6

 Bizi doğru yola ilet.

"Bizi doğru yola ilet". Bu da istenen yardımı açıklamaktadır. Sanki:

"Size nasıl yardım ederim?” dedi. Onlar da: Bizi doğru yola ilet, dediler. Bu aynı zamanda en büyük maksadı ayrı olarak ifade etmektir. Hidâyet, yol göstermedir, bunun içindir ki, hayırda kullanılır. Allahü teâlâ’nın:

"Onları cehennemin yoluna hidâyet edin” (Saffat: 23) âyeti ise alay yollu söylenmiştir. Hediye ve kuş sürüsünün önde gidenlerine hevadi, denilmesi de bundandır. Bunun fiili heda'dır. Aslı lâm veya ilâ ile geçişli kılınmaktır. Fakat burada "vahtâre Mûsa kavmehu” (Araf: 155) ayetindeki nükte ile muamele edildi (harf-i cer atıldı, mef'ûl mensûb oldu).

Allah'ın hidâyeti çeşit çeşittir, sayısı yoktur, nitekim Yüce Allah:

"Eğer Allah'ın nimetini sayarsanız bitiremezsiniz” (Nahl: 18) buyurmuştur. Ancak cinsleri bellidir, onlar da sırasıyla şöyledir:  

Birincisi, kişiyi hidâyete götürecek kuvveti vermektir, Meselâ akıl gücü, içteki hisler ve dıştaki duyular gibi.  

İkincisi, hakla bâtılı ve iyi ile kötüyü ayıracak delilleri göstermektir.

"Ona iki yolu da hidâyet ettik” (Beled: 10) ve:

"Onları hidâyet ettik; onlarsa körlüğü hidâyete tercih ettiler” (Fussilet: 17) âyetleri buna işâret etmektedir.  

Üçüncü, peygamberler göndermek ve kitaplar indirmekle hidâyet etmektir.

"Onları liderler kıldık, emrimizle hidâyet ederler” (Enbiya: 73) ve:

"Şüphesiz bu Kur'ân en doğru yola hidâyet eder” (İsra: 9) âyetlerinden de bu kastedilmiştir.

Dördüncü, kalplerindeki sırları keşfetmek, vahiy yahut ilham veyahut gerçek rüyalarla eşyayı olduğu gibi göstermektir. Bu da peygamberlere ve evliyalara mahsustur. Şu âyetlerden de bu kastedilmiştir:

"İşte onlar Allah'ın hidâyet ettiği kimselerdir. Sen de onların hidâyetine uy” (En'âm: 90). "Bizim uğrumuzda cihâd edenleri kendi yollarımıza hidâyet edeceğiz” (Ankebut: 69).

İstenen şey ya kendilerine ihsan edilen hidâyeti artırmaktır yahut onun üzerinde sebat etmektir yahut da sonuçlarını elde etmektir. Ârif-i billah bunu dediği zaman bize seyr-ü sülûk yolunu göster ki, hâllerimizin karanlıklarını kaldırasın ve benliğimizi saran perdeleri sıyır ki, kudsiyet nûrunla aydınlanalım da seni kendi nûrunla görelim, demek ister.

Emir ile dua lâfız ve mana itibarı ortak, astlık ve üstlük bakımından farklıdırlar. Rütbe bakımından farklıdırlar da denilmiştir.

Sırât seretet taame'den gelir ki, yemeği yutmaktır. Sanki yol da yolcuları yutar. Bunun içindir ki, yola lakam denilmiştir, çünkü onları yutar. Sırâtın sad'ı ses uyumu için sin'den değişmiştir. Bazen de aslını göstermesi için sad'a ze sesi koklatılır (işmâm edilir). İbn Kesîr, Kunbül rivâyetinde, Rüveys Ya'kûb'tan ve Hamze de işmâm ile okumuştur. Diğerleri de sad ile okumuşlardır. Bu da Kureyş lehçesidir. Ana nüshada sâbit olan da budur. Çoğulu kütüb vezninde surut gelir. Bu da müzekkerlik ve müenneslikte tarik lâfzı gibidir.

Müstakim de doğru demektir ki, hak yolu manasınadır. Buna İslâm milleti (dini) de denilmiştir.

6 ﴿