55 / RAHMÂN SÛRESİMekke'de yahut Medîne'de inmiştir yahut bir kısmı Mekkî ve bir kısmı Medenî'dir. 78 âyettir. 1Rahmân, Âyetin tefsiri için bak:2 2Kur'ân'ı öğretti. "Rahmân, Kur'ân'ı öğretti” sûre özellikle dünya ve âhiret nimetlerini saymak için indirildiğinden Rahmân sıfatı ile başlattı ve dinî nimetlerin aslı olan şeyi de başa aldı, o da Kur'ân'dır ve onu indirip öğretmesidir. Çünkü o, dinin esası, şerîatın kaynağı, vahyin en büyük kısmı ve gökten inen kitapların en kıymetlisidir. Çünkü o, muciz olmak ve o kitapların özünü içine almakla kendi nefsini de tasdik eder, onları da tasdik eder. Sonra arkasından: 3İnsanı yarattı. Âyetin tefsiri için bak:4 4Ona konuşmayı öğretti. "İnsanı yarattı, ona konuşmayı öğretti” dedi. Bunda şuna îma etmektedir ki, insanın ve onu diğer hayvanlardan ayıran konuşmanın yaratılması - ki, o içindekini ifade edip anladığını başkasına anlatmaktır - vahyi almak, hakkı tanımak ve şerîatı öğrenmek içindir. Rahmân mübtedasmın haberi olan üç cümlenin (alleme, halaka, allemehu) atıfsız verilmesi, bunların ayrı ayrı olmalarındandır. 5Güneş ile ay hesap İledir. "Güneş ile ay hesap iledir” burç ve menzillerinde takdir edilmiş belli bir hesap ile yüzerler. Bu sayede de ay altı varlıklarının işleri düzene girer, mevsimler ve özel vakitler meydana gelir, yıllar ve hesaplar bilinir. 6Sapsız bitkiler ve ağaçlar secde ederler. "Necm” yerden çıkan ve gövdesi olmayan bitkiler "ve ağaçlar” gövdesi olanlar "secde ederler". Tıpkı mükellef insanların isteyerek secde ile itâat ettikleri gibi onlar da tabiatları (doğallıkları) ile itâat ederler. İki cümlenin nazmı şöyle olmalı idi: Allah güneşi ve ayı yüzdürdü, gövdesi olmayan ve olan bitkiye secde ettirdi. Ya da şöyle olmalı idi: Güneş ile onun hesabı ile yüzerler. Gövdesi olmayan ve olan bitkiler ona secde ederler şeklinde idi, çünkü o zaman mâ-kabli ve maba'di itibarı ile Rahmân'a uygun olurdu. Ancak bu teması gösteren şeyden soyulmaları şunun içindir; bu temas o kadar açıktır izahtan varestedir, açıklamaya ihtiyacı yoktur. Aralarına atıf edatının getirilmesi de (vennecmü veşşecerü) ortak olarak şunu göstermek içindir ki, yukarı ve aşağı âlemlerde meydana gelen değişikler de onun takdiri ve idaresi iledir. İşte bunu vermek için atıf edâtı getirilmiştir. 7Göğü yükseltti ve teraziyi koydu. "Göğü yükseltti” onu mahal ve rütbe itibarı ile yüksek yarattı; çünkü o hükümlerin kaynağıdır, ahkâmın indiği yerdir ve meleklerin mahallidir. Mübteda olarak ref ile vessemaü de okunmuştur. "Ve teraziyi koydu” adaleti koydu, bu da her lâyık olana hakkım eksiksiz vermek ve her hak sâhibinin hakkını tastamam ödemekle oldu, öyle ki, âlem düzene girdi ve dosdoğru oldu. Nitekim aleyhisselâm Efendimiz: Yer, gök adalede ayakta durmaktadır, buyurmuştur. Ya da eşyanın miktarını tayin eden şeyi koydu demektir ki, o da terazi, ölçek vb. gibi şeylerdir. Sanki göğü hüküm ve kararların menşei olmakla yüce olarak niteleyince yeri de onunla farklmkların bilineceği, miktarların öğrenileceği ve hak ve görevlerin eşitleneceği şeyle niteledi. 8Tartıda taşkınlık etmeyin, diye. "Tartıda taşkınlık etmeyin diye” insafı elden bırakmayın diye. Kavl maddesini gizleyerek latatğav şeklinde de okunmuştur. 