25-FURKAN

1

Sadeleştirilmiş

"Tebareke" ne yüce feyyazdır o ki, dünyaları uyarmak üzere kulu Muhammed'e, hakkı batıldan ayırdeden Kur'ân'ı indirdi.

Orijinal

«Tebarek» ne yüce (feyyaz)dır o ki bütün âlemine bir nezîr olsun diye kuluna fürkanı indirdi.

2

Sadeleştirilmiş

O öyle bir ilâhtır ki, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinindir. O hiç çocuk edinmedi, hükümranlıkta ortağı yoktur. O, her şeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyerek takdir etmiştir.

Orijinal

O ki hep Göklerin, yerin mülkü onun, hem hiç bir veled edinmedi, hem mülkte ona hiç ortak da yok, her şeyi yarattı da bir takdir ile her birinin haddü mıkdarını ta'yin ederek hepsinin mukadderatını hazırladı.

3

Sadeleştirilmiş

Kâfirler, O'nu bırakıp bir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.

Orijinal

Böyle iken andan başka bir takım ma'budlar edindiler ki hiç bir şey halk edemezler, kendileri halk olunup duruyorlar, kendi kendilerine, ne bir zarara ne de bir menfeate malik değiller, ne mevte mâlikler, ne hâyata ne de nüşûre.

4

Sadeleştirilmiş

İnkâr edenler: "Bu Kur'ân Muhammed'in uydurmasıdır, ona başka bir topluluk yardım etmiştir" diyerek haksız ve asılsız bir söz uydurdular.

Orijinal

Ve o küfredenler «bu sırf bir iftira onu o, uydurdu, diğer bir kavim de buna karşı ona muavenette bulundu» dediler, doğrusu zulmü tezvire gittiler.

5

Sadeleştirilmiş

"Kur'ân öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırmış da sabah akşam kendisine okunmaktadır" dediler.

Orijinal

«Ve o evvelkilerin esatıyrı, onları yazdırtmış da sabah akşam kendisine onlar okunuyor» dediler.

6

Sadeleştirilmiş

Ey Rasûlüm Muhammed! De ki: "Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, merhamet edendir."

Orijinal

De ki: onu, o göklerde ve Yerde sirri bilen indirdi, hakikaten o, rahim bir gafûr bulunuyor.

7

Sadeleştirilmiş

Şöyle dediler: "Bu ne biçim peygamber ki, yemek yer, sokaklarda gezer? Ona, beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya!"

Orijinal

Bir de «bu Peygambere ne oluyor? dediler: yemek yiyor ve çarşılarda yürüyor, ona bir Melek indirilse de maıyyetinde yaver bir savulcu olsa ya!

8

Sadeleştirilmiş

"Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya besleneceği bir bahçe olsaydı ya!" Bu zalimler, iman edenlera "Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediler.

Orijinal

Veya ona bir hazîne bırakılıverse, yâhud güzel bir bağçesi olsa da ondan yese ya! hem o zalimler «siz, sırf büyülenmiş bir adama tabi' oluyorsunuz» dediler.

9

Sadeleştirilmiş

Ey Rasûlüm Muhammed! sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar.

Orijinal

Bak senin hakkında ne kıyaslar, ne temsilleryaptılar da çıkmaza saptılar, artık hiç bir yol bulamazlar.

10

Sadeleştirilmiş

Öyle yücedir O ki, dilerse sana ondan daha iyisini, altından ırmaklar akan cennetler verir, sana köşkler de yapar.

Orijinal

Öyle yücedir o ki dilerse sana ondan daha hayırlısını verir, Altından ırmaklar akar Cennetler, sana köşkler de yapar.

11

Sadeleştirilmiş

Fakat onlar o saati (kıyameti) de yalanladılar. Biz ise o saati yalanlayanlara çılgın alevli bir ateş hazırladık.

Orijinal

Fakat onlar saati tekzib ettiler, biz ise o saati tekzib edenlere öyle bir saıyr, çılgın bir ateş hazırladık.

12

Sadeleştirilmiş

Ki, cehennem ateşi uzak bir mesafeden kendilerine görününce, onun bir hışımlanmasını (kaynamasını) ve uğultusunu işitirler.

Orijinal

Ki onları gördüğü vakıt ona mahsus bir hışımlanma, bir zefîr işitirler.

