28Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki, sizler ölüler idiniz de sizi diriltti. Sonra sizi öldürecek. Sonra da ona döndürüleceksiniz. "Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki,” haber sormadır, içinde küfürlerini inkâr ve o hususta şaşma vardır. Çünkü inkâr hâlleri delille (burhanı limmi ile, eserden müessire geçişle) reddedilmiştir. Bu da şunun içindir, çünkü inkâr hâl ve sıfattan ayrılmaz. Küfürlerini mûcip bir hâl olacağını inkâr edince, bundan küfrün varlığı da inkâr edilmiş olur. Bu da küfrü inkâr etmek için "inkâr mı ediyorsunuz?” demekten daha beliğ ve daha güçlüdür, arkasındaki hâle daha uygundur. Hitap (kâfir olanlara)dır; onları küfür, kötü konuşma ve çirkin fiille niteleyince, onlara kalıp değiştirerek hitap etti, hiç gerek yokken inkâr etmelerinden dolayı onları kınadı. "Halbuki sizler ölüler idiniz” yani cansız maddelerden, gıdalardan, karışımlardan, meniden ve yaratılışı belli belirsiz bir çiğnem etten ibaret idiniz de; (Sizi diriltti) ruhları yaratmak ve size üfürmekle. Fe ile atfetmesi bunun atfedildiği şeylere bitişik olup zaman bakımından geri olmadığı içindir. Diğerleri ise öyle değildir. "Sonra sizi öldürecek” ecelleriniz geldiği zaman. "Sonra sizi diriltecek” sûra üfürüldüğü gün kalkmakla veyahut kabir suali için. "Sonra ona döndürüleceksiniz” mahşerden sonra; sizi amellerinizle cezalandıracaktır ya da hesap vermek için onun huzurunda toplanacaksınız. Bu hâlinizi bildiğinize göre inkâr etmeniz ne tuhaftır! Eğer: Onlar ölüler iken onları dirilttiğini, sonra da öldüreceğini büdilerse de tekrar diriltileceğini ve ona döndürüleceklerini bilmediler, denilirse? Ben de şöyle derim: Önlerine konulan deliller sebebiyle bu iki hâli bilme imkânları mazeretlerini giderecek şekilde bilmiş olmalarının yerine konulmuştur. Özellikle Âyette bu ikisinin (öldükten sonra dirilme ile Allahü teâlâ’nın huzuruna çıkmanın) doğru olduğuna ikaz vardır. Şöyle ki, Allahü teâlâ onları önce diriltmeye kâdir olunca ikinci kez diriltmeye de kâdir olur. Çünkü tekrar etmek yeni başlamaktan daha kolaydır. Ya da hitap (mü'min ve kâfir) iki grubadır, çünkü kusurdan uzak Allah tevhid ve peygamberlik delillerini ortaya koyup da îman edenleri müjdeleyince ve inkâr edenleri tehdit edince, bunu onlara karşı saydığı genel ve özel nimetlerle te'kit etti. Bu değerli nimetlerin yanı sıra İnkârlarını çirkin ve akıldan uzak gördü. Çünkü nimetin büyüklüğü nimet verene isyanın da büyük olduğunu gösterir. Eğer: Öldürmek nasıl şükrü gerektiren nimetlerden sayılır, denilirse? Ben de şöyle derim: O, ikinci hayata yani gerçek hayata geçiş noktası olduğu için - nitekim Allahü teâlâ: "Âhiret yurdu gerçek hayattır” (Ankebut: 64) buyurmuştur - büyük nimetlerden oldu. Ayrıca onlara karşı sayılan nimet, bütün kıssadan çıkarılmış girift bir manadır. Nitekim hâl olan şey de bunları bilmektir, yoksa cümlenin teker teker parçaları değildir. Çünkü onların bir kısmı mâzi, bir kısmı da muzaridir. İkisinin de hâl olması doğru değildir. Ya da hitap özellikle mü'minleredir, bu da onlara yapılan minneti tespit ve kâfirleri ondan uzaklaştırmak içindir. Şu manaya ki: İnkârınız nasıl tasavvur edilir ki, sizler ölüler yani Câhiller idiniz de sizi verdiği faydalı ilim ve îmanla diriltti. Sonra sizi bilinen ölümle öldürecek, sonra da gerçek hayatla diriltecektir. Sonra da ona döndürüleceksiniz. O da sizi gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve bir kimsenin aklına gelmeyen şeylerle mükâfatlandıracaktır. Hayat hissi kuvvettir ya da onu gerektiren bir şeydir, bunda da hakikat manasınadır. Büyüyen kuvvette de mecaz manasınadır, çünkü onun öncü ve yardımcılarındandır. Hayat insana hâs olan akıl, ilim ve îman gibi faziletlerde mecazdır; zira bunlar hayatın kemali ve gayesidir. Ölüm de her mertebede bunların karşıtına denir. Allahü teâlâ şöyle buyurmuştur: "De ki: Allah sizi diriltir ve öldürür” (Casiye: 26). Ve şöyle buyurmuştur: "Bilin ki, şüphesiz Allah yeri ölümünden sonra diriltir” (Hadid: 17). Ve şöyle buyurmuştur: "Ölü iken diriltip de ona insanların arasında yürüyeceği bir nûr verdiğimiz kimse ötekisi gibi midir?” (En'âm: 122). Eğer hayat Yaratıcının sıfatı olursa, ondan istiare yoluyla bizdeki bu kuvvet için lâzım olan ilim ve kudretle sıfatlanmasının doğruluğu murat edilir. Ya da Allahü teâlâ’nın hayatı zâtı ile kaim ve ilim ve kudretle vasıflandırılmasım gerektiren bir manadır. Ya'kûb Kur'ân'ın her yerinde bu lâfzı te'nin fethi ile terciun şeklinde okumuştur. |
﴾ 28 ﴿