78 / NEBE’

Mekke'de inmiştir. 40 âyettir.

1

 Hangi şeyi birbirlerine soruyorlar?

 (Hangi şeyi birbirlerine soruyorlar?) aslı amma idi, daha önce geçtiği gibi elif hazf edilmiştir. Bu istifhamın manası da sordukları şeyi büyütmektir. Sanki çok önemli olduğu için cinsi gizlenmiş de ondan sorulmuştur. Zamir de Mekke halkına râcidir. Çünkü onlar kendi aralarında öldükten sonra dirilmeden sorarlardı.

Ya da alay ederek onu Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem'e ve mü'minlere sorarlardı. Meselâ yetedaavnehüm ve yeteraevnehüm sözleri gibi ki, yedunehüm ve yerevnehüm demektir (müşareket babı sülasi manasınadır) ya da zamir insanlara râcidir.

2

 O büyük haberden mi?

"O büyük haberi mi?” bu da büyütülen şeyin durumunu açıklamaktadır ya da yetesaelune'nin sılasıdır, amme de bununla tefsir edilen gizli fiile mütealliktir. Ya'kûb'un ammeh okuyuşu da bunu gösterir.

3

 O ki, onlar onda ihtilâf ediciler.

"O ki, onlar onda ihtilâf ediciler” kesin ve mütereddit konuşmakla ya da ikrar ve inkâr etmekle.

4

 Hayır, yakında bilecekler.

"Hayır, yakında bilecekler” birbirlerine sormalarını red ve ona karşı tehdittir.

5

 Yine hayır, yakında bilecekler.

"Yine hayır, yalanda bilecekler” mübalağa için tekrardır, sümme de ikinci tehdidin daha şiddetli olduğunu göstermek içindir.

Şöyle de denilmiştir:

Birincisi can çekişirken, ikincisi de kıyâmettedir ya da birincisi yeniden dirilme içindir, ikincisi de ceza içindir. İbn Abbâs'tan te ile seta’lemune okuduğu rivâyet edilmiştir ki, kul lehüm seta’lemûne (onlara: Yakında bileceksiniz, de) anlamına gelir.

6

 Yeri bir döşek kılmadık mı?

Âyetin tefsiri için bak:7

7

 Dağları kazıklar.

"Yeri bir döşek kümadık mı? Dağları kazıklar” bu da Allah’ın kemal-i kudretini gösteren acayip işlerinden bazısını hatırlatmadır ki, izahı defalarca geçtiği gibi bunu yeniden dirilmeye delil getirsinler. Mehden de okunmuştur ki, yer onlar için çocuğun beşiği gibidir, demek olur. Mehd mastardır, sonra çocuğun içinde uyuması için hazırlanan şeye ad olmuştur.

8

 Sizi çift çift yarattık.

Âyetin tefsiri için bak:9

9

 Uykunuzu dinlenme kıldık.

"Sizi çift çift yarattık” erkekli dişili "uykunuzu dinlenme kıldık” his ve hareketleri kesme kıldık ki, hayvani kuvvetler dinsinler ve yorgunluğu giderilsin.

Ya da ölüm kıldık demektir, çünkü uyku iki ölümden biridir. Mesbut da bundan gelir ki, ölüdür, bunun da aslı kesmek manasınadır.

10

 Geceyi örtü kıldık.

"Geceyi örtü kıldık” karardığı ile gizlenmek isteyen için örtü laldık.

11

 Gündüzü geçim vakti kıldık.

"Gündüzü geçim vakti kıldık” maişet vakti kıldık ki, geçiminizi temin etmek için içinde dolaşasmız ya da hayat kıldık demektir ki, onda uykunuzdan kalkarsınız.

12

 Üstünüze sağlam yedi kat (gök) yaptık.

"Üstünüze sağlam yedi kat gök çattık” sağlam ve muhkem ki, zamanların geçmesi ona tesir etmez.

13

 Onda çok parlak bir kandü kıldık.

