7Sana kitabı indiren de O'dur. Ondan bazı âyetler muhkemdir ki, onlar kitabın an asıdır, diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne aramak ve te'viline gitmek için onun müteşabihlerine tâbi olurlar. Halbuki onun te'vilini ancak Allah bilir. İlimde kökleşenler: "Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır” derler. Bu, inceliği ancak akl-ı selim sahipleri düşünüp anlar. "Sana kitabı indiren de O'dur. Onun bazı âyetleri muhkemdir” kapalılıktan ve ihtimalden muhafaza edilmekle ibaresi tahkim edilmiştir. (Onlar kitabın anasıdır). Ona döndürülecek aslıdır demektir. Kıyas ümmehat demeyi gerektirirdi, tekil gelmesi her biri itibariyledir yahut hepsinin bir âyet gibi olmasındandır. "Diğerleri de müteşabihtir” ihtimallidir, kapalılık ve zahire muhalefet sebebiyle maksadı açık değildir, ancak araştırmak ve düşünmekle anlaşılır ki, âlimlerin üstünlüğü ortaya çıksın ve daha çok araştırmak için hırsları artsın. Ondan murat edilen şeyleri elde etmek için gerekli ilimleri öğrensinler de o sayede ve manalarını çıkarmak için kabiliyetlerini zorlasmlar; onlarla dereceleri yüksek olan muhkem âyetleri uzlaştırsınlar. "Allahü teâlâ’nın: "Elif lâm ra kitabun uhkimet ayatuhu” (Hûd: 1) kavlinin manası ise, âyetlerinin mana bozukluğundan ve lâfız yetersizliğinden korunması demektir. "Kitaben müteşabihen” (Zümer: 23) ayetinin manası da anlam tutarlığında ve lâfzın akışında birbirine benzer demektir. Burada geçen uhar de uhra'nın çoğuludur. Munsarif olmaması aher'den gelen vasıf olmasındandır (maduldur). Bunda mâ'rife olması lâzım gelmez, çünkü manası, kıyas mâ'rife olmasını ister fakat mâ'rife olmamıştır, ancak mâ'rife hükmündedir demektir. Ya da âhar min'den maduldur. (Kalplerinde eğrilik olanlar) bidatçılar gibi haktan sapanlar "onun müteşabihlerine tâbi olurlar” zahirine sarılırlar yahut bâtıl te'vil ederler. "Fitne aramak için” insanları şüpheye ve tereddüde düşürerek ve muhkemi müteşabihle çatıştırarak halkın fitneye kapılmasını isterler. "Ve te'viline gitmek için” onu istedikleri gibi te'vil etmek için. Sebebin ikisinin birden olması da sıra ile tek tek olması da ihtimal dahilindedir, birincisi muannide uygundur, ikincisi de cahile revadır. "Halbuki onun te'vilini bilemez” uygun görülen te'vilini bilmez (ancak Allah, bir de ilimde kökleşenler bilir) yani ilimde sebat edip yerleşenler demektir. Kim illalallah üzerinde vakfe ederse, müteşabihi yalnız Allah'ın bildiği şeylerle tefsir etmiş olur. Meselâ dünyanın ömrü, kıyâmetin kopma saati ve zebanilerin sayısı ile ilgili adetler gibi ya da kat'î delille zahiri murat edilmeyen ve ne murat edildiği anlaşılmayan şeyle tefsir etmiş olur. (Ona îman ettik, derler) ilimde kökleşenlerin durumunu izah eden yeni söz başıdır. Ya da onlardan hâl’dir yahut da onu (râsihûn'u) mübteda kılarsan haberdir. "Hepsi Rabbimizin katındandır” yani müteşabih de muhkem de onun katındandır. "Bu inceliği ancak akl-ı selim sahipleri düşünüp anlar". Bu da ilimde kökleşenleri zihin açıklığı ve ileri görüşlülükle medihtir, te'viline ulaşmadaki üstün kabiliyetlerine işarettir. Bu da aklın hissin sislerinden çıkmasıdır. Âyetin, mâ-kabli ile irtibatı ise bunun rûhun ilimle tasvir ve terbiyesi ile ilgili, mâkablinin ise cesedin tasvir ve tesviyesi ile ilgili olmasındandır. Ya da bu, Hıristiyanların "Îsa Allah'ın Meryem'e attığı bir kelimesidir ve kendinden bir ruhtur” (Nisa: 171) ayetine sarılmalarına cevaptır. Nitekim: Onun Allah'tan başka babası yoktur sözlerinin de cevabıdır. Gerçekten onun babasıdır, yani o ana karnındaki ceninleri istediği gibi şekillendirir; babanın menisinden ve diğer şeylerden ona suret verir. Onu rahimde şekillendirendir. Şekil veren de şekillenenin babası olmaz. |
﴾ 7 ﴿