27

 Onlar öyle kimseler ki, Allah'ın emrettiği şeyi te'kit ettikten sonra bozarlar, Allah'ın bağlanmasını emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar. İşte ziyan edenler onların ta kendileridir.

"Ellezîne yenkuduna ahdallahi” bu da fâsıkların sıfatıdır; onları kınamak ve fasıklığı tespit etmek için getirilmiştir. Nakd terkibi bozmaktır. Aslı ipin katları hakkında kullanılır. Sözü bozmada kullanılması ise istiare yolu ile getirilmesindendir. Çünkü onda da iki sözleşenden birinin diğerine bağlanması vardır. Bozma ip lâfzı ile kullanılırsa mecazın tercihi olur, eğer söz ile kullanılırsa, onun lazımlarına remz (işâret) olur. Şöyle ki, söz ahitleşenler arasında bağlantıyı sağlayan iptir. Meselâ biri için: Yiğittir, rakiplerini parçalar, alimdir, insanlar ondan pençe pençe içerler sözünde olduğu gibi. Burada onun yiğitlikte aslan olduğuna, fayda temin etmede de deniz (geniş tatlı su) olduğuna dikkat çekilmiştir.

Ahd misaktır (sözdür), aslı dikkat ve kontrol edilmesi gereken şey içindir, Meselâ vasiyet ve yemin gibi. Eve de ahd denir, çünkü o da ona dönmekle kontrol edilir. Tarihe de denir, çünkü o da korunur (ezberlenir).

Bu söz ya akılla alman sözdür, o da kulların üzerinde duran ve Allah’ın birliğini, varlığının zorunluluğunu ve Resûlünün doğruluğunu gösteren delildir.

"Onları kendi nefislerine şâhit tuttu” (Araf: 172) sözü de böyle te'vil edilmiştir.

Ya da peygamberlerle ümmetlerine karşı alman sözdür; şöyle ki, onlara mu'cizelerle tasdik edilen o Peygamber gönderildiği zaman onu tasdik edeceklerine, ona tâbi olacaklarına, onun durumunu gizlemeyeceklerine ve hükmüne muhalefet etmeyeceklerine dâir söz alınmıştır. Şu ve benzeri âyetlerde buna işâret etmiştir:

"Hatırla o zamanı ki, Allah kitap verilenlerden söz almıştı...” (Al-i İmran: 187).

Şöyle de denilmiştir: Allah'ın sözleri üçtür:

Birincisi Âdem'in bütün zürriyetinden kendi Rabliğini tanıyacaklarına dâir aldığı söz.

İkincisi, dini dosdoğru tutacaklarına ve onda ayrım yapmayacaklarına dâir peygamberlerden aldığı söz.

Üçüncü de hakkı açıklayacaklarına ve onu gizlemeyeceklerine dâir alimlerden aldığı söz.

"Min badi misakıhi” zamir ahd içindir, misak sağlamlaştıracak şeyin adıdır, onlar da hükümlerdir. Bundan maksat da Allahü teâlâ’nın onunla âyet ve kitaplarını tevsik ettiği şeydir.

Ya da sağlamlaştırıp üstlendikleri ve kabul ettikleri şeylerdir. Mastar manasına olup min'in de iptida için olması da ihtimal dahilindedir. Çünkü bozma söz verdikten sonra olur.

"Allah'ın bağlanmasını emrettiği şeyi keserler” Allah'ın râzı olmadığı her türlü kesmeye ihtimali vardır; Meselâ sıla-i rahmi kesmek, mü'minlerle ilişkiyi kesmek, tasdik bakımından peygamberler - onlara selâm olsun - arasında ayrım yapmak, farz olan cemâatleri terk etmek ve diğer her türlü hayrı terk etmek ve şerri yapmak gibi. Çünkü bunlar Allah ile kulu arasında istenen bağı koparır.

Emir, bir iş yapmayı isteyen sözdür.

Şöyle de denilmiştir: Rütbesi yüksek olan tarafından böyle olan sözdür. İş manasına gelen ve mastar olup da mef'ûl manasına kullanılan emr'e de böyle denilmesi, onun da emredilen şeylerden olmasındandır. Bu manadaki emre şe'n de denir, çünkü o da istenen ve hedeflenen şeydir. Şeentü şe'nehu denir ki, niyet edip birine doğru gitmektir. En yusala'nın 'dan veya zamirinden bedel olarak nasba da cerre de ihtimali vardır.

İkincisi lâfız ve mana bakımından daha güzeldir.

"Yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar” îmandan men etmek, hak ile alay etmek ve nizam-ı âlemi altüst eden ilişkileri kesmekle.

"İşte onlar ziyan edenlerin ta kendileridir” onlar; aklı düşünmekten ve onlara ebedî hayatı kazandıracak şeyleri almaktan ihmal etmekle, âyetlere îman etmenin, gerçeklerine bakmanın ve nurlarım almanın yerine inkârı ve onlara dil uzatmayı,fa gösterecekleri yerde sözden caymayı, ıslahata karşılık bozgunculuğu ve sevaba karşılık azâbı satın almakla ziyan ettiler.

27 ﴿