83 / MUTAFFİFÎN SÛRESİMekke'de yahut Medîne'de inmiştir. 36 âyettir. 1Yazıklar olsun, ölçü ve tartıda hile yapanlara! "Veylün lil-mutaffifîn (yazıklar olsun, ölçü ve tartıda hile yapanlara!) “ Tatfif ölçüde ve tartıda eksik yapmaktır, çünkü eksik yapılan az ve önemsiz bir şeydir. Rivâyete göre Medîne halkı insanların haklarını yerlerdi, âyet indi; onlar da bunu güzel yapmaya başladılar. Hadiste şöyle denilmiştir: Beş şey beş ceza karşılığıdır: Bir toplum sözlerinde durmazlarsa, Allah onlara düşmanlarını musallat eder. Allah'ın indirdiğinin gayri ile hükmederlerse, Allah onlara da fakirliği yayar. Aralarında zina görülürse, ölüm çoğalır. Ölçüyü eksik yaparlarsa, bitkileri bitmez ve kıtlıkla cezalanırlar. Zekâtı vermezlerse, yağmurları yağmaz. 2Onlar ki, insanlardan ölçü ile aldıkları zaman tam alırlar. "Onlar ki, insanlardan ölçü ile aldıkları zaman tam alırlar” yani insanlardan haklarını aldıkları zaman onu tastamam alırlar. "İzektâlû min” diyeceği yerde alâ demesi, insanlardan alacak oldukları içindir ya da onlara karşı kendi nefislerini kayırmalarındandır. 3Onlara ölçü ile verdikleri zaman eksik verirler. "Onlara ölçü veya tartı ile verdikleri zaman” yani izâ kâlünnâse ev vezenûhüm demektir "eksik verirler” harf-i cer (lin-nâsi) hazf edilmiş, mef'ûl fiile bitiştirilmiştir, tıpkı şunun gibi: (Velekad ceneytüke ekmüen ve asakıla) Ben senin için yer elması ve iri cinsini topladım. Ceneytü leke demektir. Ya da kâlu mekîlehüm demektir ki, muzâf hazf edilmiş, muzâfun ileyh onun yerine geçirilmiştir. Munfasü hüm zamirini muttasılın tekidi saymak güzel değildir, çünkü o zaman kelâm mâ-kabli ile karşılaştırma durumundan çıkar. Zira maksat onların alırken ve verirken farklı davrandıklarını açıklamaktır; yoksa işe girişip girişmemek değildir. Bir de o durum Mushaf hattında benzerlerinde olduğu gibi elifle yazılmasını gerektirirdi. 4Onlar gerçekten diriltileceklerini sanmıyorlar mı? "Onlar gerçekten diriltileceklerini sanmıyorlar mı?” çünkü öyle sanan, bu gibi çirkin şeylere cesaret etmez. Bunda onların hâllerini yansıtma ve onlara şaşma îması vardır. 5Büyük bir günde. (Büyük bir günde) onu büyütmesi ondaki şeyin büyük olmasındandır. 6O günde insanlar âlemlerin Rabbi için kalkarlar. (O günde insanlar kalkarlar) yevme,” meb'ûsune” lâfzı ile mensûbtur yahut câr ile mecrûrdan bedeldir, cer ile (yevmi) okunuşu da onu destekler. "Âlemlerin Rabbi için” hükmü için. Bu rette, şaşmada, zannın zikredilmesinde, günün büyüklükle nitelenmesinde, onda insanların Allah için ayağa kalkmasında, ondan âlemlerin Rabbi olarak tabir edilmesinde eksik tartmayı men ve gününün büyüklüğü hususunda birçok mübalağalar vardır. 7Hayır, gerçekten kötülerin kitabı elbette Siccîn'dedir. (Hayır) eksik ölçmekten, yeniden dirilme ve hesaptan gafletten mendir. "Gerçekten kötülerin kitabı” amellerinin yazıldığı şey yahut amellerinin yazılması "elbette Siccîn'dedir” insanlar ve cinlerden kötülerin amellerini içinde toplayan bir kitaptır. Nitekim şöyle buyurmuştur: 8Siccîn'in ne olduğunu sana ne bildirdi? Âyetin tefsiri için bak:9 9Yazılmış bir kitaptır. "Siccîn'in ne olduğunu sana ne bildirdi? Yazılmış bir kitaptır” yani yazısı açık yazılmış yahut işaretli bir kitaptır; onu gören onda hayır olmadığını bilir. Siccîn secn'den fî'îl veznindedir, kitabın lâkabıdır, çünkü o, hapse sebeptir ya da atılmıştır. Nitekim: Yerin altında ıssız bir yere atılmıştır, denilmiştir. Şöyle de denilmiştir: O, bir yerin adıdır, takdirde şöyledir: Mâ kitabus-siccîn (Siccîn'in kitabı nedir?) ya da mahallü kitabun merkûm demektir ki, muzâf hazf edilmiştir. 