43-ZUHRUF1Sadeleştirilmiş Hâ, mîm. Orijinal Hâ, mîm. 2Sadeleştirilmiş Apaçık kitaba Yemin olsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur'an yaptık. Orijinal Bu parlak kitabın kadrini bilin. 3Sadeleştirilmiş Apaçık kitaba Yemin olsun ki, biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur'an yaptık. Orijinal Hakkâ biz onu Arabî olarak okunacak bir Kur'an kıldık ki, akıl irdiresiniz. 4Sadeleştirilmiş Gerçekten o bizim nezdimizde bulunan ana kitapta mevcut yüce ve hikmet dolu bir kitaptır. Orijinal Ve hakıkat o, bizim nezdimizdeki ana kitabda çok yüksek, çok hikmetlidir. 5Sadeleştirilmiş Siz haddi aşan bir kavim oldunuz diye Kur'an'ı size göndermekten vaz mı geçelim? Orijinal Siz müsrif bir kavm olduğunuz için şimdi sizden o öğüdü bertaraf mı edeceğiz? 6Sadeleştirilmiş Biz öncekilere de nice peygamberler göndermiştik. Orijinal Halbuki evvelkiler içinde biz nice Peygamber gönderdik. 7Sadeleştirilmiş Onlar kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı. Orijinal Hiç bir Peygamber de gelmiyordu ki kendilerine onunla mutlak eğlenmesinler. 8Sadeleştirilmiş Biz onlardan daha kuvvetli olanları helâk ettik. Kur'an'da öncekilerin örneği de geçmiştir. Orijinal Onun için biz onlardan daha sert pençelileri helâk ettik, ve evvelkilerin meseli geçti. 9Sadeleştirilmiş Eğer sen onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan elbette: "Onları çok güçlü ve herşeyi bilen Allah yarattı." derler. Orijinal Celâlim hakkı için sorsan onlara o Gökleri ve Yeri kim yarattı? Elbette diyecekler: onları o azîz, alîm yarattı. 10Sadeleştirilmiş O, yeryüzünü sizin için bir beşik yaptı ve doğru gidesiniz diye orada sizin için yollar meydana getirdi. Orijinal O ki Arzı sizin için bir beşik yaptı, ve doğru gidesiniz diye size yollar açtı. 11Sadeleştirilmiş Allah gökten belli bir ölçüye göre su indirdi. Biz onunla ölü bir memlekete yeniden hayat verdik. İşte siz de kabirlerinizden böyle diriltilip çıkarılacaksınız. Orijinal Ve o ki yukarıdan bir mikdar ile bir su indirmekte ve onunla ölü bir beldeye hayat neşretmekteyiz, işte siz de öyle çıkarılacaksınız. 12Sadeleştirilmiş Allah bütün çiftleri yaratmıştır. Sizin için bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etmiştir. Orijinal Ve o ki bütün çiftleri yarattı ve sizin için gemilerden ve yumuşak hayvanlardan bineceğiniz şeyler yaptı. 13Sadeleştirilmiş Siz onların sırtına binip üzerlerine yerleştiğiniz zaman, Rabbinizin nimetini anarak şöyle diyesiniz: "Bunları bizim hizmetimize veren Allah'ı tenzih ve tesbih ederiz. Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi." Orijinal Ki sırtlarına kurulasınız, sonra üzerine kurulduğunuzda rabbınızın ni'metini anıp diyesiniz: tenzih o sübhâne ki bunu bize müsahhar kılmış, yoksa biz bunu yanaştıramazdık. 14Sadeleştirilmiş "Gerçekten biz Rabbimize döneceğiz." Orijinal Ve her halde biz dönüp dolaşıp rabbımıza varacağız. 15Sadeleştirilmiş Buna rağmen insanlar, Allah'ın kullarından bir kısmını O'nun bir parçası saydılar. Gerçekten de insan apaçık bir nankördür. Orijinal Öyle iken tuttular kullarından ona bir cüz tasladılar, hakıkat insan çok nankör, açık bir küfürbazdır. 16Sadeleştirilmiş Yoksa O, yarattıklarından kendisine kızlar edindi de erkek çocukları size mi seçti? Orijinal Yoksa o, yaratıp durduğu mahlûklarından kendine kızlar edindi de oğullarla imtiyazı size mi verdi? 17Sadeleştirilmiş Onlardan biri Rahman olan Allah'a isnad ettiği kız çocuğu ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesilir de öfkesinden yutkunur durur. Orijinal Halbuki içlerinden biri o Rahmana fırlattığı mesel ile kendisi tebşir kılındığı vakıt yüzü simsiyah oluyor da kederinden yutkunup yutkunup dolukuyor. 