87 / A'LÂ SÛRESİMekke'de inmiştir. 19 âyettir. 1En yüce Rabbinin adını tesbih et. "En yüce Rabbinin adını tesbih et” onun adını sapık teviller, başkası da onun gibidir iddiası ve onu saygısızca anmakla aşırılığa kaçmaktan tenzih et. Sübhane rabbiyel a’lâ şeklinde de okunmuştur. Hadiste şöyle denilmiştir: "Fe-sebbih bismi rabbikel azîm” (Vakıa: 74) âyeti inince, aleyhis-salâtü ves-selâm Efendimiz: Bunu rukûunuzda söyleyin; "sebbihisme rabbikel a'lâ” (Alâ: 1) âyeti inince de: Bunu da secdenizde söyleyin, dedi. Daha önce rukûda: Allahümme leke reka'tü (Allah'ım senin için rüku ettim), secdede de: Allahümme leke secettü (Allah'ım, senin için secde ettim) derlerdi. 2O ki, yaratıp düzenledi. "O ki, yaratıp düzenledi” her şeyi yarattı, onun yaratılışını tesviye etti; onu kemale erdirecek ve geçimini sağlayacak şekilde yarattı. 3O ki, takdir edip yol gösterdi. "O ki, takdir edip yol gösterdi” eşyanın cinslerini, nevilerini, şahıslarını, miktarlarını, sıfatlarını, fiillerini ve ecellerini takdir etti. "Yol gösterdi” onu doğal ve iradi olarak fiillerine yöneltti; bunu da eğilimler ve ilhamlar yaratmak; deliller gösterip âyetler indirmekle yaptı. 4O ki, otlağı çıkardı; "O ki, otu çıkardı” hayvanların yayılacağı şeyleri, 5Onu simsiyah çer çöp yaptı. "Onu kıldı” yeşerttikten sonra "simsiyah çer çöp kıldı” kuru ot kıldı. Şöyle de denilmiştir: Ahvâ lâfzı mer'â'dan hâl’dir yani onu koyu yeşilliğinden dolayı simsiyah görünür yaptı. 6Sana okutacağız; sen de unutmayacaksın. "Sana okutacağız” Cebrâîl aleyhisselaıriın dili ile ya da okuma ilham etmekle seni okur yapacağız "sen de unutmayacaksın” ezberinin kuvvetinden ve ümmi olmana rağmen unutmayacaksın. Tâ ki, bu da senin için başka bir mu'cize olsun. Üstelik böyle haber verdiği hâlde böyle gelişmesi de başka bir mu'cizedir. Şöyle de denilmiştir: (Felâ-tensâ) nehiydir (unutma), (tensâ'daki) elif âyet sonunun tutması için fâsıladır (aslı tense'dir), Meselâ: "Essebîlâ” (Ahzab: 65) gibi (aslı essebile'dir). 7Ancak Allah'ın dilediği müstesna. Çünkü o, açığı da bilir, gizli kalanı da. "Ancak Allah'ın dilediği müstesna” okunmasını nesh etmekle unutturmak gibi. Bundan bunun az ve nadir olduğu da murat edilmiş, denilmiştir. Çünkü rivâyete göre aleyhis-salâtü ves-selâm Efendimiz namazda bir âyet eksik okudu, Übey Âyetin nesh edildiğini zannedip bunu sordu. O da: Unuttum, dedi. Ya da bu ifade unutmayı tamamen bertaraf etmek içindir, çünkü azlık olumsuzluk için de kullandır (azsa yok sayüabilir). "Çünkü o, açığı da bilir, gizliyi de” hâllerinizden açıkta olanı da gizli olanı da bilir. Ya da Cebrâîl aleyhisselâm ile birlikte açık okumanı ve sendeki unutma korkusunu ki, onu aklında bırakmak yahut unutturmakla hangisinde menfaatiniz olduğunu bilir. innehü ya’lemü itiraziyedir. 8Seni en kolayına muvaffak kılacağız. "Seni en kolayına muvaffak edeceğiz” vahyi ezberlemede veya dindarlıkta seni en kolay yola hazırlayacağız ve seni ona muvaffak kılacağız. Bu nükte dolayısıyladır ki, nüyessiruke buyurmuştur de, nüyessirü leke dememiştir. Bu cümle de senukriüke'nin üzerine atıftır. 