85 / BURÛC

Mekke'de inmiştir. 22 âyettir.

1

 Yemin olsun, burçlar sâhibi göğe,

"Yemin olsun, burçlar sâhibi göğe” yani on iki burca ki, bunlar saraylara benzetilmiştir. Çünkü onlara gezegenler iner ve orada sâbit yıldızlar durur.

Ya da ayın evreleridir veyahut büyük gezegenlerdir. Onlara burç denilmesi görünmelerindendir ya da göğün kapılarına; çünkü inenler onlardan çıkarlar. Burç maddesinin aslı görünmek içindir.

2

 Va'dedilen güne,

"Va'dedilen güne” kıyâmet gününe,

3

 Şâhide, şâhitlik edilene ki,

"Şâhide ve şâhitlik edilene ki,” o günde şâhit olan mahlukata ve o günde hazır edilen acayiplere. Şahid ile meşhûdun nekire olması sıfatlarının anlatılamayacak olmasından ya da çokluğu mübalağa etmek içindir. Sanki: Ne kadar şahitlik eden ve şahitlik edilen vardır, demektir.

Ya da Peygamber aleyhis-salâtü ves-selâm ile ümmetidir yahut ümmeti ile diğer ümmetlerdir veyahut her peygamber ile ümmetidir veyahut Hâlik ile mahlûktur.

Ya da aksidir; çünkü Hâlik halkından haberdardır, o (mahlûk) da onun varlığına şahittir ya da hafaza meleği ile mükelleftir yahut Arafe günü ile hacılardır veyahut Cuma günü ile Cuma kılanlardır. Çünkü Cuma günü ona şahitlik eder veyahut her gün ile o gündeki insanlardır.

4

 Hendeklerin sâhibi öldürüldü.

"Hendeklerin sahipleri öldürülmüştür". Bunun kasem'in cevabı olduğu söylenmiştir, takdiri de: Lekad kutile demektir. Çünkü sûre mü'minleri eziyetlere dayanmaya teşvik etmek ve kendilerinden önce nelerin cereyan ettiğini (geçtiğini) hatırlatmak içindir. Uhdud had'dir o da yerdeki yarık (hendek)tir. Huk ile uhkuk da yapı ve mana itibarı ile aynıdır. Merfû' hadiste şöyle denilmiştir: Bir kralın sihirbazı vardı, yaşlanınca kral ona çıraklık etmek üzere bir delikanlı verdi. Delikanlının yolu üzerinde bir rahip vardı, kalbi ona ısındı. Bir gün yolda bir yılan gördü, yolu tutmuştu, insanları geçirmiyordu. Bir taş aldı ve: Allah'ım, eğer rahibi daha çok seviyorsan, yılanı öldür, dedi ve onu öldürdü. Delikanlı ondan sonra anadan gözsüz doğanları, alaca hastalarını iyileştirmeye ve hastalara şifa vermeye başladı. Kralın meclis arkadaşı (nedimi) kör oldu; çocuk onu da iyileştirdi. Kral ona, kendisini kimin iyileştirdiğini sordu, o da: Rabbim, dedi. Kral ona kızdı, o da delikanlıyı öne sürdü; o da rahibi öne sürdü. Kral onu testere ile ikiye ayırdı. Delikanlıyı bir dağa götürmelerini ve zirvesinden aşağı atmalarını emretti. Dağ sarsıldı, onlar helâk oldular, çocuk kurtuldu. Kral onu boğulması için bir gemiye bindirdi; onlar da suda boğuldular, delikanlı kurtuldu. Delikanlı krala: Sen beni öldüremezsin, ancak halkı toplarsın, beni asarsın, okluğumdan bir ok çeker ve: Bu delikanlının Rabbisinin ismiyle diye atarsın, beni öyle öldürürsün, dedi. Kral da ona bir ok attı, yanağına saplandı, o da öldü. Halk delikanlının Rabbine îman etti. O zaman kral hendekler kazılmasını ve içinde ateşler yakılmasını emretti. Dîninden dönmeyeni içine attı. En sonunda bir kadın geldi, yanında bir çocuk vardı. Kadın çekimser davrandı, çocuk: Anne, sabret, sen haklısın, dedi. Kadın da ateşe daldı.

Hazret-i Ali radıyallahü anh'ten: Bir Mecusi kralı halka hitap etti ve: Allah kız kardeşlerin nikahını helâl etti, dedi; onlar da kabul etmediler. O da ateş hendekleri kazılmasını emretti. Kabul etmeyeni içine attı.

Şöyle de denilmiştir: Necran halkı Hırisyanhğı kabul edince Himyer Kralı Yahûdî Zu Nuvas, dîninden dönmeyenleri yaktı.

5

 Tutuşturucu ateşin sâhibi (hendekler).

 (Ateşin) bu da uhdud'dan bedel-i istimaldir,

"tutuşturucu ateşin sâhibi” bu da ateşin sıfatıdır, onun büyük olduğunu ve yükselen alevinin çokluğunu gösteren sıfattır. El-vekud'daki lâm cins içindir.

6

 O zaman onlar onun üzerinde / kenarında oturuyorlar,

"O zaman onlar onun üzerinde” etrafında "oturuyorlardı", kuud kaid manasınadır.

7

 Mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.

"Mü'minlere yaptıklarını seyrediyorlardı” kralın emrini yerine getirmede kusur etmediklerine dâir birbirlerine şahitlik ediyorlardı.

Ya da kıyâmet gününde kendi yaptıklarına şahitlik edeceklerdir; çünkü elleri ve ayakları aleyhlerine şahitlik edecektir.