9Tartıyı adaletle tutun, tartılanı eksik yapmayın. "Tartıyı adaletle tutun, tartüam eksik yapmayın” onu eksik yapmayın, çünkü onun hakkı eşit olmaktır; zira onu koymaktan maksat odur. Tekrar edilmesi, tavsiyeyi abartmak ve daha çok kullanmaya teşvik etmek içindir. Te'nin ve sin'in zammı sin'in kesri ve fethi ile (vela tahsiru vela tahsuru vela tahseru) da okunmuştur, aslı vela tahseru filmizani demektir; câr hazf edilmiş ve fiile bağlanmıştır. 10Yeri mahlukat için alçaktı. "Yeri alçaktı” onu döşeyerek alçalttı (halk için) enam'ın bütün canlılar olduğu da söylenmiştir. 11Onda meyveler ve tomurcuklara sahip hurma ağaçlan vardır. "Onda meyve” eğlence için yenecek çeşitli şeyler vardır "ve tomurcuklara sahip hurma ağaçları vardır". Ekmam kimmi'in çoğuludur ki, hurmanın kapçığıdır ya da kapatan her şeydir Meselâ lif, dal ve tomurcuğun kapçığı gibi; çünkü ondan da meyve gibi istifade edilir meselâ ağacı, özü ve kuru meyvesi gibi. 12Ekin yaprağına sahip taneler ve kokulu bitkiler. "Ekin yaprağına sahip taneler vardır” buğday, arpa ve diğer gıdalar gibi. Burada geçen asf bitkinin kuru yaprağıdır, Meselâ saman gibi. (Kokulu bitkileri) ya da rızık demektir, bu da: Haractü atlubu reyhanallahi (Allah'ın reyhanını (rızkım) aramaya çıktım) sözünde olduğu gibi. İbn Âmir velhabbe zelasfi okumuştur ki, halakal habbe verreyhane (hububatı ve kokulu bitkiyi yarattı) yahut onu tahsis ederim gibi. Bundan zerreyhan murat edilip de muzâf hazf edilmiş de olabilir. Hamze ile Kisâî cer ile verreyhani, diğerleri ise ref ile verreyhanu okumuşlardır. O da ravh kökünden feyalan veznindedir, vâv ye'ye kalp ve idgam edilmiş, sonra da hazf edilmiştir (aslı reyvehan'dır). Aslının revhan olduğu, hafiflik için vâv'ımn ye'ye kalp olduğu da söylenmiştir. 13O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız? "O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?” hitap sekelayn'e (insanlarla cinlere)dir bu da "lilenam” ve "essekalan” kavillerinden anlaşılmaktadır. 14İnsanı saksı gibi kuru balçıktan yarattı. "İnsanı saksı gibi kuru balçıktan yarattı” salsal ses çıkaran kuru balçıktır, fahhar da ateşte pişirilmiş testidir. Allahü teâlâ Âdem'i topraktan yarattı, onu önce çamur, sonra kokuşmuş balçık, sonra da testi gibi kuru yaptı. Bu da onu topraktan yarattı vb. ifadelere aykırı değildir. 15Cinleri yalından, ateşten yarattı. "Cinleri de yarattı” cânn cinler demektir yahut cinlerin atasıdır (yalından) saf dumandan (ateşten) bu da maric'i açıklamaktadır, aslında maric sarsılan şey demektir, merece kökünden gelir ki, sarsılmaktır. 16O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız? "O hâlde Rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız?” yaratılış evrelerinizde size bol bol verdiği nimetleri, öyle ki, sizi bileşiklerin en üstünü ve âlemin özü (zübde-i âlem) kıldı. 17İki doğunun ve iki batının Rabbidir. "İki doğunun ve iki batının Rabbidir” kışın ve yazın doğusu ile batılarının. 18O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız? "O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?” bunda sayısız faydalar vardır, Meselâ havanın normalleşmesi, mevsimlerin oluşumu, her mevsime uygun şeylerin ve diğer olayların meydana gelmesi gibi. 19Birleşen iki denizi salıverdi; "Birleşen iki denizi salıverdi” onları saldı, bu da merectüd dâbbete (hayvanı otlağa salıvermek) deyiminden gelir. Mana da: Tuzlu su ile tatlı suyu salıverdi demektir. 