77 / MÜRSELÂTMekke'de inmiştir. 50 âyettir. 1Yemin olsun, arka arkaya gönderilenlere, Âyetin tefsiri için bak:5 2Savurdukça savuranlara, Âyetin tefsiri için bak:5 3Yaydıkça yayanlara, Âyetin tefsiri için bak:5 4Ayırdıkça ayıranlara, Âyetin tefsiri için bak:5 5Öğüt bırakanlara, "Yemin olsun, arka arkaya gönderilenlere, savurdukça savuranlara, yaydıkça yayanlara, ayırdıkça ayıranlara, öğüt bırakanlara". Allahü teâlâ meleklerin bazı kısımlarına yemin ediyor. Onları bazı işleri için arka arkaya göndermiş, onlar da emrini yerine getirmek için fırtına gibi koşmuşlar, yeryüzünde şerîatları yaymışlardır ya da cahillikle ölen nefisleri vahyettikleri ilimle diriltmişler, hak ile bâtılı ayırmışlar ve haklıların özür dilemesi ve batüla uğraşanları uyarmak için. Ya da Muhammed aleyhis-salâtü ves-selâm'a bütün iyiliklerle gönderilen Kur'ân âyetlerine yemin etmiştir. Bunlar diğer kitapları ve dinleri nesh etmekle fırtına koparmış ve doğuda ve batıda hidâyet ve hüküm eserlerini yaymıştır. Hakla bâtılı ayırmış, hakkın zikrini insan ve cin âlemlerine bırakmıştır. Ya da bedenleri kemale erdirmek için gönderilen kâmil nefislere yemin etmiştir, bunlar haktan başkasım kırıp geçirmiş, hakkın eserini bütün organlara yaymış; bizatihi hak olanla bil-fiil batıl olanı ayırmış; Allah'ın zâtı dışında her şeyin helâk olacağını görmüş; böylece zikir bırakmışlardır, öyle ki, kalplerde ve dülerde Allahü teâlâ'nın zikrinden başka bir şey kalmamıştır. Ya da gönderilen ve esen azâp rüzgârlarına ve havada bulut yayan rahmet rüzgârlarına yemin etmiştir ki, bunlar ayırıp yerine zikir bırakmışlardır, yani ona sebep olmuşlardır. Çünkü akıllı kimse onların esmesini ve eserlerini gördüğü zaman Allahü teâlâ'yı zikreder ve sonsuz kudretini düşünür. Urfen lâfzı ya nükr'ün (kötünün) karşıtıdır ve mef’ûlün leh olarak mensûbtur yani güzellik ve iyilik için gönderilen demektir ya da urfen arka arkaya manasınadır, bu da urful feres (atın yelesin)den gelir, hâl olarak mensûbtur. 6Özür için yahut uyarmak için. "Uzren ev nüzren” iki mastardır; biri azere'nin mastarıdır ki, kötülüğü mahvetmektir, ötekisi de enzerenin mastarıdır ki, korkutmak manasınadır ya da iki çoğuldur, azîr'in çoğuludur ki, mazeret (Özür dilemek) manasınadır ve nezîr'in çoğuludur ki, inzar (korkutmak) manasınadır yahut âzir ile münzir manasına çoğuldurlar. Mensûb oluşları da ilk iki itibara göre (mastar ve mastar manasına cemi oluşları) illiyet bildirmek için mef’ûlün leh olaraktır yani Allah'tan özür dileyenlerin günahlarını silmek ve bâtıla sapanları da uyarmak için demektir. Ya da zikren'den bedel olarak mensûbturlar, o zaman zikirden tevhid murat edilmiş ya da tevhidi, şirki ve küfrü içine alacak şekilde daha genel bir şey murat edilmiş olur. Üçüncü itibara (âzir ve münzir'in çoğulu olmaları durumuna) göre de hâl olarak mensûbturlar. Ebû Amr, Hemze, Kisâî ve Hafs onların ikisini de zal’ın sükûnu ile okumuşlardır. 7Gerçekten size vaadolunan şey elbette gerçekleşecek. "Gerçekten size vaat olunan şey elbette gerçekleşecektir” . Bu da kasemin cevabıdır manası da şöyledir: Size vaat olunan kıyâmetin gelmesi mutlaka olacak, yerini bulacaktır. 