4Onlar sana indirilene ve senden önce indirilene îman ederler. Onlar âhirete de kesinkes inanırlar. "Onlar sana indirilene ve senden önce indirilene îman ederler". Bunlar Ehl-i Kitab'ın mü'minleridir, Meselâ Abdullah b. Selâm radıyallahü anh ile benzerleri gibi. Bu cümle daha önce geçen "gaybe îman ederler” cümlesinin üzerine ma’tûftur, onlarla beraber müttekıler cemâatinin içine dahildirler, geneli tahsis etmiş durumdadırlar. Çünkü öncekilerden maksat şirk ve inkârdan îman edenlerdir, bunlar ise onların karşıtıdır. Böylece iki âyet müttekıleri açıklamış olur. İbn Abbâs radıyallahü anhuma da bu görüştedir. Ya da müttekılerin üzerine ma’tûftur, sanki şöyle demiş olur: Bu kitap şirkten sakınan ve diğer din mensuplarından îman edenler için hidâyettir. Bunlardan bizzat birincileri kastetmek de ihtimal dahilindedir. Araya atıf edatının girmesi ise şu şiirde olduğu gibidir (sıfatlar değiştiği içindir): Koç Kral'a ve asile, Ve savaşta ordunun komutanı aslana. Şu beyit de öyledir: Sabahleyin baskın yapıp ganimetle dönen Haris'ten dolayı Zuabe'ye eyvanlar olsun! Bundan şu mana çıkar ki, onlar kısaca akim idrak edeceği îman ve onu tasdik eden bedenî ve malî ibâdetleri yapma ile aklın idrak edemeyeceği ve ancak duymakla bilinen îmanı birleştirirler. Ellezîne ism-i mevsûlünün tekrar edilmesi ise karşılıklı iki tarafın ve yollarının farklı olmasındandır. Ya da bunlar öncekilerden bir bölüktür. Onlar da ehl-i kitabın mü'minleridir. Onların özel zikredilerek toplumdan ayrılmaları meleklerden sonra Cebrâîl'le Mikaü'in zikredilmesi gibidir, şanlarını yüceltmek ve o gibilere özendirmek içindir. İnzal (indirmek) bir şeyi yukarıdan aşağıya nakletmektir: Manevî şeyler de onları taşıyan zatlara ilhak etmekle olur. Belki de kitapların peygamberlere indirilmesi, onu meleğin Allahü teâlâ'dan manevî bir şekilde alması veya onu Levh-i Mahfûz'dan ezberleyerek indirip peygambere ulaştırmasıdır. "Sana indirilen"den maksat tüm Kur'ân-ı Kerîm'le sonuna kadar şerîattır. Bir kısmı beklenildiği hâlde mâzi (geçmiş) kalıbı ile ifade edilmesi, mevcut olmayanı da mevcut sayarak ve bekleneni olmuş yerine koyarak genellemeden dolayıdır. Benzeri de şu âyet-i kerime'dir: "Şüphesiz biz Mûsa'dan sonra indirilen bir kitap dinledik” (Ahkâf: 30). Çünkü cinler kitabın hepsini dinlemediler ve kitap o zaman tamamen indirilmemişti. "Senden önce indirilen"den maksat da Tevrat ve İncil ile geçmiş diğer kitaplardır. Bunların hepsine toptan îman etmek ve ikinciye değil de birinciye îman etmek farz-ı ayn'dir. Çünkü bizler onun ayrıntılarıyla mükellefiz, ancak kifaye tarzında mükellefiz, çünkü herkese vâcip kılmak zorluk çıkarır ve geçimi bozar. (Onlar âhirete de kesinkes inanırlar). Yani öyle kesin bir tarzda inanırlar ki, eski inançlarını izale eder. Çünkü eskiden şöyle inanıyorlardı: Cennete ancak Yahûdî yahut Hıristiyan olanlar girer. Ateş bize ancak sayılı günlerde dokunur. Ayrıca onlar cennet nimetlerinin dünya nimetleri cinsinden mi değil mi diye devamında ve kesilmesinde ihtilâf etmişlerdi. Sılanın başa alınması (bilâhireti) ve hum (fâil) zamirinin mübteda yapılması, diğer ehl-i kitaba gönderme (atıfta bulunma) içindir. Bir de âhirete îmanları gerçeğe uygun değildir, kesin bir inanca dayanmamaktadır. Yakîn şek ve şüpheyi delille izale ederek sağlam bilgiye ulaşmaktır. Bunun içindir ki, ne Allahü teâlâ’nın ilmi ne de zorunlu ilimler onunla sıfatlanmaz. Âhiret ahir'in müennesidir, dâr lâfzının sıfatıdır, çünkü "tilked darul âhiretü” (Kasas: 83) buyurmuştur. Dünya gibi genelleştirilmiştir (her biri özel manaya kullanılmıştır). Nâfi''den onu (âhireti) hemzenin hazfi ve harekesini lâm'a atmakla tahfif ettiği rivâyet edilmiştir. Vavı hamzeye kalb ederek yu'kınun şeklinde de okunmuştur; çünkü mâ-kabli mazmumdur. Bu da vucuh ve vukkıtet lâfızlarında olduğu gibi kabul edilmiştir. Bir benzeri de şudur: Yemin ederim ki, Mu'sa ile Ca'de misafirler için ateş yakınca, Bana daha sevimli geldiler. (Burada muktdan lâfzı mu'kıdan şeklinde okunmuştur) |
﴾ 4 ﴿