20Aralarında bir engel vardır; tecâvüz etmezler. "Aralarında bir engel vardır” Allahü teâlâ'nın kudretinden ya da topraktan bir mani vardır "tecâvüz etmezler” karışmak ve özelliğini kaybettirmek sekimde biri diğerine tecâvüz etmez ya da aralarındakini suya batırmakla birbirlerine tecâvüz etmezler demektir. 21O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız? 22İkisinden inci ve mercan çıkar. "O ikisinden inci ve mercan çıkar” bu da incinin küçüğü ve büyüğü demektir. Mercan'ın kırmızı boncuk olduğu da söylenmiştir. Eğer incinin tuzlu sudan çıktığı doğru ise birinciye göre "ikisinden” demesi, tuzlu ile tatlı suyun birleşmesinden çıktığı içindir ya da o ikisi birleşince tek şey gibi olurlar, sanki ikisinden çıkan birinden çıkmış gibi olur. Nâfi', Ebû Amr ve Ya'kûb yuhracu okumuşlardır. Nuhricü ve yuhricü de okunmuştur ki, o zaman ellülüe velmercane şeklinde mensûb olur. 23"O hâlde Rabbinizin hangi nimetierini yalanlarsınız?" 24Denizde dağlar gibi inşa edilmiş akan (gemî)ler onundur. (Akanlar onundur) akan gemiler demektir, cevarî cariyenin çoğuludur, ye'nin hazfi ve ra'nın ref'i ile elcevaru da okunmuştur, Meselâ şu beyitte olduğu gibi: Leha senaya erbaun hisanün Ve erhaun feküllüha semanün(Sevgilinin güzel dört ön dişi vardır Dört daha vardır ki, hepsi sekiz eder). "Münşeat” yelkenleri açık demektir ya da inşa edilmiş gemiler demektir. Hamze ile Ebû Bekir şin'in kesri ile münşiat okumuşlardır ki, yelkenlerini kaldıran demektir ya da dalga veya yürüyüş üreten demektir. "Denizde dağlar gibi” a'lâm Âlem'in çoğuludur, o da yüksek dağ demektir. 25O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız? "O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?” Gemiler yaratma, onları edinmeyi, nasıl inşa edileceklerini öğretme, denizde yüzdürme vb. gibi şeyleri yaratma nimetlerini ki, bunları Allah'tan başkası yapamaz. 26Onun (yerin) üzerindeki her şey fanidir. "Onun üzerindeki her şey” yerin üzerindeki canlılar veya terkip edilenler demektir, men edâtı akıllılar çok kabul edilerek söylenmiştir ya da üzerindeki insan ve cinler demektir. "Fânidir”. 27Ancak celal ve ikram sâhibi Rabbinin yüzü bâkidir. “Ancak Rabbinin yüzü bâkidir” zâtı bakidir; eğer bütün cihetleri araştırsan ve yüzlerini gözden geçirsen hepsinin haddi zatmda fani olduklarım görürsün. Ancak bundan Allah'ın ciheti yani ondan taraf yüzü müstesnadır. "Celal ve ikram sâhibi” mutlak zenginliğe ve genel ihsana sahip demektir. 28O hâlde Rabbinizin hangi nimetini yalanlarsınız. "O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?” Rabbin baki kalması ve fani durumunda olup da Allah'ın lütfü ve rahmeti olarak yerinde bırakılan nimetleri ya da hepsinin yok olmasından sonra tekrar edilip sürekli hayata ve bitmez tükenmez nimete kavuşturulması gibi. 29Göklerde ve yerde olan kimse ondan ister. O her gün (başka) bir durumdadır. "Göklerde ve yerde olan kimse ondan ister". Çünkü onlar zât ve sıfatlarında ve kendilerini ilgilendiren ve karşılarına çıkan diğer şeylerde ona muhtaçtırlar. İstemelerinden maksat da zât ve sıfatlarında muhtaç oldukları şeyi dile getirmeleridir, bu da ya konuşma ile ya da başka şekilde olur. "O her gün başka bir durumdadır” her vakit yeni şahıslar meydana getirir, geçmiş kaza ve kaderine göre yeni hâller oluşturur. Hadiste şöyle denilmiştir: Onun durumu şöyledir: Günahkârı bağışlar, sıkıntıyı def eder, bir kavmi kaldırır, başkalarını indirir. Bu da: Allah Cumartesi günü bir şey yapmaz diyen Yahûdîleri reddir. 