62

Şüphesiz îman edenler, Yahûdîler, Hıristiyanlar ve Sabiîlerden her kim Allah'a (ve son Peygamber Muhammed aleyhisselâm’a) ve âhiret gününe îman eder ve (son Peygamber Muhammed aleyhisselâm’ın şeri’atine göre) sâlih amel/iyi işler yapanların Allah katında mükâfatları vardır. Onlar için Rableri katında korku yoktur. Onlar üzülecek de değillerdir.

"Şüphesiz îman edenler” dilleriyle îman edenler, bunlardan Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem'in dinini ihlâsla kabul edenler ve münâfıklar murat ediliyor.

Şöyle de denilmiştir: Yalnız münâfıklar kastedilmiştir, çünkü onlar da kâfirler topluluğuna dahildir.

"Yahûdîler” Yahûdî olanlar, tehevvede Yahûdî dinine girmektir. Yahud ya Arapça'dır, hâde'den gelmektedir ki, tevbe etmek manasınadır. Onlara bu ismin verilmesi, buzağıya tapma ibâdetinden tevbe ettikleri içindir.

Ya da Yahuda'dan Arapçalaşmıştır. Sanki Ya'kûb aleyhisselâm'ın büyük oğlunun adını almışlardır. (Nasraniler) bu da nasran’ın çoğuludur, nedama gibi. Nasranî (nasraniy) deki ye mübalağa içindir, tıpkı ahmeriy'de olduğu gibi. Onlara bu ismin verilmesi Îsa Mesih aleyhisselâm'a nusrat (yardım) etmeleri içindir ya da Nasran veyahut Nasıra denen köyde onunla beraber olmalarından dolayıdır. Onun ismini veya onun isminden almışlardır.

"Sâbiîler” bunlar da Hıristiyanlarla Mecûsîler arasında bir topluluktur.

Şöyle de denilmiştir: Dinlerinin aslı Nûh aleyhisselâm'ın dinidir.

Şöyle de denilmiştir: Onlar meleklere tapanlardır, Yıldızlara tapanlar da denilmiştir. Eğer o, Arapça ise sabee'den gelmektedir, çıkmak manasınadır. Yalnız İmâm Nâfi' ye ile okumuştur, ya hemzeyi tahfif edip ye'ye çevirmiştir ya da saba'dan gelmektedir meyletmek manasınadır. Çünkü onlar diğer dinlerden kendi dinlerine eğilmişlerdir ya da haktan bâtıla meyletmişlerdir.

"Men amene billahi velyevmil ahiri ve âmile salihan” onlardan kim neshedilmeden önce ondan olur, kalbi ile ilk ve son inanılacak şeylere îman eder ve şerîatının gereğince amel ederse,

"onlar için Rableri katında ödülleri vardır” îman ve amellerine va'dettiği ecir vardır.

"Onlara korku yoktur. Onlar üzülmezler de". Kâfirler azaptan korktukları, kusur işleyenler de ömürlerini zâyi etmelerine ve sevabı kaçırmalarına üzüldükleri zaman. Men mübteda’dır, haberi de felehüm ecrühüm'dür, cümle de inne'nin haberidir ya da inne'nin isminden ve haberinden bedeldir. Felehüm ecrühüm, fe'nin getirilmesi müsnedün ileyhi'nin (men'in) şart manasını içermesindendir. Sîbeveyh onun (fe'nin) inne'nin haberine getirilmesini kabul etmemiş, çünkü o, şart cümlesinin başına gelmez, demiştir. Fakat Allahü teâlâ’nın "innellezine fetenül mü'mine velmü'minati sümme lem yetubu felehüm azabu cehennem” (Buruc: 10) kavliyle reddedilmiştir,

62 ﴿