"Onda çok parlak bir kandil kıldık” parlayan ve yanan demektir, bu da vehecetin naru deyiminden gelir ki, ateş aydınlatmaktır ya da çok hararetli demektir, bu da vehc kökünden gelir ki, sıcaklıktır, murat edilen de güneştir.

14

 Sıkan bulutlardan şarıl şarıl su indirdik.

"Sıkanlardan bulutlardan şarıl şarıl su indirdik” bulutlardan demektir ki, sıkıştığı yani rüzgârların onları sıkıştırıp da yağmur yağdırması yaklaştığı zaman demektir. Meselâ ahsadez zer'ü denir ki, ekinin hasat zamanı yaklaşmaktır. A'saratil cariyetü de bundan gelir ki, genç kızın hayız görmesi yaklaştı demektir.

Ya da bulutları sıkıştırma zamanı gelen rüzgârlardan indirdik demektir ya da fırtınalı bulutlardan demektir. Su indirmenin buluttan başlatılması bulutu meydana getirmesinden ve memelerinden su fışkırtmasındandır. Bümu'sırati okunması da bu manayı destekler.

"Şarıl şarıl” çok miktarda dökülen demektir, seccehu (müteaddi) ve secce binefsihi (lâzım) olarak denir. Hadiste şöyle denilmiştir: Haccın en faziletlisi ac ve sec'tir yani yüksek sesle telbiye getirilen ve çok miktarda kurban kanı akıtılandır. Saccahan da okunmuştur ki, mesacihül ' suyun döküldüğü yerlerdir.

15

 Onunla hububat ve bitki çıkaralım, diye.

"Onunla hububat ve bitki çıkaralım, diye” insana azık, hayvana yem ve ot çıkaralım, diye.

16

 Sarmaş dolaş bahçeler.

"Sarmaş dolaş bahçeler” dalları birbirine girmiş, ……bu da leff'in çoğuludur, şâir şöyle demiştir:

Sarmaş dolaş bahçeler ve bol sulu hayat,

Hepsi çiçek gibi beyaz nedimeler.

Ya da lefif in çoğuludur, şerif gibi.

Yahut lüff'ün çoğuludur, hadrae hudrin ve ahdarin gibi ya da zaitleri atılarak mülteffetin'in çoğuludur.

17

 Gerçekten ayrım günü, belirlenen vakit oldu.

"Gerçekten ayrım hüküm günü oldu” Allah'ın ilminde veya hükmünde "belirlenen vakit (oldu)dünyayı belirleyen ve orada biten bir sınır ya da mahlukatın varacağı bir sınır.

18

 O gün sûra üfürülür; bölük bölük gelirsiniz.

“ O gün sûra üfürülür” bu da ayrım gününden atıf beyan yahut bedeldir.

"Bölük bölük gelirsiniz” gruplar hâlinde kabirlerden mahşere gelirsiniz.

Rivâyete göre sallallahü aleyhi ve sellem'e bunu sordular, şöyle dedi: Ümmetim on sınıf olarak haşir olunur: Bazıları maymun suretinde, bazıları domuz suretinde, bazıları başları aşağıda yüzleri üstü cehenneme çekilirler. Bazıları kör, bazıları sağır ve dilsiz. Bazıları dillerini çiğnerler, dilleri göğüslerine sarkmış; ağızlarından irin akar; mahşer halkı onlardan tiksinir. Bazılarının elleri ve ayakları kesik, bazıları ateşten dallara asılmış olarak gelirler. Bazdan leşten daha kötü kokarlar. Bazıları katrandan geniş elbiseler giyerler, derilerine yapışır. Sonra bunları şöyle tefsir etti: Bunlar lâf getirip götürenler, faiz yiyenler, haksız hüküm verenler, amellerini beğenenler, sözleri yaptıklarına uymayan âlimler, komşularına eziyet edenler, insanları devlete jurnal edenler, şehvetlerinin ardına düşenler ve kendilerini büyük sayan kibirliler.

