8

 İnsanlardan kimileri vardır ki, inanmadıkları hâlde "Allah'a ve âhiret gününe îman ettik” derler.

"İnsanlardan kimileri vardır ki,

"Allah'a ve âhiret gününe îman ettik", derler". Kusurdan uzak Allah, kitabın hâlini şerh edip de onu açıklamak için dinlerinde Allah'a ihlâs gösteren ve kalpleri dillerine uyan mü'minleri zikredip de ikinci olarak zâhiren ve bâtınen katışıksız küfür işleyen ve îman tarafına dönüp bakmayan kâfirleri söyleyince, üçüncü olarak da bu iki kısmın arasında mütereddit kalan üçüncü kısımdan bahs etti. Onlar da ağızlarıyla îman edip de kalpleri îman etmeyen kimselerdir. Böylece bölümleri tamamlamak istedi. Onlar kâfirlerin en kötüleridir ve Allah’ın en nefret ettiği kimselerdir. Çünkü onlar, küfrü sulandırdılar, ona aldatmayı ve alayı kattılar. Bunun içindir ki, onların kötülüklerini uzun uzadıya anlattı, onları cahillikle niteledi ve onlarla alay etti, yaptıklarını ciddiye almadı, azgınlık ve taşkınlıklarını tescil etti. Onlara misal getirdi ve onların cehennemin alt katında olacakları hakkında âyet indirdi. (Nisa:145) Kıssalarım da eksiksiz olarak küfürde ısrar edenlerin kıssasının üzerine atfetti.

Nâs aslında ünâs idi, çünkü insan, ins ve inasiy denir, hemzesi luka'daki gibi hazfedildi (aslı eluka'dır) onun yerine lâm-ı tarif getirildi, öyle ki, ikisi birleşmez. Şairin:

(Şüphesiz ölümler emin insanların üzerine gelir)

Mısraında hemze ile lâm-ı ta'rifin birleşmesi şazdır. O (ünas) ruhal gibi ism-i cem'dir, çünkü cemi kalıpları içinde fual vezni yoktur.

Ünas (insanlar) enise kökünden gelir, çünkü birbirleriyle ünsiyet ederler yahut ânese'den gelir, çünkü açıktadırlar, görünürler. Bunun içindir ki, onlara beşer denilmiştir (cilt). Nitekim cinlere de görünmedikleri için cin denilmiştir.

Ondaki lâm cins içindir, men edâtı da mevsûfedir, çünkü ahd için değildir. Sanki: Ve minennasi men yekulune, demek istemiştir.

Yahut lâm ahd içindir, mahut olanlar da belli kâfirlerdir. Men de mevsûledir, onlardan da İbn Übeyy, arkadaşları ve benzerleri kastedilmiştir. Çünkü onlar kesin olarak münâfıklığa karar verince kalpleri mühürlenen kâfirler arasına girdiler. Onların küfre fazla şeyler ilave etmeleri onları bu cinsten çıkarmaz. Çünkü cinslerde fazla türler olur, böylece birbirlerinden ayrılırlar. Buna göre bu âyet ikinci bölümün kısımlarını dile getirmiş olur.

Burada îmanın özellikle Allah'a ve âhiret gününe olması, îmanın en büyük maksadını ifade etmek içindir. Bir de onların îmanın her iki ucunu da ellerine geçirdikleri ve onu iki tarafından da kuşattıkları iddiası vardır. Bunda şu da vardır ki, onlar ihlâslı olduklarım zannettikleri şeylerde bile münâfıktırlar, kaldı ki, münâfıklık kastettikleri şeyde! Çünkü o toplum Yahûdî idiler, Allah'a ve âhirete mü'minler gibi îman etmiyorlardı. Zira teşbihe inanıyorlar, evlât edindiğini söylüyorlar, cennete kendilerinden başkalarının girmeyeceğini, ateşin onlara ancak sayılı günlerde dokunacağını iddia ediyor ve kendilerini mü'minlerle eşit görüyorlardı. Ayrıca îmanın Allah ve âhiret günü ile tahsis edilmesinde onların kat kat pisliklerine ve küfürde ileri gittiklerine açıklama vardır. Zira onların dedikleri onlardan aldatma ve münâfıklık tarzında sadır olmasaydı bile îman olmayacaktı, kaldı ki, bu dediklerini Müslümanları kandırmak ve onlarla dalga geçmek için söylemişlerdir!

Be edatının tekrar edilmesi bu sayılan maddelerden her birine asaleten ve sağlam olarak îman iddiaları vardır.

Kavl faydalı sözdür, söylenen söz manasına da nefiste tasavvur edilip de lâfızla ifade edilen manaya da denilir. Mecaz olarak görüşe ve tutulan mezhebe de denir.

Âhiret gününden maksat haşir vaktinden sonsuza kadar süren zamandır ya da cennet halkının cennete ve cehennem halkının cehenneme girmesine kadar geçen zamana denir. Çünkü o bilinen vakitlerin sonudur.

"Onlar mü'minler değillerdir". Bu da onların iddia ettikleri şeyi inkâr etmekte ve isbat etmeye kalkıştıkları şeyi bertaraf etmektedir. Aslı ve âmenu (îman etmediler) idi, çünkü açıkça istenen onların yaptıklarını inkâr etmektir, yoksa kendilerini inkâr değildir, ancak daha çok ifade etmek için ters çevrildi, onlar mü'minler değillerdir, denildi. Çünkü onlar mü'minler safından çıkarılınca, geçmişte îman etmemelerinden daha beliğ şekilde dile getirilmiş olur. Bunun içindir ki, be edâtı ile te'kit edilmiş ve îmanları îmanla alâkası olmayan bir şeydir denilmiştir. Bunun onların (Allah ve âhiret günü ile) kayıtlı îmanla kayıtlı (aynısı) olma ihtimali de vardır.

Âyet îman iddia edip de itikat bakımından kalbinin diline uymadığı kimsenin mü'min olmadığına delâlet etmektedir. Çünkü bir kimse kelime-i şehâdet getirir de kalbinde ona uygun bir şey lmazsa yahut içinde ona ters bir şey bulunursa, mü'min olmaz. Kerramiyye fırkası ile olan ihtilâf ikinci kısımdadır, O sebeple onlara karşı delil olmaz.

8 ﴿