21-ENBİYA1Sadeleştirilmiş İnsanların hesab (görme) zamanı yaklaştı. Onlar ise hâlâ gaflet içinde, yan çizip aldırmıyorlar. Orijinal Yaklaştı nâsa hisabları onlar ise hâlâ gaflette aldırmıyorlar. 2Sadeleştirilmiş Rablerinden kendilerine gelen her yeni hatırlatmayı hep eğlenerek dinliyorlar. Orijinal Rablarından kendilerine gelen her yeni ıhtarı mutlak eğlenerek dinliyorlar. 3Sadeleştirilmiş Kalbleri hep eğlencede (gaflette), hem o zalimler aralarında şu gizli fısıltıyı yaptılar: "Bu, ancak sizin gibi bir insan. Artık göz göre göre sihre mi gidip uyarsınız?" Orijinal Kalbleri hep oyunda hem onlar o zalimler şu gizli fısıltıyı sirleştiler: bu sırf sizin gibi, bir beşer artık göre göre sihere mi gidiyorsunuz? 4Sadeleştirilmiş Peygamber: "Benim Rabbim gökte ve yerde (söylenen) her sözü bilir. O, her şeyi işitir, her şeyi bilir" dedi. Orijinal Dedi: rabbım söyleneni bilir: Gökte de Yerde de ve o öyle semî, öyle alîmdir. 5Sadeleştirilmiş Onlar: "Hayır, bunlar karışık rüyalardır; yok, onu kendisi uydurdu, yok o bir şairdir. Böyle değilse önceki peygamberler gibi, o da bize bir mucize getirsin" dediler. Orijinal Dediler: adgâsü ahlâm, yok onu uydurdu, yok o bir şâir, yoksa bize evvelkilerin gönderildikleri gibi bir âyet getirsin. 6Sadeleştirilmiş Onlardan önce yok ettiğimiz hiçbir memleket halkı iman etmedi. Şimdi bunlar mı iman edecekler? Orijinal Onlardan evvel ihlâk ettiğimiz hiç bir karye iyman etmedi şimdi onlar mı iyman edecekler? 7Sadeleştirilmiş (Ey Rasûlüm Muhammed!) Biz, senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkek(peygamber)ler gönderdik. Bilmiyorsanız kitap ehli olanlara sorun Orijinal Senden evvel de başka değil ancak kendilerine vahiy gönderdiğimiz bir takım ricâl gönderdik, haydin zikr ehline sorun bilmiyorsanız. . 8Sadeleştirilmiş Biz onları yemek yemez birer cesed kılmadık ve onlar ölümsüz de değillerdi. Orijinal biz onları hem yemek yemez bir cesed yapmadık hemde mühalled değildiler. 9Sadeleştirilmiş Sonra biz onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik; hem onları, hem de dilediğimiz kimseleri kurtardık, aşırı gidenleri yok ettik. Orijinal Sonra onlara olan va'de sadık olduk da kendilerini ve dilediklerimizi necata çıkarıp müsrifleri helâk ettik. 10Sadeleştirilmiş (Ey Kureyş topluluğu!) And olsun, size öyle bir kitab indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız? Orijinal Şanım hakkı için size bir kitab indirdik ki bütün şanımız onda? hâlâ akıllanmıyacakmısınız? 11Sadeleştirilmiş Biz halkı zalim olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka milletler var ettik. Orijinal Halbuki biz zulmetmekte olan nice memleket kırdık geçirdik, ve arkasından diğerlerini başka bir kavm olarak neşet ettirdik. 12Sadeleştirilmiş Onlar azabımızın şiddetini hissettikleri zaman oradan kaçmaya koyuluyorlardı. Orijinal Be'simizi hissettikleri vakit, hemen oradan üzengi depiyorlardı, 13Sadeleştirilmiş "Koşup kaçmayın; size nimet verilen yere, yurtlarınıza dönün ki, sorguya çekileceksiniz" dedik. Orijinal yok, dedik: tepinmeyin, dönün o içinde şimartıldığınız şeylere ve meskenlerinize, ki sorguya çekileceksiniz. 14Sadeleştirilmiş Onlar da: "Vay bizlere! Biz gerçekten zalimler idik" dediler. Orijinal Vay bizlere: bizler cidden zalimler idik dediler. 15Sadeleştirilmiş Biz, onları biçilmiş bir ekin ve bir yığın kül haline getirinceye kadar hep sözleri bu feryad olmuştur. Orijinal Artık bütün davaları bu oldu kaldı, nihayet onları öyle yapdık ki biçildiler, söndüler. 