13

Sadeleştirilmiş

Elleri boyunlarına bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıkları zaman da, oracıkta yok olmayı isterler.

Orijinal

Ve çatılıp çatılıp onun dar bir yerine atıldıkları vakıt de orada helâke haykırırlar.

14

Sadeleştirilmiş

(Onlara şöyle denilir) Bu gün bir yok olmayı değil, nice yok olmaları isteyin

Orijinal

Bir helâke haykırmayın bugün çok helâke haykırın.

!

15

Sadeleştirilmiş

De ki: Bu mu daha iyi, yoksa takva sahiplerine vaad olunan ebedilik cenneti mi? Çünkü orası, onlar için bir mükafattır ve bir varış yeridir.

Orijinal

Ya o mı hayırlı, yoksa müttekilere va'dolunan Huld Cenneti mi Ki kendilerine bir mükâfat, ve âkıbet varacakları bir me'va bulunuyor.

16

Sadeleştirilmiş

Onlar için orada ne isterlerse var, hem orada ebedî kalacaklar. Çünkü bu Rabbinden yerine getirilmesi istenen bir vaaddir.

Orijinal

Onlar için orada ne isterlerse var, hem ebedî kalacakları, Rabbının uhdesinde bu «bir va'di mes'ul» bulunuyor.

17

Sadeleştirilmiş

Hele o gün Rabbin onları Allah'tan başka taptıkları şeylerle toplar da, der ki: "Siz mi saptırdınız şu kullarımı, yoksa kendileri mi yolu kaybettiler?"

Orijinal

Hele o gün ki onları Allahdan başka taptıkları şeylerle haşredip de siz mi saptırdınız kullarımı yoksa kendileri mi yolu gaib ettiler diyeceği gün?

18

Sadeleştirilmiş

Onlar: "Sübhansın seni tenzih ederiz. Seni bırakıp da senden başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat sen onlara ve atalarına o kadar nimet verdin ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir kavim oldular." derler.

Orijinal

Sübhansın, demişlerdir: Senden başka veliler ittihaz etmemiz (olunmamız ) bize yaraşır değildi ve lâkin sen onları ve atalarını zevka daldırdın, o kadar ki nihayet zikri unuttular ve helâke giden bir kavm oldular.

19

Sadeleştirilmiş

(Bunun üzerine ötekilere hitaben şöyle denilir.) İşte (taptıklarınız) sizi söylediklerinizde yalancı çıkardılar. Artık ne (azabınızı) geri çevirebilir, ne de bir yardıma çare bulabilirsiniz ve içinizden kim zulmederse, ona büyük bir azab tattıracağız.

Orijinal

Demek sizi sözünüzde yalancı çıkarmışlardır, artık ne savmağa ne de bir yardıma çare bulamıyacaksınız ve içinizden her kim zulmederse ona büyük bir azâb tattıracağız.

20

Sadeleştirilmiş

(Resulüm!) Biz senden evvel de peygamberleri başka türlü göndermedik. Şüphesiz onlar hem yemek yiyorlar, hem çarşılarda geziyorlardı (sokaklarda yürüyorlardı). Sizin bir kısmınızı bir diğerine fitne (imtihan sebebi) kılmışızdır ki, bakalım sabredecek misiniz? Zira Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir.

Orijinal

Biz senden evvel de Peygamberleri başka türlü göndermedik, şüphesiz onlar hem yemek yiyorlar, hem çarşılarda geziyorlardı (sokaklarda yürüyorlardı) bir de ba'zınızı diğerine bir fitne kılmışızdır ki bakalım sabredecek misiniz? Maamafih rabbın basîr bulunuyor.

21

Sadeleştirilmiş

Bununla beraber, bize kavuşmayı ummayanlar "Bize ya melekler indirilmeliydi, ya da Rabbimizi görmeliydik" dediler. Yemin olsun ki, doğrusu nefislerinde kendilerini büyük gördüler ve büyük azgınlık ettiler.

Orijinal

Bununla beraber likamızı ümit etmeyenler dediler ki: «o melâike bizim üzerimize indirilse ya, yâhud rabbımızı görsek â» celâlime kasem ederim ki doğrusu nefislerinde kendilerini büyüksündüler, büyük azgınlık ettiler.

