17 / İSRÂ’ SÛRESİ

Mekke'de inmiştir.

Ancak "ve inkâdu leyeftinuneke"den sekiz Âyetin sonuna kadar olan kısmın hariç olduğu söylenmiştir. 111 âyettir.

1

 Kulunu geceleyin Mescid-i harâm'dan, kendisine âyetlerimizden göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya yürüten Allah münezzehtir. Şüphesiz o, hakkıyla işiten, her şeyi görendir.

 (Kulunu geceleyin yürüten Allah münezzehtir) sübhane tenzih manasına gelen teşbihten isimdir. Bazen onun âlemi (özel ismi) olur ve izafetten kesilir, gayri munsarif olur. Şâir şöyle demiştir:

Övünme haberi bana gelince:

Övünen Alkame'nin övünmesine sübhan (tenzih) dedim!

Mensûb olması da gizli bir fiilledir. Kelâmın onunla başlatılması da az sonra zikredilecek olandan aciz olmadığını bildirmek ve tenzih etmek içindir. Esra ile sera aynı manayadır,

"leylen” zarf olarak mensûbtur, nekire kılınmasının faydası gece yürüşünün kısalığını bildirmek içindir. Bunun içindir ki,

"minelleyli” de okunmuştur, gecenin bir kısmında demektir, Meselâ:

"Geceden de nafile kıl” (İsra: 79) âyeti gibi.

"Mescid-i harâm'dan” bizzat oradan, çünkü

rivâyete göre aleyhis-salâtü ves-selâm Efendimiz: Ben Mescid-i harâm'da Beyt'in yanında Hicr-i İsmâîl'de uyku ile uyanıklık arasında iken bana Cebrâîl Burak ile geldi, buyurmuştur.

Ya da harem'den demektir, ona Mescid-i harâm demesi hepsinin mescid olmasındandır ya da onu kuşatmasındandır. O zaman başlangıçla sonuç birbirine denk (ikisi de mescid olmuş) olur. Çünkü

rivâyete göre kendisi yatsı namazından sonra Ümmü Hani'nin evinde uyuyordu, onu gece götürdüler. O gece döndü ve ona anlattı: Bana peygamberler göründü; ben de onlara namaz kıldırdım, dedi. Sonra Mescid-i harâm'a çıktı, bunu Kureyş'e haber verdi, onlar da imkânsız gördüklerinden şaşa kaldılar. Ona îman edenlerden bazıları dinden döndüler. Bazıları da ebu Bekir radıyallahü anh’e koştular, o da: Eğer demişse doğrudur, dedi. Onlar da: Sen buna rağmen onu tasdik mi ediyorsun, dediler? O da: Ben onu bundan daha garibinde tasdik ediyorum, dedi. Ona Sıddik unvanı verildi.

Kureyş'ten Beytülmukaddes'e giden birkaç kişi onu anlatmasını istediler. Mescit gözünün önüne getirildi, ona bakarak anlatmaya başladı, özelliklerini saydı, onlar da: Nitelikleri isabetlidir; bize kervanımızdan haber ver, dediler. O da haber verdi, develerinin sayısını ve durumlarını anlattı ve: Falan gün güneş doğarken gelir, başında da boz renkli bir deve olacaktır, dedi. Günü gelince koşarak şehrin gösteren (yüksek) tepesine gittiler, tam dediği gibi kervanla karşılaştılar. Sonra da îman etmediler ve: Bu apaçık bir sihirdir, dediler. Bu da hicretten bir sene önce idi.

İsra'nın rüyada mı uyanıkken mi yahut rûh veya ceset ile mi olduğunda ihtilâf edilmiştir. Çoğunluk onun bedeniyle Beytül Mukaddes'e gittiği görüşündedir. Sonra göklere çıkarıldı, sonunda Sidretülmünteha'ya vardı. Bunun içindir ki, Kureyş onu imkânsız görüp şaşırdılar. İmkânsızlığı hendese ilmi ile çürütülmüştür; çünkü güneş kurs'unun iki ucu yer küresinin iki ucundan yüz altmış küsur kat daha fazladır. Sonra onun alt tarafı üst tarafının yerine bir saniyeden daha az zamanda varır. Kelâm ilminde şu kanıtlanmıştır ki, cisimler arızî şeyleri aynı eşitlikte kabul eder ve Allah’ın bütün mümkün şeylere gücü yeter; dolayısıyla bu gibi hızlı hareketi Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'in bedeninde veya onu taşıyacak şeyde yaratmaya gücü yeter. Zaten mu'cizeler hep şaşılacak şeylerdir.

"Mescid-i Aksa'yaBeytülmukaddes'e, çünkü o zamanlar onun ötesinde mescit yoktu.

"Çevresini bereketli kıldığımız” din ve dünya bereketleriyle, çünkü o, vahyin indiği yerdir, Mûsa aleyhisselâm'dan itibaren peygamberlerin mabedidir ve ırmaklar ve ağaçlarla çevrilidir.

"Ona âyetlerimizden göstermek için” Meselâ gecenin az bir kısmında bir aylık yolu gitmesi, Beytülmukaddes'i müşahede etmesi, peygamberlerin ona görünmeleri - onlara salât ve selâm olsun - ve makamlarını görmesi gibi. Kelâmın gâipten mütekellime çevrilmesi o bereketleri ve âyetleri büyütmek içindir.

"Şüphesiz o, hakkıyla işitendir” Muhammed'in dediklerini "kemaliyle görendir” onun yaptıklarım. Bu sebeple ona ikram eder ve onu kendisine yaklaştırır.

1 ﴿