16Sadeleştirilmiş Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık. Orijinal Biz o Göğü ve Yeri oyunculuk etmek üzere yaratmadık. 17Sadeleştirilmiş Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık. Orijinal Eğer bir eğlence ittihaz etmiş olsa idik onu kendi ledünnümüzden ittihaz ederdik, yapacak olsa idik öyle yapardık. 18Sadeleştirilmiş Hayır, biz hakkı batılın başına çarparız da onun beynini parçalar. Bir de bakarsın (batıl) o anda yok olup gitmiştir. Allah'a yakıştırdığınız vasıflardan ötürü size yazıklar olsun. Orijinal Hayır biz hakkı bâtılın tepesine fırlatırız da beynini parçalar, bir de bakarsın o anda mahvolmuştur, vay sizlere de o ettiğiniz vasıflardan. 19Sadeleştirilmiş Göklerde ve yerde olan bütün varlıklar O'nundur. Katında olanlar O'na kulluk etmekten ne çekinirler, ne de yorulurlar. Orijinal Halbuki Göklerde Yerde kim varsa onundur, ve onun huzurundakiler ona ibâdetten ne çekinirler ne de yorgunluk duyarlar. 20Sadeleştirilmiş Gece gündüz (hep Allah'ı) tesbih ederler, usanmazlar. Orijinal Gece gündüz ona tesbih ederler, fütur getirmezler. 21Sadeleştirilmiş Yoksa (Mekke müşrikleri) birtakım ilâhlar edindiler de yerden ölüleri onlar mı diriltecekler? Orijinal Yoksa bir takım ilâhlar edindiler de Arzdan neşri onlar mı yapacaklar? 22Sadeleştirilmiş Eğer yer ile gökte Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak fesada uğrar yok olurdu. O halde Arş'ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte oldukları şeylerden (bütün noksanlıklardan) beridir, münezzehtir. Orijinal Yerde Gökte Allahtan başka ilâhlar olsa idi ikisi de fâsid olmuş gitmişti, rabbın o arşın rabbı Allah münezzeh sübhandır onların isnad ettikleri vasıflardan. 23Sadeleştirilmiş O, yaptığından sorumlu olmaz, onlar ise sorumlu tutulacaklardır. Orijinal O yaptığından mes'ul olmaz onlar ise mes'uldürler. 24Sadeleştirilmiş Yoksa O'ndan başka ilâhlar mı edindiler? De ki: "Kesin delilinizi getirin. İşte benimle beraber olanların kitabı ve benden öncekilerin kitabı." Hayır, onların çoğu gerçeği bilmezler de onun için yüz çevirirler. Orijinal Yoksa ondan başka ilâhlar mı edindiler? De ki: haydi getirin bürhnınızı, işte benimle beraber olanların zikri ve benden evvelkilerin zikri, fakat çokları hakkı bilmezler de onun için ı'raz ederler. 25Sadeleştirilmiş Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki, ona şöyle vahyetmiş olmayalım: "Gerçek şu ki benden başka ilâh yoktur. Onun için bana ibadet edin." Orijinal Senden evvel hiç bir Resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmıyalım: hakikat bu: benden başka ilâh yoktur, onun için hep bana ıbadet edin. 26Sadeleştirilmiş Böyle iken dediler ki: "Rahmân çocuk edindi." Allah bundan münezzehtir. Doğrusu melekler (Allah'ın çocukları değil.) ikram olunmuş kullardır. Orijinal Böyle iken dediler ki: Rahman veled ittihaz etti, tenzih o sübhana, doğrusu onlar ikram olunmuş kullardır. 27Sadeleştirilmiş Onlar Allah'ın sözünün önüne geçmezler, hep O'nun emriyle hareket ederler. Orijinal Onun sözünün önüne geçmezler hep onun emriyle hareket ederler. 28Sadeleştirilmiş Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar, Allah'ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler. Hepsi de O'nun korkusundan titrerler. Orijinal O onların önlerindekini arkalarındakini bilir ve onlar onun rıza verdiği kimselerden başkasına şefaat etmezler, ve hepsi onun haşyetinden titrerler. 