8Yıldızlar silindiği zaman, "Yıldızlar silindiği zaman” imha edildiği yahut ışığı giderildiği zaman 9Gök yarıldığı zaman, "gök yarıldığı zaman” çatladığı zaman, 10Dağlar savrulduğu zaman, "dağlar savrulduğu zaman” hububat (harman) gibi yaba ile savrulduğu zaman, 11Peygamberler vakitlendirildiği zaman, "Peygamberler vakitlendirildiği (muayyen vakitleri geldiği) zaman", o vaktin gelmesiyle ümmetlerine şahitlik için hazır oldukları zaman, çünkü daha önce vakti gelmez, ya da bekledikleri vakitleri geldiği zaman demektir. Ebû Amr aslı üzere vukkitet okumuştur. 12Hangi gün için ertelendi? "Hangi gün için ertelendi?” hangi gün için tehir edildi ve toplanma için süre belirtildi, denilir? Bu da o günü büyütmek ve korkunçluğundan şaşırtmak içindir. Üccilet'in, bildirme manasına olmasıyla lieyyi yevmi’nin ukkitet'in ikinci mef'ûlu olması da câizdir. 13Ayrım/hüküm günü için. "Ayrım/hüküm günü için” bu da erteleme gününü açıklamaktadır. 14Ayrım/hüküm gününün ne olduğunu sana ne bildirdi? "Ayrım/hüküm gününün ne olduğunu sana ne bildirdi?” benzerini görmediğin için onun gerçeğini nereden bileceksin? 15Vay hâline o gün yalanlayanların! "Vay hâline o gün yalanlayanların!” bunu yalanlayanların. Veyl aslında mastardır, gizli fiili ile mensûbtur. Sonradan ref'e dönülmesi beddua edilenin gerçekten helâk olduğunu göstermek içindir. Yevmeizin de onun zarfı yahut sıfatıdır. 16Öncekileri helâk etmedik mi? (Önceldleri helâk etmedik mi?) Nûh, Âd ve Semûd kavimleri gibi. Nehlik şeklinde de okunmuştur ki, helekehu'dan gelir, o da ehlekehu manasınadır. 17Sonra ötekileri arkalarına düşürmedik mi? "Sonra ötekileri arkalarına düşürmedik mi?” Sonra Mekke kâfirleri gibi benzerlerini arkalarından getirmedik mi? Nühlik'e atfen cezimie (nütbi'hüm) de okunmuştur ki, o zaman sonradan gelenler de helâk edilenlerden olur, Meselâ Lût, Şuayb ve Mûsa kavimleri gibi. Onlara salât ve selâm olsun. 18İşte biz, günahkârlara böyle yaparız. "İşte bunun gibi” bu yapılan gibi "günahkârlara da böyle yaparız” bütün günahkârlara. 19Vay hâline o gün yalanlayanların! "Vay hâline o gün yalanlayanların” Allah’ın âyetlerini ve peygamberlerini yalanlayanların demektir. Bu durumda tekrar olmaz. Yalanlama mutlak olur yahut her iki yerde de ayrı bir şeye talik edilirse yine tekrar olmaz. Çünkü birinci veyl âhiret azâbı içindir, bu ise dünyadaki helâk içindir. Üstelik te'kit için tekrar Arap kelâmında güzel ve yaygındır. 20Sizi hakir (değersiz) bir sudan yaratmadık mı? "Sizi değersiz bir sudan yaratmadık mı?” bozulmuş ve kıymetsiz bir meniden demektir. 21Onu sağlam bir karargâhta kıldık. "Onu sağlam bir karargâhta kıldık” ki, o da rahîmdir. 22Belli bir süreye kadar. "Belli bir süreye kadar” Allahü teâlâ'nın doğum için takdir ettiği belli vakte kadar. 23Biz kâdir olduk. Biz ne güzel kadirleriz! "Biz kâdir olduk” buna gücümüz yetti yahut bunu takdir ettik demektir. Nâfi' ile Kisâî'nin şedde ile (kadderna) okumaları da bunu destekler. "Biz ne güzel kâdir olanlarız” sahiden biz. 24Vay hâline o gün yalanlayanların! "Vay hâline o gün yalanlayanların!” buna yahut tekrarına gücümüzün yeteceğini inkâr edenlerin. 25Yeri toplayıcı kılmadık mı? "Yeri toplayıcı kılmadık mı?” kifaten. Kâfiteten demektir ki, biriktiren ve toplayan demektir, dımam ve cima gibi. Bunlar da toplayan ve biriktiren şeye denir ya da kifaten mastardır, sıfat olarak kullanılmıştır; ya da kâfit'in çoğuludur, tıpkı saim ve siyam gibi ya da keft'in çoğuludur ki, o da kap manasınadır, yere böyle denilmesi çevreleri itibarı iledir. 