22

Sadeleştirilmiş

Melekleri görecekleri gün, işte o gün, günahkarlara hiçbir sevinç haberi yoktur. Ve yasak yasak, diyeceklerdir.

Orijinal

Melâikeyi görecekleri gün, mücrimlere o gün müjde yoktur, yasak diyeceklerdir.

23

Sadeleştirilmiş

Onların yaptıkları her bir iyi işi dikkate alırız, fakat onu saçılmış zerreler haline getiririz.

Orijinal

Hem varmışızdır da her ne amel işledilerse onu bir hebâi mensûre çevirmişizdir.

24

Sadeleştirilmiş

O gün cennetliklerin kalacakları yer çok iyi, dinlenecekleri yer pek güzeldir.

Orijinal

Eshabı Cennettir ki o gün eğlendiği yer hayırlı, dinlediği yer pek güzeldir.

25

Sadeleştirilmiş

O gün gökyüzü beyaz bulutlar halinde yarılacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir.

Orijinal

Hem o, Semânın gamâm ile yarılacağı ve Melâikelerin peyderpey indirildiği gün.

26

Sadeleştirilmiş

İşte o gün gerçek hükümranlık, çok merhametli olan Allah'ındır. Kâfirler için ise o, pek çetin bir gündür.

Orijinal

Mülk o gün elhak rahmânındır, kâfirlere ise o pek zorluklu bir gün olur.

27

Sadeleştirilmiş

O gün zalim kimse ellerini ısıracak: "Eyvah!" diyecek, "keşke Peygamberin yanında bir yol tutsaydım!"

Orijinal

Hem o gün ki zalim ellerini ısıracak eyvah diyecek keşke Peygamberin maıyyetinde bir yol tutaydım.

28

Sadeleştirilmiş

"Eyvah!" diyecek, "keşke falancayı dost edinmeseydim.

Orijinal

Eyvah keşke falanı dost tutmıyaydım.

29

Sadeleştirilmiş

Çünkü zikir (Kur'ân) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yapayalnız ve yardımcısız bırakmaktadır.

Orijinal

Vallahi o sapıttı beni zikirden, bana gelmiş iken, öyle ya Şeytan insana çok hızlânkâr bulunuyor.

30

Sadeleştirilmiş

Peygamber dedi ki: "Ey Rabbim! Kavmim bu Kur'ân'ı terkedilmiş (bir şey yerinde) tuttular."

Orijinal

Peygamber de «yarab, kavmim bu Kur'anı mehcur tuttular» demekte.

31

Sadeleştirilmiş

(Resulüm!) Ve işte biz böyle her peygamber için günahkarlardan bir düşman yapmışızdır. Bununla beraber hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.

Orijinal

Ve işte biz böyle her Peygamber için mücrimlerden bir düşman yapmışızdır, maamafih hâdi de rabbın yeter nasîr de.

32

Sadeleştirilmiş

Yine o inkâr edenler dediler ki: "O Kur'ân ona, hepsi birden indirilseydi ya"! Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk.

Orijinal

Yine o küfredenler dediler ki: o Kur'an ona cümlesi birden indirilseydi ya! Biz onu gönlüne iyi tesbit edelim diye böyle ındirdik ve fevkal'âde bir tertil ile tertil eyledik.

33

Sadeleştirilmiş

Hem onlar sana karşı herhangi bir mesel ile gelmezler ki, biz sana (onun karşılığında) doğrusunu ve tefsirin daha güzelini getirmiş olmayalım.

Orijinal

Hem onlar sana her hangi bir mesel ile gelmezler ki mutlak biz sana hakkı ve tefsirin daha güzelini getirmiş olmıyalım.

34

Sadeleştirilmiş

O yüzleri üstü cehenneme toplanacaklar var ya! işte onlar, yerleri en kötü, yolları en sapık olanlardır.

Orijinal

O yüzleri üstü Cehenneme haşrolunacaklar, onlar mevkı'ce çok fena, yolca da en sepıktırlar.

35

Sadeleştirilmiş

Yemin olsun ki Musa'ya kitap verdik, kardeşi Harun'u da ona yardımcı yaptık.

Orijinal

Celâlim hakkı için Musâya o kitabı verdik, biraderi Harûnu da maıyyetinde vezir yaptık.