29Sadeleştirilmiş İçlerinden kim: "Ben, O'ndan başka bir ilâhım" derse, biz ona cehennemi ceza olarak veririz. Zalimleri biz böyle cezalandırırız. Orijinal Ve içlerinden her kim ben ondan başka bir ilâhım derse biz ona Cehennemi ceza veririz, zalimleri biz böyle cezalandırırız. 30Sadeleştirilmiş O kâfir olanlar, görmediler mi ki, göklerle yer bitişik bir halde iken biz onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı? Orijinal Ya o küfredenler görmedilerdemi ki Semavâtü Arz bitişik idiler de biz onları ayırdık, hayatı olan her şey'i sudan yaptık, hâlâ inanmıyorlar mı? 31Sadeleştirilmiş Yeryüzünde, insanlar sarsılmasın diye sabit dağlar yarattık, rahat gidebilsinler diye dağların aralarında geniş yollar var ettik. Orijinal Arzda da onları çalkalar diye baskılar oturttuk, hem onda bol bol açıklıklar yaptık ki doğru gidebilsinler. 32Sadeleştirilmiş Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Kâfirler ise, gökyüzünün alâmetlerinden (Allah'ın kudret ve azametine delalet eden delillerinden) yüz çeviriyorlar. Orijinal Semayı da mahfuz bir sakıf yaptık, onlar ise onun âyetlerinden yüz çeviriyorlar. 33Sadeleştirilmiş Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur. Bunların her biri kendi dairesinde dolaşmaktadır. Orijinal Halbuki o, o hâlık ki geceyi, gündüzü ve Şemsü Kameri yaratmış, bütün o ecram her biri birer felekte yüzüyorlar. 34Sadeleştirilmiş Ey Rasûlüm Muhammed! Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, sen ölürsün de onlar baki kalır mı? Senin ölmenle rahata kavuşacaklarını mı sanıyorlar? Orijinal Bir de biz senden evvel hiç biri beşer için huld nasîb etmedik, şimdi ser ölürsen onlar muhalled mi kalacaklar? 35Sadeleştirilmiş Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz. Orijinal Her nefis ölümü tadacak ve sizi bir imtihan olarak şer ve hayr ile mübtelâ kılacağız, hepiniz de nihayet bize irca' olunacaksınız. 36Sadeleştirilmiş O inkârcılar seni gördükleri zaman, seni alaya alıyorlar ve "İlâhlarınızı diline dolayan bu mudur?" diyorlar. Halbuki onlar Rahmân'ın kitabını inkâr ediyorlar. Orijinal O küfredenler seni gördükleri vakıt da seni alaya tutuyorlar, bu mu ilâhlarınızı anıp duran diyorlar, halbuki onlar hep rahmânın zikrine küfrediyorlar. 37Sadeleştirilmiş İnsan aceleci olarak yaratılmıştır. Size yakında (azaba dair) alametlerimi göstereceğim. Şimdi siz acele etmeyin. Orijinal İnsan aceleden yaratıldı, yarın ben onlara âyetlerimi göstereceğim şimdi siz acele etmeyin. 38Sadeleştirilmiş "Doğru sözlü iseniz (bildirin) bu vaad ne zamandır?" derler. Orijinal Bir de bu va'd ne zaman? Doğru iseniz, diyorlar. 39Sadeleştirilmiş Bu kâfirler ateşi yüzlerinden ve sırtlarından men edemeyecekleri ve yardım da göremeyecekleri zamanı, bir bilseler! Orijinal Bilseler o küfredenler ne yüzlerinden ne arkalarından ateşi men'edemiyecekleri, ve hiç bir taraftan yardım olunmıyacakları o demi. 40Sadeleştirilmiş Doğrusu bu azap onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacaktır. Artık ne geri çevrilmesine güçleri yetecek, ne de kendilerine mühlet verilecektir. Orijinal Doğrusu o onları bağdeten gelecek de kendilerini dondura kalacak, artık ne reddini güçleri yetecek ne de kendilerine mühlet verilecek. 41Sadeleştirilmiş Yemin olsun ki, senden önce birçok peygamberle alay edildi de içlerinden alay edenleri, o alay ettikleri şey (azap) kuşatıverdi. Orijinal Kasem olsun ki senden evvel bir çok Peygamberlerle istihzâ edildi de içlerinden alay edenleri o istihzâ ettikleri şey kuşatıverdi. 