65 / TALÂK

Medîne'de inmiştir. 11 veyahut 12 âyettir.

1

 Ey Peygamber, kadınları boşadığmız zaman onları iddetleri için boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz Allah'tan korkun. Onları evlerinden çıkarmayın. Onlar da, apaçık çirkin bir hareket yapmadıkça, çıkmasın lan Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarım aşarsa, gerçekten kendine haksızlık etmiştir. Bilemezsin, belki Allah bundan sonra bir şey meydana getirir.

"Ey Peygamberim, kadınları boşadığmız zaman” nidayı özel, hitabı da hükümle genel yapması ya ümmetinin imamı olmasındandır , ki, ona nida onlara nida demektir ya da ona edilen kelâm ve ona verilen hüküm onları da kapsayacağı içindir. Mana da, onları boşamak istediğiniz zaman demektir, bu da bir şeye yaklaşânı o şeye başlamış gibi kabul etme kabilindendir.

"Onları iddetleri için boşayın” yani iddet vaktinde boşayın demektir ki, o da temizlik dönemidir. Çünkü zaman ve benzeri şeylerde kullanılan lâm vakit manasınadır (liiddetihinne). Kim de iddeti hayızlarla sayarsa lami gizli bir şeye talik eder, Meselâ müstakbiiatin (kadınlar beklerken) gibi. Kelâmın zahiri iddetin temizlik dönemleri ile bekleneceğini ve kurlar (akrâ') hesabı ile iddet bekleyen kadının talakının temizlik döneminde olmasını ve bunun hayız döneminde yapılmasının haram olduğunu gösterir. Şöyle ki, bir şeyi emretmek, zıddmı da men etmeyi gerektirir. Onun olmayacağını göstermez. Çünkü yasak o şeyin geçersizliğini icap etmez. Nasıl eder ki, İbn Ömer radıyallahü anhuma karısını hayızlı iken boşadığı zaman Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem ona karısına dönmesini emretmiştir (yasak talakı geçersiz kırmamıştır). Âyetin iniş sebebi de budur.

"Ve iddeti sayın” onu kayıt altına alın ve kur' hesabıyla tamamlayın.

"Rabbiniz Allah'tan korkun” iddeti uzatmaktan ve kadınlara zarar vermekten.

"Onları evlerinden çıkarmayın” aynlık vaktinde iddetleri bitinceye kadar meskenlerinden çıkarmayın "onlar da çıkmasmlar” başlarına buyruk olarak. Amma evden taşınmaya ikisi karar verirlerse, câizdir, çünkü hak onları aşmaz (söz sâhibi onlardır). İki yasağı cem etmede (hem çıkarmayın hem de çıkmasmlar demede) şuna işâret vardır ki, kadın ayrılık evinde kalmayı ve ondan aynlmamayı hak etmiştir. (Ancak apaçık çirkin bir şey yapmaları hariç) bu da birinciden (çıkarmaym'dan) istisnadır, mana da ancak kocaya karşı kötü konuşması hariçtir, çünkü bu, kocaya itaatsizlik gibi hakkını düşürür ya da ancak zina etmesi hariç demektir ki, o zaman had cezası için evden çıkarılır.

Ya da ikinciden (çıkmasmlar'dan) istisnadır ki, bu da yasağı abartmak ve çıkmasının çirkin bir şey lduğunu göstermek içindir. (Bunlar Allah'ın sınırlarıdır) işâret zikredilen hükümleredir "kim Allah’ın smarlarını aşarsa, gerçekten kendine haksızlık etmiştir” kendini azâp tehlikesine atmakla.

"Lâ tedrî” yani nefis bilemez yahut ey Peygamber, sen bilmezsin ya da boşanan kadın bilemez demektir "belki Allah bundan sonra bir iş meydana getirir” o da kocanın ric'at etmek veya yeniden nikâh kıymakla boşanan kadına rağbet etmesidir.

2

 Sürelerine vardıkları zaman onları iyilikle tutun yahut onlardan iyilikle ayrılın. İçinizden adalet sâhibi iki kimseyi şâhit tutun. Namazı dosdoğru kılın. İşte Allah'a ve âhiret gününe îman edene bu öğüt veriliyor. Kim Allah'tan korkarsa, ona bir çıkış yeri kılar / gösterir.

"Sürelerine vardıkları zaman” iddetlerinin sonlarına yaklaştıkları zaman "onları tutun” onlara ricat edin "iyilikle” güzel geçim ve münasip nafaka ile "yahut onlardan iyilikle aynim” hakkı yerine getirmek ve zarar vermekten kaçınmakla, zarar vermek ona ricat edip sonra da iddetini uzatmak için onu boşamakla olur.