18Sadeleştirilmiş Yoksa onlar, süs ve zinet içerisinde yetiştirilip de mücadelede erkek gibi kendisini savunmaya açık olmayan kızları mı O'na isnad ediyorlar? Orijinal Ya o zînet içinde yetiştirilecek de muhasamaya gelince beceremiyecek olanı öyle mi? 19Sadeleştirilmiş Onlar Rahman olan Allah'ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onlar meleklerin yaratılışını gördüler mi? Onların şahitlikleri yazılacak ve onlar sorguya çekileceklerdir. Orijinal Rahmanın kulları olan Melâikeyi de dişi yaptılar, yaradılışlarına şâhid mi idiler? Şehadetleri yazılacak ve sorguya çekilecekler. 20Sadeleştirilmiş Onlar: "Eğer Rahman olan, Allah dileseydi, biz o meleklere tapmazdık." dediler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar. Orijinal Bir de dediler ki Rahman dilese idi biz onlara tapmazdık, bu babda onların bir ılimleri yoktur sâde atıyorlar. 21Sadeleştirilmiş Yoksa biz kendilerine bundan önce bir kitap verdik de onlar, ona mı sarılıyorlar? Orijinal Yoksa biz onlara bundan evvel bir kitab vermişiz de ona mı tutunuyorlar? 22Sadeleştirilmiş Hayır, onlar sadece: "Biz babalarımızı bu din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz." dediler. Orijinal Hayır, şöyle dediler: bizler, atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, biz de onların izlerince giderek murada ireriz. 23Sadeleştirilmiş Ey Rasûlüm Muhammed! Yine böyle biz senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık varlıklı kimseleri: "Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız." dediler. Orijinal Yine böyle senden evvel hangi memlekette bir nezîr gönderdikse onun refahlı takımı demişti ki: bizler atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk biz de onların izlerine uyarız. 24Sadeleştirilmiş Gönderilen uyarıcı; "Eğer size babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem de mi bana uymazsınız?" deyince, onlar: "Gerçekten biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz." dediler. Orijinal Ya, dedi: size atalarınızı üzerinde bulunduğunuzdan daha doğrusunu getirdimse de mi? Ha! dediler: biz o sizin gönderildiğiniz şeylere inanmıyoruz. 25Sadeleştirilmiş Biz de onlardan intikam aldık. Bak peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl oldu! Orijinal Onun üzerine biz de onlardan intikamını aldık da bak o tekzib edenlerin akıbeti nasıl oldu? 26Sadeleştirilmiş Hani İbrahim babasına ve kavmine: "Gerçekten ben sizin taptığınız şeylerden uzağım. Orijinal Bir vakıt da İbrahim babasına ve kavmına dedi: haberiniz olsun ben o sizin taptıklarınızdan biriyim. 27Sadeleştirilmiş Ben ancak beni yaratana taparım. Şüphesiz ki O, beni doğru yola iletecektir." dedi. Orijinal O beni yaratandan başka, zira odur ki beni irdirecektir. 28Sadeleştirilmiş İbrahim, bu sözü, ardından gelecek olanlara devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, onlar doğru yola dönsünler. Orijinal Ve onu ardında (zürriyyetinde) kalan bir kelime yaptı gerek ki rücu' edeler. 29Sadeleştirilmiş Doğrusu ben bunları da babalarını da kendilerine hak olan kitap ve gerçeği açıklayan bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp geçindirdim. Orijinal Fakat şunları ve atalarını ta kendilerine hakk ve bir Resuli mübîn gelinciye kadar müstefid edip yaşattım. 30Sadeleştirilmiş Kendilerine hak geldiği zaman onlar: "Bu bir büyüdür doğrusu biz onu tanımıyoruz." dediler. Orijinal Yaşattım da kendilerine hakk gelince «bu bir sihirdir, biz buna inanmayız» dediler. 