42Sadeleştirilmiş De ki: "Geceleyin ve gündüzün sizi Rahmân'dan kim koruyabilir?" Ama onlar Rablerinin kitabından yüz çevirmektedirler. Orijinal De ki sizi: gece ve gündüz o rahmandan kim koruyabilir? Fakat onlar rablarının zikrinden sarfı nazar etmişlerdir. 43Sadeleştirilmiş Yoksa kendilerini bize karşı savunacak tanrıları mı var? O tanrılar kendilerine bile yardım edemezler, katımızdan da dostluk görmezler. Orijinal Yoksa onlar için kendilerini önümüzden men'edecek ilâhlar mı var? Onlar kendi nefislerini bile kurtaramıyacakları gibi bizden sahabet de olunmazlar. 44Sadeleştirilmiş Doğrusu biz o kâfirleri ve atalarını yaşattık, hatta o ömür onlara uzun geldi. Fakat şimdi memleketlerini her yandan eksilttiğimizi görmüyorlar mı? O halde üstün gelen onlar mıdır? Orijinal Doğrusu biz, onları ve atalarını yaşattık hettâ o ömür onlara uzun geldi, fakat şimdi görmüyorlar mı o Arzı etrafından eksiltip duruyoruz, o halde galip onlar mı? 45Sadeleştirilmiş De ki: "Ben sizi ancak vahiyle korkutup uyarıyorum," uyarıldıkları zaman sağırlar çağrıyı duymazlar. Orijinal De ki ben sizi ancak vahyile inzar ediyorum, amma ne kadar inzar edilseler sağırlar da'veti işitmezler. 46Sadeleştirilmiş Yemin olsun ki, Rabbinin azabından az bir şey onlara dokunursa, muhakkak "Vay bizlere, biz gerçekten zalimlerdik" diyeceklerdir. Orijinal Maamafih kasem olsun rabbının azâbından onlara bir nefha dokunursa muhakkak diyeceklerdir ki vay bizlere! Bizler cidden zâlimler idik. 47Sadeleştirilmiş Biz kıyamet günü için doğru teraziler kurarız; hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Yapılan amel, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir (tartıya koyarız.). Hesap görenler olarak da biz kâfiyiz. Orijinal Biz ise Kıyamet günü için mizanlara adâleti koruz da hiç bir nefis, zerrece zulm edilmez, bir hardel tanesi ağırlığınca da olsa onu getirir koruz, hisabcı da biz yeteriz. 48Sadeleştirilmiş Yemin olsun ki, Musa ve Harun'a eğriyi doğrudan ayıran kitabı, takva sahibleri için bir ışık ve öğüt olarak verdik. Orijinal Celâlim hakkı için biz Musâ ile Harûna fürkan ve bir zıya ve bir zikir vermiştik, müttekıler için. 49Sadeleştirilmiş Onlar görmedikleri halde Rablerinden korkarlar, kıyamet saatinden de titrerler. Orijinal O müttekıler için ki rablarına gıyabda haşyet beslerler ve o saatten titrer dururlar. 50Sadeleştirilmiş İşte bu (Kur'ân) da indirdiğimiz kutsal bir kitaptır. Şimdi siz bunu mu inkâr ediyorsunuz? Orijinal İşte buKur'anda bizim indirdiğimiz mübarek zikirdir şimdi siz bunu mu inkâr ediyorsunuz. 51Sadeleştirilmiş And olsun ki biz daha önce İbrahim'e de rüşdünü vermiştik (akla uygun olanı göstermiştik). Biz onu biliyorduk. Orijinal Şanım hakkı için bundan evvel de İbrahime rüşdünü vermiştik. 52Sadeleştirilmiş O zaman o, babasına ve kavmine: "Bu tapınıp durduğunuz heykeller nedir?" demişti. Orijinal O vakıt ki babasına ve kavmine ne bu başına toplanıb durduğunuz temasîl dedi. 53Sadeleştirilmiş Onlar: "Biz atalarımızı bunlara tapar bulduk" dediler. Orijinal Atalarımızı bunlara ıbadet ediyor bulduk dediler. 54Sadeleştirilmiş İbrahim: "And olsun ki sizler de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz" dedi. Orijinal Kasem olsun ki dedi, siz de atalarınız da açık bir dalâl içindesiniz. 55Sadeleştirilmiş Onlar : "Sen bize gerçeği mi getirdin (Sen ciddi mi söylüyorsun), yoksa şaka mı ediyorsun?" dediler. Orijinal Dediler: ciddi mi söylüyorsun yoksa sen şakacılardan mısın. 56Sadeleştirilmiş O şöyle dedi: "Hayır Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır. Ben de buna şahidlik edenlerdenim." Orijinal Doğrusu, dedi: rabbınız o Göklerin ve Yerin rabbıdır ki onları yaratmıştır ve ben buna şehadet edenlerdenim. 