"İçinizden adalet sâhibi iki kimseyi şâhit tutun” ricate yahut ayrılığa, bu da şüpheden kaçınmak ve kavgayı kesmek içindir ki, menduptur, çünkü Allahü teâlâ:

"Akit yaptığınız zaman şâhit tutun” (Bakara: 282) buyurmuştur. Şâfiî'den de ricatte şâhit tutmanın vâcip olduğu rivâyet edilmiştir.

"Şahitliği yapın” ey şâhitler, ihtiyaç olduğu zaman "Allah için” onun rızâsı için dürüstlükle yapın.

"İşte bu öğüt veriliyor” şahitliğe ve doğru yapmaya yahut Âyetteki her şeye teşvik etmek istiyor "Allah'a ve âhiret gününe îman edene” çünkü ondan yararlanacak olan ve bunu zikretmekten kast edilen de odur.

"Kim Allah'tan korkarsa, ona bir çıkış yolu gösterir".

3

 Ve ona ummadığı yerden rızık verir. Kim Allah'a tevekkül ederse, o ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirir. Gerçekten Allah her şey için bir süre kılmıştır.

 (Ona ummadığı yerden rızık verir). Geçeni pekiştiren ara cümledir, bunu da açık veya kapalı şekilde men edilen boşama ve hayız, iddet bekleyen kadına zarar verip onu evden çıkarma, Allah’ın hududunu aşma, şahitliği gizleme ve onu yapma için ödül bekleme gibi yasaklardan sakınana yaptığı vaat ile yapmaktadır. Allahü teâlâ eşleri darlık ve sıkıntılardan kurtarmayı, kimsenin aklına gelmeyecek yerden aydınlık ve ivaz vereceğini vaat etmektedir ya da bütün Allah'tan korkanları iki dünyanın darlıklarından kurtarmak ve ummadıkları yerden hayır kapılarını açmakla vaatte bulunan bir ara cümledir ya da mü'minler zikredilmişken bir münasebetle getirilen bir cümledir. Nitekim sallallahü aleyhi ve sellem: Ben bir âyet biliyorum ki, eğer insanlar onu tutsa, muhakkak onlara yeterdi, o da:

"Kim Allah'tan korkarsa” ayetidir, demiş onu okuyarak defalarca tekrar etmiştir.

Rivâyete göre Salim bin Avf bin Mâlik el - Eşcaî'yi düşman esir etmişti. Babası, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'e şikâyet etti, o da: Allah'tan kork ve: Lahavle vela kuvvete illâ billah zikrini çok et, dedi. O da öyle yaptı. Bir gün evindeyken oğlu kapısını çaldı, yanında da yüz deve vardı. Düşmanlar develeri salıvermişti, o da onlan sürerek getirmişti. Bir rivâyette de: Yanında küçük bir koyun sürüsü ve biraz da eşya ile döndü, denilmiştir.

"Kim Allah'a tevekkül ederse, ona yeter” onun bütün ihtiyacım kapatır.

"Şüphesiz Allah, emrini yerine getirir” istediğini sonuna kadar yapar, hiçbir şey de muradı dışmda kalmaz. Hafs izafetle baliğu emrihi okumuştur. Baliğun emruhu da okunmuştur ki, emri geçerlidir, demektir. Baliğan de okunmuştur ki, hâl olur, inne'nin haberi de (gerçekten Allah her şey için bir süre kılmıştır) kavlidir, o süreyi değiştirmek mümkün değildir ya da her şeye bir takdir ve bir miktar kılmıştır demektir. Bu da tevekkülün vâcip olduğunu açıklamakta, yukarıda geçen boşamayı iddet vaktine bağlama ve onu zapt allına alma emrini tespit etmekte ve aşağıda gelecek miktarlarına hazırlık yapmaktadır.

4

 Kadınlarınızdan hayızdan kesilen ve hayız görmeyenlerin iddeti üç aydır. Yüklü kadınların iddetleri de yüklerini bırakmalarıdır. Kim Allah'tan korkarsa, ona işinden bir kolaylık kılar / sağlar.

"Kadınlarınızdan hayızdan kesilenler” yaşlandıkları için "eğer şüphe ederseniz” iddetlerinde kuşkuya düşerseniz, yani bilemezseniz "onların iddeti üç aydır".

Rivâyete göre:

"Boşanan kadınlar kendi başlarına üç temizlik dönemi beklerler” (Bakara: 228) âyeti inince, hayız görmeyenlerin iddeti ne kadardır, denildi? Âyet bunun üzerine indi.

"Ve hayız görmeyenlerin iddeti” henüz hayız görmeyenlerinki de böyledir.