26Diriler ve ölüler için. (Diriler ve ölüler için) bu ikisi mef'ûl olarak mensûbtur, nekirelikleri de büyütmek içindir. Ya da insanların ve cinlerin dirileri ve ölüleri diri ve ölülerden bir kısım olmasındandır ya da mahzûf mef’ûlündan hâl olarak mensûbtur. Çünkü bilinmektedir, o da insanlardır ya da necalü'nün mef'ûlu olarak mensûbtur, kifaten de hâl’dir ya da hâl olarak mensûbtur, o zaman canlılardan kast edilen bitki bitiren, ölülerden de bitirmeyen kast edilmiş olur. 27Onda yüksek sâbit dağlar kıldık ve size tatlı bir su içirdik. "Onda yüksek sâbit dağlar kıldık” uzun ve oturaklı demektir. Nekireliği de büyütmek içindir ya da onlarda olanların bilinmeyen ve görünmeyen şeyler olmasındandır. "Ve size tatlı bir su içirdik” onlarda ırmaklar ve pınarlar yaratmakla. 28Yazıklar olsun, o gün yalanlayanlara! "Yazıklar olsun, o gün yalanlayanlara!” bu nimetlerin emsallerini. 29Yalanladığınız o şeye gidin; "Gidin” onlara: Gidin, denilir "yalanladığınız o şeye” azaba. (Gidin) özellikle, Ya'kûb'tan emre zorunlu olarak itâat etmekten haber olmak üzere intalaku (gittiler) okuduğu rivâyet edilmiştir. "Bir gölgeye” yani cehennem dumanının gölgesine demektir, Meselâ: "Siyah bir duman” (Vakıa: 43) âyeti gibi. 30Üç kola aynlan bir gölgeye. "Üç kola ayrılan” büyük olduğu için dallara ayrılan, nitekim büyük duman saç örgüleri gibi kollara ayrılır. Özellikle üç dala demesi ya nefsi kudsiyet nurlarından ayıranın his, hayal ve evham oluşundandır ya da azaba götüren şeyin dimağa yerleşen vehim kuvvetinden, kalbin sağma yerleşen gazap kuvvetinden ve kalbin soluna yerleşen şehvet kuvvetindendir. Bunun içindir ki: Kâfirin tepesinde bir dal, sağında bir dal ve solunda da bir dal bulunur, denilmiştir. 31Ne serinletici ne de alevden savar. "Ne serinletici” bu da onlarla alaydır, çünkü gölge lâfzı bunu akla getirmektedir "ne de alevden savar” ne de onlardan az bir şekilde alevin sıcaklığını def eder. 32Gerçekten o, saray gibi kıvılcımlar atar. "Gerçekten o, saray gibi kıvılcımlar atar” yani her kıvılcım saray kadar büyüktür. Bişerarin okunuşu da onu destekler. Kasr'ın kasra’nın çoğulu olduğu da söylenmiştir ki, o da kalın ağaç kütüğüdür. Kusur da okunmuştur ki, kusur (saraylar) manasınadır, tıpkı rühn ve rühün gibi. Kısar şeklinde de okunmuştur ki, kasaranın çoğuludur, hâce (havece) ve hivec gibi. Kasar gibi de okunmuştur ki, kasara'nın çoğuludur, o da boyun köküdür. İnneha'daki he zamiri de şuab'e râcidir. 33Sanki o, sarı sarı develerdir. (Sanki o, develerdir) cimal'in ya da cimaletün'ün çoğuludur ki, o da cemel'in çoğuludur. "Sarı sarı” çünkü kıvücım içindeki ateşten dolayı sarı olur. Siyahtır da denilmiştir. Çünkü devenin siyahı sarıya çalar. Birincisi büyüklük için teşbihtir, bu da çokluk, arka arkaya oluş, iç içe girme ve hızlı hareket etmeye teşbihtir. Hamze, Kisâî ve Hafs cimaletün okumuşlardır. Ya'kûb'tan da zam ile cümâlatün okuduğu rivâyet edilmiştir ki, cümale'nin çoğuludur. Böyle de okunmuştur gemi halatı manasınadır; uzunluğu ve dolaşıklığı ona benzetilmiştir. 