61 / SAFF

Medîne'de inmiştir, Mekke'de diyenler de vardır. 14 âyettir.

1

 Göklerde ve yerde olan her şey Allah'ı tesbih etti. O mutlak gâlib, hikmet sâhibidir.

"Göklerde ve yerde olan her şey Allah'ı tesbih etti. O mutlak gâlib, hikmet sâhibidir". Tefsiri yukarılarda geçmiştir.

2

 Ey îman edenler, neden yapmadığınız şeyleri söylüyorsunuz?

"Ey îman edenler, neden yapmadığınız şeyi söylüyorsunuz?”

Rivâyete göre Müslümanlar: Allah'ın en sevdiği ameli bilse idik, o hususta mallarımızı ve canlarımızı feda ederdik, dediler, Allahü teâlâ da "şüphesiz Allah, kendi yolunda savaşanları sever” (Saf: 4) ayetini indirdi. Onlar da Uhut savaşında arkalarım döndüler, bunun üzerine bu âyet indi. Lime edâtı lâm ile istifham ’sından mürekkeptir, çoğunlukla harf-i cer ile kullanıldığı zaman elifi atılır, çünkü birlikte çok kullanılır, bir de harf dahil olduğu şeyle beraber aynı şeye delâlet eder (elif atılsa da aynı görevi yapar).

3

 Yapmadığınız şeyleri söylemek, Allah katında buğuzca büyüktür (büyük günahtır).

 (Yapmadığınız şeyleri söylemek, Allah katında buğzca daha büyüktür) makt şiddetli buğuzdur, nasbi da temyiz olaraktır, şunu göstermek içindir ki, bu sözleri, yanında her büyüğün küçük kaldığı Allah yanında büyüktür, bu da yasağı abartmak içindir.

4

 Şüphesiz Allah, kendi yolunda saflar hâlinde kenetlenmiş bir yapı gibi savaşanları sever.

"Şüphesiz Allah, kendi yolunda saflar hâlinde savaşanları sever” saffen mustaffîne demektir ki, mastardır, sıfat (hâl) olarak kullanılmıştır.

"Kenetlenmiş bir yapı gibi” arada açıklık olmadan yanaşık düzenli binalar gibi. Keennühüm birinci hâldeki gizli zamirden hâl’dir. Rass (marsus) binanın birbirine bağlı ve müstahkem olmasıdır.

5

 Hani, Mûsa kavmine:

"Ey kavmim, niçin bana eziyet ediyorsunuz, halbuki benim size gönderilen Allah'ın elçisi olduğumu biliyorsunuz?” demişti. Onlar eğrilince, Allah da onların kalplerini eğriltti. Allah fâsıklar topluluğuna hidâyet etmez.

 (Hani, Mûsa kavmine demişti) burada üzkür yahut kâne keza (şöyle şöyle olurdu) kavli gizlidir.

"Ey kavmim, niçin bana eziyet ediyorsunuz?” isyanla ve yumurta (husye) şişkinliği ile (fıtıkla). "Halbuki benim size gönderilen Allah’ın elçisi olduğumu biliyorsunuz” Allah'ın Resûlü olduğumu mu'cizelerle biliyorsunuz. Cümle inkârı tespit eden hâl’dir; çünkü onun peygamberliğini bilmek, ona ta'zîm etmeyi ve eziyet etmenin yasak olmasını gerektirir. Kad edâtı da bilgiyi sağlamlaştırmak içindir.

"Onlar eğilince” haktan "Allah da onların kalplerini eğriltti” onlan hakkı kabul etmekten ve doğruya yönelmekten çevirdi.

"Allah fâsıklar topluluğuna hidâyet etmez” hakkı tanımaya ya da cennete hidâyet etmez.

6

 Bir zamanlar Meryem oğlu Îsa:

"Ey İsrâîl oğulları, şüphesiz ben size, önümdeki Tevrat'ı tasdik edici ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir elçiyi müjdeleyici olarak gönderilen Allah'ın elçisiyimdemişti. (Ahmed) onlara gelince:

"Bu, açık bir sihirdirdediler.

"Bir zaman Meryem oğlu Îsa:

"Ey İsrâîl oğulları, demişti” belki de, Mûsa aleyhis-salâtü ves-selâm gibi, ey kavmim, dememesi, soy bakımından onlara mensup olmamasındandır.

