25Bunu: göklerde ve yerde gizliyi çıkaran, gizlediklerini ve açıkladıklarını bilen Allah'a secde etmemek için yapıyorlar. (Allah'a secde etmemek için) onları yoldan çevirmiş, secde etmemeleri için yahut secde etmemeyi onlara süslemiş, ya da lâ zâit sayılarak secde etmenin yolunu bulamazlar demektir. Kisâî ile Ya'kûb şeddesiz elâ okumuşlar, tembih edâtı olduğuna dikkat çekmek istemişler, ya edâtı da nida içindir, münâda da mahzûftur yani elâ ya kavmiscudu (ey kavmim, uyanın, secde edin) demektir. Şu beyitte olduğu gibi: Kadın: Ey filan, dinle, sana bir şey nasihat edeceğim, dedi, Ben de: Dinliyorum, konuş ve doğru söyle, dedim. Buna göre cümlenin Allah'tan veyahut Süleyman'dan yeni söz başı olması doğru olur, layehtedun üzerinde de vakf edilir. O zaman secde emri olur. Birinciye (şeddeliye) göre ise onu terkten dolayı kınama olur. Her iki vecihte de secde kısmen (ömürde bir defa) vâcip olur, her okumada değil. Hemzeyi he'ye kalp ile helâ, hallâ ve ella tescuduna ve hella tescudune de okunmuştur. "Göklerde ve yerde gizliyi çıkaran, gizlediklerini ve açıkladıklarını bilen Allah'a secde etmemek için". Bu da Allahü teâlâ'yı secdeyi hak etmekle nitelemektedir, çünkü sonsuz kudret ve ilim sâhibi yalnız O'dur. Hüdhüd bunu da ona secdeyi teşvik etmek ve ondan başkasına secdeyi reddetmek için demiştir. Âyette geçen hab' başkasında gizlenen şeydir, onu çıkarmak da onu görünür hâle getirmektir. Bu da geneldir; yıldızları patlatmayı, yağmurları indirmeyi, otları bitirmeyi içine alır. Hatta yeniden yaratmayı da içine alır. Zira o, bir şeyde potansiyel hâlinde bulunanı pratiğe çıkarmaktır, yoktan var etmeyi de içine alır ki, o da mümkün ve yok olan şeyi vâcip ve varlığa çıkarmak demektir. Malumdur ki, bu da zâtı vâcip olan Allah'a mahsustur. Hafs ile Kisâî te ile mâ tuhfûne vema tu'linûne okumuşlardır. |
﴾ 25 ﴿