10Yazıklar olsun o günü yalanlayanlara. "Yazıklar olsun o günü yalanlayanlara” hakkı yahut o günü. 11Onlar ki, ceza gününü yalanlıyorlar. "Onlar ki, ceza gününü yalanlıyorlar". Bu da özelleştiren yahut açıklayan veyahut kınayan bir sıfattır. 12Onu ancak her mütecaviz, çok günahkâr yalanlar. "Onu ancak her mütecaviz yalanlar” bakmada mütecaviz, taklide saplanmış, öyle ki, Allah'ın kudret ve ilmini eksik görür, ölüleri tekrar diriltmesini imkânsız sayar "çok günahkâr” şehvetlere dalan, öyle ki, şehvetlerin ötesini görmez ve başka şeyleri kusursuz yapmaya çalışır. 13Ona âyetlerimiz okunduğu zaman: "Öncekilerin masalları” der. "Ona âyetlerimiz okunduğu zaman: Öncekilerin masalları, der” aşırı cahilliğinden ve haktan yüz çevirdiğinden; artık ona aklî deliller fayda vermediği gibi naklî deliller de fayda vermez. 14Hayır, hayır, kazandıkları şeyler onların kalplerini paslandırdı. "Hayır” bu sözden men etmektedir "hayır, kazandıkları şeyler onların kalplerini paslandırdı". Bu da dediklerini reddir ve sözün onları nereye götürdüğünü açıklamadır. Şöyle ki, isyanların sevgisi, içine dalmakla onları mağlup etti, sonunda kalplerinin üzerinde pas oldu; bu sebeple hakkı ve bâtılı tanımadılar. Çünkü bir şeyi çok yapmak meleke hâline gelmesine sebeptir. Nitekim aleyhis-salâtü ves-selâm şöyle buyurmuştur: Kul her günah işledikçe kalbine siyah bir nokta vurulur, sonunda kalbi simsiyah olur. Âyette geçen reyn pastır. Hafs idgam etmeyerek (sekte ile bel râne) okumuştur. 15Hayır, gerçekten onlar o gün Rablerinden perdelenmişlerdir. (Hayır) bu da pas yapan kazançtan men etmektedir "gerçekten onlar Rablerinden perdelenmişler” mü'minlerin tersine onu göremezler. Kim Allahü teâlâ'yı görmeyi inkâr ederse, bunu kralın huzuruna girmekten men olunan kimselere benzetmekle horlanmış kabul eder. Ya da muzâf takdir eder Meselâ an rahmeti rabbihim (Rablerinin rahmetinden perdelenmişler) yahut an kurbi rabbihim (rablerine yaklaştırılmaktan perdelenmişler) gibi. 16Sonra gerçekten onlar elbette alevli ateşe girecekler. "Sonra gerçekten onlar elbette alevli ateşe girecekler” ateşe girer, onun sıcağını çekerler. 17Sonra onlara: "İşte yalanladığınız şey budur!” denir. "Sonra onlara: İşte yalanladığınız şey budur!” denilir. bunu onlara Zebânîler der. 18Hayır, gerçekten iyilerin kitabı elbette Illiyyîn'dedir. (Hayır) bu da birincisinin (kellâ inne kitabel füccari) tekrarıdır, nitekim onun arkasından kötüler tehdit edilmişti. Bu da eksik ölçmenin kötülük, tam ölçmenin de iyilik olduğunu bildirmek içindir ya da yalanlamadan reddir. "Gerçekten iyilerin kitabı elbette Illiyyîn'dedir. 19O Illiyyîn'in (yüksek katların) ne olduğunu sen bilir misin? 20Yazılmış bir kitaptır. Yazılmış bir kitaptır". Bunun izahı da yukarıda benzerinde geçtiği gibidir. 21Ona mükarrebûn şahitlik eder. "Ona mükarrebûn şahitlik eder” onun yanında hazır olur, onu muhafaza ederler veyahut kıyâmet gününde içindekine şahitlik ederler. 