31Sadeleştirilmiş Yine Onlar: "Bu Kur'an, şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?" dediler. Orijinal Ve «ne olurdu şu Kur'an iki memleketten bir büyük adama indirilse idi» dediler. 32Sadeleştirilmiş Ey Rasûlüm Muhammed! Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye biz onların bir kısmını diğerlerinden derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır. Orijinal Rabbının rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Onların o Dünya hayattaki maışetlerini aralarında biz taksim ettik ve bir kısmını diğerinin derecelerle üstüne çıkardık ki ba'zısı ba'zısını tutsun, çalıştırsın rabbının rahmeti ise onların toplayıp durduklarından daha hayırlıdır. 33Sadeleştirilmiş Eğer insanlar küfre sapan bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, biz O Rahman olan Allah'ı inkâr eden kimselerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık. Orijinal Ve eğer insanlar hep (küfre sapacak) bir ümmet olacak olması idi biz. 34Sadeleştirilmiş Onların evleri için gümüşten kapılar, üzerine yaslanacakları koltuklar yapardık. Orijinal Ve odalarına kapılar ve üzerlerine kurulacakları koltuklar kanepeler. 35Sadeleştirilmiş Daha nice altın ziynetler verirdik. Çünkü bunların bizce hiçbir kıymeti yoktur. Bütün bunlar dünya hayatının geçici menfaatinden başka bir şey değildir. Ahiret ise Rabbin katında takva sahipleri içindir. Orijinal Ve altın ziynetler yapardık ve doğrusu bütün bunlar Dünya hayatın geçici metaı, rabbının ındinde. Âhıret ise korunan müttefekîler içindir. 36Sadeleştirilmiş Her kim Rahman olan Allah'ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur. Orijinal Ve her kim Rahmanın zikrinden teâmî ederse biz ona bir Şeytan sardırırız artık o ona arkadaştır. 37Sadeleştirilmiş Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. Orijinal Ve her halde onlar onları yoldan çıkarırlar, onlar ise onları doğru sanırlar. 38Sadeleştirilmiş Nihayet kıyamet günü bize gelince, arkadaşına: "Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaşmışsın!" der. Orijinal Nihayet bize geldiği vakıt ah, der: keşke benimle senin aranda iki maşrık bu'du olsa idi! sen ne kötü arkadaşmışın. 39Sadeleştirilmiş Onlara: "Bugün pişmanlık duymanız size hiçbir fayda sağlamayacaktır. Çünkü siz zulmettiniz. Şimdi de hepiniz azapta ortaksınız." denir. Orijinal Böyle demek bugün size hiç de faide vermez, çünkü zulmettiniz, hepiniz azâbda müştereksinizdir. 40Sadeleştirilmiş Ey Rasûlüm Muhammed! O halde sağırlara sen mi işittireceksin? Yahut körlere ve apaçık bir sapıklık içinde bulunanlara sen mi doğru yolu göstereceksin? Orijinal O halde sen mi işittireceksin o sağırlara? Yâhud hidâyet edeceksin, o körlere ve açık bir dalâl içinde bulunanlara. 41Sadeleştirilmiş Eğer biz seni onlara azap gelmeden önce alıp götürsek bile onlardan intikam alırız. Orijinal Şu halde şayed biz seni alır götürür isek elbette onlardan intikam alacağız. 42Sadeleştirilmiş Yahut da onlara vaad ettiğimiz azabı sana gösteririz. Çünkü bizim onlara azap etmeye gücümüz yeter. Orijinal Yâhud onlara yaptığımız vaîdi sana gösterirsek şübhe yok ki biz ona da muktediriz. 43Sadeleştirilmiş Öyleyse sen, sana vahyedilen Kur'an'a sarıl. Şüphesiz ki sen doğru bir yol üzerindesin. Orijinal Sen hemen o sana vahyolunana tutun muhakkak ki sen doğru bir yol üzerindesin. 44Sadeleştirilmiş Doğrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz. Orijinal Ve muhakkak ki o, hem senin için, hem kavmın için bir şereftir ve ileride ondan mes'ul olacaksınız. 