bilir, onlar ise onu ılmen ihata edemezler. 111Sadeleştirilmiş Bütün yüzler, diri ve bütün yarattıklarını gözetip duran Allah'a baş eğmiştir. Bir zulüm yüklenen gerçekten hüsrana uğramıştır. Orijinal Ve bütün yüzler o hayyü kayyuma baş eğmiş ve bir zulüm yüklenen cidden hâib olmuştur. 112Sadeleştirilmiş Her kim de mümin olarak salih amelleri işlerse, artık o, ne bir haksızlıktan ve ne de çiğnenmekden korkar. Orijinal Her kim de mü'min olarak salih amellerden işlerse o vakıt o, ne bir zulümden korkar, ne çiğnenmeden. 113Sadeleştirilmiş İşte böylece biz onu Arapça bir Kur'ân olarak indirdik. Onda tehditlerden nice türlüsünü tekrar tekrar açıkladık ki belki sakınırlar, yahut onlara bir ibret ve uyanış verir. Orijinal Ve işte onu böyle Arabî bir Kur'an olarak indirdik ve bunda vaîydden türlü şekilde tekrar yaptık, ki belki korunur takvâ yolunu tutarlar, yahud da o, onlara bir zikr ihdas eyler. 114Sadeleştirilmiş Hükmü her yerde geçerli gerçek hükümdar olan Allah yücedir. (Ey Rasûlüm Muhammed!) Kur'ân sana vahyedilirken, vahiy bitmeden önce (unutma korkusu ile) Kur'ân'ı okumada acele etme; "Rabbim! benim ilmimi artır" de. Orijinal Demek ki Allah o hak şehinşah yüksek, çok yüksek, maamafih sana vahyi tamam edilmeden evvel Kur'anı acele etme ve de ki «rabbım artır beni ılimce». 115Sadeleştirilmiş Doğrusu bundan önce Âdem'e (bu ağaçtan yeme diye) emrettik, fakat unuttu ve biz onda bir azim (bir kararlılık) bulmadık. Orijinal Filhakıka bundan evvel Âdeme ahid verdik de unuttu ve biz onda bir azim bulmadık. 116Sadeleştirilmiş Bir vakit meleklere: "Âdem(e hürmet) için secde edin" demiştik; İblis'ten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti. Orijinal Ve düşün o vaktı ki: Melâikeye «Âdem için secde edin» dedik, hemen secde ettiler, ancak İblîs dayattı. 117Sadeleştirilmiş Biz de (Âdem'e) şöyle demiştik: "Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis) sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra bedbaht olursun (sıkıntı çeker, perişan olursun)." Orijinal Bunun üzerine biz de ya Âdem dedik: haberin olsun bu sana ve zevcene düşmandır, sakın sizi Cennetten çıkarmasın ki sonra bedbaht olursun. 118Sadeleştirilmiş "Doğrusu senin acıkmaman ve çıplak kalmaman (ancak) cennettedir. " Orijinal Çünkü senin acıkmaman, çıplak kalmaman oradadır. 119Sadeleştirilmiş Ve sen orada ne susarsın, ne de güneşin sıcağında kalırsın" Orijinal Ve sen orada susamazsın ve Güneşte yanmazsın. 120Sadeleştirilmiş Nihayet şeytan ona vesvese verdi. Şöyle dedi: "Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?" Orijinal Derken Şeytan ona vesvese verdi: ey Âdem! sana kılâğuzluk edeyim mi Huld ağacına ve çürümez mülke? Dedi. 121Sadeleştirilmiş Bunun üzerine ikisi de o ağaçtan yediler. Hemen ayıp yerleri kendilerine açılıp görünüverdi. Ve üzerlerine cennet yaprağından örtüp yamamaya başladılar. Âdem Rabbinin emrinden çıktı da şaşırdı. Orijinal Bunun üzerine ikisi de ondan yediler, derhal kendilerine kötü yerleri açılıverdi ve üzerlerine Cennet yaprağından yamamağa başladılar ve Âdem rabbına asîy oldu da şaşkın düştü. 122Sadeleştirilmiş Sonra Rabbi, onu seçti de tevbesini kabul buyurdu ve ona doğru yolu gösterdi. Orijinal Sonra rabbı onu ıstıfa etti de tevbesini kabul buyurdu ve yol gösterdi. 123Sadeleştirilmiş Allah (onlara) şöyle dedi: "Birbirinize düşman olmak üzere hepiniz oradan (cennetten) inin. Artık benden size bir hidayet (kitab) geldiği zaman, kim benim hidayetime uyarsa işte o, sapıklığa düşmez ve (ahirette) zahmet çekmez. Orijinal Buyurdu ki: inimiz ikiniz de oradan hepiniz, ba'zınız ba'zınıza düşman olarak, sonra ne zaman size benden bir hidayetçi gelir de her kim hidayetçime uyarsa işte o dalâlete düşmez ve bedbaht olmaz. 