22Gerçekten iyiler elbette nimetlerdedir. Âyetin tefsiri için bak:23 23Koltuklar üzerinde bakarlar. "Gerçekten iyiler elbette nimetler içindedirler, koltuklar üzerindedirler” süslü sedirlerde "bakarlar” kendilerini sevindirecek nimetlere ve gezinti yerlerine. 24Yüzlerinde nimetlerin tazeliğini tanırsın / görürsün. "Yüzlerinde nimetlerin tazeliğini görürsün” nimetin güzellik ve parıltısını. Ya'kûb meçhul kalıbı ile tu'rafu ve ref ile de nadratu okumuştur. 25Mühürlü hâlis şaraptan içerler. Âyetin tefsiri için bak:26 26Sonu misktir. Artık yarışanlar bunda yarışsınlar. "Mühürlü hâlis şaraptan içirilirler” (rahîk) katışıksız demektir "mührü misktir” yani kapları çamur yerine misk ile mühürlüdür. Belki de bu onun nefasetini gösteren bir temsildir ya da onun bir sonu vardır ki, o da misk kokusudur, demektir. Kisâî te'nin fethi ile hatemuhu okumuştur ki, mühürlendiği ve son verildiği şeydir. "Bunda” yani hâlis şarapta yahut nimette "yarışanlar yarışsınlar” rağbet edenler buna rağbet etsinler. 27Katkısı Tesnim'dir. "Katkısı Tesnîm'dendir” Tesnîm belli bir pınarın özel ismidir, ona Tesnîm denilmesi yerinin yüksekliğindendir ya da şarap kalitesinin yüksekliğindendir. 28Bir pınar ki, ondan mukarrebler/yaklaştırılmışlar içerler. "Bir pınar ki, ondan mukarrebler/yaklaştırılmışlar içerler” çünkü onlar sade içerler, zira onlar Allah'tan başkası ile meşgul olmamışlardır. Diğer cennet halkları ise karışık içerler. "Aynen” lâfzı medih (emdehu) yahut Tesnîm'den hâl olarak mensûbtur. Biha'da söylenecek söz "yeşrebü biha ibadullahi” (İnsan: 6) kavlindeki ile aynıdır. 29Gerçekten suç işleyenler, îman edenlere gülerlerdi. "Gerçekten suç işleyenler” yani Kureyş'in ileri gelenleri "îman edenlere gülerlerdi” fakir mü'minlerle alay ederlerdi. 30Onlara rastladıkları zaman kaş göz hareketi yaparlardı. "Onlara rastladıkları zaman kaş göz hareketi yaparlardı” birbirlerine göz kırpar ve göz işâreti ederlerdi. 31Ailelerine döndükleri zaman zevk duyarak dönerlerdi. "Ailelerine döndükleri zaman zevk duyarak dönerlerdi” onlarla alay etmekten haz duyarlardı. Hafs (medsiz) fekihine okumuştur. 32Onları gördükleri zaman: "Gerçekten bunlar elbette sapıklar” derlerdi. "Onları gördükleri zaman: "Gerçekten bunlar elbette sapıklar” derlerdi. Mü'minleri gördükleri zaman onları sapıklığa nispet ederlerdi. 33Hâlbuki onların üzerine gözcüler olarak gönderilmediler. "Hâlbuki onların üzerine gönderilmediler” mü'minlerin üzerine "gözcüler olarak” amellerini kayıt altına alıcılar ve doğruluk ve sapıklıklarına şahitlik ederek. 34Bugün de îman edenler kâfirlere gülerler. "Bugün de îman edenler kâfirlere gülerler” onları ateşin içinde hor vaziyette ve elleri boyunlarına bağlı olarak gördükleri zaman. Şöyle de denilmiştir: Onlara cennet kapısı açılır ve onlara: Cennete girin, denilir. Oraya varınca kapıları yüzlerine kapanır; mü'minler de onlara gülerler. 35Koltuklar üzerinde bakarlar. "Koltuklar üzerinde bakarlar” bu da yedhakune'den hâl’dir. 36Kâfirler yaptıklarının cezasını çektiler mi? "Kâfirler gördüler mi?” sevaptandılar mı "Yaptıklarının karşılığını". Hamze ile Kisâî lâm'ı se'ye idgam ederek (hes-süvvibe) okumuşlardır. Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'den: Kim Mutaffifin sûresini okursa, Allah ona kıyâmet gününde mühürlü şaraptan içirir. |
﴾ 0 ﴿