88 / GÂŞİYE

Mekke'de inmiştir. 26 âyettir.

1

 Sana geldi mi o kaplayanın haberi,

"Sana geldi mi o kaplayanın haberi” zorluklarıyla insanları bürüyen o belanın haberi ki, o da kıyâmet günüdür ya da ateştir, bu da:

"Yüzlerini ateş kaplar” (İbrâhîm: 50) kavlinden gelir.

2

 Bazı yüzler öne eğilen,

"Bazı yüzler öne eğilir” hordur,

3

 Çalışan, yorulandır.

"çalışandır, yorulandır” yorulacağı şeyde çalışır, Meselâ zincirleri çekmek, çamura çöken deve gibi ateşe dalmak, (ateşin) tepelerinde ve ovalarında inip çıkmak gibi ya da çalışmış ve o gün fayda vermeyecek amellerde yorulmuştur.

4

Kızgın bir ateşe girer.

"Kızgın bir ateşe girer” onun içine atılır, Ebû Amr, Ya'kûb ve Ebû Bekir tuslâ okumuşlardır ki, o da aslâhullahü (Allah onu ateşe attı) deyiminden gelir. Mübalağa için şedde ile tusallâ da okunmuştur.

"Hâmiye (kızgın)” son derece sıcak demektir.

5

 Son derece sıcak bir kaynaktan içirilir.

"Son derece sıcak bir kaynaktan içirilir” sıcaklığı son dereceye varmış demektir.

6

 Onlar için kuru diken dışında bir yiyecek yoktur.

"Onlar için kuru diken dışında bir yiyecek yoktur” darî' şıbrık dikeninin kurusudur, yaş olduğu sürece deve onu yer. Buna benzer ateşte biten bir ağaçtır da denilmiştir. Belki de bu, onların yiyeceğidir: zakkum ile ğıslîn başkalarının yiyeceğidir.

Ya da darî'den maksat develerin zararlı olduğu ve faydası olmadığı için çekindiği bir yiyecektir.

7

 Semirtmez de açlığı gidermez de.

"Semirtmez de açlığı gidermez de". Yiyecekten maksat bu ikisinden biridir (bunda ise ikisi de yoktur).

8

 Bazı yüzler o gün nimet içinde,

"Bazı yüzler o gün nimet içinde” nâimeh yumuşak yahut nimet içinde demektir.

9

 Çalışmasından dolayı hoşnuttur.

"Çalışmasından dolayı hoşnuttur” işinden memnundur, çünkü sevabını görmüştür.

10

 Yüksek cennette.

"Yüksek cennette” yeri yüksek yahut kadrü kıymeti yüksek.

11

 Orada boş lâf işitmez.

"Orada işitmezsin” ey muhatap, ya da yüzler işitmez demektir. İbn Kesîr, Ebû Amr ve Rüveys meçhul olarak ye ile (lâyesmeu) okumuşlardır. Nafi’ de te ile okumuştur.

12

 Orada akan bir kaynak vardır.

"Orada boş bir lâf” lâğıyeten lağven yahut za lağvin veyahut nefsen telğu demektir (manalar yakındır) . Çünkü cennet halkının kelâmı zikir ve hikmettir. (Orada akan bir kaynak vardır) suyu akar, kesilmez. Nekire olması ta'zîm (büyütmek) içindir.

13

 Orada yüksek sedirler vardır.

"Orada yüksek sedirler vardır” boyu yahut değeri yüksek demektir.

14

 Konulmuş kupalar,

 (Kupalar) ekvab kûb'un çoğuludur, o da kulpsuz kaptır "konulmuş” önlerine dizilmiş.

15

 Sıra sıra dizilmiş yastıklar.

 (Yastıklar) nemarik feth ve zam ile nemruka'nın yahut numruka'mn çoğuludur. (Sıra sıra dizilmiş) birbirine dayanmış.

16

 Serilmiş halılar.

 (Halılar) lüks halılar ki, zerbiyye'nin çoğuludur. (serilmiş) döşenmiş demektir.

17

 Develere bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmış?