45Sadeleştirilmiş Ey (Resûlüm) Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor, biz Rahman olan Allah'tan başka kendisine ibadet edilecek ilâhlar yapmış mıyız? Orijinal Senden evvel gönderdiklerimize sor Resullerimizden! biz Rahmandan başka ıbadet olunacak ilâhlar yapmış mıyız? 46Sadeleştirilmiş Yemin olsun ki, biz Musa'yı mucizelerimizle Firavun'a ve ileri gelen adamlarına gönderdik. Musa: "Ben gerçekten âlemlerin Rabbi olan Allah'ın peygamberiyim." dedi. Orijinal Celâlim hakkı için Musâyı âyetlerimizle Fir'avne ve cem'ıyyetine gönderdik, vardı haberiniz olsun, dedi: ben bütün âlemlerin rabbının Resulüyüm. 47Sadeleştirilmiş Musa onlara mucizelerimizi getirince onlar hemen bu mucizelere gülüverdiler. Orijinal Vaktâ ki onlara böyle âyetlerimizle vardı, birdenbire onlar bunlara gülüverdiler. 48Sadeleştirilmiş Bizim onlara gösterdiğimiz her bir mucize diğerinden daha büyüktü. Belki doğru yola dönerler diye biz onları azapla yakaladık. Orijinal Her ne âyet de gösteriyorsak onlara mutlak birbirinden büyüktü, tuttuk onları azâba da çektik ki rücu' edeler. 49Sadeleştirilmiş Onlar azâbı görünce: "Ey sihirbaz! Sende olan ahdi hürmetine bizim için Rabbine dua et. Biz gerçekten doğru yola gireceğiz." dediler. Orijinal Bu halde diyorlardı ki: gel ey sâhir! bizim için rabbına bir duâ et, sende olan ahdi hurmetine, çünkü biz artık yola geleceğiz. 50Sadeleştirilmiş Fakat azabı kendilerinden kaldırdığımız zaman hemen sözlerinden dönüverdiler. Orijinal Bunun üzerine kendilerinden azâbı açtığımız vakıt da derhal cayıverdiler. 51Sadeleştirilmiş Firavun kavmine seslenerek dedi ki: "Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz? Orijinal Ve Fir'avn kavmının içinde şöyle bağırdı: ey kavmım! Mısır mülkü benim ve hep şu nehirler benim altımdan akıyor değil mi? Artık gözünüzü açsanız a. 52Sadeleştirilmiş Yoksa ben, nerede ise meramını anlatamayan şu zavallıdan daha hayırlı değil miyim? Orijinal Yoksa ben şundan daha hayırlı değil miyim ki o hem hakîr hem de meramını anlatamıyor. 53Sadeleştirilmiş Eğer O'nun dediği doğru ise üzerine altın bilezikler atılmalı veya kendisiyle beraber onu tasdik eden melekler gelmeli değil miydi?" Orijinal Eğer o dediği gibi ise üzerine altın bilezikler atılsa ya! Yâhud yanında Melâikeler dizilse gelse ya!. 54Sadeleştirilmiş Firavun kavmini küçümsedi. Onlar da O'na itaat ettiler. Çünkü onlar fâsık bir kavimdi. Orijinal Bu suretle kavmını istihfaf etti onlar da ona itaat eylediler, çünkü dînden çıkmış fâsık bir kavm idiler. 55Sadeleştirilmiş Nihayet bizi gazaplandırdıkları zaman onlardan intikam aldık. Hepsini suda boğduk. Orijinal Böyle vaktâ ki bizi gadaba da'vet ettiler biz de kendilerinden intikam aldık hepsini birden gark ediverdik. 56Sadeleştirilmiş Onları sonradan gelecekler için ibret ve örnek kıldık. Orijinal Gark ediverdik de onları sonrakiler için hem bir selef hem bir mesel kıldık. 57Sadeleştirilmiş Meryem oğlu İsâ bir misal olarak anlatılınca, senin kavmin hemen ondan bir delil bulduklarını sanarak bağrışmaya başladılar. Orijinal Ve vaktâ ki Meryemin oğlu bir mesel olarak ortaya atıldı derhal kavmin ondan çığrıştılar. 58Sadeleştirilmiş Onlar dediler ki: "Bizim ilâhlarımız mı daha hayırlıdır, yoksa İsâ mı?" Bu misâli sırf seninle tartışmak için ortaya attılar. Doğrusu onlar çok kavgacı bir topluluktur. Orijinal Ya! dediler: bizim ilâhlarımız mı hayırlı? Yoksa o mu? Bunu sana sırf bir cidal olarak fırlattılar, doğrusu onlar çok husumetli bir kavimdirler. 