145

Yemin olsun ki, kendilerine kitap verilenlere bütün mu'cizeleri göstersen, senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblelerine uyacak değilsin. Onların kimileri de kimilerinin kıblesine uyacak değildir. Sana gelen (bunca) ilimden sonra eğer onların hevesine uyarsan, şüphesiz sen muhakkak zâlimlerdensin.

 (Yemin olsun ki, kendilerine kitap verilenlere bütün mu'cizeleri getirsen) Ka'be'nin kıble olduğuna dâir, lein'deki lâm kaseme yataklık içindir,

"mâ tebiu kıbletek” gizli kasemin cevabıdır. Cevap da şartın cevabının yerini tutmuştur. Mana da, senin kıbleni delilin ortadan kaldıracağı bir şüphe için terk etmezler, bilâkis kibir ve inatlarından sana muhalefet ederler.

"Sen de onların kıblelerine uyacak değilsin” bu da onların umutlarını kesmek içindir, çünkü onlar eğer kıblemizin üzerinde dursa idi, beklediğimiz arkadaş olduğunu ümit ederdik, dediler. Bunu da onu aldatmak ve dönmesini ümit ettikleri için demişlerdi. Kıbleleri de her ne kadar çok ise de ancak onlar bâtıl ve hakka muhâlif olmakla tektir.

"Onların kimileri kimilerinin kıblesine uyacak değildir". Çünkü Yahûdîler Kudüs'teki kayaya dönerler, Hıristiyanlar da gün doğusuna dönerler. Sana uymaları nasıl beklenmezse, birbirlerine uymaları da beklenmez. Çünkü her parti kendi elindekine karşı katıdır.

"Sana gelen bunca ilimden sonra eğer onların heveslerine uyarsan” bu farz ve takdir edilse, yani hak senin için açığa çıktıktan ve o konuda sana vahiy geldikten sonra onlara uysan,

"şüphesiz sen muhakkak zâlimlerdensin". Tekidini pekiştirmiş ve yedi açıdan mübalağa etmiştir. Bu da bilinen hakka ta'zîm, ona uymaya teşvik, hevaya uymaktan sakındırmak ve peygamberlerden günah sudurunu iğrenç göstermek içindir.

145 ﴿