"Yüklü kadınların iddetleri de” iddetierinin sonu da "yüklerini bırakmalarıdır". Bu; boşanan kadınları da kocaları ölen kadınları da kapsayan bir hükümdür. Bunun genelliğini muhafaza etmek:

"İçinizden ölüp de geriye eşler bırakanlar” (Bakara: 234) ayetinin genelliğini muhafaza etmekten daha önemlidir. Çünkü gebe kadınlar ayetinin genelliği bizatihidir, ezvacen (Bakara: 234) ayetinin genelllği ise dolayısı iledir. Burada hükmün illeti belirtilmiş (gebelik) orada ise öyle değildir. Bir de Sübey'e bint el - Haris adındaki kadın kocasının vefatından birkaç gün sonra doğum yaptı; o da bunu, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'e anlattı; o da: Sen iddetten çıktın; evlenebilirsin, dedi. Ayrıca bu âyet daha sonra inmiştir; onun amelde öne alınması ötekisini tahsis etme olur. Ötekini öne alma ise geneli özelin üzerine yapma (kurma) olur. Bu sebeple birincisi üstündür, çünkü bunda mezhepler ittifak etmiş olur.

"Kim Allah'tan korkarsa” hükümlerinde korkar da haklarına riayet ederse "ona işinden bir kolaylık sağlar” işini kolaylaştırır ve onu hayra muvaffak lalar.

5

 İşte bu, Allah'ın size indirdiği emridir. Kim Allah'tan korkarsa, onun kötülüklerini örter ve mükâfatını büyütür.

 (İşte bu) zikredilen hükümlere işarettir "Allah'ın size indirdiği emridir. Kim Allah'tan korkarsa” hükümlerinde korkar da haklarına riayet ederse "onun kötülüklerini örter” çünkü iyilikler kötülükleri giderir "ve mükâfatını büyütür” katlamakla.

6

 Onları bulabildiğinizden sizin oturduğunuz yerde oturtun. Onlara baskı yapmak için zarar vermeyin. Eğer yük sahipleri (gebe) olurlarsa, yüklerini bırakıncaya kadar onlara nafaka verin. Eğer sizin için emzirirlerse, onlara ücretlerini verin. Aranızda istişare edin. Eğer anlaşmakta zorluk çekerseniz, onu bir başkası emzirir.

"Onları sizin oturduğunuz yerde oturtun” meskenlerinizden birinde oturtun (bulabildiğiniz meskenlerden birinde) gücünüzün yettiği yerlerden demektir, ya da min haysü sekentüm kavlinin atıf beyanıdır (açıklamasıdır). "Onlara zarar vermeyin” meskende oturma hususunda "onlara baskı yapmak için” onları evden çıkmaya zorlamak için.

"Eğer yük sahipleri (gebe) olurlarsa, yüklerini bırakıncaya kadar onlara nafaka verin". O zaman iddetten çıkarlar. Bu da nafakanın iddet bekleyen kadınlardan hanrile olanlara mahsus olduğunu göstermektedir, hadisler de bunu teyit eder.

"Eğer sizin için emzirirlerse” nikâh ilişkisi kesildikten sonra "onlara ücretlerini verin” emzirme ücretlerini.

"Aranızda güzelce istişare edin” emzirme ve ücret konusunda birbirinize nezaket dahilinde akıl verin.

"Eğer anlaşmakta zorluk çekerseniz” rahatça anlaş amazsanız "onun adına çocuğu bir başkası emzirir” başka bir kadın süt verir. Bunda zorluk çıkardığı için anneye sitem vardır.

7

 Bolluk sâhibi bolluğundan nafaka versin. Kimin de rızkı daraltılırsa, o da Allah’ın verdiğinden nafaka versin. Allah bir kimseye ancak verdiğini yükler. Allah zorluktan sonra bir kolaylık kılacaktır.

"Bolluk sâhibi bolluğundan nafaka versin. Kimin de rızkı daraltılmışsa, o da Allah’ın verdiğinden nafaka versin” yani eli bol olanla dar olandan her biri gücünün yettiğinden nafaka versin demektir.

"Allah bir kimseye ancak verdiğini yükler” çünkü Allahü teâlâ hiç kimseye kaldıramayacağını yüklemez. Bu ifadede eli dar olanın gönlü hoş edilmek istenmiştir, bunun içindir ki, ona kolaylık vaat etmiş ve:

"Allah zorluktan sonra bir kolaylık kılacaktır” buyurmuştur. Yani er veya geç.

8

 Nice kentler Rabbinin ve peygamberlerinin emrine isyan ettiler de biz de onları çetin bir hesaba çektik ve onlara feci bir azapla azâp ettik.