34Yazıklar olsun o gün yalanlayanlara! Âyetin tefsiri için bak:35 35Bu bir gün ki, konuşmazlar. "Yazıklar olsun o gün yalanlayanlara! O gün konuşmazlar” konuşmayı değecek şey konuşmazlar; çünkü faydasız konuşmak, hiç konuşmamış gibidir ya da aşırı panik ve şaşkınlıklarından konuşmazlar. Bu da bazı duraklarda olur. Nasb ile yevme de okunmuştur ki, bu anlatılanlar o gün olacaktır, demektir. 36Onlara izin verilmez ki, özür dilesinler. Âyetin tefsiri için bak:37 37Yazıklar olsun o gün yalanlayanlara! "Onlara izin verilmez ki, özür dilesinler. Yazıklar olsun o gün yalanlayanlara!” Yatezirune'nin yü'zene'ye atfı iznin, arkasından da özür dilemenin kayıtsız şartsız olmadığını (bertaraf edildiğini) gösterir, eğer cevap kılınsa idi özür dilemelerinin izinsizlikten olduğunu gösterirdi, bu da mazeretieri var da onlara izin verilmediğini akla getirirdi. 38Bu ayrım günüdür. Sizi de öncekileri de topladık. "Bu ayrım günüdür” haklı ile haksızın ayrım günüdür, "sizi de öncekileri de topladık". Bu da ayrımın onayı ve açıklamasıdır. 39Eğer bir tuzağınız varsa, bana kurun, "Eğer bir tuzağınız varsa bana kurun” dünyada mü'minlere tuzak kurdukları için onları azarlama ve acizliklerini açığa çıkarmadır. 40Yazıklar olsun o yalanlayanlara! "Yazıklar olsun o gün yalanlayanlara!” Çünkü azaptan kurtulmak için bir çareleri yoktur. 41Şüphesiz sakınanlar, gölgelerde ve pınarlardadır. "Şüphesiz sakınanlar” şirkten sakınanlar demektir, çünkü onlar inanmayanların karşındır "gölgelerde ve pınarlardadır. 42Canların çektiği meyvelerde. Canlarının çektiği meyvelerde” çeşidi refah içinde karar kılmışlardır. 43Yaptıklarınıza karşılık olarak afiyetle yiyin, için. "Yaptıklarınıza karşılık olarak afiyetle yiyin, için” yani onlara böyle denilir. 44Gerçekten biz, iyilik edenleri böyle mükâfatlandırırız. "Gerçekten biz, iyilik edenleri böyle mükâfatlandırırız” itikatları düzgün olanları. 45Yazıklar olsun o gün yalanlayanlara! "Yazıklar olsun o gün yalanlayanlara!” onlara onsuz azâp, rakiplerine de ebedî mükâfat vardır. 46Yiyin ve biraz faydalanın. Şüphesiz sizler suçlularsınız. "Yiyin ve biraz faydalanın. Şüphesiz sizler suçlularsınız” bu da yalanlayanlardan hâl’dir yani onlara böyle denirken helâk onlar için kaçmümaz olacaktır. Bu da dünyadaki hâllerini ve azıcık zevki sürekti nimete tercih etmelerinden ve nefislerine karşı cinayet işlemelerinden dolayıdır. 47Yazıklar olsun o gün yalanlayanlara! "Yazıklar olsun o gün yalanlayanlara!” çünkü az bir zevke karşılık kendilerini sürekli azâp tehlikesine atmışlardır. 48Onlara: "Rüku edin” denildiği zaman, rüku etmezler. "Onlara rüku edin, denildiği zaman” itâat edin, mütevazı olun yahut namaz küm veyahut namazda rüku edin denildiği zaman demektir. Çünkü bu; Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'in Sakif kabilesine namazı emretmesi üzerine: Biz eğilmeyiz, o ayıptır demelerine karşılık inmiştir. Kıyamet gününde secdeye davet edilip de başaramayacakları zaman da denilmiştir. "Rüku etmezler” emre itâat etmezler. Bu. Emrin vücup için ve kâfirlerin de fer'î hükümlerle muhatap olduklarına delil gösterilmiştir, 49Yazıklar olsun o gün yalanlayanlara! 50Bundan sonra hangi söze inanacaklar? "Bundan sonra hangi söze” Kur'ân'dan sonra "inanacaklar?” O, bizzat mu'cize olduğu ve açık delilleri, derin manaları içine aldığı hâlde ona îman etmezlerse demektir. Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'den: Kim Mürselat sûresini okursa, onun müşriklerden olmadığı yazılır. |
﴾ 0 ﴿