124Sadeleştirilmiş Her kim de benim zikrimden (Kur'ân'dan) yüz çevirirse, (bilsin ki) ona dar bir geçim vardır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz. Orijinal Her kim de zikrimden yüz çevirirse ona dar bir maışet vardır ve onu Kıyamet günü kör olarak haşrederiz. 125Sadeleştirilmiş (O zaman Kur'ândan yüz çeviren kimse) "Rabbim! beni niçin kör olarak haşrettin, oysa ben gören bir kimseydim" der. Orijinal Rabbım beni niçin kör olarak haşrettin, halbuki ben gözlü idim der. 126Sadeleştirilmiş Allah: "Böyledir, sana âyetlerimiz gelmişti de onları sen unutmuştun, bugün de öylece unutulursun" der. Orijinal Buyurur ki: öyle, sana âyetlerimiz geldi de onları unuttun, bugün de böyle bırakılacaksın. 127Sadeleştirilmiş İşte haddi aşanları, Rabbinin âyetlerine inanmayanları biz böyle cezalandırırız. Ve muhakkak ki ahiret azabı (dünya azabından) daha şiddetli ve daha devamlıdır. Orijinal Ve işte rabbının âyâtına iyman etmeyip israf edeni biz böyle cezalandıracağız ve elbette o Âhıret azâbı daha şiddetli ve daha bakalıdır. 128Sadeleştirilmiş Onları, yerlerinde gezip durdukları şu kendilerinden önce yok ettiğimiz bunca nesiller(in o korkunç akibeti) doğru yola sevk etmedi mi? Doğrusu bunda ibret alacak aklı olanlar için nice deliller vardır. Orijinal Daha onları şu irşad etmedi mi? Ki kendilerinden evvel nice kurûn helâk etmişiz, onların meskenlerinde yürüyüp duruyorlar, her halde bunda ıbret alacak aklı olanlar için çok âyetler var. 129Sadeleştirilmiş Eğer Rabbinin verdiği bir hüküm ve tayin ettiği bir süre olmasaydı, hemen azaba uğrarlardı. Orijinal Rabbından bir kelime sebketmiş olmasa idi her halde azâb lizam olurdu fakat müsemmâ bir ecel var. 130Sadeleştirilmiş O halde, dediklerine sabret; güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir kısım vakitlerinde ve gündüzün etrafında da tesbih et ki hoşnudluğa eresin. Orijinal O halde dediklerine sabret de rabbına hamdile tesbih eyle: Güneş doğmadan evvel: gece saatlerinde de tesbih et gündüzün etrafın da ki rızaya irebilesin. 131Sadeleştirilmiş Kâfirlerden bir kısmına, onları sınamak için dünya hayatının zineti olarak verdiğimiz ve onunla kendilerini geçindirdiğimiz şeye (mal ve saltanata) sakın rağbetle bakma. Rabbinin (ahiretteki) rızkı daha hayırlı ve daha devamlıdır. Orijinal Ve sakın öyle şey'e gözlerini uzatma ki biz onun hakkında kâfirleri fitneye düşürmek için onunla bir kaç çiftini Dünya hayatın cici bicisinden zevkıyab etmişizdir, halbuki rabbının rızkı hem daha hayırlı, hem daha bakalıdır. 132Sadeleştirilmiş (Ey Rasûlüm Muhammed!) Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden bir rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırırız. Güzel akibet takva sahiplerinindir. Orijinal Hem ehline de namaz ile emret hem de kendin ona sabrile devam eyle, biz senden bir rızk istemiyoruz. Biz seni merzuk ederiz ve âkıbet takvânındır. 133Sadeleştirilmiş (İnkâr edenler): "Rabbinden bize bir mucize getirse ya" dediler. Onlara önceki kitablarda olan apaçık deliller gelmedi mi? Orijinal Birde rabbından bir âyet getirse ya! Dediler, yâ kendilerine evvelki kitablardakinin beyyinesi gelmedimi ki? 134Sadeleştirilmiş Eğer biz, onları bundan (peygamber veya Kur'ân'dan) önce bir azab ile yok etseydik, muhakkak "Ey Rabbimiz! bize bir peygamber gönderseydin de, alçak ve rezil olmadan önce âyetlerine uysaydık, olmaz mıydı?" diyeceklerdi. Orijinal Eğer biz onları bundan evvel âzâb ile ihlâk etmiş olsa idik derlerdi ki o rabbımız! Ne olurdu bize bir Resul gönderseydin de biz zelil ve rüsvay olmadan evvel âyetlerine ittiba etseydik. 135Sadeleştirilmiş De ki: "Hepimiz beklemekteyiz, siz de bekleyedurun. Şüphesiz düz yolun sahiplerinin kimler olduğunu ve kimlerin doğru yolda bulunduğunu yakında bileceksiniz. Orijinal De ki hep beklemekte, bekleyin bakalım çünkü yakında bileceksiniz: doğru yol sahibleri kimler? ve doğru giden kim? | |||
|
﴾ 0 ﴿