"Nice kentler” şehir halkları "Rabbinin ve peygamberlerinin emrine isyan ettiler” inat ve dik kafalı gibi ondan yüz çevirdiler "biz de onları çetin bir hesaba çektik” en ufağmı sormak ve onunla tartışmakla "ve onlara feci bir azapla azâp ettik” kötü bir azâp ettik, maksat âhiret hesabı ve azabıdır. Mâzi sıygasıyla (azzebnaha) demesi gerçek olduğu içindir.

9

 Böylece işinin vebalini çekti ve işinin sonucu hüsran oldu.

"Böylece işinin vebalini tattı” küfrünün ve isyanlarının vebalini çekti "ve işinin sonucu hüsran oldu” asla kâr yüzü görmedi.

10

 Allah onlar için çetin bir azâp hazırladı. Ey îman eden saf akıl sahipleri, Allah'tan korkun. Allah size gerçekten bir zikir indirdi.

"Allah onlar için çetin bir azâp hazırladı” bu da tehdidi tekrar etmekte ve gelecek Âyette emredilen takvayı gerektiren şeyi açıklamaktadır:

"Ey îman eden saf akıl sahipleri". Şiddetli hesaptan günahlarının en küçüğünü araştırmayı, onu hafaza meleklerinin defterlerine kaydetmeyi ve azaptan da dünyadaki azâbı anlamak da câizdir.

"Allah'tan korkun. Allah size gerçekten bir zikir indirdi. Zikirden Cebrâîl aleyhisselâmı kast etmektedir, çünkü onun zikri çoktur ya da zikri yani Kur'ânı indirmesindendir veyahut göklerde zikredildiği (anüdığı) içindir veyahut zikren” zâ zikrin” yani şerefli demektir ya da zikirden Muhammed aleyhis-salâtü ves-selâm murat edilmiştir, çünkü Kur'ân okumaya devam etmekte ya da onu tebliğ etmektedir. Onu göndermeyi indirme ile ifade etmesi teşbih yolu iledir ya da ona vahiy edilmesinin sonucu olmasındandır.

11

 Bir de îman edip iyi şeyler yapanları karanlıklardan aydınlığa çıkarması için sîze Allah’ın açık açık âyetlerini okuyan bir Peygamber (gönderdi). Kim Allah'a îman eder ve iyi şey yaparsa, onu içinde ebediyen kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. Allah ona gerçekten bir rızık ihsan etmiştir.

Bir de Peygamber (Resûl) gönderdi".

Resûlen'in” zikren”den bedel yapılması açıklamak içindir.

Ya da Resûl'den Kur'ân’ı murat etmiştir. Resûlen gizli ersele fiili ile mensûbtur ya da zikren mastardır, Resûlen de mef'ûlüdür yahut bedelidir, o zaman Resûl risalet manasına gelmiş olur.

(Size Allah’ın âyetlerini açık açık okuyan bir peygamber) bu da lâfza-i celâlden hâl’dir ya da Resûlen'in sıfatıdır.

"Îman edip iyi şeyler yapanları çıkarması için” ifadesindeki îman edenlerden maksat da Kur'ân indikten sonra îman edenlerdir yani şimdiki îman ve iyi amelleri meydana gelsin demektir ya da îman edeceğini bildiği veyahut takdir ettiğini çıkarsın diye "karanlıklardan aydınlığa” sapıklıktan hidâyete.

"Kim Allah'a îman eder ve iyi şey yaparsa, onu içinde ebedî kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar". Nâfi' ile İbn Âmir nûn ile nüdhilhü okumuşlardır.

"Allah ona gerçekten bir rızık ihsan etmiştir” bunda da rızık olan sevaba şaşma ve ta'zîm (onu büyütme) vardır.

12

 Allah o zattır ki, yedi gökler ve yerden de o kadarını yarattı. Emir onların aralarında iner ki, şüphesiz Allah'ın her şeye kâdir olduğunu ve gerçekten Allah'ın her şeyi ilmi ile kuşattığını bilesiniz.

 (Allah o zattır ki, yedi gökler yarattı) mübteda ve haberdir "ve yerden de o kadarını (yarattı) yani yerden de göklerin sayısı kadar yarattı. Ref ile mübteda olarak misiühünne okunmuştur ki, haber de (emir onların arasında iner) kavli olur yani Allah'ın emir ve hükmü bunların arasında cereyan eder ve hükmü bunlarda geçerlidir, demektir.

"Allah'ın her şeye kâdir olduğunu ve gerçekten Allah'ın her şeyi ilmi ile kuşattığım bilesiniz". Bu da halaka (yarattı) yahut yetenezzelü (iner) nülerinin ületidir ya da bu ikisini içine alan gizli (faale faale / yaptığını yaptı) kavünin ületidir. Çünkü o ikisinden her biri onun sonsuz kudretini gösterir. Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem’den: Kim Talak sûresini okursa, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'in sünneti üzere ölür.

0 ﴿