30O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız. "O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?” isteklerinizi yerine getirmek ve sizler için zaman zaman yokluk âleminden varlık âlemine bir şeyler çıkarmak gibi. 31Ey iki ağırlık (cinler ve insanlar), hesabınızı görmek için boşalacağız. "Ey iki ağırlık, sizin için boş kalacağız” yani hesap ve cezanız için soyunacağız, o da kıyâmet günüdür. Çünkü o günde ondan başkasını yapmaz. Bunun tehdit olduğu ve tehdit ettiğin kimseye: Senin için vakit ayıracağım, sözünden istiare edildiği de söylenmiştir. Çünkü soyunan / elini kolunu sıvazlayan kimse daha kuvvetli ve o şey için daha ciddi olur. Hamze ile Kisâî ye ile seyefruğu okumuştur. Senefruğu ileyküm de okunmuştur ki, sizi kast edeceğiz, size döneceğiz, demektir. Sekalan / iki ağırlık da insanlarla cinlerdir. Onlara böyle denilmesi yere ağırlık vermelerindendir ya da görüşlerinin ve değerlerinin ağırlığı olmasındandır. Yahut ağır teklif altında kalmalarındandır. 32O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız? 33Ey cin ve insan topluluğu, eğer göklerin ve yerin bucaklarından çıkmaya güç yetirebilirseniz, haydi çılan. Ancak bir güçle çıkarsınız. "Ey cin ve insan topluluğu, eğer göklerin ve yerin bucaklarından çıkmaya güç yetirebilirseniz” eğer Allah'tan kaçarak, kaza ve kaderinden firar ederek göklerin ve yerin etraflarından çıkabilirseniz "haydi çıkın". "Çıkamazsınız” çıkmaya gücünüz yetmez "ancak bir güçle çıkabilirsiniz” ancak kuvvet ve zorla çıkabilirsiniz, bu da sizin için nerede! Ya da göklerde ve yerde ne olduğunu bilmek için çıkabilirseniz çıkın; fakat çıkamazsınız ve bilemezsiniz; ancak Allah'ın gözlerinizin önüne serdiği delillerle bilirsiniz; fikirlerinizle onların üzerine çıkabilirsiniz. 34O hâlde Rabbinizin hangi nimederini yalanlarsınız? "O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalarlarsınız?” uyarması, ikaz etmesi, müsamaha göstermesi ve sonsuz gücüne rağmen sizi affetmesi gibi. Ya da akıl merdivenleri ve nakil asansörleri gibi onlarla yüksek göklerin üzerine çıkacağınız deliller gibi. 35Üzerinize ateşten bir yalın ve duman gönderilir de yardımlaşamazsınız. "Üzerinize ateşten bir yalın ve duman (nuhas) gönderilir". Şâir şöyle demiştir: Zeytinyağı yakan kandil gibi ışık verir, Allah'ın, içine duman koymadığı yağ yakan kandil gibi. Ya da (nuhas) erimiş bakırdır ki, başlarının üzerine dökülür. İbn Kesîr kesr ile şivaz okumuştur ki, o da lügattir. Min narin'e atfen cer ile ve nuhasin de okumuş; bunda Ebû Amr ve bir rivâyette Ya'kûb da ona katılmıştır. Nuhus şeklinde de okunmuştur ki, cemi olur, tıpkı luhuf gibi. "Yardımlaşamazsınız” ondan kaçınamazsınız. 