59Sadeleştirilmiş İsâ, ancak kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur. Orijinal Hayır o ilâh değil, halîs bir kuldur, biz ona in'am ettik ve kendisini Benî İsraîl için bir mesel yaptık. 60Sadeleştirilmiş Eğer biz dileseydik, sizden yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık. Orijinal Ve dilersek sizlerden de Melâike yaparız Arzda halef olurlar. 61Sadeleştirilmiş Gerçekten o, (İsâ'nın yere inişi) kıyâmetin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyip, bana uyun, bu doğru yoldur. Orijinal Ve hakkıkat o, saat için bir ılimdir, onun için sakın o saatin geleceğinde şekk etmeyin de bana tabi' olun, işte bu yegâne doğru yoldur. 62Sadeleştirilmiş Sakın şeytan sizi doğru yoldan alıkoymasın. Gerçekten o sizin için apaçık bir düşmandır. Orijinal Ve sakın sizi Şeytan çelmesin, çünkü o size belli bir düşmandır. 63Sadeleştirilmiş İsâ mucizelerle indiği zaman dedi ki: "Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklamak için geldim. O halde Allah'tan korkun, ve bana itaat edin. Orijinal Isâ da o beyyinelerle geldiği vakıt şöyle dedi: ben size hikmet ile ve ihtilâf edip durduğunuz şeylerin ba'zısını size beyan edeyim diye geldim, onun için Allahdan korkun ve bana ıtaat edin,. 64Sadeleştirilmiş Gerçekten benim de Rabbim sizin de Rabbiniz Allah'tır. Öyle ise O'na kulluk edin. Bu doğru bir yoldur. Orijinal haberiniz olsun Allah benim rabbım sizin de rabbınız ancak odur, onun için hep ona ıbadet edin, işte bu yegâne doğru yoldur. 65Sadeleştirilmiş Fakat aralarından çıkan gruplar, İsâ hakkında ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azâbından dolayı vay zulmedenlerin hâline! Orijinal Sonra o hizibler kendi aralarında ıhtilâf ettiler, onun için elîm bir günün azâbından vay o zulmedenlere. 66Sadeleştirilmiş Onlar kendileri farkına varmadan ansızın kıyâmetin başlarına gelmesini mi bekliyorlar? Orijinal Hep o saate, hiç farkında değillerken ansızın onun başlarına gelivermesine bakıyorlar. 67Sadeleştirilmiş O gün Allah'tan korkanlar hariç dost olanlar birbirlerine düşmandırlar. Orijinal Dostlar o gün birbirlerine düşmandırlar, müstesnâ ancak müttekîler. 68Sadeleştirilmiş Allah, takva sahiplerine şöyle nida eder: "Ey âyetlerimize imân edip müslüman olan kullarım! Bugün size hiçbir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz. Orijinal Ey benim kullarım! size hiç korku yoktur bu gün ve siz mahzun da olmıyacaksınız. 69Sadeleştirilmiş Allah, takva sahiplerine şöyle nida eder: "Ey âyetlerimize imân edip müslüman olan kullarım! Bugün size hiçbir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz. Orijinal Benim âyetlerime iyman edip de halîs müsliman olan kullarım. 70Sadeleştirilmiş Siz ve eşleriniz cennete girin. Orada ağırlanıp sevindirileceksiniz." Orijinal Girin Cennete: siz ve zevceleriniz, sürurlar, neş'eler içinde. 71Sadeleştirilmiş Onların etrafında yiyecek ve içecekler altın tepsiler ve kadehlerle dolaştırılır. Orada canların çektiği ve gözlerin hoşlandığı herşey vardır. Siz orada ebedi olarak kalacaksınız. Orijinal Altından tepsiler ve küplerle üzerlerine dönülür dolaşır, nefislerin hoşlanacağı, gözlerin lezzet alacağı şeyler hep orada ve siz orada muhalledsiniz. 72Sadeleştirilmiş İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur. Orijinal Ve işte bu, sizin çalıştığınız ameller sebebiyle vâris kılındığınız Cennet. 73Sadeleştirilmiş Orada sizin için bol bol meyveler vardır. Onlardan yersiniz. Orijinal Sizin için onda çok meyveler vardır, onlardan yiyeceksiniz. 