57Sadeleştirilmiş "Allah'a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra, ben putlarınıza elbette bir tuzak kuracağım." Orijinal Ve tallahi siz dönüp gittikten sonra putlarınıza lâhüdd bir tedbir yapacağım. 58Sadeleştirilmiş Derken o, bunları parça parça etti. Yalnız kendisine başvursunlar diye onların büyüğünü sağlam bıraktı. Orijinal Derken onları parça parça etti, ancak bir büyüklerini bıraktı ki belki ona müracaat ederler. 59Sadeleştirilmiş (Kavmi) "Tanrılarımıza bunu kim yaptı? Doğrusu o zalimlerden biridir." dediler. Orijinal Bunu bizim ilâhlarımıza kim yapmış? Her halde o zalimlerden biri dediler. 60Sadeleştirilmiş (Bazıları) "İbrahim denen bir gencin, onları diline doladığını duymuştuk" dediler. Orijinal Bir delikanlı işittik bunları anıyor adına İbrahim deniyormuş dediler. 61Sadeleştirilmiş "O halde onu insanların gözleri önüne getirin, olur ki (aleyhinde) şahidlik ederler" dediler. Orijinal Haydin dediler: getirin onu nâsın gözleri önüne belki şehadet ederler. 62Sadeleştirilmiş (İbrahim gelince ona) "Ey İbrahim! bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?" dediler Orijinal Dediler: sen mi yaptın bunu ilâhlarımıza ya İbrahim. 63Sadeleştirilmiş İbrahim: "Belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorlarsa onlara sorun" dedi. Orijinal Belki dedi şu büyükleri yapmıştır, sorun bakalım onlara eğer söylerlerse. 64Sadeleştirilmiş Bunun üzerine vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) dediler ki: "Doğrusu siz haksızsınız." Orijinal Bunun üzerine vicdanlarına müracaat ettiler de dediler: doğrusu siz haksızsınız. 65Sadeleştirilmiş Sonra yine (eski) kafalarına döndüler: "And olsun ki (ey İbrahim!) bunların konuşmayacağını (sen de) bilirsin." dediler. Orijinal Sonra yine tepeleri üstü ters döndüler, sen cidden bilirsin ki bunlar söylemez dediler. 66Sadeleştirilmiş (İbrahim) dedi: "O halde, Allah'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara mı tapıyorsunuz?" Orijinal O halde dedi: Allahı bırakıp da size hiç bir faide veremiyecek, zarar da edemiyecek nesnelere mi tapıyorsunuz? 67Sadeleştirilmiş "Size de, Allah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun, siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?" Orijinal Yuf size ve Allahdan başka taptıklarınıza! hâlâ akıllanmıyacak mısınız? 68Sadeleştirilmiş Onlar: "Bir şey yapacaksanız, şunu yakın da tanrılarınıza yardım edin" dediler. Orijinal Siz bunu, dediler: yakın da ilâhlarınızın öcünü alın, bir iş yapacaksınız. 69Sadeleştirilmiş Biz: "Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve zararsız ol" dedik. Orijinal Ey nâr, serin ve selâmet ol İbrahime dedik. 70Sadeleştirilmiş Ona düzen kurmak istediler, fakat biz kendilerini daha fazla hüsrana uğrattık. Orijinal Ona bir dolab kurmak istediler, biz de daha ziyade kendilerini husrâna düşürdük. 71Sadeleştirilmiş Onu da, Lût'u da, âlemler için bereketli ve kutsal kıldığımız yere ulaştırıp kurtardık. Orijinal Ve onu Lût ile beraber kurtarıp içinde âlemîne bereketler verdiğimiz Arza çıkardık. 72Sadeleştirilmiş Ona (İbrahim'e) İshak'ı, üstelik bir de Yakub'u ihsan ettik ve herbirini salih kimseler kıldık. Orijinal Ve ona İshakı ihsan ettik, fazla olarak Ya'kubu da ve her birini salihînden kıldık. 73Sadeleştirilmiş Onları buyruğumuz altında (insanlara) doğru yolu gösterecek önderler kıldık. Kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize kulluk eden kimselerdir. Orijinal Ve hepsini emrimizle yol göteren imamlar ettik ve kendilerine hayırlar işlemeği, namaz kılmayı zekât vermeyi, vahyeyledik ve hep bize âbid idiler. 