14

 O zaman biz onlara iki resûl gönderdik; o ikisini yalanladılar; biz de onları bir üçüncüsü ile takviye ettik.

"Gerçekten biz size gönderildikdediler.

 (Onlara misal getir) bu da hazihil eşyau alâ darbin vahidin yani bu eşya tek tip deyiminden gelir. Darabe iki mefula geçişlidir, çünkü caale manasını içermektedir. O iki mef'ûl da meselen ile ashâbel karyeti'dir. Burada muzâf hazfedilmiştir yani ic'al lehüm mesele ashâbil karyeti meselen demektir. Biri ile yetinmek, mukadder olanı da telâffuz edilenden bedel yahut atıf beyan saymak da câizdir.

Şehir de Antakya'dır. (Hani onlara elçiler gelmişti) bu da ashâbel karyeti'den bedeldir. Gönderilenler de Îsa aleyhisselâm'ın Antakya halkına gönderdiği resûllerdir. Allahü teâlâ’nın "o zaman biz onlara iki resûl gönderdik” kavli ile bunu kendine nispet etmesi,” Resûl”ünün ve hâlifesinin fiili olmasındandır. O ikisi de Yahya ile Yûnus'tur (Yuhanna ile Pavlos'tur). Başkalarıdır da denilmiştir.

"O ikisini yalanladılar; biz de onları takviye ettik” Ebû Bekir tahfif ile (azezna) okumuştur ki, azze'den gelir, o da mağlup etmektir. Mef’ûlün hazfi (azzezna-hüma) mâkablinin ona delâlet etmesindendir, bir de maksat takviye edileni zikretmektir.

"Bir üçüncüsü ile” o da Şem'un'dur.

"Gerçekten biz size gönderildik, dediler". Olay şöyle gelişmiştir: Onlar putlara taparlardı; Îsa aleyhisselâm onlara iki resûl gönderdi. Onlar şehre yaklaşınca Habib Neccâr'ı gördüler, koyun güdüyordu, onlara kim olduklarını sordu; onlar da anlattılar. O da: Bir mu'cizeniz var mı, dedi? Onlar da: Hastaya şifa veririz, gözsüzü ve abraş hastasını iyi ederiz, dediler. Habib'in hasta bir çocuğu vardı, onu sıvazladılar, o da iyileşti. Habib de îman etti ve haber yayıldı. Onların eliyle birçok insanlar şifa buldular, bunların haberi krala gitti. Kral onlara: Bizim bu İlâhlarımızdan başka bir ilâh mı var, dedi? Onlar da: Evet, seni ve İlâhlarını yaratandır, dediler. O da: Durumunuzu araştırayım, dedi ve onları hapsetti. Sonra Îsa aleyhisselâm, Şem'un'u gönderdi. O da kendini tanıtmayarak şehre girdi, kralın adamları ile arkadaşlık etti. Ona iyice ısındılar ve onu krala çıkardılar. Kral da ona sıcak davrandı. Bir gün ona: Duyduğuma göre iki adamı hapsetmişsin, dediklerini dinledin mi, dedi? O da onları çağırdı, Şem'un: Sizi kim gönderdi, dedi? İkisi de: Her şeyi yaratan ve ortağı olmayan Allah, dediler. Kral: Onu bana anlatın fakat özetleyin, dedi. Onlar da: İstediğini yapar ve irâde ettiğine hükmeder, dediler. O da: Mu'cizeniz nedir, dedi? Onlar da: Kral ne arzu buyurursa, dediler. O da gözleri silme kör olan bir delikanlı çağırdı; onlar da dua ettiler. Onun da gözü açıldı. İki fındık aldılar, onu göz çukuruna koydular, o da göz küresi oldu, onlarla görmeye başladı. Şem'un: Sen de İlâhlarından istesen de onlar da böyle yapsalar; senin için de onlar için de şeref olur, dedi. O da: Senden saklım yoktur, bizim İlâhlarımız duymaz, görmez, zarar ve ziyan vermez, dedi. Sonra kral: Eğer sizin İlâhnız bir ölüyü diriltebilirse ona îman ederiz, dedi. Birkaç hafta önce ölmüş bir genç getirdiler. Onlar da Allah'a dua ettiler; genç kalktı ve: Ben yedi ateş vadisine sokuldum, sizi içinde bulunduğunuz hâlden uyarıyorum; îman edin, dedi. Ve: Göğün kapısı açıldı, güzel bir genç gördüm; bu üçüne şefaat ediyordu, dedi. Kral da: Onlar kim, dedi? Genç de: Şem'un ile bu ikisi, dedi. Şem'un sözünün krala tesir ettiğini görünce ona nasihat etti, o da kalabalık bir grupla îman etti. Îman etmeyenler de Cebrâîl aleyhisselâm'ın sayhası ile helâk oldular.

14 ﴿