"Şüphesiz ben size, önümdeki Tevrat'ı tasdik edici ve müjdeleyici olarak gönderilen Allah elçisiyim” benden önce geçen Tevrat'ı tasdik ederek ve benden sonra gelecek elçiyi müjdeleyerek demektir. İki hâlde de (musaddikan ve mübeşşiren) âmil Resûl lâfzındaki irsal (gönderme) manasıdır, harf-i cer (ileyküm) değildir, çünkü o, zarf-ı lağvdir, zira Resûl'e mütealliktir, o sebeple amel etmez.

"Benden sonra gelecek Ahmed adında bir elçiyi müjdeleyici olarak” yani Muhammed aleyhis-salâtü ves-selâmi kast ediyor. Mana da benim dinim Allah'ın kitaplarını ve peygamberlerini tasdik etmektir demektir. Peygamberlerin onunla hükmettiği meşhur kitapların ilkini ve peygamberlerin sonuncusu olan nebiyi zikretti.

"Onlara gelince: Bu, apaçık bir sihirdir, dediler” bu işâreti, onun getirdiğine veya kendisinedir. Ona sihir demesi mübalağa içindir, Hamze ile Kisâî'nin, Hâza sahirün okuyuşları da bunu destekler, o zaman işâret Îsa aleyhis-salâtü ves-selâm'a olur.

7

 İslâm'a davet edilirken Allah'a yalan uydurandan daha zâlim kimdir? Allah zâlimler topluluğuna hidâyet etmez.

"İslama davet edilirken Allah'a yalan uydurandan daha zâlim kimdir?” yani gerçekliği zâhir olan ve ona iki dünyanın hayrını kazandıran İslâm'a davet edilenden ve icabet edecek yerde Peygamberini yalanlamak ve ona sihirbaz demekle İftira edenden daha zâlim yoktur demektir. Çünkü bu iftira olumsuzu (Allah'ın âyetlerinin sihir olmaması) olumlu yapmakta ve olumluyu (sâbit olan peygamberliği) olumsuz yapmaktadır. Yeddeî de okunmuştur ki, de ahu veddeahu da denir Meselâ lemesehu veltemesehu gibi.

"Allah zâlimler topluluğuna hidâyet etmez” onlara kurtuluş yolunu göstermez.

8

 Onlar Allah'ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar; halbuki Allah, kâfirler istemese de nûrunu tamamlayacaktır.

 (Onlar Allah'ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar). Yani yüridune enyutfîu demektir, lâm da zâittir, çünkü onda irâde manası vardır. Bu da onu te'kit etmek içindir, nitekim eba leke deyiminde de onda izafet manası olduğu için zâit kılınmıştır ya da yüridunel iftirae liyutfîu (söndürmek için iftira etmek istiyorlar) demektir "Allah'ın nûrunu” yani dinini yahut kitabım veyahut delilini,

"ağızlarıyla” ona dil uzatmakla.

"Halbuki Allah nûrunu tamamlayacaktır” onu yaymak ve yüceltmekle son gayesine ulaştıracaktır. İbn Kesîr, Hamze, Kisâî ve Hafs izafetle (mütimmü nurihi) okumuşlardır.

"Kâfirler istemese de” onların burunlarını sürtmek için böyle yapacaktır.

9

 O ki, Peygamberini hak ile gönderdi ki, onu bütün dinlere üstün küsm, müşrikler istemese de.

"O ki, Peygamberini hidâyetle gönderdi” Kur'ân ile yahut mu'cize ile "hak Dîn ile” tevhid dini ile "Tâ ki, onu bütün dinlere üstün kılsın” bütün dinlerin üzerine çıkarsın,

"müşrikler istemese de” çünkü onda tevhid vardır ve şirkin iptali vardır.

10

 Ey îman edenler, sizi acıklı bir azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi?

"Ey îman edenler, sizi acıklı bir azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi?” İbn Âmir şedde ile tünecciküm okumuştur.

11

 Allah'a ve Peygamberine îman edersiniz ve Allah yolunda mallarınızla canlarınızla cihâd edersiniz. İşte bu, eğer bilirseniz, sizin için daha hayırlıdır.

"Allah'a ve Peygamberine îman edersiniz ve Allah yolunda mallarınızla canlarınızla cihâd edersiniz". Bu da ticareti açıklayan yeni söz başıdır. O da îmanla şerefin zirvesine götürecek cihadı birleştirmektir. Bundan maksat emirdir, haber tarzında gelmesi, bunun terk edilmeyecek bir şey lduğunu bildirmek içindir.

