19Yahut da onların hâli gökten boşanan ve içinde karanlıklar, gök gürlemesi ve şimşek bulunan bir yağmur gibidir. Ölüm korkusu ile parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Allah kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır. "Ev kesayibin minessemai” bu da istevkade fiiline ma’tûftur, yani onların hâli yağmura yakalanın hâli gibidir. Çünkü parmaklarını kulaklarına tıkarlar, buyurmuştur. Ev edâtı aslında şüphe duyulan eşitliği göstermek içindir, sonra genişletildi, şüphe duyulmayanda da kullanıldı. Meselâ calisil hasene ev ibn şirin (ister Hasan Basri ile otur ister İbn Sirin'le) sözünde olduğu gibi. "Onlardan ne günahkâra ne de azılı kafire itâat etme” (İnsan: 24) âyeti de böyledir. Çünkü ev edâtı bu misallerde oturma cinsini ve isyanın gerekliliğini eşitlemek içindir. "Ev kesayyibin” kavli de böyledir; manası da şöyledir: Münâfıkların kıssası o iki kıssaya benzemektedir ve ikisi de onlara benzetmede eşittir. Sen ikisi ile misal getirmede yahut istediğin birini seçmede serbestsin. Sayyib savb kökünden fey'il veznindedir, o da inmek manasınadır. Yağmura da buluta da denir. Şâir Şemmah şöyle demiştir: Yere yakın kara bulutlar, yalancı olmayan gök gürültüsü. Âyette her ikisi de muhtemeldir. Nekire kılınması ondan şiddetli yağmur çeşidi kastedildiği içindir. Sema'nın mâ'rife kılınması bulutun bütün ufukları kaplayacak şekilde olmasındandır. Çünkü her ufka sema denir, nitekim onun her katma da sema denir. Şâir şöyle demiştir: (Ah hatırladığım sevgiliden) ve Aramıza giren yer ve gök parçalarından! Essema'nın mâ'rife kılınması asıl, bina ve nekirelik bakımından yağmurdaki abartıyı göstermesi içindir. Şöyle de denilmiştir: Semadan maksat buluttur, lâm da onun mahiyetini belirtmek içindir. "İçinde karanlıklar, gök gürlemesi ve şimşek vardır". Eğer sayyib'ten yağmur kastedilirse, onun karanlıkları; damlalarının arka arkaya gelmesiyle kesafet kazanma karanlığıdır ve gecenin karanlığının yanı sıra bulutunun da karanlığıdır. Bulutu gök gürlemesi ile şimşeğe mekan kılması, bu ikisinin onun üstünde ve altında olmasından ve onunla ilgili bulunmasındandır. Eğer ondan (sayyib'ten) bulut kastedilirse, onun karanlıkları siyahlığıdır, gecenin karanlığı ile kat kat olmasıdır. Zulumatun'daki "ref” fihi zarfı iledir, çünkü mevsûfa itimat etmektedir. Gök gürültüsü buluttan duyulan sestir. Meşhur olan onun rüzgârın sürüklediği bulutların sürtünmesinden çıkmasıdır, ra'd irtiad kökünden alınmıştır. Berk (şimşek) de berakaş şey'üden gelir ki, parlamak manasınadır. Ra'd ile berk ikisi de mastardır, bunun içindir ki, onları cemi yapmamıştır. "Yecalune esabiahum fî azanihim” zamir yağmura yakalananlara râcidir, çünkü o her ne kadar hazf edilmiş ve sayyib onun yerine geçirilmişse de ancak manası durmaktadır. O sebeple ona itibar etmek câizdir, nitekim Hassan radıyallahü anh de bunu göz önüne almış ve şöyle demiştir: Yanlarına gelen misafirlere Bereda içirirler Bu da boğazdan rahat geçen şaraba karıştırılır. Burası yusaffaku’daki gizli zamiri müzekker kılmıştır, çünkü mana, mae berada (Berada ırmağının) suyunu içirirler, demektir. Cümle söz başıdır, sanki şiddet ve korku zikredilince: Buna rağmen hâlleri nasıldır, denildi? Böyle de cevap verildi. Parmak uçlarının yerine parmakların kullanılması da mübalağa (abartmak) içindir. (Yıldırımlardan) min edâtı yecalune'ye bağlıdır, yani onun için böyle yaparlar demektir. Meselâ: Sekahu minel ğaymeti de böyledir ki: Süt içme arzusundan dolayı ona içirdi, demektir. Saika (yıldırım) da korkunç ve yanında ateş bulunan sestir. Neyin üzerine düşerse onu yakar, şiddetli ses manasınadır. Bazen de duyulan veya görülen her korkunç şeye denir. Saakathus saikatu, yakmakla veya şiddetli sesle helâk etmektir. Bu kelime minessavakii şeklinde de okunmuştur, bu savaikten ters çevrilmiş değildir, çünkü ikisinin de çekimi eşit olarak yapılır. Sakıad dikü ve hatibün miskaun denir ki, güzel öten horoz ve güzel konuşan hatip manasınadır. Sakaathus saikatü de bundan gelir. Bu saika aslında ya gök gürlemesi sesinin veya gök gürlemenin sıfatıdır, te de mübalağa içindir, Meselâ raviye'de olduğu gibi. Yahut mastardır, afiyet ve kazibet gibi. (Ölüm korkusu ile) bu da illet (mef’ûlünleh) olarak mensûbtur. Şu mısrada olduğu gibi: Ve ağflru avrael kerimi iddihareh (Asil kimsenin bana söylediği çirkin sözü bağışlıyorum, geleceğe saklamak için). Ölüm hayatın zeval bulmasıdır, hayata zıt arizi (sonradan olan) bir şeydir de denilmiştir. Çünkü Allahü teâlâ: "Ölümü ve hayatı yarattı” (Mülk: 2) buyurmuştur. Fakat bu görüş, yaratma takdir manasınadır, yok etme de mukadderdir, diye reddedilmiştir. "Allah kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır". Onun elinden kaçamazlar, nitekim etrafı sarılan da sarandan kurtulamaz. Onları hile ve düzen onun elinden kurtaramaz. Cümle itiraziyedir (ara cümledir) iraptan mahalli yoktur. |
﴾ 19 ﴿