"Bakmıyorlar mı” ibret nazarı ile "deveye, nasıl yaratdmış?” Öyle bir yaratılmış ki, Hâlikın kemal-i kudretini ve güzel tedbirim gösterir. Öyle ki, onu uzak diyarlara ağırlıklar taşımak için yaratmıştır. Onu iri yaratmıştır; çökerken yüklemek, kalkarken taşımak için. Yularından kim çekerse ona itâat eder. Boynu uzundur ağırlıkları taşımak için. Yerden her biteni yer, on güne kadar susuzluğa dayanır ki, çölleri ve sahraları kat edip geçsin. Bunun yanı sıra başka menfaatleri de vardır. Bunun içindir ki, hayvanlarda olan İlâhî âyetleri beyan etmek için özellikle zikredilmiştir. O, mürekkep şeylerin (madenlerin, bitkilerin ve hayvanların) en şereflisi ve en sanatlısıdır. Bir de o Araplara göre bunların en acayibidir. İbil'den istiare yolu ile bulut murat edilmiştir de denilmiştir (buluta bakmıyorlar mı nasıl yaratılmış?).

18

 Göğe (bakmıyorlar mı) nasıl yükseltilmiş?

"Göğe bakmıyorlar mı nasıl yükseltilmiş?” direksiz olarak.

19

 Dağlara (bakmıyorlar mı) nasıl dikilmiş?

"Dağlara bakmıyorlar mı nasıl dikilmiş?” onlar sağlamdır, sarsılmaz.

20

Yere (bakmıyorlar mı) nasıl döşenmiş?

"Yere bakmıyorlar mı nasıl döşenmiş?” öyle döşenmiş ki, döşek gibi olmuştur. Bu dört fiil malum kalıbı ile mütekellim vezninde ve mensûb râcii mahzûf olarak okunmuştur (halaktü, rafatü, nasabtü, setahtü).

Mana da şöyledir: Basit ve bileşik çeşitli mahluklara bakmıyorlar mı, baksınlar da Allahü teâlâ'nın sonsuz kudretinin mükemmelliğini anlasınlar, yeniden diriltmeye gücünün yettiğini inkâr etmesinler. Bunun içindir ki, arkasından âhireti zikretmiş, hatırlatmasını emretmiş ve şöyle buyurmuştur:

21

Öyleyse hatırlat, sen ancak bir hatırlatıcısın.

"Öyleyse hatırlat, sen ancak bir hatırlatıcısın". Bakmazlarsa ve ibret almazlarla sana bir şey yoktur, çünkü senin görevin sadece tebliğdir.

22

Onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin.

"Onların üzerinde bir zorlayıcı değilsin” musallat değilsin, Kisâî aslı üzere sin ile (müseytır) okumuştur. Hamze de işmam ile okumuştur (sad'a ze kokusu vermiştir).

23

Ancak kim yüz çevirir, inkâr ederse,

(Ancak kim yüz çevirir, inkâr ederse) fakat kim arkasını döner ve inanmazsa,

24

Allah ona en büyük azâbı eder.

"Allah ona en büyük azâbı eder” yani âhiret azabını eder. İstisnanın muttasıl olduğu söylenmiştir; çünkü kâfirlerle cihâd etmek ve onları öldürmek tasalluttur. Sanki onları dünyada cihâd, âhirette de ateş azâbı ile tehdit etmiştir. Bunun: (Öyleyse hatırlat) kavlinden istisna olduğu da söylenmiştir. Yani sen hatırlat, ancak kim arkasını döner ve ısrar ederse, en büyük azâbı hak eder. Bu ikisinin arasındaki de itiraz cümlesidir. Tembih edâtı olarak "elâ” okunması da birinciyi destekler.

25

Şüphesiz dönüşleri yalnız bizedir.

 (Şüphesiz dönüşleri yalnız bizedir). Yani sonunda bize döneceklerdir. Şedde ile iyyabehüm de okunmuştur ki, o zaman fiy'âl vezninde iyab'tan fey'ale'nin mastarı olur.

Ya da evb'ten 'âl veznindedir, birinci vâv'ı dîvan'da olduğu gibi yey'e kalb olunmuş, sonra da idgam olunmuştur.

26

Sonra şüphesiz hesapları da yalnız bizedir.

"Sonra şüphesiz hesapları yalnız bizedir” mahşerde, (aleyna) haberinin başa alınması tahsis ve tehditte mübalağa içindir.

Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'den: Kim Ğaşiye sûresini okursa, Allah onu kolay hesaba çeker.

0 ﴿