"İşte bu, sizin için daha hayırlıdır” yani zikredilen îman ve cihâd "eğer bilirseniz” eğer ilim adamlarından iseniz, çünkü câhilîn yaptığına itibar edilmez.

12

 (Böyle yapın ki,) günahlarınızı bağışlasın ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerinde pek hoş meskenlere girdirsin. İşte büyük başarı budur.

 (Böyle yapın ki, günahlarınızı bağışlasın) bu da haber tarzındaki lâfzın delâlet ettiği emrin ya da şartın yahut istifhamın cevabıdır, takdiri şöyledir: Eğer îman eder ve cihâd ederseniz ya da sizi delâlet etmemi kabul eder misiniz ki, sizi bağışlasın. Hel edüllüküm'e cevap yapmak akla uzaktır, çünkü sırf delâlet etmek bağışlamayı gerektirmez.

"Ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerinde pek hoş meskenlere girdirsin. İşte büyük başarı budur” bu da işâret edilen bağışlama ve cennete girdirmeye işarettir.

13

 Ve size seveceğiniz başka bir (nimet daha versin): Allah'tan yardım ve yakın bir fetih. Mü'minleri müjdele.

 (Ve seveceğiniz başka bir (nimet) daha versin) sizin için bu zikredilen nimetin yanı sıra peşin ve seveceğiniz bir nimet daha vardır. Seveceğiniz ibaresinde peşini veresiyeye tercih edeceklerine gönderme vardır.

Şöyle de denilmiştir: Ve uhra gizli yu'tiküm ile yahut tühibbuneha ile mensûbtur yahut mübteda’dır, haberi de (Allah'tan bir yardım) lâfzıdır. Bu da

birinciye göre bedel yahut beyandır, nasb kavline göre ise mahzûf mübtedanın haberidir (hiye nasrun minallah). "Ve yalan bir fetih” acil demektir. (Mü'minleri müjdele) bu da mahzûfa ma’tûftur, Meselâ şöyle: Ey mü'minler de ve müjdele yahut tü'minune'nin üzerine ma’tûftur, çünkü o emir manasınadır,

Sanki şöyle buyurmuştur: Ey mü'minler, îman edin ve cihâd edin. Ya Resûlallah, sen de onları peşin ve veresiye vaadettiğin şeyle müjdele.

14

 Ey îman eden kimseler, Allah'ın yardımcıları olun; nitekim Meryem oğlu Îsa, Havarilere:

"Benim (Allah'a giden yolda) yardımcılarım kimdir?” demişti. Havireler de: Allah'ın yardımcıları biziz, demişlerdi. Bunun üzerine İsrâîl oğullarından bir grup îman etti, bir grup da inkâr etti. Biz de îman edenleri, düşmanlarına karşı destekledik. Onlar gâlipler oldular.

"Ey îman eden kimseler, Allah'ın yardımcıları olun” Hicazlı iki kurra ile Ebû Amr tenvirde ve lâm ile (ensaran lülahi) okumuşlardır, çünkü mana Allah'ın bazı yardımcıları olun demektir.

"Nitekim Meryem oğlu Îsa, Havarilere:

"Benim (Allah'a giden yolda) yardımcılarım kimdir?” demişti” yani Allah'a yardıma yönelen yardımcılarım demektir ki:

"Havariler de: Allah'ın yardımcıları biziz, demişlerdi” sözüne uygun olsun. Birinci izafet (men ensarî) aralarında samimiyet olduğu için iki ortaktan birinin diğerine izafeti, ikincisi de (ensarullahi) fâilin mef'ulüne izafeti cinsindendir. Teşbih de mana itibarı iledir; çünkü maksat: Onlara Meryem oğlu Îsa'nın dediği gibi de (söyle) yahut yardımcılar olun; Îsa onlara "Allah'a giden yolda yardımcılarım kimdir?” dediği zaman, demektir. Havariler Îsa'nın yakın ashâbıdır, ona ilk îman eden kimselerdir. On iki kişi idiler, havr'dan gelir ki, beyazlık (içleri temiz) manasınadır.

"Bunun üzerine İsrâîl oğullarından bir grup îman etti, bir grup da inkâr etti” yani Îsa'yı demektir.

"Biz de îman edenleri, düşmanlarına karşı destekledik” delille ve savaşla, bu da Îsa göğe kaldırıldıktan sonradır.

"Onlar da gâlip oldular” ötekileri yendiler. Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'den: Kim Saf sûresini okursa, dünyada olduğu sürece Îsa ona dua ve istiğfar eder, kıyâmette de arkadaşı olur.

0 ﴿