128

 Rabbimiz, bizi sana teslim olan bir ümmet (yetiştir). Bize ibâdet yerlerimizi göster ve tevbelerimizi kabul et. Şüphesiz sen tevbeleri çok kabul eden, hakkıyla merhamet edensin.

"Rabbena vecalna müslimeyni lek” sana ihlâs gösterenlerden eyle, esleme vechehu'dan gelir ki, kendini teslim etmektir, ya da itâat manasına esleme'den gelmektedir. Maksat daha çok ihlâs göstermek, daha çok itâat etmek ve üzerinde sebat etmektir. Müslimine şeklinde de okunmuştur ki, kendileriyle Hacer'i kastetmişlerdir.

Ya da tesniye de cem'in mertebelerindendir (çoğul sayılır).

"Soyumuzdan da sana teslim olan bir ümmet yetiştir” yani zürriyetimizden bazılarını böyle yap demektir. Özellikle zürriyet için dua etmeleri, şefkate müstahak olmalarındandır bir de onlar iyi olurlarsa onlara uyanlar da iyi olur. Bir kısmını demeleri de zürriyetlerinde zâlimlerin de bulunacağını bilmelerindendir. Şunu da biliyorlardı ki, hikmet-i İlâhiye herkesin ihlâslı olmasına ve kendini tamamen Allah'a vermesine imkân tanımaz. Çünkü o zaman geçim işleri aksar (dünya durur). Bunun içindir ki: Ahmaklar olmasa idi, dünya harap olurdu, denilmiştir. Ümmetten ümmet-i Muhammed murat edildiği de söylenmiştir. Min'in "vaadallahül lezine amenu minküm” (Nûr: 55) âyetinde olduğu gibi beyaniye olması da câizdir. Açıkladığı şeyin üzerine geçmiş ve âtılla ma’tûfun arasına girmiştir,

"halaka seb'a semavatin ve minel ardi mislehünne” (Talak: 12) âyetinde olduğu gibi. (Bize göster) bu da gözle görmek yahut tanımak manasına rea'dan gelir, bunun içindir ki, ikiden çok mef'ûl almamıştır.

"Menasikena” hac ibâdet yerlerimizi veyahut kurban kesecek yerlerimizi demektir. Nüsük aslında ibâdetin son derecesidir. Haçta kullanılması yaygınlaştı, çünkü onda külfet vardır ve adetten uzaklaşma vardır. İbn Kesîr, Susi de Ebû Amr'dan ve Ya'kûb fahiz'de fahz'e kıyas ederek "erna” okumuşlardır. Bunda kelimeye zarar vardır, çünkü kesre düşen hemzeden nakledilmiştir ve onun delilidir. Duri de Ebû Amr'dan naklen ihtilasla (harekesi belli belirsiz) okumuştur.

"Tevbemizi kabul et” zürriyetlerinin tevbesini demek istemişlerdir yahut da bilmeden yaptıkları şeyi kastetmişlerdir. Belki de bunu nefislerini kırmak ve zürriyetlerine öğretmek için yapmışlardır.

"Şüphesiz sen tevbeleri çok kabul eden, hakkıyla merhamet edensin” tevbe edenleri merhamet edensin.

128 ﴿