36O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız? "O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?” çünkü tehdit de lütuftur; ceza vermek ve kâfirlerden intikâm almakla muti ile asiyi ayırmak da nimet sayılır. 37Gök yarılıp da kırmızı sahtiyan gibi bir gül olduğu zaman, "Gök yarılıp da kırmızı sahtiyan gibi bir gül olduğu zaman” gül gibi kızardığı zaman, ref ile verdetün de okunmuştur ki, o zaman kâne tâmme ve belagat yönünden de tecrit olur (ondan bir şey daha çıkarılmış (kırmızı gül) olur). Meselâ şairin şu beyiti gibi: Yemin olsun ki, eğer yaşarsam mutlaka gazaya çıkacağım, Ganimetler getiririm ya da o yolda bir asilzade (yani kendisi) ölür. "Keddihan” bu da cüde sürülen yağdır, hizam veznindedir ya da dühn'ün çoğuludur. Kırmızı deri (sahtiyan) olduğu da söylenmiştir. 38O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?" "O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?” bundan sonra olacak nimetlerini. 39İşte o gün ne bir insan ne de bir cin günahından sorulmaz. "İşte o gün” gök yarıldığı gün "ne bir insan ne de bir cin günahından sorulmaz” çünkü onlar simalarından tanınır. Bu da kabirlerinden çıkıp amellerine göre mahşere katar katar sürüldükleri zaman olacaktır. "Rabbine Yemin olsun onlara mutlaka soracağız” (Hicr: 92) ve benzeri âyetlere gelince o da toplantı yerinde hesap verirken olacaktır. Zenbihi'deki he zamiri ins'e râcidir, o da lâfız itibarı ile; çünkü o her ne kadar geride ise de rütbe bakımından ilerdedir (naib-i faildir, takaddüm hakkı vardır). 40O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız? "O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?” o gün Allahü teâlâ'nın mü'min kullarına vereceği nimetlerden. 41Suçlular simalarından tanınır; perçemlerden ve ayaklardan tutulur. "Suçlular simalarından tanınır” o da yüzlerine çöken moralsizlik ve üzüntüdür "perçemlerden ve ayaklardan tutulur” ikisi birleştirilir. Şöyle de denilmiştir: Bazen perçemlerden tutulur bazen de ayaklardan. 42"O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?". 43İşte bu, suçluların yalanladığı cehennemdir. Âyetin tefsiri için bak:44 44Onunla kaynar su arasında dolaşırlar. "İşte bu, suçluların yalanladığı cehennemdir. Onunla” yakıldıkları ateşle tepelerinden aktarılan "kaynar su” hararette son dereceye varmış su arasında "dolaşırlar” ya da onlara içirilir. Şöyle de denilmiştir: Ateşten feryat ettikleri zaman onlara kaynar su ile imdat edilir. 45O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız? 46Rabbinin makamından korkan için iki cennet vardır. "Rabbinin makamından korkan için vardır” kulların hesap vermek için durdukları yerden demektir ya da Rabbinin durmasından demektir ki, kulunun hâllerini denetlemek için tepesinde durur ya da hesap vermek için Rabbinin huzurunda korkanın makamından demektir, bu da ism-i mekân yahut mastar manalarından birine göredir. Rabbe nispeti ise büyütmek ve korkutmak içindir. Ya da Rabbinden korkan için demektir ki, makam lâfzı mübalağa için araya sokuşturulmuş (zâit) olur. Meselâ şu beyitte olduğu gibi: Oradan kata (kaya) kuşunu ürküttüm ve uzaklaştırdım Kurdu (kurdun makamını) da korkuluk gibi ürküttüm. "İki cennet vardır” biri korkan insan için, diğeri de korkan cin için Çünkü hitap iki grubadır. Mana da şöyledir: İçinizden her korkan için ya da her biri için iki cennet vardır; biri itikadından dolayı diğeri de amelinden dolayı. Ya da bir cennet taatlan yapmasından, ötekisi de isyanları terk etmesindendir veyahut birisi sevabı karşılığı olandır, diğeri de ona ihsan edilendir ya da maddî ve manevî olmak üzere iki cennet vardır. Arkadan gelen ikili şeyler için de böyle düşünülür. 