19

 Gök açıldı; kapı kapı oldu.

"Gök açıldı” yarıldı, Kûfeliler şeddesiz olarak (fütihat) okumuşlardır.

"Kapı kapı oldu” çatlağının çokluğundan hepsi bir kapı gibi oldu ya da birçok kapısı oldu.

20

Dağlar yürütüldü; bir serap oldu.

"Dağlar yürütüldü” havada toz gibi yürütüldü "bir serap oldu” serap gibi oldu; çünkü dağ suretinde görülür, aslında onlardan bir şey kalmamıştır, çünkü parçaları ayrılmış ve dağılmıştır.

21

Şüphesiz cehennem gözleme yeri oldu.

 (Şüphesiz cehennem gözleme yeri oldu) rasathane oldu, orada cehennemin bekçileri, kâfirleri gözler ya da cennet hazinleri mü'minleri gözler ki, geçerken onları alevin çalmasından korusunlar. Mirsad mizmar veznindedir, o da atların eğitildiği alandır ya da mirsad kâfirlerin titizlikle gözlenildiği yer demektir, Tâ ki, içlerinden hiçbiri kaçmasın, bu da mit'an veznindedir. Feth ile enne de okunmuştur, o zaman kıyâmetin kopma gerekçesi olur (lienne).

22

Azgınlar için dönüş yeri olarak.

"Azgınlar için dönüş yeri olarak” varış yeri ve barınak olarak.

23

Orada asırlarca kalıcıdırlar.

"Orada kalıcıdırlar” Hamze ile Ravh lebisîne okumuşlardır ki, bu daha mübalağalıdır. (Asırlarca) arka arkaya çağlar boyu demektir. Bunda kâfirlerin cehennemden çıkacağına delâlet eden bir şey yoktur. Çünkü hukub'un seksen yahut yetmiş bin yıl olduğu doğru olsa bile, bunda o hukubların biteceğini gösteren bir şey yoktur. Çünkü hukubtan arkaya arkaya gelenler murat edilmiş olabilir ki, bir hukub geçtikçe onu başka bir hukub takip eder. Eğer bu mefhum-ı muhâlif türünden olsa bile o, kâfirlerin ebediyen kalacaklarını gösteren mantuka (lafzî manaya) karşı koyamaz. Eğer:

24

Orada ne bir serinlik ne de bir içecek tatmazlar.

"Orada ne bir serinlik ne de bir içecek tatmazlar” kavli labisîne'deki gizli zamirden hâl kalınsa yahut ahkaben lâ-yezukune ile nasb edilse, orada kaynar su ve irinden başka bir şey tatmazlar, sonra da başka bir azâp görürler manasına gelebilir. Ahkabin hakib'in çoğulu olması da câizdir, bu da hakıber recülü deyiminden gelir ki, rızkından mahrum kalmaktır. Hakıbel âmu da yıl kurak ve hayırsız olmaktır. O zaman hâl olur ve orada hukublarca kalırlar demek olur. Lâ-yezukune de onun tefsiridir. Serinlikten maksat da onları rahatlatacak ve onları ateşin sıcağından nefeslendirecek şey demektir ya da uykudur.

25

Ancak kaynar su ve irin.

Gassak da onların bedenlerinden akan cerahattir. Ğassakin zemheri olduğu ve berd lâfzından istisna edildiği de söylenmiştir. Ancak geri bırakılması âyet sonlarının tutması içindir.

Hamze ile Hafs şedde ile (ğassakan) okumuşlardır.

26

Uygun bir karşılık olarak.

"Uygun bir karşılık olarak” cûzu bi-zalike cezaen vifaka, amellerine uygun karşılık görürler yahut muvafıkan leha veyahut vafekaha vifakan demektir (hepsinin manası yakındır). Fi'al vezninde viffakan da okunmuştur ki,fikahu min keza deyiminden gelir, bir şeyi muvafık bulmaktır.