9Sen de öğüt ver, eğer öğüt fayda sağlarsa. "Sen öğüt ver” iş yoluna girdikten sonra "eğer öğüt fayda verirse". Belki de bu şart, öğüt verme tekrar edildikten ve bazılarından ümit kesildikten sonradır. Tâ ki, kendini yormasın ve arkalarından hayıflanmasın, Meselâ: "Sen onların üzerinde bir zorba değilsin” (Kaf: 45) âyeti gibi. Ya da öğüt verilenleri kınamak içindir ve öğüdün onlara etki etmeyeceği bilindikten sonradır yahut öğüt vermenin ancak fayda vereceği bilinirse olacağı içindir. Bundan dolayıdır ki, yüz çevirene yanaşılmaması emredilmiştir (Zariyat: 54). 10Korkan kimse öğüt alacaktır. "Korkan kimse öğüt alacaktır” Allahü teâlâ'dan korkan öğüt alacak ve ondan yararlanacaktır. Bu da üzerinde düşünmek ve gerçekliğini bilmekle olur. Bu, ârif-i billahı da bu konuda tereddüt edeni de içine alır. 11En bedbaht ondan kaçacaktır. "Elbette ondan kaçacaktır” öğütten uzak duracaktır "en bedbaht olan” kâfir, çünkü o fasıktan daha bedbahttır ya da kâfirlerden en bedbaht olan demektir, çünkü o, küfrün içine dalmıştır. 12O ki, en büyük ateşe girer. "O ki, en büyük ateşe girer” cehennem ateşine, çünkü aleyhis-salâtü ves-selâm Efendimiz şöyle buyurmuştur: Bu ateşiniz cehennem ateşinin yetmişte biri kadardır. Ya da en büyük ateş, cehennemin en alt katındakidir. 13Sonra orada ölmez de dirilmez de. "Sonra orada ölmez” ki, rahat etsin, "dirilmez de” yeni hayattan istifade etsin. 14Gerçekten felâh buldu arınan. "Gerçekten felâh buldu arınan” küfür ve isyandan temizlenen ya da çok takva gösteren ki, tezekkâ zekâ'dan (artmaktan) gelir ya da namaz için abdest alan veyahut zekât veren. 15Rabbinin adını anıp namaz kılan. "Rabbinin adını anan” kalbi ve dili ile "namaz kılan". Bu da: "Beni anmak için namaz kıl” (Tâhâ: 14) âyeti gibidir. Anmaktan iftitah tekbirini murat etmek de câizdir. Şöyle de denilmiştir: Tezakka fıtır sadakasını (fitresini) verdi, Rabbinin adını andı da bayram günü onu tekbir edip bayram namazını kıldı demektir. 16Fakat, siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz. "Fakat, siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz” sizi âhirette mutlu edecek şeyi yapmıyorsunuz. Hitap da üslup değiştirerek bedbahtlaradır ya da gizli kul (de, söyle) kavli iledir veyahut herkesedir; çünkü dünya için çalışmak genellikle daha çoktur. Ebû Amr ye ile (yü'sirune) okumuştur. 17Âhiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir. "Âhiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir” çünkü onun nimeti özünden lezzetlidir, içinde sıkıntıya sokacak şey yoktur, kesilmez de. 18Gerçekten bu elbette ilk / eski suhuflardadır. "Gerçekten bu elbette ilk suhuflardadır". Hazâ (bu) işâreti kad eflaha (gerçekten felâh buldu) kavline işarettir. Çünkü o dünya işlerini ve gökten indirilen kitapların özünü içine almaktadır. 19İbrâhîm ile Mûsa'nın suhuflarında. "İbrâhîm ile Mûsa'nın suhuflarında” bu da suhufil ûlâ'dan bedeldir (onlarla eşdeğerdir). Sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Kim A'lâ sûresini okursa, Allah ona İbrâhîm, Mûsa ve Muhammed'e indirdiği her harf sayısının on katı sevap verir. O Peygamberlere salât ve selâm olsun. |
﴾ 0 ﴿