74Sadeleştirilmiş Biz Lût'a da bir hüküm, bir ilim verdik. Onu çirkin işler işleyen kasabadan kurtardık. Doğrusu onlar kötü, fasık bir kavimdi. Orijinal Lût, ona da huküm, bir ılim verdik ve onu habasetler işliyen o karyeden kurtardık, hakıkat onlar kötü, fasık bir kavm idiler. 75Sadeleştirilmiş Onu ise rahmetimizin içine aldık. Çünkü o salihlerdendi. Orijinal Onu ise rahmetimize idhal eyledik, çünkü o cidden salihînden idi. 76Sadeleştirilmiş Nuh da daha önceleri bize yalvarmıştı; biz de onun duasını kabul ettik, kendisini ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtardık. Orijinal Nuhu da, zira mukaddemâ nidâ etmişti, biz de duâsını kabul ettik de kendisini ve ehlini büyük bir sıkıntıdan kurtardık. 77Sadeleştirilmiş Âyetlerimizi yalanlayan kavminden onun öcünü aldık. Şüphesiz onlar kötü bir kavimdiler. Biz de hepsini (suda) boğduk. Orijinal Ve âyetlerimizi tekzib eden kavmden öcünü aldık, hakikat onlar kötü bir kavm idiler, biz de hepsini birden gargettik. 78Sadeleştirilmiş Davud ve Süleyman'ı da (hatırla). Hani onlar ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Hani milletin koyunları (geceleyin) içinde yayılmıştı, biz onların hükmüne şahittik. Orijinal İsmaili de, İdrisi de, Zül'kıfli de; hepsi sabirînden Davud ile Süleymanı da, o vakit ki ikisi de hars hakkında huküm veriyorlardı, o vakıt ki ekinde geceleyin kavmin davarı yayılmıştı, biz de hukümlerine şâhid idik. 79Sadeleştirilmiş Biz onu(n hükmünü) hemen Süleyman'a bildirmiştik; (zaten) herbirine hüküm ve ilim vermiştik. Davud'la beraber tesbih etsinler diye, dağları ve kuşları buyruk altına aldık. (Bütün bunları) yapan bizdik. Orijinal Derhal onu Süleymana anlattık, bununla berâber her birine bir huküm ve bir ılim vermiştik ve Davudun maıyyetinde dağları müsahhar kılmıştık, kuşlarla beraber tesbih ediyorlardı ve biz bunları yaparız. 80Sadeleştirilmiş Ona, sizi savaşta korumak için zırh yapma sanatını öğrettik, artık şükreder misiniz? Orijinal Bir de ona sizin için sizi harbinizin şiddetinden korusun diye giyecek san'atı ta'lîm etmiştik, şimdi siz şükrüne eda ediyor musunuz? 81Sadeleştirilmiş Bereketli kıldığımız yere doğru, Süleyman'ın emriyle yürüyen şiddetli rüzgarı, onun buyruğuna verdik. Biz her şeyi biliyorduk. Orijinal Süleyman için de şiddetli rüzgârı ki o içine bereketler verdiğimiz Arza emriyle cereyan ediyordu ve biz her şeyi biliriz. 82Sadeleştirilmiş Onun için dalgıçlık yapan ve bundan başka işler de gören şeytanlardan da onun buyruğu altına verdik. Onların hepsini biz gözetiyorduk. Orijinal Şeytanlardan da onun için dalgıçlık edenleri ve daha başka amel için çalışanları teshır etmiştik ve hep onları zabteden biz idik. 83Sadeleştirilmiş Eyyûb da: "Başıma bir bela geldi, (sana sığındım), sen merhametlilerin en merhametlisisin" diye Rabbine nida etti. Orijinal Eyyubu da, zira «rabbehu enni messeniyed durru ve ente erhamur rahimîn» diye rabbına nidâ etti. 84Sadeleştirilmiş Biz de onun duasını kabul ettik de başına gelenleri kaldırdık. Katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatıra olmak üzere, ona tekrar ailesini ve kaybettikleriyle bir mislini daha verdik . Orijinal Biz de duâsını kabul ettik de hemen kendisindeki durru açtık ve tarafımızdan bir rahmet ve âbidler için bir muhtıra olmak üzere ona ehlini ve beraberlerinde onların bir mislini de verdik. 