36

Sadeleştirilmiş

"Haydi âyetlerimizi yalan sayan o kavme gidin" dedik. Sonunda (yola gelmediklerinden) onları yerle bir ettik.

Orijinal

Haydi âyetlerimizi tekzib eden o kavme gidiniz, dedik, binnetice o kavmi tedmir ederek helâk ettik.

37

Sadeleştirilmiş

Nuh kavmine gelince, Peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde, onları suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret yaptık. Biz zalimler için acıklı bir azab hazırlamışızdır.

Orijinal

Nuh kavmini de Resulleri tekzib ettikleri vakıt gark edib kendilerini insanlara bir ıbret kıldık: hazırladık da zâlimlere elîm bir azâb.

38

Sadeleştirilmiş

Ad'ı, Semud'u, Ress halkını ve bunlar arasında daha birçok nesilleri de (inkârcılıkları yüzünden helak ettik)

Orijinal

Âdi de, Semûdu da, Eshabı ressi de bunların arasında daha bir çok kurunu da.

39

Sadeleştirilmiş

Onların herbirine misaller getirdik; (ama ögüt almadıkları için) hepsini kırdık geçirdik.

Orijinal

Ki her birine nasıyhat olarak emsal anlatmıştık ve her birini mahv-ü perişan ettik de ettik.

40

Sadeleştirilmiş

(Resulüm!) Yemin olsun ki, (bu Mekke'li putperestler), bela ve fenalık yağmuruna tutulmuş olan beldeye uğramışlardır. Peki onu da görmüyorlar mıydı? Hayır! Onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar.

Orijinal

Celâlim hakkı için o fenalık yağmuruna tutulan karyeye de vardılar, artık onu görüyor değiller miydi? Doğrusu nüşur arzu etmiyorlar, uyanmak istemiyorlardı.

41

Sadeleştirilmiş

Seni gördükleri zaman "Bu mu Allah'ın Peygamber olarak gönderdiği?" diye hep seni alaya alıyorlar.

Orijinal

Senide gördükleri vakıt sırf bir eğlence yerine tutuyorlar, bumu o Allahın Peygamber diye gönderdiği? Diyorlar.

42

Sadeleştirilmiş

"Şayet tanrılarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, gerçekten de bizi neredeyse tanrılarımızdan saptıracaktı" diyorlar. Azabı gördükleri zaman, kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler!

Orijinal

Sahih be! Az kaldı bizi ma'budlarımdan sapıtacaktı, eğer üzerlerine sebat etmesekti! diyorlar, fakat ileride bilecekler, azâbı görecekleri gün: kimmiş o yolu daha sapık olan?

43

Sadeleştirilmiş

Kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?

Orijinal

Gördünmü o ilâhını hevâsı ittihaz edeni? Artık ona sen mi vekîl olacaksın.

44

Sadeleştirilmiş

Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut akıllanacağını mı sanıyorsun? Gerçekte onlar hayvanlar gibidir, hatta gidişçe daha sapıktırlar.

Orijinal

Yoksa onların ekserîsini işitirler veya akıl ederler mi zannediyorsun? Onlar sırf hayvan gibi hattâ gidişçe daha sapkındırlar.

45

Sadeleştirilmiş

Rabbinin gölgeyi nasıl uzatmakta olduğunu görmedin mi? Dileseydi onu elbet hareketsiz de kılardı. Sonra biz güneşi, ona (gölgeye) delil kılmışızdır.

Orijinal

Bakmaz mısın rabbına? Gölgeyi nasıl uzatmakta? Dilese idi elbet onu sâkin de kılardı, sonra nasıl Güneşi, ona delil kılmışız?

46

Sadeleştirilmiş

Sonra da onu yavaş yavaş kendimize (başka yöne) çekmekteyiz.

Orijinal

Sonra nasıl tutıp onu azar azar kendimize almaktayız?

47

Sadeleştirilmiş

Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü yayılıp çalışma (zamanı) yapan O'dur.

Orijinal

Odur o ki size geceyi bir geygi yaptı, uykuyu bir ta'til de, gündüzü bir nüşur kıldı.

48

Sadeleştirilmiş

Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen ve gökten tertemiz bir su indiren O'dur.

Orijinal

Yine odur o ki rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci göndermekte, ve semâdan pampâk bir su (bir mai tahur) indirmekteyiz.