74Sadeleştirilmiş Şüphesiz ki suçlular, cehennem azâbında ebedi olarak kalacaklardır. Orijinal Haberiniz olsun ki mücrimler Cehennem azâbında muhalleddirler. 75Sadeleştirilmiş Onların azâbı hafifletilmez ve onlar azab içersinde ümitsizdirler. Orijinal Kendilerinden o azâb gevşetilmez ve onlar onun içinde her ümidi kesmişlerdir. 76Sadeleştirilmiş Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zâlimler oldular. Orijinal Ve biz onlara zulmetmemişizdir ve lâkin kendileri zalim idiler. 77Sadeleştirilmiş Onlar cehennem bekçisine: "Ey Mâlik! Rabbin artık bizi öldürsün." diye seslenirler. Mâlik de: "Siz böylece kalacaksınız." der. Orijinal Ve şöyle çığrışmaktadırlar: ya mâlik! Rabbın işimizi bitiriversin, o demiştir ki: her halde siz duracaksınız. 78Sadeleştirilmiş Yemin olsun ki biz size hakkı getirdik. Fakat sizin çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz. Orijinal Celâlım hakkı için biz size hakkı gönderdik ve lâkin ekseriniz hakkı hoşlanmıyanlarsınız. 79Sadeleştirilmiş Yoksa onlar hakka karşı gelmek için bir iş mi kararlaştırdılar? Biz de onları cezalandırmak için kararlıyız. Orijinal İşi sıkı mı büktüler, fakat işte sıkı büken biziz. 80Sadeleştirilmiş Yoksa onlar bizim sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçi meleklerimiz de her yaptıklarını yazıyorlar. Orijinal Yoksa biz onların sirlerini ve fısıltılarını işitmeyiz mi sanıyorlar? Hayır işitiriz hem de yanlarında elçilerimiz vardır yazarlar. 81Sadeleştirilmiş Ey Rasûlüm Muhammed! de ki: "Eğer Rahman olan Allah'ın bir çocuğu olsaydı, ona ibâdet edenlerin birincisi ben olurdum." Orijinal De ki: Rahmanın bir veledi olsa ben ona tapanların birincisi olurdum. 82Sadeleştirilmiş Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirdikleri şeyden münezzehtir, yücedir. Orijinal Tenzih o sübhâna o Göklerin ve Yerin rabbı, rabbül'arşe onların vasıflarından. 83Sadeleştirilmiş Şimdi sen bırak onları, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya kadar batıla dalsınlar oynasınlar. Orijinal Şimdi bırak onları dalsınlar, oynıya dursunlar tâ va'dolundukları günlerine çatasıya kadar. 84Sadeleştirilmiş Gökteki ilâh da yerdeki ilâh da O'dur. O hüküm ve hikmet sahibidir herşeyi bilir. Orijinal Hem o odur ki Gökte de ilâh Yerde de ilâhdır ve hakîm odur alîm o. 85Sadeleştirilmiş Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah'ın şanı yücedir. Kıyâmet saatinin bilgisi de yalnız onun yanındadır. Siz sadece O'na döndürüleceksiniz. Orijinal Ve ne yücedir o ki Göklerin Yerin ve bütün aralarındakilerin mülkü onun, saate ılim de onun nezdindedir ve hep döndürülüp ona götürüleceksiniz. 86Sadeleştirilmiş Onların Allah'ı bırakıp da tapdıkları putlar şefaat hakkına sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefâat edebilir. Orijinal Ondan başka yalvarıp durdukları şeyler şefaat de edemezler ancak bilerek hakka şehadet eden kimseler müstesnâ. 87Sadeleştirilmiş Eğer sen onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette: "Allah" derler. O halde nasıl haktan çevriliyorlar? Orijinal Celâlım hakkı için sorsan onlara: kendilerini kim yarattı elbette Allah derler, o halde nasıl çevrilirler? 88Sadeleştirilmiş Peygamberin sözü şu olmuştur: "Ey Rabbim! Bunlar gerçekten imân etmeyen bir kavimdir." Orijinal Onun ya rab! demesi hakkı için her halde onlar iymana gelmez bir kavımdırlar. 89Sadeleştirilmiş Ey Rasûlüm Muhammed! Şimdilik sen onlara aldırma ve: "Size selâm olsun." de. Onlar yakında bilecekler! Orijinal Şimdi sen onlardan sarfı nazar et de selâm: de, artık ileride bileceklerdir. | |||
|
﴾ 0 ﴿