85Sadeleştirilmiş İsmail, İdris ve Zülkifl'i de (hatırla). Onların hepsi de sabredenlerdendi. Orijinal İsmaili de, İdrisi de, Zül'kıfli de; hepsi sabirînden. 86Sadeleştirilmiş Onları da rahmetimizin içine aldık. Onlar gerçekten salih olanlardandı. Orijinal Bunları da rahmetimize idhal eyledik, çünkü cidden salihîndendirler. 87Sadeleştirilmiş Zünnun'u (balık sahibi Yunus'u) da hatırla. Hani o, öfkelenerek gitmişti de, bizim kendisini hiçbir zaman sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Fakat sonunda karanlıklar içinde: "Senden başka ilâh yoktur, sen münezzehsin, Şüphesiz ben haksızlık edenlerden oldum" diye seslenmişti. Orijinal Zennunu da; hani öfkelenerek gitmişti de biz kendisini aslâ sıkıştırmayız zannetmişti, derken zulmetler içinde «la ilahe illa ente subhaneke inni kuntu minezzalimîn» diye nidâ etti. 88Sadeleştirilmiş Biz de duasını kabul ile icabet ettik, kendisini üzüntüden kurtardık. İşte biz iman edenleri böyle kurtarırız. Orijinal Biz de duâsını kabul ile icabet ettik de kendisini gamden kurtardık ve işte mü'minleri böyle kurtarırız. 89Sadeleştirilmiş Zekeriya da hani Rabbine: "Rabbim! Beni tek başıma bırakma, sen varislerin en hayırlısısın" diye nida etmişti. Orijinal Zekeriyyayı da; hani rabbına «rabbi la tezerni ferden ve ente hayrul varisin» diye nidâ etmişti. 90Sadeleştirilmiş Biz de duasını kabul ile icabet ettik de kendisine Yahya'yı ihsan ettik. Ve eşini (doğum yapmaya) elverişli hale getirdik. Doğrusu onlar iyiliklerde yarışıyorlar, umarak ve korkarak bize yalvarıyorlardı. Bize karşı derin saygı duyuyorlardı. Orijinal Biz de duâsını kabul ile icabet ettik de kendisine Yahyâyı verdik ve onun zevcesini ıslâh eyledik, hakıkat bunlar hayrâtta müsaraat ve bize rağbet ve rehbetle duâ ederlerdi ve bizim için haşı'lerdi. 91Sadeleştirilmiş Irzını koruyan Meryem'e ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu, âlemler için bir mucize kılmıştık. Orijinal Ve o dişiyi de ki ırzını muhkem korudu da kendisine ruhumuzdan nefhettik, ve kendisile oğlunu âlemîne bir âyet kıldık. 92Sadeleştirilmiş Doğrusu bu sizin ümmetiniz (tevhid dini olan müslümanlık), bir tek ümmettir (bir tek din olarak sizin dininizdir). Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana kulluk edin. Orijinal İşte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet, rabbınız da bir benim onun için hep bana kulluk edin. 93Sadeleştirilmiş Ama insanlar din konusunda aralarında bölüklere ayrıldılar ama, hepsi bize döneceklerdir. Orijinal Onlar kumandalarını beyinlerinde parçaladılar, fakat hepsi bize rücu' edecekler. 94Sadeleştirilmiş İnanmış olarak yararlı iş işleyenin emeği inkâr edilmeyecektir. Biz şüphesiz onu yazmaktayız. Orijinal İmdi her kim mü'min olarak salihattan bir amel işlerse onun sa'yine küfran yok ve her halde biz onun hisabına yazarız. 95Sadeleştirilmiş Yok ettiğimiz bir memleket (ahalisinin ahiretteki cezasını da çekmek üzere) bize dönmemesi gerçekten imkansızdır. Orijinal İhlâk ettiğimiz karyeye dahi haramdır ki rücu' etmiyecek olsunlar. 96Sadeleştirilmiş Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc(un seddi) açıldığı zaman, ki onlar her dere ve tepeden akın edip çıkarlar. Orijinal Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc açılıb da her tepeden saldırdıkları. 97Sadeleştirilmiş Ve gerçek vaad yaklaştığında, işte o zaman kâfir olanların gözleri beleriverir. "Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik, hayır biz zalim kimselerdik." derler. Orijinal ve hak va'd yaklaştığı vakıt, o zaman işte o küfredenlerin derhal gözleri belerecek «eyvah bizlere biz bundan gaflet ettik, hayır kendimize zulmetmiş olduk» diyecekler. 