47"O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?". 48Dalların sâhibi (dallı budaklı iki cennet). "Dalların sâhibi (dallı budaklı) iki cennet” çeşitli ağaçları ve meyveleri olan demektir ki, efnan fenn'in çoğulu olur. Ya da dalların sâhibi demektir ki, efnan fenen'in çoğulu olur. O da daldan ayrılan küçük daldır. Özellikle bunun zikredilmesi şunun içindir; çünkü o yaprak açar, meyve verir ve gölge yapar. 49"O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?" 50O ikisinde akan iki pınar vardır. "O ikisinde akan iki pınar vardır” yukarıya ve aşağıya doğru istedikleri yere akan demektir. Bunlardan birinin Tesnim, diğerinin de Selsebil olduğu da söylenmiştir. 51"O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?". 52O ikisinde her meyveden iki çift vardır. "O ikisinde her meyveden iki çift vardır” garip ve bilinen yahut yaş ve kuru olmak üzere iki tür vardır demektir. 53"O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?". 54Astarları kalın atlastan döşeklere yaslanmış olarak. İki cennetin devşirilmiş meyveleri yakındır. "Astarları kalın atlastan döşeklere yaslanırlar” astarları kalın ipek brokardan demektir ki, astarı böyle olursa artık yüzü nasıl olur? Müttekiîne Allah'tan korkanlar için medihtir (emdehu) ya da onlardan hâl’dir. Çünkü korkan (men hafe) cemi (çoğul) manasınadır. "İki cennetin devşirilmiş meyveleri yakındır” ona oturan da yaslanan da ulaşabilir. Cenâ mecniy (devşirilmiş) manasınadır, cimin kesri ile (cinâ) da okunmuştur. 55"O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?". 56Onlarda gözlerini (kocalarına) diken, kendilerinden önce onlara ne insanların ne de cinlerin dokunmadığı kadınlar vardır. (Onlarda vardır) cennetlerde vardır; çünkü iki cennet korkanlar için çok cennetler olduğunu gösterir ya da onlardaki mekânlarda ve köşklerde vardır demektir ya da iki cennet, iki pınar, meyve ve döşekler diye sayılan nimetlerde vardır "gözlerini kocalanna diken” kadınlar vardır. "Kendilerinden önce onlara ne insanların ne de cinlerin dokunmadığı” insan kadınlara insanların, cin kadınlara da cinlerin dokumadığı demektir. Bunda cinlerin de cinsel temasta bulunduklarına delil vardır. Kisâî mim'in zammı ile (lem yatmüshünne) okumuştur. 57"O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?". 58Sanki onlar yakut ve mercanlar. "Sanki onlar yakut ve mercanlar” yani yanaklarının kırmızılığı, tenlerinin beyazlığı ve berraklığı bakımından. 59"O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?". 60İyiliğin mükâfatı yine iyilikten başka mıdır? "İyiliğin mükâfatı” iyi amelin mükâfatı "yine iyilikten başka mıdır?” sevabı başka mıdır, o da cennettir. 61"O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?". 62O ikisinden başka iki cennet (daha) vardır. "O ikiden başka iki cennet daha vardır” Allah'tan korkanlar ve ona yakın olanlara vaat edilmiş başka iki cennet daha vardır, bu da onlardan geri olan sağcılar içindir. 