8

 Onlardan ancak mutlak gâlib, övgüye lâyık Allah'a îman etmelerinden dolayı intikam alıyorlardı.

"Onlardan intikâm aldılar” onlara kızdılar "mutlak gâlib, övgüye lâyık Allah'a îman etmelerinden dolayı” bu da şu beyitteki türden istisnadır (kınamaya benzer medih):

Onlarda kusur yoktur, ancak şu vardır ki, kılıçları

Düşman ordularını kırmaktan körelmiştir.

Allah'ı azîz yani azabından korkulan, gâlip ve sevabı umulur, nimet veren övgü sâhibi olarak nitelemiş, bunu da:

9

 O ki, göklerin ve yerin mülkü onundur. Allah her şeye hakkı ile şahittir.

"O ki, göklerin ve yerin mülkü onundur. Allah her şeye hakkı ile şahittir” kavli ile tespit etmiştir. Bu da onun îman ve ibâdet edilmeye lâyık olduğunu bildirmek içindir.

10

 Erkek mü'minleri ve kadın mü'minleri yakıp sonra da tevbe etmeyenler için cehennem azâbı vardır ve onlar için yangın azâbı vardır.

"Erkek mü'minleri ve kadın mü'minleri yakıp” eziyetlere maruz bırakıp "sonra da tevbe etmeyenler için cehennem azâbı vardır” inkârlarından dolayı "ve onlar için yangın azâbı vardır” ötekileri yaktıkları için ilaveten yangın azâbı vardır. Belki de ateşe yakanlardan hendek sahipleri ve yangın azabından da, ateşin dönüp onları yaktığı murat edilmiştir.

11

 Şüphesiz onlar ki, îman edip iyi şeyler yaptılar, onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte bu en büyük kurtuluştur.

"Şüphesiz onlar ki, îman edip iyi şeyler yaptılar, onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte bu en büyük kurtuluştur". Çünkü dünya ve içindekiler onun yanında küçüktür.

12

 Şüphesiz Rabbinin tutup yakalayışı elbette çok çetindir.

"Şüphesiz Rabbinin tutup yakalayışı elbette çok çetindir” şiddeti kat kattır, çünkü batş maddesi şiddetle yakalamaktır.

13

 Çünkü o, başlatır ve tekrar eder.

"Çünkü o, başlatır ve tekrar eder” yaratmayı başlatır ve tekrar eder ya da kâfirleri dünyada yakalamayı başlatır, onu âhirette de tekrar eder.

14

 O çok bağışlayan, çok sevendir.

"O çok bağışlayandır” tevbe edeni,

"çok sevendir” itâat edeni.

15

 Çok yüce Arş'in sâhibidir.

"Arş'in sâhibidir” hâlikıdır. Arş'ten murat mülktür de denilmiştir. Rabbikenin sıfatı olarak zil-arşi de okunmuştur. (Çokyüce) zât ve sıfatında çok büyük. Çünkü o vacibül-vücûdtur, kudret ve hikmeti tamdır. Hamze ile Kisâî rabbike'nin sıfatı olarak "el-mecidi” okumuşlardır.

Ya da mecid Arş'in sıfatıdır, mecitliği de yükseklik ve azametidir.

16

 İstediğini çekinmeden yapandır.

"İstediğini çekinmeden yapandır” kendi fiillerinden olsun başkalarının fiillerinden olsun hiçbir istediği çekimserlik gösteremez.

17

 Sana orduların haberi geldi mi?

Âyetin tefsiri için bak:18

18

 Fir'avn ve Semûd'un.

"Sana orduların haberi geldi mi? Fir'avn ve Semûd'un". Bu ikisini cunûdi'den bedel yapması Fir'avn'den kendisi ve kavminin murat edilmesindendir.

Mana da şöyledir: Onların elçileri yalanladıklarını ve başlarına geleni bilmiş durumdasın; öyleyse teselli ol ve kavminin yalanlamalarına sabret ve onları ötekilerin başlarına gelenin misli ile ikaz et.

19

 Hayır, kâfirler yalanlamadadır.

"Hayır, kâfirler yalanlamaktadır” ondan vazgeçmezler, bel edatının içerdiği idrabın manası şudur: Onların hâlleri bunların hâllerinden daha acayiptir; çünkü onların kıssalarını işittiler, helâk izlerini gördüler ve onlarınkinden daha şiddetli vaziyette yalanladılar.

20

Allah onları arkalarından kuşatıcıdır.

"Allah onları arkalarından kuşatıcıdır” kuşatılan nasıl kuşatanın elinden kaçamazsa, onlar da onun elinden kaçamazlar.

21

Hayır, o yüce Kur'ân'dır.

"Hayır, o yüce Kur'ân'dır” kâfirlerin yalanladıkları bu şey, şerefli; nazım ve mana itibarı ile eşsiz bir Kitaptır. İzafetle "Kur'ânu mecidin” şeklinde de okunmuştur ki, Kur'ânu rabbin mecidin (şerefli Rabbin Kur'ân'ıdır) demektir.

22

Levh-i Mahfûz'dadır.

"Levh-i Mahfûz'dadır” tahrif edilmekten muhafaza edilmiştir. Nâfi’ Kur'ân'ın sıfatı olarak ref ile mahfuzun okumuştur. Fi lûhin de okunmuştur ki, o da havadır yani yedinci kat ve içinde Levh'in bulunduğu göğün üstündedir, demektir.

Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'den: Kim Buruc sûresini okursa, Allah ona dünyadaki her Cuma ve Arefe'nin on katı sevap verir.

0 ﴿