98Sadeleştirilmiş Siz ve Allah'dan başka taptıklarınız, cehennemin yakıtısınız; oraya gireceksiniz. Orijinal Haberiniz olsun ki siz ve Allahdan başka taptığınız nesneler hep Cehennem mermisisiniz, siz, ona vürud edeceksiniz. 99Sadeleştirilmiş Eğer onlar ilâh olsalardı, oraya girmeyeceklerdi. Hepsi orada temelli kalacaktır. Orijinal Onlar ilâh olsalardı ona vürud etmezlerdi, halbuki hepsi onda muhalled kalacaklar. 100Sadeleştirilmiş Orada onların bir inlemeleri vardır. Bunlar orada (sağır olup) bir şey de işitemezler. Orijinal Öyle ki onların orada bir zefîri var, bunlar da orada iken işitmiyecekler. 101Sadeleştirilmiş Şüphesiz katımızdan kendileri için güzel şeyler takdir edilmiş olanlar, işte oradan (cehennemden) uzak tutulanlardır. Orijinal Şübhe yok ki haklarında bizden husnâ sebkedenler, bunlar, ondan uzaklaştırılmışlardır. 102Sadeleştirilmiş Bunlar onun (cehennemin) uğultusunu bile duymazlar. Canlarının istediği şeyler içinde temelli kalırlar. Orijinal ve bunlar canlarının istediğinde muhalled kalacaklardır. 103Sadeleştirilmiş O en büyük korku bunları üzmez; kendilerini melekler: "Size söz verilen gün işte bugündür" diye karşılarlar. Orijinal O fezeı ekber bunları mahzun etmiyecek ve bunları Melekler şöyle karşılayacaklar: bu işte sizin o gününüz ki va'dolunuyordunuz. 104Sadeleştirilmiş Göğü, kitab dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi, katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz bunları yaparız. Orijinal O gün ki Semâyı kitablar için defter dürer gibi düreceğiz evvel başladığımız gibi halkı iade edeceğiz, uhdemizde bir va'd, şübhe yok ki biz yaparız. 105Sadeleştirilmiş And olsun ki, Tevrat'tan sonra Zebûr'da da yeryüzüne ancak iyi kullarımın mirasçı olduğunu yazmıştık. Orijinal Şanım hakkı için zikirden sonra Zeburda da yazmıştık: ki her halde Arz, ona benim salih kullarım vâris olacaktır. 106Sadeleştirilmiş Şüphesiz bu Kur'ân'da kulluk eden kimseler için kâfi bir öğüt vardır. Orijinal Şübhe yok ki bunda âbid bir kavm için kâfi bir öğüd vardır. 107Sadeleştirilmiş (Ey Rasûlüm Muhammed!) biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. Orijinal Ve seni sâde âlemîne rahmet olarak göndermişizdir. 108Sadeleştirilmiş De ki, bana ancak şöyle vahyolunuyor: "İlâhınız ancak tek bir ilâhtır. Şimdi siz artık müslüman oluyor musunuz?" Orijinal De ki: bana vahyolunuyor ki: ilâhınız ancak bir ilâhdır, şimdi siz müsliman oluyor musunuz? 109Sadeleştirilmiş Eğer (yine de) yüz çevirirlerse, de ki: "Size düpedüz açıkladım; tehdit olunduğunuz şeyin yakın mı, uzak mı olduğunu bilmem." Orijinal Bunun üzerine aldırmazlarsa o halde de de ki: size düpedüz ı'lân ettim, ve bilmem bu size edilen va'dü vaîd pek yakın mi, yoksa uzak mı? 110Sadeleştirilmiş Şüphesiz Allah açığa vurulan sözü de bilir, gizlediklerinizi de bilir. Orijinal Şübhe yok ki o, söylenenden, açığa vurulanı da bilir gizlediğinizi de bilir. 111Sadeleştirilmiş Bilmem belki bu gecikme sizi denemek ve bir süreye kadar geçindirmek içindir. Orijinal Ve bilmem belki bumühletsizin için bir imtihan ve vakta kadar bir istifadedir. 112Sadeleştirilmiş (Hz. Peygamber şöyle) dedi: "Ey Rabbim! Aramızda gerçekle hükmet ve Rabbimiz O Rahmân'dır ki, isnad ettiğiniz (yalan) vasıflarınıza karşı yardımına sığınılacak olan ancak O'dur. Orijinal Dedi: ya rabb! hakka hukmet ve rabbımız rahmandır ancak isnadlarınıza karşı sığınılacak müstean. | |||
|
﴾ 0 ﴿