27

Çünkü onlar bir hesap ummuyorlardı.

"Çünkü onlar bir hesap ummuyorlardı” bu cezanın niçin uygun olduğunun gerekçesidir.

28

Âyetlerimizi yalanlamakla yalanladılar.

"âyetlerimizi yalanlamakla yalanladılar” kizzaben tekziben demektir, 'âl tef'îl manasında düzgün konuşan kimselerin kelâmında görülür ve yaygındır. Şeddesiz olarak (kizaben) de okunmuştur ki, kizb (yalan) manasınadır. Meselâ şurada olduğu gibi:

Nefsimi doğruladım ve yalanladım;

Yalan bazen kişiye fayda verir (kizabuhu).

Kizzabin tekzib yerine geçmesi onların yalanlamalarında da yalan söylediklerini göstermek içindir ya da kizzab mükâzebe manasınadır; çünkü onlar Müslümanlara göre yalancı, Müslümanlar da onlara göre yalancı idiler. Böylece birbirini yalanlarlardı.

Ya da yalanlamada aşırıya kaçarlardı. İki manaya göre de kâzibîn'den yahut mükâzibîn'den hâl olması câizdir. Küzzaben okunuşu da bunu destekler ki, kâzib'in çoğulu olur. Mübalağa için olması da câizdir ki, o zaman mastarın sıfatı olur yani tekziben mufratan kizbuhu (kızb yalan) manasına olur.

29

Her şeyi yazarak saydık.

 (Her şeyi saydık) mübteda olarak ref okundu.

(ve küllü şey'in) de okunmuştur (yazarak) ahsaynahu'nûn mef'ûlu mutlakıdır; çünkü ihsâ ile ketbe (saymak da yazmak da) kayıt altına almada ortaktır ya da gizli fiilinin mef'ûlu mutlakıdır ya da hâl’dir, Levh-i Mahfûz'da veyahut amel defterlerinde yazılı olarak demektir. Cümle itiraziyedir,

30

Tadın, sizin ancak azabınızı artıracağız.

 (Tadın, sizin ancak azabınızı artıracağız) kavli de hesabı inkârlarının ve âyetleri yalanlamalarının bir sonucudur. Üslup değişikliği de mübalağa içindir (hitap daha etkilidir). Hadiste: Cehennemdekilere Kur'ân'daki en zor âyet budur, denilmiştir.

31

Şüphesiz sakınanlar için kurtuluş vardır.

"Şüphesiz sakınanlar için kurtuluş vardır” kurtulma yahut kurtuluş yeri,

32

Bahçeler ve üzüm bağları.

"bahçeler ve üzüm bağları” bahçeler ki, içinde birçok türden meyveli ağaçlar vardır. Bu da mefazen'den bedel-i istimal yahut bedel-i ba'zdır.

33

Memeleri tomurcuklanmış yaşıt genç kızlar.

"Kevaib” memeleri büyümeye başlamış genç kızlar "etraben” yaşıt.

34

Dolu bardaklar.

"Dolu bardaklar” dihakan dolu demektir, edhakal havza da havuzu doldurmaktır.

35

Orada ne boş lâf ne de yalanlama işitmezler.

"Orada ne boş lâf, ne de yalanlama işitmezler”

Kisâî şeddesiz olarak (kizaben) okumuştur ki, kizben yahut mükâzebeten demektir; çünkü birbirlerini yalanlamazlar.

36

Rablerinden bir mükâfat, yeterli bir bağış olarak.

"Rabbinden bir mükâfat olarak” vaadinin gereği "bir bağış” bir lütuf olarak, çünkü mecburiyeti yoktur. Bu da cezaen'den bedeldir, onunla mef’ûlün biti olarak mensûb olduğu da söylenmiştir. (Yeterli) kâfi demektir. Bu da ahsebehüş şey'e deyiminden gelir ki, bir şeyi karşı taraf, yeter deyinceye kadar vermektir ya da amellerine göre bir vergi demektir. Hassaben de okunmuştur ki, muhsiben demektir, derrak gibi ki, o da müdrik manasınadır.