49

Sadeleştirilmiş

Ki biz (o suyla) ölü toprağa can verelim, yarattığımız nice hayvanlara ve insanlara su sağlayalım, diye.

Orijinal

Diriltelim diye bununla ölü bir beldeyi ve sulayalım diye mahlûkatımızdan nice hayvan sürülerini ve bir çok insan kümelerini.

50

Sadeleştirilmiş

Yemin olsun bunu, insanların öğüt almaları için, aralarında çeşit çeşit şekillerde anlatmışızdır; ama insanların çoğu ille nankörlük edip diretmiştir.

Orijinal

Celâlım hakkı için onu aranızda evirip çevirmekteyiz düşünsünler ıbret alsınlar diye yine de nâsın ekserîsi dayatmakta nankörlükten başkasına yanaşmamakta.

51

Sadeleştirilmiş

(Habibim!) Şayet dileseydik elbette her köye bir uyarıcı (peygamber) gönderirdik.

Orijinal

Dilese idik elbet her köyde bir nezîr gönderirdik.

52

Sadeleştirilmiş

(Madem ki yalnız seni gönderdik) Öyleyse kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kur'ân ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver!

Orijinal

Mâdamki yalnız seni gönderdik o halde kâfirlere itaat eyleme de bununla onlara cihad et büyük cihad.

53

Sadeleştirilmiş

Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir serhat koyan O'dur.

Orijinal

O odur ki iki deryayı birbirine salmış: şu tatlı, yürek tazeler, şu tuzlu çorak, aralarına da bir berzah ve bir «hıcri mahcûr» koymuştur.

54

Sadeleştirilmiş

O (hakir) sudan, bir insan yaratıp ona bir neseb bahşeden ve sıhriyet bağı ile akraba yapan O'dur. Rabbinin her şeye gücü yeter.

Orijinal

Odur o ki sudan bir beşer yarattı da onu bir neseb ve bir sıhir kıldı, rabbın kadîr bulunuyor.

55

Sadeleştirilmiş

(Böyle iken inkârcılar) Allah'ı bırakıp kendilerine ne fayda, ne zarar veremeyen şeylere kulluk ediyorlar. İnkârcı olan kimse Rabbine karşı uğraşıp durmaktadır.

Orijinal

Böyle iken Allahı bırakıp da kendilerine ne menfeat ne zarar edemiyecek şeylere tapıyorlar ve kâfir o rabbının aleyhine zahîr oluyor.

56

Sadeleştirilmiş

(Halbuki) biz seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.

Orijinal

Halbuki seni mahzâ bir mübeşşir ve nezîr olarak gönderdik.

57

Sadeleştirilmiş

De ki: "Ben, buna karşı sizden bir ücret değil, ancak Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanızı) istiyorum."

Orijinal

«Ben buna karşı sizden bir ecir değil, ancak rabbına bir yol tutmak istiyen kimseler istiyorum» de.

58

Sadeleştirilmiş

Sen, ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak O yeter.

Orijinal

Ve o hayyi lâ yemuta tevekkül (ve ı'timad) kıl da ona hamd ile tesbiyh eyle, kullarının günahlarına onun habîr olması yeter.

59

Sadeleştirilmiş

Gökleri yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş'a hükmeden Rahmân'dır. Haydi ne dileyeceksen o her şeyden haberdar olan (Rahmân)dan dile.

Orijinal

O hayyi lâ yemut ki Gökleri ve Yeri ve aralarındakileri altı günde yarattı ve sonra Arşın üzerine istivâ buyurdu o rahmân, haydi ni diliyeceksen o habîrden dile.

60

Sadeleştirilmiş

Onlara "Rahmân'a secde edin" dendiği zaman, "Rahmân da neymiş? Senin bize emrettiğine secde eder miyiz hiç?" derler ve bu emir onların nefretini artırır.

Orijinal

Maamafih «Rahmâna secde edin» denildiği vkıt onlara «Rahmân ne imiş? Bize emrediyorsun diye secde mi ederiz?» dediler ve daha ziyade vahşetlerini artırdı.

61

Sadeleştirilmiş

Gökte burçları var eden, onların içinde bir kandil (güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir.

Orijinal

ne yücedir o ki Semâda burclar yapmış, hem içlerinde bir kandil, bir de nûrlu bir ay asmış.

