5Nitekim seni Rabbin evinden hak ile çıkardığı zaman da (durum böyleydi). Hâlbuki mü'minlerden bir grup isteksizdir. (Nitekim seni Rabbin evinden hak ile çıkardığı zaman da durum böyleydi). Mahzûf mübtedanın haberidir, takdiri şöyledir: (Hoşlanmadıkları bu durum seni evinden çıkardığı an hoşlanmadıkları durum gibidir). Ya da "lillahi velirResûli” (Enfâl: 1) kavlinde mukadder fiilin mastarının sıfatıdır yani (ganimetler Allah ve Resûlü için sabittir, tıpkı evinden çıkmanın sâbit olması gibi). Evi de Medîne'dir, çünkü orası hicret yurdu ve meskenidir ya da oradaki evinden demektir. (Hâlbuki mü'minlerden bir grup isteksizdirler) hâl yerindedir yani seni çıkarmasından memnun değiller demektir. Şöyle ki: Kureyş'in kervanı Şâm'dan geldi, çok kıymetli ticaret malı taşıyordu. Muhafız olarak kırk atlı vardı. Ebû Süfyân, Amr bin As, Mahreme bin Nevfel ve Amr bin Hişâm da başlarında idi. Cebrâîl aleyhisselâm, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'e haber verdi, o da Müslümanlara haber verdi. Onlar mal çok olduğu ve adamları da az olduğu için onu karşılamak istediler. Bunlar çıkınca Mekke'ye haber ulaştı. Ebû Cehil Ka'be'nin üzerine çıkıp bağırdı: Ey Mekke halkı, hemen bulduğunuz bineklere binin, kervanınızı ve mallarınızı kurtarın. Eğer onları Muhammed ele geçirirse, bir daha asla belinizi doğrultamazsmız, dedi. Bundan üç gün önce de Abdülmuttalib'in kızı Atike bir rüya görmüştü. Gökten bir melek indi, dağdan bir kaya parçası aldı, sonra onu havada birkaç defa döndürdükten sonra attı, Mekke'de içine ondan bir parça girmeyen ev kalmadı. Bunu da Abbâs'a anlattı. Bu da Ebû Cehil'e ulaştı: Erkeklerinin kehanet yaptığı yetmedi de mi? şimdi de kadınları yapmaya başladı, dedi. Ebû Cehil bütün Mekke halkı ile beraber çıktı, onları Bedir mevkiine götürdü. Orası bir subaşı idi, Araplar yılda bir defa orada panayır kurarlardı. Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem de Zefran vâdisinde idi. Cebrâîl aleyhisselâm iki gruptan, kervan yahut Kureyş'ten birinin kendilerinin olacağı vaadini getirdi. Ashâbı ile istişare etti. Bazıları: Bize savaşı söyleseydin de hazırlık yapsaydık, biz kervan için çıktık, dediler. Onlara cevap verdi ve: Kervan deniz sahiline geçti, işte Ebû Cehil karşımzdadır, dedi. Onlar da: Ya Resûlallah, sen kervanı takip et, düşmanı bırak, dediler. Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem kızdı. Ebû Bekir ile Ömer radıyallahü anhuma kalktdar, güzel konuştular. Sonra Sa'd bin Ubade kalktı: Sen kendi işine bak, devam et, Allah'a yemin ederim ki, Aden-i Ebyen'e gitsen Ensâr'dan bir kişi geri kalmaz, dedi. Sonra Mikdad bin Amr kalktı: Allah sana ne emrediyorsa ona devam et, biz ne istersen seninle beraberiz. Çünkü biz, İsrâîl oğullarının Mûsa'ya "sen ve Rabbin gidin, savaşın, biz burada oturacağız” (Maide: 24) dedikleri gibi demeyiz. Fakat sen ve Rabbin gidin, savaşın, biz seninle beraber savaşacağız, dedi. Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem sevindi, sonra da: Ey insanlar, siz de fikrinizi söyleyin, dedi. Bundan Ensâr'ı kastediyordu. Çünkü onlar çoğunluk idiler. Akabe'de ona biat ederken sadece ona Medîne'de düşmanla savaşırsa yardım edeceklerini vaat etmişlerdi. Sa'd bin Muaz kalktı: Ya Resûlallah, sanki bize îma ediyorsun, dedi. O da: Evet, dedi. Sa'd de: Biz sana îman ettik, seni tasdik ettik ve getirdiğin şeyin hak olduğuna şahitlik ettik. Bunun için sana söz verdik. Emrini dinleyip itâat edeceğimize ant içtik. Ya Resûlallah, ne istersen yap. Seni hak Peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, denize dalmamızı emretsen seninle beraber dalarız. İçimizden bir tek kimse de geri kalmaz. Düşmanla karşılaşmaktan korkmayız, bizler savaş ânında sabırlı, düşmanla karşılaştığımız zaman sadık kimseleriz. Belki Allah sana menınun olacağın şeyi gösterecektir. Bizi Allah'ın bereketi ile yürüt, dedi. Efendimizi neşelendirdi. O da: Allah'ın bereketi ile yürüyün, müjde, Allah bana iki bölükten birini va'detti. Allah'a yemin ederim ki, onların ölecekleri yerleri görür gibiyim, dedi. Şöyle denilmiştir: Aieyhissalat vesselam Efendimiz Bedir savaşı bittikten sonra ona: Kervanı takip et, dediler. Elleri bağlı ve esir olan Abbâs: Uygun değildir, dedi. Niçin, dedi? O da: Çünkü Allah sana iki bölükten birini va'detti, onu da yerine getirdi, dedi. Bazıları onun bu sözünden hoşlanmadılar. |
﴾ 5 ﴿