63"O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?". 64Koyu yeşildirler. "Koyu yeşildirler” yeşilin tonu ağır olduğundan siyaha çalmaktadır. Bunda şu bildirilmektedir ki, bu iki cennette çoğunluk bitkilerde ve yere yayılan kokulu otlardadır; ilk ikide ise çoğunluk ağaçlarda ve meyvelerdedir. Bu da aralarındaki farkı göstermektedir. 65"O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?". 66O ikisinde fışkıran iki pınar vardır. "O ikisinde fışkıran iki pınar vardır” su kaynağı vardır, bu da nitelik bakımından ilk ikiden daha geridir, arkadan gelenler de öyledir. 67"O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?". 68İkisinde meyve, hurma ve nar vardır. "O ikisinde meyve, hurma ve nar vardır” hurma ile narın meyvelere atfı bu ikisinin üstünlüğünü göstermek içindir. Çünkü hurmanın meyvesi hem gıda hem de eğlencedir; narın meyvesi de hem eğlence hem de ilâçtır. Ebû Hanîfe bunu şuna delil getirmiştir ki, bir kimse meyve yememeye yemin etse de taze hurma yahut nar yese yemini bozulmaz. 69"O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?". 70Onlarda hayırlı güzel (kadınlar) vardır. "Onlarda hayırlı güzel kadınlar vardır” hayrâtun hayyiratün demektir, şeddesi atilmıştır, çünkü ahyer (daha hayırlı) manasına olan hayr cemi yapılmaz. Aslı üzere hayyiratün de okunmuştur. 71"O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?". 72Çadırlarda hapsolunmuş huriler. (Çadırlarda hapsolunmuş huriler) evlerinden ayrılmayan cennet kadınları. İmreetün kasîratün ve kasûratün ve maksuratün denilir ki, haremde tutulan kız demektir ya gözlerini kocalarından ayırmayan kadınlar demektir. 73"O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?." 74Onlara kendilerinden önce ne insanlar ne cinler dokunmamıştır. "Onlara kendilerinden önce ne insanlar ne de cinler dokunmamıştır” öncekilerin hurileri gibi. Kablehüm'deki hüm zamiri iki cennetin sahiplerine gider, çünkü iki cennet, sahiplerini de gösterir. 75"O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?". 76Yeşil kalın döşeklere ve güzel döşemelere yaslanarak. (Kalın döşeklere yaslanarak) yastıklara ve kırlentlere demektir, refref refrefe'nin çoğuludur. Şöyle de denilmiştir: Refref bir çeşit halıdır ya da çadırın eteğidir. Her enli kumaşa da refref denir. "Yeşil ve güzel döşemelere yaslanarak” abkariy abkar'a mensup (Abkar malı) demektir. Araplar bunun cinlerin bir şehri olduğunu iddia ederler ve her acayip şeyi de oraya nispet ederler. Bundan maksat cinstir, bunun içindir ki, manaya bakılarak hisân çoğul olarak verilmiştir. 77"O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?" 78Celâl ve ikram sâhibi Rabbinin ismi yücedir! "Rabbinin ismi yücedir” ismi yüksektir, şöyle ki, o, zatına denir, artık zâtı nasüdır! Şöyle de denilmiştir: İsim sıfat manasınadır ya da zâittir, Meselâ şu mısrada olduğu gibi: Bana bir yıl ağlayın, sonra da size selâm (ismi) olsun (Allah selamet versin). "Celâl ve ikram sâhibi” İbn Âmir Merfû' ve ismin sıfatı olarak (zülcelâli) okumuştur. Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Kim Rahmân sûresini okursa, Allah'ın ona vermiş olduğu nimetlerin şükrünü yerine getirmiş olur. |
﴾ 0 ﴿