62

Sadeleştirilmiş

İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O'dur.

Orijinal

Yine odur ki tezekkür etmek veya şükreylemek istiyenler için gece ile gündüzü birbirine halef kılmıştır.

63

Sadeleştirilmiş

O çok merhametli Allah'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman (incitmeksizin) "selam" derler (geçerler).

Orijinal

Ve o Rahmânın kulları: onlar ki Arzın üzerinde mülayemetle yürürler ve cahiller kendilerine lâf attığı vakıt selâmetle... derler.

64

Sadeleştirilmiş

Ve onlar ki, Rablerine secdeler ve kıyamlar ederek yatarlar.

Orijinal

Ve onlar ki ya rablarına secdeler, kıyamlar ederek yatarlar.

65

Sadeleştirilmiş

Onlar ki, şöyle derler: Cehennem azabını üzerimizden sav! Doğrusu onun azabı geçici bir şey değildir.

Orijinal

Ve onlar ki ya rabbenâ, derler, sav bizlerden Cehennem azâbını,cidden onun azâbı belâyi mübremdir.

66

Sadeleştirilmiş

Orası cidden ne kötü bir uğrak, ne kötü bir konaktır.

Orijinal

Filhakıka o ne kötü makarr, ne kötü makam.

67

Sadeleştirilmiş

Ve onlar ki, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.

Orijinal

Ve onlar ki infak ettikleri vakıt israf etmezler, hısset de yapmazlar, ikisi arası denk giderler.

68

Sadeleştirilmiş

Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan günahı(nın cezasını) bulur.

Orijinal

Ve onlar ki Allahın beraberinde diğer bir tanrıya duâ etmezler, Allahın haram kıldığı nefsi haksız katleylemezler ve sinâ yapmazlar, her kim de bunları yaparsa ağır cezaya çarpar.

69

Sadeleştirilmiş

Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada alçaltılmış olarak temelli kalır.

Orijinal

Kıyamet günü ona azâb katlanır ve onda muhakkar, muhalled kalır.

70

Sadeleştirilmiş

Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanlar başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.

Orijinal

Ancak tevbe ve iyman edip salih bir amel işleyenler başka, çünkü bunların seyyiatını Allah hasenâta tebdil eder, ve Allah gafûr , rahîm bulunuyor.

71

Sadeleştirilmiş

Ve her kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner.

Orijinal

Ve her kim tevbe edip de salâh ile çalışırsa o muhakkak Allaha makbul olarak döner.

72

Sadeleştirilmiş

Ve onlar ki, yalan şahitlik etmezler, boş bir şeye rastladıkları zaman vakar ile (oradan) geçip giderler.

Orijinal

Ve onlar ki yalana şâhid olmazlar ve lâğve rastgeldikleri vakıt kerîmâne geçerler.

73

Sadeleştirilmiş

Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.

Orijinal

Ve onlar ki rablarının âyetleriyle va'z-u nasıhat edildikleri zaman üstüne kör, sağır yıkılıp yatmazlar.

74

Sadeleştirilmiş

Ve onlar ki: "Ey Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl" derler.

Orijinal

Ve onlar ki ya rabbena! lûtfunla bizlere zevcelerimizden, zürriyyetlerimizden gözler süruru ihsan buyur ve bizi müttekıylere pişüva kıl derler.

75

Sadeleştirilmiş

İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamları ile mükafatlandırılacaklar, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır.

Orijinal

İşte hep bunlar sabırlarına mukabil gurfe ile (Cennet şehnişini ile) mükâfatlanacaklar ve orada sağlık ve selâm ile karşılanacaklar.

76

Sadeleştirilmiş

Orada ebedî kalacaklar, orası ne güzel bir konak ve ne güzel bir makamdır.

Orijinal

Orada ebedi kalacaklar, ne güzel makarr ne güzel makam.

77

Sadeleştirilmiş

(Resulüm!) De ki: "Rabbim size ne kıymet verir duanız olmasa? (Ey inkârcılar! Size bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; o halde azap yakanızı bırakmayacaktır!

Orijinal

De ki rabbim size ne kıymet verir duânız olmasa? Demek ki tekzip ettiler, o halde yarın ceza yapışacak.

 

Elmalılı Meâli (Elmalılı M. Hamdi Yazır)

 

0 ﴿