31

Züleyha onların dedikodularını işitince, onlara haber gönderdi ve onlar için birer koltuk hazırladı ve her birine bir bıçak verdi:

"Yûsuf, karşılarına çık!” dedi. Kadınlar onu görünce, ona büyük değer verdiler ve ellerini kesip,

"haşa, Allah için bu, bir insan değildir. Bu, ancak çok şerefli bir melektir, dediler.

 (Züleyha onların gıybetlerini işitince) ona mekr (tuzak) demesi, kadınların onu gizlemelerindendir, nitekim hile yapan da hilesini gizler ya da Yûsuf'u kendilerine göstermesi için dediler yahut da Züleyha onlardan bunu gizlemelerini istediği hâlde ifşa etmelerindendir.

"Onlara haber gönderdi” davet etmek için.

Şöyle de denilmiştir: Kırk kadın çağırdı, içlerinde yukarıda zikri geçen beş kadın da vardı.

"Onlara birer koltuk hazırladı” yani yaslanacakları şeyler demektir.

"Her birine bir bıçak verdi” koltuklara yaslansınlar da Yûsuf onları ellerinde bıçaklarla görünce, afallasınlar, kendilerinden geçsinler, bıçaklar ellerinin üzerine düşsün de ellerini kessin. Onlar da diyecek bir şey bulamasınlar.

Ya da Yûsuf kırk kadını ellerinde bıçaklarla görünce hilelerinden korksun.

Şöyle de denilmiştir: Âyette geçen mütteke' yemektir yahut yemek meclisidir. Çünkü onlar yemek ve içmek için kibarlıklarından yaşlanırlardı. Bunun içindir ki, yaslanarak yemek men edilmiştir. Şâir Cemil şöyle demiştir:

Bizler nimet içinde büyüdük, yaslanarak yedik

Ve testilerden helâl şarap içtik.

Şöyle de denilmiştir: Mütteke' bıçakla kesilen yemektir, sanki kesen kimse ona bıçakla yaslanır. Hemzenin hazfi ile mütteka da okunmuştur. Fethayı işba ederek (ağzı doldurarak) müntezâh gibi müttekâ' da okunmuştur. Mutken de okunmuştur ki, turunç demektir.

Ya da kesilen bir şey verdi demektir, metekeş şey'e'den gelir ki, kesmektir. Metken de okunmuştur tekie yetkeü'den gelir, o da yaslanmak manasınadır.

"Ve: Yûsuf, karşılarına çık, dedi! Kadınlar onu görünce, ona büyük değer verdiler” onu çok büyüttüler ve üstün güzelliğinden korktular. Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem de: Yûsuf'u miraç gecesinde dolunay gibi gördüm, buyurmuştur. Yüzünün şavkı duvarlara vururdu, denilmiştir.

Şöyle de denilmiştir: Ekberne hayız (adet) oldular demektir. Bu da ekeberetil mer'etü'den gelir ki, kadın adet olmaktır. Çünkü o zaman büyükler sınıfına girer. He de mastara râci zamirdir yahut Yûsuf aleyhisselâm'a râcidir, lâm da hazf edilmiştir yani hıdne lehu (şiddetli arzularından adet oldular) demektir. Nitekim Şâir Mütenebbi şöyle demiştir:

Allah'tan kork, o cemali peçe ile ört,

Eğer gösterirsen kafeslerinden çıkmayan kızlar adet görürler.

"Ellerini kestiler” paniklerinden bıçaklarla ellerini kestiler.

"Haşa Allah için, dediler” Allah'ı acizlik sıfatından tenzih etmek ve böyle bir güzellik yaratmaya gücü yettiği için şaşkınlıklarını belirtmek istediler. Aslı hâşâ'dır, nitekim Ebû Arar de vasi hâlinde öyle okumuştur. Vakf hâlinde de hafif olması için elifi atılmıştır. O istisnada tenzih manası ifade eden bir edattır. Lâm da beyan içindir, tıpkı: Sükyan lek kavlinde olduğu gibi. Lâm'sız olarak haşallah da okunmuştur ki, beraetullah demektir. Tenvinle "haşen lillah” da okunmuştur ki, mastar yerine konulmuştur.

Şöyle de denilmiştir Hâşâ faale veznindedir, haşa'dan gelir ki, kenar ve taraf manasınadır. Haşa'nın fâili de Yûsuf'tur yani hakkında düşünülen şeylerden Allah'ın tarafına düştü demektir.

(Bu bir insan değildir) çünkü insanlıkta böyle bir güzellik görülmemiştir. Bu da Hicaz lügatine göredir. Leyse gibi amel etmiştir, çünkü hâli nefyetmede onunla ortaklığı vardır. Temim lehçesine göre "beşerim” de okunmuştur.

"Bişiran” da okunmuştur bu satın alınan bir köle değildir demektir.

"Bu ancak çok değerli bir melektir” çünkü parlak cemali, üstün kemali ve sonsuz masumiyeti toplamak meleklere hâs bir şeydir ya da onun cemali insan cemalinin üzerindedir, onu ancak melek geçebilir.

31 ﴿