37

Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rahmân Rabbi. Ondan bir hitaba sahip olamazlar.

"Göklerin, yerin ve ikisinin arasındakilerin Rabbi". Bu da yukarıdaki rabbike'den bedeldir. Hicaz'lı iki kurra ile Ebû Amr onu mübteda olarak Merfû' okumuşlardır.

"Rahmân” cer ile (rahmani) rabbin sıfatıdır, İbn Âmir, Âsım ve Ya'kûb kırâatında cer iledir, Ebû Amr kırâatmda da ref iledir, Hamze ile Kisâî'nin kırâatında birincisi cer, ikincisi de ref iledir, o zaman mahzûf mübtedanın haberi olur ya da mübteda’dır, haberi de (O’na bir hitaba sahip olamazlar) kavlidir. Vâv (layerrüikune'deki cemi vâv'ı) göklerdeki ve yerdekilere râcidir yani ona hitap edemezler,rdiği sevaba ve mükâfata itiraz edemezler, demektir. Çünkü onun kayıtsız şartsız mülküdürler, ona itiraz hakları yoktur. Bu ise izin verdiği takdirde şefaate aykırı değildir.

38

O günde Rûh ve melekler saf saf dururlar. Konuşamazlar, ancak Rahmân’ın izin verip de doğru söyleyen müstesna.

"O günde Rûh ve melekler saf saf dururlar. Konuşamazlar, ancak Rahmân'ın izin verip de doğru söyleyen müstesna". Bu da lâ-yemlikune kavlinin tespit ve tekididir; çünkü bunlar mahlukatın en faziletlileri oldukları hâlde izni dışında istediği kimseye şefaat etmek için konuşamazlarsa, diğerleri hiç konuşamazlar. Yevme de lâ-yemlikune'nin ya da yetekellemune'nin zarfıdır. Rûh da ruhlarla yahut o cinsten olanlarla görevli bir melektir ya da Cebrâîl aleyhisselâm'dır veyahut meleklerden daha büyük bir mahluktur.

39

İşte bu o hak gündür. Artık kim dilerse, Rabbine bir yol edinir.

"İşte bu o hak gündür” mutlaka gelecektir.

"Artık kim dilerse, Rabbine” sevabına "bir yol bulur” îman ve itâat etmekle.

40

Gerçekten biz sizi yakın bir azapla uyardık. O günde kişi iki elinin önceden yaptığına bakar ve kâfir:

"Keşke, toprak olsaydım!” der.

"Gerçekten biz sizi yakın bir azapla uyardık” yani âhiret azâbı ile. Yakınlığı muhakkak olmasındandır, çünkü her gelecek yakındır, bir de bunun başlangıcı ölümdür.

"O günde kişi iki elinin önceden yaptığına bakar” Önceden işlediği hayır veya şerri görür. Kişi lâfzı geneldir, kâfir olduğu da söylenmiştir. Çünkü "gerçekten biz sizi uyardık” (Nebe'ı 40) buyurmuştur. O zaman kâfir lâfzı daha çok kınamak için zamir yerine zâhir olarak konulmuş olur. edâtı da mevsûledir, yanzuru ile mensûbtur ya da istifhamiyedir, kaddemet ile mensûbtur yani elinin neyi öne sürdüğüne bakar, demektir.

"Kâfir: Ah keşke toprak olsaydım, der” dünyada yaratılmasaydım da mükellef olmasaydım yahut bugün toprak olsaydım da dirilmeseydim, der.

Şöyle de denilmiştir: Hayvanlar kısas için haşir olunur, sonra da toprağa döner; kâfir de o hâle imrenir.

Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'den: Kim Amme sûresini okursa, Allah ona kıyâmet gününde soğuk cennet şarabı içirir.

0 ﴿